Tarih: 08 Haziran 2019
Tercüme: Raziye ÇAKIR
Konu:  “Büyük Göç” ve 30 yıl sonra biraz değişen bakış açısı.
            Bulgaristan’da artık böyle düşünenler de var.

Bundan 30 yıl önce Bulgaristan’daki Türkler şu ikiden birini seçmek zorunda bırakıldılar: Ya zorla dayatılan Bulgar isimleriyle yaşamaya devam edeceklerdi ya da Güney Doğu komşumuza göç edeceklerdi. 29 Mayıs 1989’da diktatör Todor Jivkov Türkiye’yi sınırlarını açmaya çağırdı. Birkaç gün sonra, sonsuz bir insan kalabalığı, bazı ev eşyalarını, kap kaçağı sırtlamış “Kapı Kule” yoluna düştü. 3 ay içinde 360 bin Türk Bulgaristan’dan çıktı. Bu insanlar kovuldular ve bu zorla sınır dışı etmeye “Büyük Seyahat” adı verildi.

Jivkov’un Bulgaristan Türklerine karşı politikasının bu aşamasına da Bulgar tarihçiler karıştı. Büyük bir karma karışıklık yaşandı. Onların bazıları “niyetimiz kötü değildi, uygulamada işler karıştı” demeye devam ediyorlar. Bulgaristanlı Müslümanların zulüm edilerek isimlerinin değiştirilip asimile edilmeleri denemesinden ve tüm etnik ve kültürel haklarının yasaklanarak,  1989 yazında sınır dışı edilmelerinden 30 yıl geçmesine rağmen, konuya dokunanlar baskıcı iktidarla bu konuda iş birliği yapanın bir tek tarihçi yani prof. Petır Petrov olduğunu iddia etmeye devam ediyorlar. Oysa o,  bu işe baş koymuş olsa bile, bu yolun tek yolcusu ve öyle sayılmamalıdır. O zaman hükümetin asimilasyon siyasetine her kuşaktan tarihçiler katılıyordu.

1989 olaylarına en aktif katılanlar kimlerdi?

Todor Jivkov’un “sınır kapısını açın” çağrısından 2 gün sonra, 31 Mayıs 1989 tarihinde,  o yılların BKP basın organı olan “Rabotniçesko Delo” (İşçi Davası) gazetesinde Prof. Petır Petrov, totaliter rejimin siyasetini ve saldırılarını destekleyen bir yazıyla çıktı. Aynı tarihte, Sofya’daki Milli Kültür Evi (NDK) önüne toplanan seçkin kişilerle yapılan mitingde tarihçi Akademisyen D. Kosev de bir konuşma yaptı ve rejime destek oldu. 1 Haziran 1989’da yine “Rabotniçesko Delo” gazetesinde Akademisyen Veselin Hacınikolov, “Tarihsel Köklerle İlgili Gerçek” başlıklı bir yazı bastı. Bu yazı, yakında basılan ve “tarih cephesindeki sorunları” yorumlayanların kolektif derlemesine Önsöz  olarak hazırlanmıştı. O zaman tarihçilerin rejimle işbirliği konusunda susulduğu gibi, hatta bazen özür diler gibi havalara giriliyordu.

Yine o zaman Ulusal TV 1 kanalında “Dünya’da ve Bizde” yayını vardı. Tarihçi Prof. İlço Dimitrov da  (daha sonra Akademisyen oldu) ekrana  çıkarak Jivkov’un demecini ve ülkede başlayan etnik temizliği, ayrıca son yıllarda şiddetlenerek süren baskı ve terörlü kampanyaları tamamen destekledi. O, Bulgaristan Komünist Partisi Merkez Komitesi’nin özel olarak kurulan ve sözüm ona “SOYA DÖNÜŞ” (Yeniden Diriliş) özel komisyonu başkanı sıfatıyla asimilasyon politikasının dayatılmasında aktif rol oynamıştı.

1 Haziran 1989 tarihli sayısında “Rabotniçesko Delo” gazetesinde, “soyunu kabul etmeyenler” ve “bizim evimize karışanlara”  mahkemeye çağrısında bulunduğu yazısında şöyle diyordu:

Sofya “Sv. Kliment Ohridski” üniversitesi Tarih Fakültesi okutman ve öğrencileri yeni bir tarih kitabı yazılmasını ve tarih öğretiminin daha birinci sınıfta başlamasını önerdiler.” Amaçlarında 20. Yüzyılın sonrasında zor kulanıp gerçekleştirilen Bulgarlaştırmanın yerleştirilip kalıcı hale getirilmesi için birkaç yıla daha ihtiyaç duyulduğuna işaret etmekti.

Bulgar tarihçiler sipariş üzere çalışıyorlardı.

Sözüm ona (s.o.) “soya dönme” (yeniden diriliş)  siyasetinin ideolojik temelleri 5 yıl önceden belirlenmişti. Tarihçilerimiz “Türklerin çok eskiden İslamlaştırılmış Bulgar oldukları”  konusunda gizlice birleşmişlerdi. Türklerin isimlerini değiştirmeleri gerektiği konusunu işleyip esaslandırarak propaganda yapıyorlardı. Ne ki, tarihçilerin 1980’li yıllardaki politikası boş yere gelmemişti.

 Bulgar tarihçiler daha 1950’li yıllarda isim değiştirmeye katıldı.

Yalanı yalanla süsleyerek tarih yazma Bulgaristan’da 1950’lerden beri gelişti. Aynı tarihçilerin yazılarına 1989’da da çıkan “Rodoplar’daki Bulgar Müslümanların Geçmişinden” kitabından çok önce daha 1950’lerde belirmişti. Burada, tesadüfen sürüye karışan tarihçilerden söz etmiyoruz. Burada önceden üzerinde çalışılmış, amaca yönelik bir proje var. Bu projeye devamlı katılan gruplar var. Yukarıda ismi geçen prof. P. Petrov’un yönetiminde çalışan büyük bir grup tarihçinin hazırladığı  “Rodoplar, Bulgar Kalesidir” adlı bir sahte tarih kitabı daha 1961’de yazılıp basıldı. Bu kitap, 1964’te 3 baskı yaptı. 1962’de “Türk İstilacıların Asimilasyon Politikası” adlı bir başka kitap dağıtıldı. 1964’e kadar bu eser yeniden işlendi ve ilaveler yapılarak bir daha basıldı. Aynı yıl başka bir eserde – “Loveç (Lovça) Bölgesinde Müslümanlaştırmalar” eserinde yine aynı konular işlendi. Bu eser de yine P. Petrov tarafından yönetilen bir grup çalışmasıydı.

Hiç biri hiçbir bilimsel kanıta dayanmayan bu eserlerden her birinde, geçmişte Osmanlı devlet idaresinin Hıristiyan nüfusun zorla asimile edilmesi (!) için kapsamlı ve devamlı politika uyguladığı hayalini işleniyor. Bu iddialar, 1960’lı yılların başında  “üç cilt” halinde basılan “Bulgaristan Tarihi”ne de alındı ve daha sonraki devlet politikasını gerekçileştirirken temel oluşturan resmi “Gerçek” haline getirilecekti. 1966’da, o zamana kadar İslamlaştırma konularında aşılanan genel iddialar “Asırlar İçinde Rodoplar” başlığında toplandı ve “Tarih Okuma Kitabı” olarak çıktı.

Şarkılar, efsaneler ve ananeler bilimin yerini aldı.

Daha en başta beliren bu “araştırmalarla”  ortaya çıkan bir bilimsel tarih yaklaşımı değil, “Balkancı Yovo” şarkısının yankısı oldu. Kitapların sayfaları içine esir edilen her şeyin yorumlanma ve algılanma çerçevesini oluşturacak olan bu oldu. Bütünüyle efsane kanıt ve ananelere bel bağlandı. Bunlar tamamen aftan tik kanıtlar olarak şeffaf ve tereddütsüz kabul edildi. Planlı zulüm ve terör uygulama yoluyla “Bulgar milliyetinin” tarihten silinmesi için geçmişte merkezci ve iyi düşünülmüş Osmanlı devlet siyaseti olduğu telkin edildi. 19. Yüzyıldan oldukları savı öne sürülen, gerçek olduklarından kuşku edilen, “Balkancı Yovo” gibi uydurma destanların uzman tarihçiler, edebiyatçılar, dil uzmanları (Petır Dinekov’un adının anımsanması yeterlidir) tarafından tamamen reddedildiği asla dikkate alınmadı.  Bu gerçekler, devlet politikasının tam olarak bu şarkıları ve destanları Bulgar Edebiyatı Ders kitaplarına almasına engel teşkil etmedi. Ne ki, uzmanlar “Balkancı Yovo”  ve 19. Yüzyılı öykülerle canlandıran efsanelerin gerçekçi olmadığını yıllardan beri savuna gelmiştir.

Yazar Anton Donçev’e sipariş edilen ve içinde 19. Yüzyıldan uydurma, 2 adet kuşku uyandıran öyküleştirilmiş efsanenin de yer aldığı, “Ayrılık Zamanı”  romanı 1964’te kitapçı raflarında belirdi. Bütün bunlar, daha önceki dönemde Marin Drinov, Hristo Popkonstantinov, Stoyo Şişkov, Vasil Deçev gibi yaratıcıların bu uydurma ve bulanık halk ananelerine büyük bir kuşkuyla bakmalarına rağmen olmuştur. Bu uydurmalarla ilgili olarak, bilinen Bulgar yazar Vasil Zlatarski’nin, 19. Yüzyıl gerçek tablosunun Osmanlı arşivlerine girilmesiyle ortaya çıkacağını veya Petır Nikov’un Osmanlı devletinin Hıristiyan ahaliyi asimile etme gibi bir amacının asla olmadığını savunmasına rağmen geçmişimiz yalan dolan iddialara dayandırıldı.

Bütün bunlar “incelenen” tarihsel çizginin daha sonraki yıllarda devam etmesine engel olmadı. 1980’li yılların başında, Bulgaristan’da Türkleri asimile etme kampanyasının ideolojisini savunan Bulgar tarihçilerin daha fazlasının önünde bir uzmanlık adabı olduğunu kesin olarak belirte biliriz. Tarih öğretim ve araştırmalarını devam ettirmek için kurulan Bulgar enstitülerin temsilcilerinden büyük bir kısmını oluşturan tarihçileri ve onların ahlakını anlayabilmemizde,  bunlar “kan dolaşım sistemi” haline gelmişti.

Görev devri yapılmıştır.

1989 yılında Bulgarlaştırma konusunda hiç şaşmadan göreve devam tezi yerleşti. Tarihçilerin büyük bir kısmı aşırı komünistlerin Ata-vatan Partisi, Oteçestvenna Partiya, OKZNİ, İç Makedon Devrim Hareketi -VMRO, Bulgar Milli Birliği, BNS, Ataka (Saldırı) ve Bulgaristan’ı Kurtarmak İçin Milli Cephe – NFSB,  BNS, BNRP, BNDP gibi partilere katılınca hareketlenme hızlandı. Eskiden olduğu gibi günümüzde de bilim bunları konu etmekten uzak kalıyor. Bu yazımın yukarıda isimleri geçen kahramanlarından birçoğu artık yaşayanlarımız arasında olmasalar da, enstitülerde tarih dersi okunan, araştırma yapılan, bilgi yayma mekanlarında gerçeklerin görülebilmesine gölge yapan pek çok mekanizma var ve etkin olmaya devam ediyor. Bu ortamda belirleyici olan bir gerçek de, Başbakan’ın rejim tarafından 1989 Ayaklanmasını bastırmaya gönderilen önemli kişilerden biri olmasıdır.

Fecebook Forum. Stefan Deçev’in yazılarını izleyiniz.

Paylaşınız

Reklamlar