İbrahim SOYTÜRK
03 Eylül  2020

2 Eylül 2020’de Sofya’da Cumhurbaşkanlığı, Bakanlar Kurulu ve yeni meclis arasına sıkışmış “Bağımsızlık” meydanında şiddet olayları yaşandı. Bunun başka bir adı: İktidar kavgası verildi.

Cumhurbaşkanı Rumen Radev, 1990’a kadar Bulgaristan Komünist Partisi (BKP) Merkez Komitesi ofis binası olarak kullanılan ve şimdi içine Halk Meclisi monte edilen ve dışından 120 bin kişi tarafından kuşatılan ve “istifa” temposu altında, Meclisin yeni salonunu ve yeni yasama sezonunu açış konuşması yaptı.

Meclis içinde Cumhurbaşkanı Radev’i yuhalayan iktidar partisi GERB ve ortakları VMRO ve NFSB – faşist cephe milletvekilleri salonu terk ettiler. Cumhurbaşkanı milletvekillerini istifa etmeye ve böylece hükumeti düşürmeye ve sistem değişikliğine çarı yaptı.

O, 56 gün önce ilk kez bu çağrıda bulunduğunda protesto gösterileri başlamıştı. Protestocular, o gün bu gün Başbakan Boyko Borisov ile Baş Savcı İvan Geşev’in istifasını, erken seçim, yeni yasama organı ve yeni hükumet istiyorlar.

Cumhurbaşkanı Radev ile Başbakan Borisov’un konuşmadığı, ikisinin de birbirinin istifasını istediği biliniyordu, fakat GERB ve ortakları topluca meclisten çıkmamıştı.

Yeni meclis binasında dikkati çeken 1990 öncesi Bulgaristan Halk Cumhuriyetinde totaliter düzen devlet forsunun, BKP yıldızlarının ve başka simgelerin girişte ve salonda korunmuş olmasıdır.

Meclisin ilk gününde konuşan HÖH Genel Başkanı Mustafa Karada’yı  B.Borisov hükumeti ile Cumhurbaşkanı R. Radev’in istifasını, uzmanlar hükumeti ve erken seçim istedi. Aynı zamanda Başsavcı İvan Geşev’in istifasına değinmedi. Basın, HÖH’ ün manyetik ve oligarşi yönetimi ile işbirliği içinde bulunduğuna ve üzerlerinde savcılık çadırı olduğuna işaret edildi.

Sabah saat 8’den başlayarak gece saat 3’e kadar süren protesto gösterilerine Sofya dışından da büyük sayıda vatandaş geldi. Tabii taşra polisi de Sofya’ya yığıldı.  Öğle saatlerine kadar yaşlılarla dolup taşan meydanlara, öğleden sonra akşam işten çıkanlar akın etti. Polisle 5-6 çatışma yaşandı. Polis gaz kullanınca, istifa isteyenler Sofya kaldırımlarını sökmeye ve taş, yumurta ve çöp tenekelerinde ne buldularsa üzerlerine fırlatmaya başladılar. Arbedede 60 kişi yaralandı. 10 gösterici tutuklandı. Kamuoyu temsilcileri, sivil örgüt başkanları, gazeteci, hukukçu, üniversite hocaları, bilinen sosyologlar ve eski bakanların hemen hemen hepsi oradaydı.

O an Sofya “Bağımsızlık” meydanında ve etrafındaki ana caddelerde 120 binden fazla vatandaş olduğu resmen açıklandı.  Kadim şehir baştan başa uğuldarken, yeni mecliste GERB ve ortaklarının onaya sunduğu “Yeni Anayasa” tasarısı ve Yüce Halk Meclisi seçimi yapılması önerisi kabul edildi.  120 oy toplayamayacağı sanılan iktidar önerileri “Volya” partisi de destekleyince 127 oyla kabul oldu. Görüşmeye açıldı. Hükumet istifa etmeyeceğini duyurdu. O an Sofya sanki çatırdadı. Birinci sıra kalkan, kaska ve coplu, ikinci sıra süngülü, üçüncü sıra da otomatik silahlı ve arkalarında yardımcı ekipler, sağlıkçılar, komutanlar, siviller ve başka özel personel Meclise ve Bakanlar Kuruluna hücum eden kalabalığı durdurmaya çalışırken 100 bomba birden patladı. Molotof kokteylleri, demir ve meçe sopalar kıyasıya oynadı, basınçlı su kamyonları vanaları açtı. Sert çatışmadan sonra arbede meydanından yavaş yavaş çekilerek dağılan kalabalık yaralı, ezgin, bitkin, yüzü gözü kanlı, morarmış ve yürürken birbirine omuz vermiş birlikte evlerine toplanıyordu. Polisin gece saldırıları saat 3’e doğru bir yüklenme daha yaptı. Üniversite kavşağı ve “Kartal Köprü”  çadır kentleri daram paran edildi.

Sofya tarihinde belki de böyle bir gece yaşamamıştır. Borisov hükumetinin bir polis hükumeti olduğunu görmeyen kalmadı. Bütün gece kimse uyumadı. Işıklar sönmedi. Değim yerindeyse, korku bacayı sarmıştı.

Şimdi artık “olan olduktan sonra“  YUVARLAK MASA diyorlar. 1990’nı hatırladılar. Oysa kimsede ne yuvarlak masaya oturacak surat, ne de birbirlerine söyleyecek söz kaldı. “BULTÜRK” 60 gün önce YUVARLAK masa dedi, duyan olmadı. BULTÜRK 3 yıldan beri ciddi bir seçim yapılsın, kimimiz postadan, kimimiz İnternet üzerinden, imkân yaratılan yerde sandığa giderek oyumuzu gönderelim (verilim) önerisinde bulundu, artık giderek ısınmaya başladılar. Dış ülkelerdeki soydaşların ortak bir Kongrede toplanması ve Sofya hükumetiyle temas kurması zamanı geldi çattı. GERB Türklerin menfaatlerini temsil etmiyor. DOST ortada yok. Diğerleri tatildi…

Birinci sonuç.

Kötü olan partilerin, milletvekillerinin ruhlarını ve vicdanlarını paketleyip “oy” şeklinde satmasından fazla, iradesiz, sabıkalı, kaçakçı, kör cahil şerefsizlerin milletvekili sandalyelerine oturarak yalnız politik sistemin kırılmasına, kurumlar arası ilişkilerin stop etmesine, halkın dayanılmaz bir sefalet yaşamasına değil, bu gidişle devletin de kırılmasına neden olabilecekleri gerçeğidir. Bunu görmek istemeyen politikacılar oy satmaya devam ederken, halkın nefreti kabarmaya devam ediyor. Kavga bitmemiştir.

İkinci bir sonuçsa şudur.

Yakınlarımızın yaşadığı Bulgaristan’da birkaç süreç birden başladı. Bunlar öncelikle politik süreçler olsalar da sosyal, ekonomik ve kültürel yönleri de dikkati çekiyor.

60 günden beri defam eden protestolar halktan kopuk olmayan ve Cumhurbaşkanlığı tarafından desteklenen ve aydın kesimle gençler arasında büyük etkin destek gördüğü bir sürecin başladığını dünyaya gösterdi. 1990 Mayısından beri Sofya’da 120 bin kişilik, sert ar bedeli politik, somut istekli protesto eylemi olmadığı ortadayken, bir nefret birikimi patlamasına kanıttır. Olay, tüm meclis dışı partilerin de katıldığı bir siyasi olaydır. Bulgaristan’da yeni cepheleşme yolu açabilir.

Bu arada eski partilerden hepsinin kapatılmasını isteyenler de var. Önümüzdeki seçimlerde yalnız yeni partilere oy verilmesini isteyenler de çoğalıyor.

Olayın siyasi yönündeki yeni özellik, devletin kırılıp dağılması halinde yeniden toparlanabilmek ve yapılanmak için önce meclis seçimleri ardından da Cumhurbaşkanı seçimleri yapılması önem kazanıyor. Uzun süreli bir kilitlenme olursa, seri meclis seçimleri de kimseyi şaşırtmamalıdır. Hükumet kuramama durumu da kapıdadır.

Bu arada, totaliter kalıtı kemirmekle geçinen ve hiç bir demokratik reform gerçekleştiremeyen şimdi iktidar ve politik zihniyetin politik sahneden tamamen atılıp çöpe doldurulması kapıdaki ihtimallerden biridir. Çünkü tutuklamalar başlamış, kan dökülmüş ve toplumu saran korku büyük olduğu gibi şiddetli ve keskindir söylev değişmiştir. O zaman HÖH partisi de yasaklandığında, hain ajanı politik sahneden tekmeleyerek yeniden siyasi örgütlenmemiz en önemli ödevimiz olacaktır.

Bulgaristan’da bugün yaşanan olaylar aslında 1964’te Totaliter polis jandarma ve askerlerin Batı Rodoplar’da isim ve din değiştirme denemesine karşı köylü protestolarıyla başlamıştı. 1972-73 Pomak direnişleriyle yeni siyasi safhaya yükselirken, 1984’te başlayan ve 6 sene süren Bulgaristan Türklerinin soy kırım zulmüne karşı ayaklanma ile sonuçlanan mücadelesi öz olarak bugünkü direnişlerin esasıdır. 1990’da sonra davanın politik özü HÖH yönetimi tarafından çarptırılmasaydı, totalitarizm yargılansaydı, katiller içeri atılsaydı, bu eziyet bu günlere kadar uzamıyacaktı. Bulgaristan’a demokrasi yerleşecek ve hayat değişecekti. Ve bugün 2020 Büyük Halk İsyanı olarak tarihe geçecek olan yeni kanlı olaylar, derin köklü fenomendir. Halk hükmeden gücün ve statükonun değiştirilmesinde ısrarlıdır. Daha kararlı ve etkili bir aşama bekleyebiliriz.

Kuşkusuz GERB ve etrafına topladığı faşistler iktidarda kalmak isteyecektir. Onların ve dönek “Volya” partisinin bir daha partiye gireceğine kimse inanmak istemiyor.  Meydanda 120 direniş eri olunca halk kazan kaldırdı diyebiliriz. Şimdi bu kitlenin bizi Türk olarak kabul etmesini, tek dili Bulgar milleti saçmalığından vaz geçmesi yönünde çalışmalıyız. Eğer oylarımızı A. Doğan şoparına kaptırmaz ve sattırmaz isek, bu iş olur. Yerimiz politik sahnede, yuvarlak masada, seçim meydanlarında ve mecliste olacaktır. Birliğimizin zafer yolu bu olacaktır.

Biz Müslüman Türkler Bulgar idarecileri ve DPS ihanetçileri tarafından bilinçli olarak Müslümanlar cahil ve fakir bırakıldık. Hedeflerinde bizim örgütlenmemizi ve git gide daha büyük bir şiddetle bizi ezmek var. Bu belayı da AŞMAK VE POLİTİK YAPIDA YERİMİZİ ALIP YUMRUĞUMUZU MASAYA VURMAK ZORUNDAYIZ.

Olayları yakından izliyoruz.

Boyko Borisov’un ağzından çıktığı üzere, Sofya parlamentosundaki milletvekilleri kafaları çalışmayan bir kamyon “çakıl”dır.

Cumhurbaşkanı R. Radev’in ifadesine göre ise, arbedelerle geçen kanlı gecelere rağmen, Bulgaristan bir “politik bataklıktır” ve Türkler bu durumu değiştirmeye kollarımızı sıvamazsak, devletin ve siyasi sitemin dağılması tehlikesi var.

Sizde bizi izleyiniz.

Korona önerilerine ve istemlerine uyalım.

Türk demek disiplinli demektir. Toplum olarak birbirimizi koruyalım. Yeni ufuklar yeni güneşler bizim için doğacak, az sabır etmemiz gerek.

Paylaşınız.

Reklamlar