Firdevs BÜYÜKATEŞ
Tarih: 31 Ağustos 2020

Bizi hep dibe ittiklerini zannedenler, büyüdüğümüzü göremediler. Büyümek, saç sakal, sarkmış göbek ve ayarsız uzayan kol bacak değil.  Kaynayan iç dünyadır. Keskin zekâmızdır. Hayal ederken yaratmaktır.

Totalitarizm acılarını, Büyük Göç çilesini, hem Vatan hem de Anavatan kokusunu tanımadan şiir yazılmaz. Bulgaristan Türk şiirinde bu düğümler henüz belirmedi.

Orta Asya’dan Anadolu’ya, Balkanlar’dan Avrupa’ya akan soy suyumuzdaki kudrettir yeteneğimiz. Bize ait olan özelliğimiz, bizi biz edenimizdir.

İsyan etmiş, zafer tatmış Çağdaş Bulgaristan Türk kadınının iç dünyası sürekli dalgalı, renkli imgelerle bambaşka bir alemdir.

Bu kadar karışıklık içinde değişirken yeni bir kuşak yetişti ama biz henüz sanatımızın yeni tınısını, rengini, ebadını bile bulamadık.

Edebiyatın yenisi ve eskisini gömlek değiştirmek gibi görenlere şaşıyorum…
Aynı resimleri takıp Yeni Edebiyat diyorlar.

Sanat olsa yarısı geçmişle yarısı umutlarımızla örülür. Yaşam hakkı arar. İçinde para değil entrika olacak! Eşelenirken geleceğimizin çizgilerini çekecek. Yeni sanat renklenemedi ki bizde, içinde yeni edebiyat olsun! Sanatla edebiyatın değerleri aynıdır. Meşeden düşen pelinden meşe ağacı çıkar misali. Acılı dünyada şiir yazılmaz. Bulanıktır. Yaralı su içilmez!

İnsanımız okumak bir yana, işitmek ister. Yaratılıştır okumakla doymaz. Ayarı kulaktır.  Sözü dinler, sese inanır. Gerçeği taşıyan sestir.

Öyle zamanlar geldi ki, özelliğimiz şiire kanmaz.
Yeni edebiyat bekleyenler roman okumaz, çeviri esere el sürmez. Yalan der aldanmaz. İşittiğini ruhuna yazan, selamını gözle gönderir. Külliye adına bir tek doğuştan olan zekâmız kaldı. Oysa Nazımın 8 cildini ilk biz basmıştık. Orhan Veliyi ezbere bilirdik. “Çalıkuşu” elimizden düşmezdi. Sabri Tata “İki Arada” dedi. Aliosman Dağlı Rodopları anlattı. Ve Leyla ile Mecnun’dan, Tahir ile Zühre’ye sahneye çıktığında daha eski hikâyeler de ağızdan ağza yeniden canlandı. Ortak değer sevgi ve saygıdır. Her şey gibi, bizde o da dijitaldir ama ters dijital. Sevginin büyü çocuklara, kırıntıları da sararmış yapraklardır.

Üzgünüm, çok bekledim, Yeni Edebiyat 1989 Ayaklanmamızı anlatamadı. Kızlarımızın ellerinde kına altında gizli tütün iğnesi izlerini öyküleyemedi. Tank üstünde resim çekildi. Destanı henüz yazılamadı.

Hediye kalemle şair olunsa bütün kalemlerimi, hediye fırçayla ressam olunsa, bütün boyalarımı feda etmeye hazırım.

Biz el öperiz.  Bakışla saç yanak okşarız. “Ha kızım sen şöyle geç” dense bunun çok derin anlamı vardır. “Gelinim sen ayakta kaldın!” sözü kitaba düşse sayfalara sığmaz.

Aile üyelerimiz, toplumumuz, hocalarımız, öğretmenlerimiz, muhtar ve belediye başkanımız ve daha büyüklerimiz sözünü ettiğim dijital sistem içinde yer alır. Maneviyatımız böyle yapılanmıştır. Saygı erdemleri, ahlak ve mutlaka uyulması gereken birçok kural şiirimizde özgün esindir.

Deliorman’ın eski adı Ağaç Denizi. Kızlığımda toplanır oya örer şarkı türkü söylerdik. Gençler askerden önce odun keser, bahçelere, hayvanlara, arılara, koyun kuzuya göz kulak olurdu. Birisi gelse, benden bir şiir dinler misiniz dese, kütüğün üstüne çıkar cümlemiz kulak verirdik. Şiir sıcaklığı gönülleri birbirine bağlar, ilham varsa aynı gönüller coşar, kötülükler lanetlense herkes köpürür, renkleri güllük gülistanlıksa yüzler gözler açar gülerdi.

300 şiir ve yazarımız, dinleyici ve anlatıcımız yaratırlar edebiyatımızı. Ozanlar öyküledi. Şairler söyledi. Dedeler dinlerken su yolunu buldu. Ters akıtmak istediler. Bulgarca yazmaya zorlandık. Ancak kuz taşlardan mıh koptu….

Şarkılarımız, türkülerimiz de öyledir.
Uzak uzak tepelerin, derin derelerin, çamaşır kayasının ve durmadan akan kurnaların değer yaşatan öyküleri vardır. Kız kınası, gelin kınası, davulun kasnağı, kavalın son deliği bizde derin anlam taşır. Odunun kokusu ve bacanın dumanı bile kılavuz. Pat diye şiir yazılmaz. Balkonda sigara kıyıya vuran dalgaları sayarken Deliorman’da kırılan bir dalın, çiğnenen çiçeklerin gözyaşları öykülenmez.

Şimdi, benim gibi tükettiği kalemlerin sayısını unutmuş, yazamadığı şiirler yayınladıklarından kat kat fazla olan bir yaşlıyı düşünün.
Kitap fuarlarında kitaplarıma el uzatmaya çalışırken, ah şu kitap başucumda dursa hiç okumasam bile bana kendini anlatsa hayaliyle mutlu olanlara seviniyorum. Kitapların çocuklara dünyayı anlatan gözlükler olduğunu bildiğim için satmaktan vazgeçip kitap dağıttığım günlerle yaşıyorum.
İnanmak güzel bir şey. Kitaplar tohumdur.
Fikirler ekilmeden bitmez.
Türk fikirleri Türk ormana dönüşür.
Bir orman gibi birlik olmak, büyük özlem.

Edebiyatımız maneviyatımızı öğreten ve besleyen güçtü.
Bulgaristan Türklerinin yeni edebiyatını yaratıyoruz…
Meşe olmayan yerde pelin olmaz.

Demokrasi büyütme ile çocuk yetiştirme arasında fark olmadığını biliyor musunuz?

Geçmişimizle geleceğim arasına düğüm atıyor musunuz?
Bizi birbirimize düğümleyen dilimiz, kültürümüz, ortak değerlerimiz var.
Onları yaşatalım. Biz toplanalım. Şiir hikâye teferruat.

Biz ateşten doğanların devamıyız…

Sağlınıza dikkat edin. Korkulara da kapılmayın.
Kalın sağlıcakla,

Reklamlar