Tarih: 20 Ocak 2019
Hazırlayan: Raziye ÇAKIR
Konu: Bulgaristan Türklerinin isim değiştirmeye karşı direnişi: Toplu bakış.
​​​

1984-1985 isim değiştirerek ve asimile ederek Bulgarlaştırma Kampanyasında yaşanan trajedi 21. Yüzyıla da damgasını vurdu. Zor kullanarak ve süngü altında toplu halde isim değiştirme faaliyetine karşı 1984 yılının Aralık ayında Kırca Ali’nin birkaç önemli yerleşim merkezinde başkaldırılar oldu. Belediye merkezleri Mastanlı’dan sonra Kırca Ali’de protesto amacıyla yürüyüş düzenleyen kalabalığa açılan ateş sonucunda, annesinin kucağındaki bir bebek de olmak üzere toplam 7 Türk öldürüldü. Birçok Türk yaralandı, tutuklandı. Milis mahzenlerinde dövüldüler. Yargısız cezaevine, Belene Kampı’na veya sürgüne gönderildiler. Bu olaylar üzerine bir hafta içinde Kırca Ali Bölgesinde 10 000 civarında kişinin katıldığı 11 büyük protesto yürüyüşü düzenlendi.
Bu kanlı nümayişlere Türk erkeklerin hemen hepsi katılırken kadınlarda direniş saflarındaydı. Onlarda tutuklandı ve “Belene” kampına gönderilenler oldu ve ağır işkence gördüler.
24 Aralık’tan 31 Aralık’a kadar milis, kırmızı bere, güçlendirilmiş sınır birlikleri ve ordu Kırca Ali bölgesinden çıkamadı. Baskınlar gece gündüz devam etti. Sürekli olarak farklı noktalarda kalabalık protesto yürüyüşleri gerçekleşti. Çatışmalar yaşandı.

Ocak 1985 tarihinde devletin terör güçleri Balkan Sıradağının doruğunda bulunan Kotel’e (Kazan) kasabasına yakın Yablanovo (Alvanlar) köyüne yöneldiler. Etrafta diz boyu kar vardı. Halkın direnişi ve Türk kimliğini savunma mücadelesi de üç gün üç gece sürdü. Kahramanlık örnekleri verildi. Direnişçi Türklerin öncüleri tankların altında kaldı, ezildiler. Polis ve Üçüncü Bulgar Ordusundan motorize ve zırhlı askeri güçler köy ayaklanması şeklinde gelişen mukavemeti kana boğarak bastırdı. Bu ölüm kalım kavgasına Kotel belediyesine bağlı 12 Türk köyünden yediden yetmişe herkes katıldı. 1 kişi öldürüldü. Birçok kişi yaralandı, tutuklandı. 20 direnişçi mahkûm edildi. O sırada yalnızca Yablanovo köyünden 22 erkek Belene Toplama Kampı’na gönderildi.

Daha sonra onlarda ikisi – Demokratik lig – insan hakları için direniş partisini kurdular.
Kuzey Bulgaristan’daki isim değiştirme süreci sert mukavemetle geçti. Güneyde olup bitenleri, yakınlarından, Türkiye ve Batı kaynaklı radyo yayınlarından takip eden bölge Türkleri, ilk başta yönetim tarafından yayılan söylentilere “yılana sarılmış gibi” sarılmışlardı. Köylüler top sahalarına toplandılar. Okullar ve okuma yurtları kurşunlandı. Herkesin önünde dövülenler, tartaklananlar, saldırılarda yaralananlar oldu. Türklerin birçoğu, Bulgar yetkililerin tutarsız ve uydurulmuş açıklamalarını kabul etmediler.

Halkın bazı temsilcileri, Bulgarların yıllarca izlediği periyodik eritme politikasından haberdar olduklarından, aydınlatma ve uyandırma, derlenip toparlanma ve asla teslim olmama yönünde çalıştılar.

Bulgar arşiv belgelerine göre, Güneydoğu Bulgaristan’daki isim değiştirme işlemi tamamlandıktan sonra Kuzey Bulgaristan süreci gündeme gelmişti. Saldırılar gece bekleniyordu. Ağır kış şartları ve şiddetlenen sıkı denetim, baskı ve terör köylülere çok zor günler yaşattı. Sıkıntı arttıkça arttı. Kimse çocuklarını okula göndermedi. Düğünler bayramlar yapılmadı.

18 Ocak 1985’te Politbüro üyelerinin ve Bulgar Komünist Partisi İl Başkanlarının Şumen ve Razgrat illeri köylerinde gerçekleştirdiği iki toplantıda T. Jivkov ve G. Atanasov adına konuşanlar halkı avutmaya, yatıştırmaya çalışmıştır.
21 Ocak 1985’te İçişleri Bakanlığı yöneticilerinin il emniyet müdürleriyle yaptığı toplantıda anlaşıldığı gibi, süreç artık polis ve orgu gücüyle devam eden isim değiştirme süreci Bulgaristan’ın tamamını kapsamıştır.
Dönemin İçişleri Bakanı D. Stoyanov’un da bulunduğu bir toplantıda, güneyde olduğu gibi kuzeyde de polis gücünün yanı sıra silahlı kuvvetlerin de katıldığı olaylara devlet güçleri hakim olmuş ve açıklanan resmî rakamlarla 1 235 532 Türk’ün ismi değiştirilmiş ve hepsine Bulgar adlarıyla yeni kimlik verilmiştir.
Bu kanlı süreçte 37 Türk kurşunlanarak öldürülmüş, 520 kişi yaralanmış ve 12 500 kişi de tutuklanmıştır.
Bulgaristan Türkleri’nin 1984-1989 Eritme Politikasına Karşı Direniş asimilasyon sürecinde karşı ilk örgütlü ve bilinçli başkaldırıdır.
Güney Bulgaristan’daki kanlı çatışmalardan ders alan Bulgar Devleti koca Balkan’ın Kuzeyine geçtiğinde muhtemel kitle direnişlerine karşı daha büyük önlemler almıştır. Birçok erkek önceden askeri kamplarda veya Belene Adası’nda toplanmış, askerler eve salınmamış, askerlik süresi dolanlara teskere verilmemiştir.
Gençler emniyet merkezlerinde tutulmuştur.
İsim değiştirilme arifesinde tutuklanan “tehlikeli” Türklerle ilgili uygulamayı İç İşleri Bakanı D. Stoyanov’un şöyle anlatmıştır:
“Belene bize sınırsız imkânlar sağlayamadığı için, isimleri değiştirilecek insan sayısı az olan Plovdiv, Sliven, Stara Zagora gibi bölgelerde gözaltında olanlar, İl Emniyet Müdürlüklerinde tutulacaktır. Cezaevlerinin bulunduğu bölgelerde, güvenli olduğu için cezaevlerinde kalacaklardır. Güney Dobruca’nın üç merkezi olan Dobriç, Silistre ile Varna ve de Razgrad, Tırgovişte, Şumen üçgenindekiler, gerek duyulduğunda Belene’ye gönderilecektir.” Burada seferberlik bahanesiyle kamplarda toplanan ve Bulgarların yaşadığı köylere sürülen Türklerden söz edilmemektedir. Hasköy ve Kırca Ali dışındaki Türklerin isimleri, bu şartlarda sert mukavemete rağmen daha kolay değiştirilmiştir.
Bulgaristan yetkilileri, Türkiye, Avrupa ve tüm dünyanın gözleri önünde, kısa bir süre içinde isim değiştirme sürecini başarıyla tamamlamıştır. Mezarlarda yatanların bile isimleri değiştirilmiştir. Dönemin Devlet Başkanı T. Jivkov, 18 Şubat 1985 tarihinde şöyle dedi:
“Biz 20 yıldır onlara [Türk Yetkililere], göçten söz ettik, onlar da susarak bizimle alay ettiler.
Bizim için göç konusu artık kapanmıştır. Göç edecek insanımız yok. Bu insanlar, eskiden Müslümanlaştırılmış Bulgarlardır. Bir adam bile veremeyiz onlara. Bir veya beş kişiyi verecek olursak, elimizi uzatıp kolumuzu kaptırmış oluruz.”
Oysa bu sözler bir tuzakmış.
Asimilasyonu kabul etmek istemeyen ve uygulamaya isyan eden çok sayıda Türk tutuklanmış, sorgulanma sırasında işkence görmüş, sürgün, hapis veya ölümle cezalandırılmıştır. Mücadele içinde yer alan her birey, Türkiye hesabına çalışan casus olarak ilan edilmiştir. En ağır ceza alanlar Stara Zagora ve Sofya hapishanelerinde tutulmuştur.
Cezaevleri dolduğu için 1984’ten 1989’a kadar 517 kişi mahkemeye çıkarılmadan Belene Toplama Kampı’na gönderilmiş, birçok erkek ise askeri seferberlik bahanesiyle göreve çağırılmış ve Bulgarların yaşadığı bölgelerdeki kışlalarda belli sürelerde kapalı tutulmuştur. “Belene” kampından çıkanların hepsi Kuzey Batı Bulgaristan’daki Bulgar köylerine sürgün edilmiş veya Bobov Dol kömür madeni ocaklarında çalıştırılmıştır.
Aynı zamanda bazı Türkler, tek başına ya da ailece mahkemeye çıkarılmadan, Bulgarların yaşadığı köylere sürülmüştür.
Devam edecek.
En zor yıllarımızı hatırlayalım ve anlatarak yaşatalım.
Paylaşalım bir birimizi bilgilendirelim.

Reklamlar