Tarih. 23 Aralık 2018
Yazan. Şakir Arslantaş
Konu: 30 yılda ayağımızdaki dikeni çıkaramadık

Çocukluğumuzda tütün tarlalarında sarıdiken batardı ayağımıza, çıkarmak istesek de çıkaramazdık çünkü göremezdik dikeni ve görebilsek bile o zaman ucuna takılıp çekince çıkaracak iğne yoktu.

Ne var ki bizim 1989/90’da ayağımıza batan diken ne sarıdikendi ne de biz dikenin tam nereye battığını tespit edebildik. Batan bizim daha önce görmediğimiz bir dikendi ve hiç beklemediğimiz bir yere, ökçemizdeki mayasıl çatlağının içine batmıştı. Bastıkça zonklayan mayasıl bize dikenin ek sızısını sanki fark ettirmedi.

O günlerden bu güne yılar geçti. Kuşak değişti. Ölenler, sızıları beraberimizde götürüyoruz bilinciyle gittiler. Ökçemiz sızlamasa da toplumumuz baştanbaşa sızlamaya devam etti.

Bulgaristan’ın 2018 tablosu kapkara. 1972’de de zifiri karaydı. 1984’ün Bocuk gecesinde de güneş batımından 1 saat sonra sönen tüm ışıklar 6 yıl yanmadı.

Hiçbir konuda hiçbir zaman aldatılabilmemizin mümkün olmadığını sezen hayatı, toplumu ve umudu karartma ustası Bulgar polisi “DS” ökçe çatlağına diken ekerken bu sızının 30-40 sene süreceğini biliyordu. Bugün “DS” yok. Sözde dağıldı. Ötede beride kravatlı ve tıraşlı gezen eski ajanlar yalan demokrasi boyunca kapkara şakıyan Bulgar tablosunun tozunu almaya devam ediyorlar.

Bu sadık ajanların arasında en sağdık olduğunu kanıtlamak için 1979’da “DS” de verdiği yazılı ihbarlarından birinde, Birinci Şube Yönetiminin raporlarında kaydı geçer, ajan “Sergey” – Ahmet Doğan şöyle demişti:

Gizli polis “DS” tarafından şahsıma verilen her ödevi yerine getirmeye hazırım. Ülküme (DC) ihanet etmem gerektiğini fark ettiğimde, hayatıma son vermeye hazırım.”

Şükür diyenler de az değil, Ahmet Doğan bu güne kadar özüne ihanet etmedi. Yine 1979 yılında o Marksist-Leninist felsefe ve Komünist ideoloji ile ömrünün sonuna kadar bağlandığını itiraf etti. “Ben” demişti o zaman o, “DS” –polis organlarıyla kan bağıyla bağlıyım, şerefliyim ve bu güçten asla kopmam. “

Sonu sonunda A. Doğan BKP üyesi olamadı. Yani komünist değildi. “DS” ise bir gizli polis örgütü olarak, BKP’nin sadece bir organıydı. İşine baksa ve insanların ismiyle, diniyle, Kimliği vs ile meşgul olmasa ve işine bağımsız ve tarafsız bir organ olarak baksa, kimsenin hayatı karışmayacak, bu kadar kan akmayacak ve kurban verilmeyecekti.

Ne var ki Bulgaristan’daki Marksizim-Leninizm sanki maddeci bir felsefe değilmişti. Marks ile Engels’in 153 ciltlik eser yazmıştı. Bizde yalnız  56 cildi Bulgraca’laştırıldı. Almanca olan orijinalleri de bir yerde satılmıyordu. Lenin’in eserlerinden “hümanizm”, “insan hakları”, “devlet yapılanmasında sivil örgütlerin yeri” , “emekçilerin kolektif hakları”, “seçenin seçilenden hesap sorma hakkı” ve onlarca başka esas tezler tercüme edilmemiş, ayrı el kitapçıkları halinde satılmıyordu. Dahası da var. Marks 1877/78 Savaşında saldırıya uğrayan Osmanlıyı haklı buluyor, savunma savaşı verdiğini belirtiyor, Rus Çarı II. Aleksandır’a ise saldırgan katil diyordu.

1990’dan önce Ahmet Doğan’ı tanıyanlar sadece “DS” subaylarıydı. Fakat artık buharlaşan sosyalizmde, siyasi iktidarın dışında, ekonomik ve mali iktidar olduğu için, Doğan “doymak bilmez bir ahlaksız ve açgözlü tip” olduğundan dolayı, kendi çıkarlarını her şeyin üzerinde tutan ve ceplerini doldurmaya çalışan biri olarak,  o günlerin “maddeci idealisti” ve geleceğin “kapitalisti” olabilirdi. Oldu da. Bulgar toplumu bir “DS” ajanının bugün bedavadan yiyip içirilmesine, bedavadan “saraylarda” yaşanmasına ve korunmasına akıl erdirmede zorluk çekiyor ve şu kara kaya kaldırılsa da altındaki sırrı bir görsek diyor. Maaşı her vatandaştan her yıl toplanan 1 leva başla ödenen Prens ve Çar Ferdinand’a bile “Baraj” hediye edilmemiş ne de “Varna Isı Elektrik Santrali” gibi bir tesis heybe edilerek yılda 34 bin leva verilmesi kararı alınmıştır. Bu işin içinde bir kurt yeniği olsa gerek. Olmasa, Bulgar milliyetçi, ırkçı iktidarı itiraz eder, ayyuka kalkardı…

Hak ve Özgürlükler Partisinin kurulması da bir oyundu.

HÖH partisinin kurulması planını çizenler, yukarıda işaret ettiğim, ökçe çatlağına dikeni batıranlardır. Ahmet’i Pazarcık Hapishanesinden 22 Aralık 1989’da salıverdiler. O, 13 gün sonra (04 Ocak 1990) HÖH partisinin Varna’da kurduğunu açıkladı. Yani o tarihte, çok karışık, keşmekeş bir ortamda, Bulgaristan Müslümanları isim ve din haklarının iade edildiğine sevinirken, düşmanlarımız ise kudururken, bütün Müslüman topluluğun ayak topuğundaki çatlağı eşek dikeninde büyük bir diken batırıldığı ki, çıkar çıkarabilirsen, ayıkla pirincin taşını ayıklaya bilirsin.

1972’den beri mücadele yollarınca yürüye yürüye ayağımız gerçekten çatlamıştı, içeride sırtımız kirden kap tutmuştu, mehlem sürdürmek için uzatmıştık ayağımızı ve 21. Yüzyılın en kötü olayı başımıza geldi. Dizli devlet (DS) yetiştirdiği yeminli haini başımıza Çoban dikti. O zaman Varna’da kurulmuş bir parti de yoktu. Hepsi yalan… Kurucuların hepsi ajan, şeref… teki ve dolandırıcının da ta kendisi, yeminli yalancı olduğu için gerçekleri anlatmadılar, gizlediler, samimiyetsizlikleri Türkiye’ye gittiklerinde de sürdü.

Yeni partinin Milli Kurucu Konferansı 26 – 27 Mart 1990 tarihlerinde Sofya’da çağrıldı. Bu parti,  bugün yerinde yeller estiği iddia edilen “DS”’ye parti kuruculuğuna ilişkin gerekli hazırlıkları görmesinde yeterli oldu. “DS”nin amacı bir GETTO partisi kurmaktı. Getto Güney Afrika Cumhuriyetinde siyah derililerin yaşadığı kapalı alanların adıydı.  Biz bu durumu yazılarımızda Müslümanlar – Türkleri sayaya kapandı benzetmesiyle anlattık. “Bulgar Etnik Modelini” geliştirenleri eleştirdik. “DS” nin izlediği hedeflerden biri Müslümanların o zaman artık kanatlanan Demokratik Güçler Birliği’ne (CDC) yaklaşmalarını, birlik kurmalarını ve onlarla kaynaşmalarını önlemekti. 45 yıllık bir aradan sonra 1990’da yapılacak ilk demokratik seçimde Müslümanları ayrı bir gettoda toplamayı düşünen BKP (BSP), bunun yapılmasını gizli polise emretmişti ve uygulama A. Doğan eliyle yapıldı. Demokratik Güçler “Herkes komünistlere karşıdır!” sloganını yükseltti. Fakat 370 bin Müslüman oyu bu bayrağın altına toplanamadı. İşte o an, HÖH partisinin BKP ve komünist istihbarat örgütü “DS” örgütüne hizmet etmek için kurulduğu gece karanlığında maytap (havayı fişek)  gibi parlamıştı.  Bu plana karşı çıkanların ağızına şekerli emzik verildi ve birer ikişer hareketten kovuldular. Sadık kalanların ise “kapitalist” yapılmasına gayret edildi. Yetiştirilen sahte iş adamı ve zengin tekdir ve adı “Ahmet Doğan” dır. Bu “kapitalist” günümüzde Kremline bağlı olup, gıdalanmaları da Bulgaristan’daki Moskova yemliğindendir.

Şunu da ekleyelim. A.Doğan’ın üstünde mal mülk yoktur. Kendisine emirleri yerine getirdikçe “ saray ve köşkte kira ödemeden yaşa, yemen içmen bizden” denmiş ve iradesine ve günlük yaşamına ipotek konmuştur.

2015’ten beri Doğan’ın Yıl Başı arifesinde bir demeçle “ben hala yaşıyorum” demesi 3-5 gün için aktüel politik gündem oluyor. Yerli ırkçı faşistler bu olaya “boş balonun patlaması” dedi. GERB ile Sosyalistler birbirinin yüzüne bakmazken Doğanla ilgili “herkes baksın kendi işine” saptamasında birleştiler.

2018 demecinde Doğan ne istedi?

  • Yeni erken genel seçim yapılmasın dedi. Bu olay onun sözde başkan Mustafa Karadayı’nın meclis konuşmalarına bile kulak vermediğini kanıtladı çünkü o her gün “erken seçim” manileri döktürüyor. Doğan halktan tamamen koptuğu için erken seçim istemiyor, seçmen görmek istemiyor, istek kabul etmiyor.
  • “Program hükümeti” kurulmasını istedi. 1992’de böyle bir hükümet kurulmuştu. O zaman A.Doğan ve “DS”-li çetesinin lale devriydi.  Hükümeti adına “Berov Kabinesi” demişlerdi. Prof. Lüben Berov’tan damaksız bir Başbakan bulmak zordu bu ülkede.  Zaman kaybetmeden Bulgaristan’ı baştanbaşa soyma siyaseti uygulanmaya başlandı. Hükümet, Moskova’nın Bulgar ekonomisini ve maliyesini çökertme planına göre kurulmuş, tüm soygunu “Multi Grup” yönetiyordu. “Multi Grup” bir Holdingti. Mokova’nın “biz Doğan tarafındayız siz korkmayın” teminatından sonra kurulmuştu. Yönetimde Doğan söz sahibiydi. O zaman Moskova “multaklara” aman eski komünistlere, “DS” generallerine ve güvendiğimiz yoldaşların burnundan kıl düşmesin, ne yaparsanız yapın, hiç birinizden hesap sorulmayacak, demişti.  Şimdi sızlamaya başlayan ve kazan kaldırılırsa korkusuyla uyuyamayan Vejdi RaşidovBulgaristan’da Baş Multak” ilan edilmişti. Zamanını dolduran ve pili biten Boyko Borisov ve aşırı milliyetçi, ırkçı ve faşist güçler hükümetinin usulca istifa etmesini isteyen Doğan, Meclisteki siyasi partilerin hepsinin katılımıyla birçok partili program hükumeti kurulmasını öneriyor. Tutmaz! Köprülerin altından çok su aktı! Yani sistem değişikliği, yoksulluğa son verilmesini, yeni seçim yapılmasını değil, 5-10 yıl iktidarda kalacak bir yeni program kabinesi kurulmasında ısrar ediyor. Halen bu saçmalığı destekleyen ses çıkmadı. Şimdiye kadar “seçim” diyen HÖH yönetimi de plak değiştiremedi. Hepsi “avantamız kesilirse” endişesine yeniktir …

Doğan’ın “siyaseti belirleyen ekonomidir” sözleri, T. Jivkov’unpolitikayı parası olan belirler…” sözlerine bağlandı ve ülkemizde siyasi tabakanın seçmenden ve halktan tamamen koptuğu, Avrupa Birliği mali program avantaları da bitince, durumu muhafaza edip, suyun çekilmesini bekleme kararı aldığı açıklandı. Ülkemizde kolu kazma kürek, eli kalem tutan, bilgisayarla çalışan, diploması olan, orta tabakayı temsil eden vatandaş kalmadı gibi. Herkes ekmek parası için Batıyı boyladı. Türkler de Türkiye’de… Ajan ve hain başı, “katille kurbanların” birleşmesini, ırkçı faşistlerle azınlıkların hak ve özgürlük kurbanlarını kaynaştırmaya, birleştirmeye çalışıyor; geçmişin unutulmasını, milletvekillerinin birbirini kucaklayıp öpmesini ve Avrupa’ya ve Moskova’ya “her şey süt liman” haberi iletmek istiyor. Aslında bu yolda L. Mestan ondan bir adım ileri. “Türkan Çeşme” Şehirlerimizi Anma Mitingine gitmeyecekmiş. Moskova’dan yeni bir haber bekleniyor. Doğan, yeni duruma göre,  1984-1989 totaliter zülüm kurbanlarımızın aziz hatırası için dikilen anıt ve mezar taşlarının hepsini söküp “durum süt liman, artık miting yapılmayacak” demeyi kabul etmiş. Önemli olan “ekonomik ve mali dalavere kazanı” kaynasın…

Şu da var parlamentodaki siyasi partiler sofra başında olduklarından, hiç biri, düne kadar porsiyonları paylaştıran benim” diyen Doğan’ın masasına oturmak ve “program hükümetine” el açmak istemiyor.

  • Bu gelişmeler Doğan’ın siyasette “denge sağlayan benim” formülünün de artık işlemediğini gösteriyor. Yakına kadar “Türkçü” geçinen A.Doğan bugün artık sözde “yurtsever” ve “Rusçu” olduğunu gizlemez oldu. Avrupa Birliği’ne de düşmanca bakıyor. Çünkü AB vergi olmayan vatandaş ve korunan tabaka olmayacak, hukukun üstünlüğü bir an önce sağlanmalıdır açıklamalarında bulunurken şunları da kabul etmiyor.
  • Bulgaristan Göçmen kabul etmeye yanaşmıyor.
  • Bulgaristan AB’de imzaladığı antlaşmaları, insan hakları ve azınlık hakları anlaşmalarını ülkemizde uygulamıyor.
  • Azınlık haklarını tanımıyor. Dil ve etnik kültür yasağını kaldırmıyor. Çingene düğünlerini, bayramlarını, at yarışlarını basmaya devam ediyor. Halk baskına dayanamayıp kalkışıyor.
  • Siyasi model ve rejim değişikliği yapılmasına yanaşmıyor.
  • Seçim yasasında istenen değişikleri uygulamıyor. Gurbetçilerin oylarını posta ile göndermesini kabul etmiyor. Dalavere düzenini sürdürüyor.
  • Sosyal sorunlara çözüm bulamıyor. AB’nin en yoksun ülkesi kaldık ve kurtuluş yolları tamamen kapalı bulunuyor.
  • Batı Balkanlarla ilgili izlenen siyasetten netice çıkmıyor. Vs.

Bu durumda, sözlerim hemşerim Ahmet Doğan’adır: Düşün düşün işin b…. Bizimse ayağımızdaki diken hep aynı dikendir. Şık git siyasetten de halk insan gibi nefes alsın sıkıntılarından kurtulsun.  Yeni yılınız kutlu ve mutlu olsun.

Bizi 2019’da da izlemeye devam ediniz, asıl değişikler yeni yılda…

En güzel günler sizin olsun. Paylaşmayı da unutmayınız

Reklamlar