Tarih: 31 Aralık 2018
Yazan: Nedim AKIN
Konu: DOST’un hain başı koparıldı.

Doğadaki VOLKANİK PATLAMA kaynayan su, kaynayan kaya veya bir maden lavıdır. İtalya’da “Etna” Tepesinden ırmak gibi akışını, iki hafta önce Endonezya’da tsunamiye sebep olan volkanik kaymanın ve lavların okyanusa dökülüşünü hepimiz TV ekranlarında izledik.
Volkanik olaylar, dünya küresinin içindeki enerji birikimi patlamasıdır. Kaynama, buharlaşma sonucu olur. Damlaların graniti delmesini nasıl normal buluyorsak, volkanın dağdan fışkırması da benzer bir olaydır. Her volkan krateri (ağızı) nefes alıp verme bacasıdır.
Biz aynı olayı toplumda da izliyoruz.
Bulgaristan’da 20. Yüzyılın en büyük sosyal patlama 1989’da oldu.
Bulgar toplumu, biz Müslümanlar ve tüm azınlıklar bir asır boyunca (1878 – 1989) faşizme ve totaliter komünizme, devlet terörüne dayanırken kin ve öfke birikti. Ayaklanmalar eskisi gibi yönetemeyenleri kökten söküp meydanda yakmak için yapılır. Biz Türkler isyanımızla azınlık hak ve özgürlüklerimizi, insan haklarımızı, bireysel haklarımızla birlikte ortak haklarımızı – kendi okullarımızda, sınıflarımızda anadilimizde kuma, geleneklerimize uygun yaşama, dinimizde ibadet etme, sanat, edebiyat, kültür yaratma hakkımızı, barış, güvenlik ve huzur istedik. En başta da isimlerimizi geri verin ve bizimle ilgili tüm yasakları kaldırın dedik. Bulgaristan daha önce bu kadar kudretli bir azınlık ayaklanması yaşamamıştı. 1964, 1972 ve 1984 isyanlarında çok şehit düştü, fakat milletimiz içine kapanmak zorunda kaldı.
Bulgarlar ise 1989’a “Zaman Bizim!” sloganı yükselttiler.
Bu, ne sosyal, ne politik, ne direnişe çağıran ne de birleşelim hitabında bulunan bir haykırıştı. Türk ayaklanmasından sonra Bulgarlar birlikti ama görünürde ZAMAN ikiye bölünmüştü:
“KÖTÜ ZAMAN VE İYİ ZAMAN!”
Kötü zamandan 1944 – 1989 totaliter komünist yıllardı.
İyi zaman ise gelecekti. Ağarmaya başlayan ufuktu.
Kötü zamanın içinde Bulgaristan Komünist Partisi (BKP) ile onun devlet terörü uygulama aygıtı, gizli polis (DS), gençlik örgütü KOMSOMOL, Sovyetler Birliği ve onunla olan ilişkilerden başka şunlar da vardı. Sindirilmiştik, ezilmiştik! Sürgün, toplama kampları, hapishane çilesi! Sözüm ona “soya dönüş süreci”, kültürel kıyım, Vatandan kovmalar, etnik baskı, aydınlara zulüm, insanların dehşeti ihbarcılık, ajanlık, jurnalcilik, şantaj, yargısız infazlar, kayıplara karışma, tutuklamalar, işkenceler, yasaklar ve en fazla da belirsizlik ve korku vardı. Budanmış veya yaprak dökmüş ağaçlar gibi tek tip, hepsi boyun eğmiş, hepsi köle ruhlu, hepsi suskun, çalışan ama fazla talep etmeyen, okuyan ama anlayıp sonuç çıkarmayan, ilham almayan ruhsuz, amelsiz, hedefsiz, aydınlık ve ufuk aramayan kişiler ve onların ölü canlı toplumu yaşatılmak isteniyordu. Memnuniyetsizliğin kızışmasından uyanan ve enerji birikimi yapan kitleler sözün tam anlamıyla nefes almak için 1989’da üzerindeki kapak taşını kaldırdı. Ne yazık ki bu bir VOLKANİK PATLAMA ya da VOLKANİK FIŞKIRMAYA büyüyemedi. Totaliter kapak kalktı ve sanki olay bitti. Tarihin karanlığına gömülmesi gerekenlerin mezar kazıcısı olması gerekenler maske değişikliğini izlerken rahatça nefes alabildiklerinden memnundular. Dönüşümün başlamasında belirleyici rol gören Bulgaristan’daki Müslüman Türkler politik sahneye henüz ayak basıyordu. i 1989 Mayısında 72 binlik yüksek bilinçli, bileşik ruhlu ve yürekli bir kitle meydanlardaydı. Direnenlerin sırtı tarih boyu yere getirilememişti. Bulgar totaliter diktatörlüğünün karşısına TÜRK KİMLİĞİ dikilmiş ve gerilememişti. Volkan kapağını kaldıran onlardı.
Kötü zamanda zehirlenmiş Bulgar siyasi bilinci ve körleşmiş kamuoyu vardı. Toplum derin parçalanmıştı. Çok etnikli, çok dilli, çok dinli ve farklı kültürlü bir toplumda Bulgar unsur henüz millet olamamış ve toplumsal yapılanmada öncü rolü üslenememişti. O, toplumsal arınma ve yeniden biçimlenme ruhu da oluşturamadı. Tercih edilen tarihle yüzleşmeden, suçların ağırlığından ve katillerden kurtulmadan zehirli sis içinde yaşamaktı. Bu toplumsal karakteristik 29 yıldan beri değişmeden sürdü.
İyi zaman ufukta olandı. Modellenmiş yeni insan ve kitle tipi yoktu. “Zaman Bizimdir!” sloganı yükseltenler, komünist de olsalar, polis veya gardiyan da olsalar hepsi kötü olamaz sakızı çiğnemeye başladılar. Zamanın bir değer veya sermaye olduğunu gören ve anlayan yoktu. Zamana güneş ve yıldız olacak simalar, kahramanlar ve liderler doğmadı. Karanlıkta yaşayan köstebeklerin aydınlıktan korktuğu gibi değişimden endişeli, kararsız, statik, ürkek tipler belirdi ve çoğaldı. Demek istediğim Bulgar toplumu “kötü zaman” psikolojisinden çıkıp kapı çalan değişikliklerin yani “iyi zamanın” ruh halini oluşturamadı. Bu nedenle “Zaman Bizimdir!” – gerçekliğin cilvesinde, acısında boğuldu…
Bunları yazarken, açamadığım, işaret edemediğim bir unsur daha var. Bilincimizin alt katında, üst katında-şuurumuzda ve hayalimizde derleyip toplayan, bütünleştiren (hepimizi simgeleyen) bir orta direk -ortak sima – belirmedi. Oluşmadı. O, toplayan, birleştiren ve biçimlendiren bir sima olmalıydı. Ne yazık ki, doğmadı.
Bulgaristan’da Demokratik Güçler Birliği (CDC) bugün neden yok sorusuna cevabım şudur: Faşist ve komünist-totaliter rejimler, birkaç nesil – mecazi ve fiili anlamda – zehirlediği Bulgar toplumunda “başka bir gelecek suyu ve yumurtası” olamayacağını biliyordu. Bugün memleketi gönüllü terk edip kaçan 3 milyon vatandaş, ufuk ve umut göremedikleri için uzak kalmayı seçti. Ve Bulgaristan’da son 30 yılda bu durumun ve durağanlığın, endişe ve korkunun ne romanı yazıldı ne de filmi çekildi. Bizde yazarlara proje için kredi verilmiyor. Yani gerçeğin bilinmesi istenmiyor. Bu olay acı bir gerçektir. Başka bir değişle Bulgaristan’da totaliter rejim çözülürken Bulgar kavminin rahmi boş, yoğurduğu hamur mayasızdı ve sosyal dönüşüm bir hayaldi.
Ancak Türkler ve diğer Müslümanlarla ilgili durum tamamen farklıydı. Onlar 1989 Ayaklanmasından sonra Bulgar kazanından çıkarılıp daha derin ve kalaysız etnikler kazanına doldurulmuşlardı. Kazan artıkları yurttan kovulmuşlardı. Türkçe olarak yalnızca “siz anların ben dinliyorum” cümlesini bilen Ahmet Doğan ve daha birkaç ağır taş kazan kapağı üzerine konmuştu. Ödevleri, kazanda kızışanları bastırmak hak-hukuk uğruna başkaldırmalarına izin vermeden herhangi bir işe karışmalarını kesin önlemekti. Şu da var ki, 1990’dan beri bu kazanın kapağı Ahmet Kenan, Mehmet Hocov, Güner Tahir, Osman Oktay, Kasim Dal tarafından KALDIRILDI VE MEMNUNİYETSİZLİK KAZANDAN 5 DEFA TAŞTI. Her defasından kapak üzerindeki taşlardan bir düştü. 5 senede bir kalkan kapağın 2015 sonunda yeniden kalkacağı ile ilgili haber alan HÖH Başkanı Ahmet Doğan, 17 Aralık gecesi bu defa kapağı kendisi açtı ve parti başkanını kazandan çıkarıp çöpe attı. Fakat nesnel (objektif) bir süreç olan kaynarken taşma devam ederken 5 çok belirgin ve kararlı politik öncü ve milletvekili de kendileri kazandan çıktı.
1990’da isteklerinin yalnız bir kısmını elde edebilen, yaralı kalan, HÖH yönetiminin davaya ihanet ettiğine kesin inanan ve Türk kimliğini yeniden üretirken anadil, din, edebiyat, sanat ve kültür dallarında zorlanan ve aynı zamanda Müslüman Türk topluluğunun özüne dönmeye kararlı grup 2016’da DOST partisini kurdu. Sanki yeni bir kazan oluştu. Kapak üzerine de, çöpten çıkarılan eski HÖH Başkanı Lütfi Mestan yerleştirildi.
2018’in son günlerinde DOST partisinin siyasi yönetimi kapak kaldırdı. Lütfi Mestan ikinci defa hedefteydi. Olay ilginç bir zamanda gelişti. 2018’de polis sayısı 10 bin kişi, jandarma sayısının 5 bin kişi arttırıldı. Üniforma ve araçlarının yenilendi. 80 bin kişilik bu güce Başbakan Borisov daha yılbaşında harçlık olarak 100 milyon leva dağıttı. Üstelik gizli polis DANS görevlilerine ABD – CİA (TsRU) kaynaklarından ikinci bir maaş ödendiği vs koşullarında baş gösteren bu gelişmeler yılın olayı oldu ve tüm siyasi renkleri karıştırdı.
Kazan kaldıranların Anayasaca tanınmayan kolektif haklar kullanarak gerçekleştirdikleri eylem bildirisinde aynen şöyle deniyor:
DOST Politik Partisi Yürütme Konseyine
DOST Politik Partisi Başkan Yardımcıları, Yürütme Konseyi ve Milli Konseyi üyeleri, eyalet ve belediye temsilcileri ve koordinatörleri, belediye danışmanları ve muhtarlar sıfatıyla, partinin yönetimi, yapısı, üyeleri, sevgi besleyenleri ve bütün Bulgaristan kamuoyu önünde, partide aldığımız tüm görevlerden istifa etme ve parti üyeliğinden ayrılma kararı aldığımızı duyuruyoruz.
“DOST parti başkanı tarafından otoriter bir siyaset yürütülmesini, onun tek başına aldığı kararları küstahça dayatmasını ve kendi çıkarlarını savunurken bizi birbirimize düşürmek amacıyla taraf yaratma çabalarıyla uzlaşmamızın mümkün olmayışını istifamıza ana gerekçe olarak belirtiyoruz.”
Yaşanan güçlükleri, baskıları aşarken ve sökülüp alınan umutlarınızı korumak için gösterdiğiniz gayretler için hürriyet, demokrasi ve hak eşitliği davasının samimi DOST taraftarlarının hepsine teşekkür ederiz.
Sizin güçlü ve sarsılmaz iradeniz, Vatan ve vatandaşlarımızın daha iyi ve huzurlu yalaması adına mücadele yürütülebileceğini ve ülkü ve ilkeler savunulurken yaşanan olumsuzluklara dayanmanın beyhude olmadığı gibi yeni yollar aramaya da değdiğini kanıtladı.
Özgürlük, demokrasi ve toplumsal ilerleme elde etme yolu uzun ve diktir, aynı zamanda adaletli ve şerefli bir Bulgaristan özleyenlerin kutsal öz görevi dava yoludur.
Son 30 yılda Bulgaristan etnik halk toplulukları temsilcilerinin bu gibi bir ORTAK BİLDİRİSİYLE ilk defa karşılaşıyoruz. İlk kez bir kolektif hak kullanılmıştır! Olay bir politik başkaldırı niteliğindedir. Desteklenmesi kaçınılmaz ve ertelenmez şart olmuştur! Bu bir Volkanik patlamadır. Demek istersek oluyormuş. Totalitarizmden kopamayan, ölü canlılara gizli hizmet etmeye devam eden, ruhumuzun ve kimliğimizi ölüm kuyusunda tutan Lütfi Mestan en barışçı biçimde devrildi.
Sanki 18 yıl milletvekilliği yaparken Müslüman Türklerle alay etmesi fitil fitil bunundan çıkarılıyordu. Ne yapsam diye çırpınıyor.
Şapkası, tüfeği, purosu, telefonları, halkı aldatma içindi. Devrildi. Büyük adamlarla fotoğraf çektirme hevesi de buharlaştı.
Bir defa da geri dönmemek, hainlik tuzaklarına kapak olamamak üzere lağım deresine devrildi. Bu olay, Bulgaristan Müslüman Türklerinin politik eylemidir. Barışçı dönüşümler kapısı açılmıştır.
Özümüze dönme yolunda da ilk adım atılmış oldu. Biz aynı eylemi Halkın Şeref ve Hürriyet Partisinde ve özellikle de Hak ve Özgürlük Partisi HÖH siyasi yönetiminde de bekliyoruz. 2019 yılı Bulgaristan Müslüman Türklerinin devrimci uyanış ve birlik kurma yılı olacaktır. Bizi birleştirmek için misyoner, mirasçı, politik müsvedde göndermelerine gerek yoktur. Taşıma su ile değirmen dönmez. Halkımız kendi yolunu kendisi bulacak ve demokrasi, adalet ve özgürlük davamızda doğru yolu kendisi bulacak ve kendi liderlerini yükseltecektir.
Şu da var. Patlayan çelişki Bulgaristan’ın ana –temel- çelişkisi değildir. Fakat 1989 Mayıs Ayaklanmasına da böyle gelinmişti. Şimdi HÖH ve HŞHP içinden de kazan devirme hareketlenmesi bekliyoruz. Biz Türkler dağılma ve toparlanma, sivrilme dikilme, orta direk olma, başı çekme ve öncü olma kültürüne sahibiz. Kültür ve medeniyete sahip çıkmış ve zenginleştirerek kıtadan kıtaya taşımış bir milletiz. Biz 3-4 milyonluk Bulgaristan’da 2 milyon kişiyiz. Mesele bir ıslık işidir. Bir birbirimizin kokusuyla yaşarız ve her zaman her yerde varız. Türkiye’de ve Batı Avrupa ülkelerinde olması rakam değiştirmez. Yeniden birleşmemizin formülünü bulan kardeşlerimizin Yeni Yılını kutluyoruz. SİZ BİR VOLKANİK PATLAMA GERÇEKLEŞTİRDİNİZ!
Devam edecek.
Yeni 2019 yılınız Kutlu olsun.
Yeni ufka doğru birlikte yürümek azmiyle ileri!
Kendinize iyi bakınız, paylaşmayı unutmayınız

Reklamlar