Tarih: 25 08 2019
Malmö – Festivali için yazılmış
Seniha Rasim SABRİ

Sayın Malmö Belediye yöneticileri ve Кuzey Avrupa incisi, bu güzel şehrin politik temsilcileri, sanat ve kültür adamları, festival yöneticileri.
Değerli “Balgöç” – Malmö Başkanı ve yönetimi, özel konuklar ve basın temsilcileri,
Kıymetleri Bulgaristanlı ve Balkanlı kardeşlerim, yakınları ve akraba toplulukları.
Dostluk – Hoşgörü ve Kardeşlik Festivalinizde başarılar diler ve bu festivali ilk defa yapmayı başardığınız için Başkan Kaya VATANSEVER başta olmak üzere hepinizi kutluyorum.

Hayatınız şarkı –türkü-müzik dolsun. Yeni olan her şey müzikle dile gelir ve hayat bulur. En iyi yolu seçmiş ve bulmuşsunuz…
Sevgili kardeşlerim, Avrupa Bulgaristan Türkleri Dernek Başkanı olarak sizlere bunları yazıyorum. Ben de Karadeniz incisi, bir Varna kızıyım. Almanya Frankfurt’tan yaşıyorum. Oradaki gurbetçilerden, dayanışma ve hizmet derneğimizden selam ve başarı dileklerimi de sunarım.
Biz hepimiz aynı yolun yolcularıyız. Derdi, sıla özlemi, hasret acısı bitmez gurbet yolcusuyuz. Sırtımızdaki gurbetçi yükü! Yüreğimizde aynı umutlar, sabır ve beklentiler…

Sayın kardeşlerim, biz 29 yıl önce bir çileden kaçtık.
Demokrasi aradık. Başka bir dert kazanına düştük. Bizi gurbete düşüren Bulgaristan koşullarında 5 kuşaktır devam eden, adalet ve özgürlükler kavgamızdır. Doğal ve toplumsal insan hakları kavgasıdır. AZINLIĞIN ÇOĞUNLUĞA BOYUN EĞDİĞİ YERDE ÖZGÜRLÜK YOKTUR! İnancıdır bizi bura taşıyan. Biz boyun eğmedik. 1989 Mayıs Ayaklanmamızdır bizi buralara getiren. Avrupa tarihinde hep böyle olmuştur. Büyük Ayaklanmaların evlatları kendilerine yeni VATAN aramak zorunda kalmışlardır. Fakat gözleri hep geride, vatanda, sılada kalmıştır.

Ne var ki, biz bir festivaldeyiz ve iyi şeyler konuşalım.
Siz, diğer Balkan ülkelerinden gelen Müslüman kardeşlerim, zalimleri, soykırım katillerini dize getirerek, İnsan Hakları Yüce Divanı’na gönderdikten sonra, geldiniz buralara. Balkanların yeni ruhuyla donanmış-tınız. Eski kıta’nın yeni rüzgarı yüzünüzü okşadıkça gurur duydunuz.

1980’li yılların sonunda yükselen değişim dalgası çocuklarıyız biz, hepimiz.
45 yıl süren komünizmin belini kıran bizim kuşağımızdı. Alın! Köhne geçmişi başınıza çalın deyip bavul sıkarken VATANIMIZIN geleceğini, kötülüklerin babası iri komünistlerin torunlarının eline tepside bıraktığımızın farkında değildik. Özgür istencimiz, totaliter komünizm pençesinden kaçmaktı. Biz kaçtık. Kovulduk. Ama geçmişimiz ve geleceğimiz, ne yazık ki, yine onların elinde kaldı… Değişen bir şey olmadı. Bir Bulgar komünisti, Türk öldüren tek bir katil tutuklanıp yargılanmadı. Yeni milliyetçilik, ırkçılık ve faşizm ayyuka çıktı…
Ama bu kader yalnız bizim kaderimiz miydi?

H A Y I R!!!!

1989’da akla hayale gelmeyen ve sığmayan olayları yaşayanların hepsi, aynı yolu seçti. 21 Mayısı 1989’da Sliven’e bağlı Kotel (Kazan) Belediyesinin Yablanovo (Yablanlar) köyünde 20 kardeşimiz hak ve özgürlükler, hapishane kapılarının açılması, politik tutukluların salıverilmesi, sürgünlerin geri dönmesi, isim, dil, din yasaklarının kaldırılması için AÇLIK GREVİNE başladı.

Aynı gün, Warşova’da “Dayanışma” sendikası komünist iktidarı yuvarlak masaya oturtabilmişti.

1989 Ağustos’unda 300 binden fazla Bulgaristan Türkü Türkiye’ye geçerken, sizin bugün burada festivale topladığınız gibi, “Avrupa Piknik’i” sloganı altında Berlin’de Büyük Festival başlamış ve fırsat o fırsat, 100 binlerce Doğu Almanyalı geri dönmemek üzere Batıya geçmişti.

Ardından 4 gün sonra, Estonya Başkenti Talin’den Letonya’nın Başkenti Riga’ya kadar 600 kilometre boyunca direniş zinciri oluşturuldu. Baltıklılar deniz, devrim ve özgürlük şarkıları söylediler. Avrupa özgürlüğü hayata çağırdılar.

Doğu Avrupa’da demokrasiye uyanış çığ yükselirken 9 Kasım’da Berlin Duvarı yıkıldı. Ve 1 gün sonra Bulgar diktatör Todor Jivkov devrildi.

25 Aralık’ta Romanya diktatörü Nikolae Çauşesko idam cezası aldı ve kurşunlandı. 4 gün sonra Prag Millet Meclisi yazar Vaslav Havel’i Cumhurbaşkanı seçti. Birkaç yıl sonra Yugoslavya dağıldı, 9 devlet çıktı içinden. HALKLARDA, İNSANLARDA OLAĞANÜSTÜ BÜYÜK BİR UMUT DOĞMUŞTU. Avrupalılar yeni yuva yapmış kırlangıçlar gibi uçuşuyordu. Bulgaristan nüfusu 8 milyondan 5 milyon kaldı, onların da 3 milyonu biz dışarıdakileriz.

Ve bugün bizim hepimizin birbirimize sorduğumuz soru şudur.
VATANIMIZDA özgürlük umudu neden yaşatamadık?

İnsanoğlunun olmadığı, yalnız yaşlıların, muhtıraların, eşeklerin ve eşek dikenlerinin nefes alabildiği bir ülkede ÖZGÜRLÜK, ADALET, DEMOKRASİ, İNSAN HAKLARI olamayacağını, özlediğimiz hürriyet, dostluk ve kardeşlik düzeninin kurulamayacağını neden düşünemedik.

Ve ben buraya festival örgütleyicilerinin davetine uyarak, bu sorunun cevabını vermek için yazıyorum bu satırları: Özgürlük düşünmenin kendisidir, kardeşlerim. Biz gurbetçiler, her sene Bulgaristan’a 1 milyar Avro’dan fazla yardım gönderiyoruz. Arkamızda kalan yakınlarımıza, canlarımıza yardım ediyoruz. Bulgar devleti bizi düşünüyor mu?

30 yıl önce okullarımız kapanmıştı. Bugün yıkılmış. Biz 2 400 (iki bin dört yüz) Türk köyünde yaşıyoruz, 2019’da Bulgaristan Türk köylerinin sayısı 1 000 (bin) kalmış, toplam 2 500 camiden, bugün ancak 700 – mescit ve camide cama kılınıyor. Müslümanlık suyunu çekiyor. Yalnız bu sene, Burgaz ili köylerinde 22 köy camisi kapısında yeni kilit sallandı. Cemaat yok.

Dış ülkelerde okuyan ve yurda dönmeyen gençlerin sayısı artıyor.

1879’da Bulgar Prensliğinde, nüfusun % 51’i Müslümandı. 2 700 (iki bir yedi yüz) okulumuz, bir o kadar öğretmenimiz ve cıvıl cıvıl dolu ders odalarımız vardı. Şimdi 1 Türk okulumuz kalmadı.

Aynı yıl Veliko Tırnovo şehrindeki Osmanlı Kaymakam Konağında Birinci Bulgar Halk Meclisi toplandı. Milletvekillerinin üçte ikisini Rus istilacılar göstermişti. Fakat 229 milletvekilinden 70-i seçilmişti. 10 bin kişi 1 milletvekili seçiyordu.

O zaman seçim bürosu, seçim sandığı ve bülten yoktu. İnsanlar beyaz fasulye ve mısır tanesiyle oy veriyorlardı. Fasulyeleri toplayan milletvekili oluyor, mısır toplayan tarlasına, hayvanlarının yanına dönüyordu. O zaman 9 Türk milletvekili seçilmiş. Rus komiserliği de, doğduğum Varna Bölgesi Baş Müftüsü başta olmak üzere, 6 il müftüsünü de Tırnovo konağına, kurucu meclise, anayasa yazmak ve kabul etmek için davet edilmişlerdi.

Mecliste Bulgarca konuşuluyor, Türkçeye tercüme diliyordu. Türkçe konuşanların demeçleri Bulgarcaya tercüme ediliyordu. Varna Müftüsü Muhsin Hoca, Fransızça bilen bir aydın öncü, Osmanlı Anayasasını, insan hakları, azınlık hakları, din haklarının eşitliği, dillerin eşitliği maddelerinin kopya edilmesi için, Tırnova Meclisine sunmuştu.

Şimdi her şey o kadar alt üst oldu ki, Bulgaristan’da Türk okullarının kapanması bir yana, halkın Türkçe konuşması da öyle, Milletvekili adaylarımızın seçim mitinglerinde TÜRKÇE KONUŞMASI cezalandırılıyor. Davalar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yığılıyor.

Bu arada, en mağdur olanlar biziz.

Politik haklarımız elimizden alınmıştır. Oyumuzu serbestçe kullanamıyoruz. Aday gösteremiyoruz. Bizden hiç kimsenin meclise girmesini istemiyorlar. Biz gurbetçilerle ilgili bütün yasaklar kalkmalıdır. Aktif seçmen olmak istiyoruz. Vatanımızın kaderini belirlemek istiyoruz.

Temas kopukluğu yaşıyoruz. Kitaplarımız, gazetelerimiz yasaklandı, şarkı ve türkülerimiz yasaklandı, BİR TEK TÜRK RUHUMUZU TUTUKLAYAMADILAR, o ruh uçuyor ve Malmö’ye konmuş Festival bile yapabiliyor. Sizi kutluyorum kardeşlerim.

Bulgaristan Türkleri, Müslümanlar, hepimiz XX. Asır boyunca uyutulduk.
Son 30 yıl boyunca da aldatıldık. Bunun en büyük delili, kanıtı. Bulgaristan’ın Avrupa Birliğinde en cahil, en yoksul, okuyup yazdığını anlamayan, azınlıkları devletten uzaklaştırılmış, ötekileştirilmiş, hakları gasp edilmiş, geleceği kilitlenmiş, bir tek geriye açılan kapı kalmış, ülkesinde yaşıyoruz. Bulgaristan’ın ve Balkanların geçmişi, uygarlığı, kültürel zirveleri, kardeşlikte buluşan, hoşgörüsü doruk yapan yılları ve asırları Osmanlı çağıdır.

Bugün artık Büyük Türkiye çağı başlamış bulunuyor.

Asya’yı Avrupa’ya, Türk Dünyasını Avrupa uygarlığına bağlayan büyük kara, deniz ve hava köprüsü, bilim ve teknoloji, edebiyat ve sanat köprüsü Türkiye Cumhuriyetidir. 82 milyonluk ana-vatanımızın kalbi, 20 milyonluk İstanbul’da atıyor.

İstanbul Balkanları içine çekiyor. Bu yıl 1.5 (bir buçuk) milyon Bulgar Turist Türkiye’de tatil yaptı. Evinde yağı tutu biten Edirne pazarını boyluyor. Bulgar TV ekranları Türk filmlerine kilitlendi. 500 sene ağız tadıyla yedikleri Türk yemeklerini 100 sene unutmaya çalışanlar, unutamadılar, İştahları yeniden Türk sofralarına açıldı. Bayılıyorlar. 86 Türk yazar Bulgarcaya çevrildi.

Ülkemizde Türklük uyanıyor. Köylerde kasabalarda folklor festivalleri yapıyoruz. Şiir yarışmaları düzenleniyor. Ramazan sofraları camilere sığmıyor, bayram köy meydanlarında, selamlaşma, bayramlaşma törensel havada, türbe buluşmalarımızı canlandırdık. Her duada siz de varsınız. Geçmişi olan bir halk yıkılamaz, yok olmaz. Ufuk hepimiz için ağrıyor.
BULTÜRK Genel Başkanı Rafet Ulutürk Bey değindiği bir konuyu, ben de ucundan tutmak istiyorum. Bulgaristan, Avrupa, Dünya ve Olimpiyat şampiyonu, hatta 3 defa Olimpiyat şampiyonu halterci Naim Süleymanoğlu BOY ANITININ doğduğu Mestanlı’da (Momçilgrad) şehrinde açılış töreninde Bulgaristan Türklerinin yeni ruhu doğdu. Bütün ülkeden heyetler toplandı. Balkan ülkelerinden temsilciler geldi. Türk Kimliği, Müslüman Birliği, Vatan uğruna kenetlenme havası esti. Birlikte dualar edildi. Mevlit yapıldı. İnsanlarımızın ezgin ve yenik ruhu yeniden döndü, kanatlandı ve köy köy, kasaba kasaba umut ekiyor.
Bu havayı, Deliorman’da Şeytancık (Hitrino) Belediyesinde KOCA YUSUF ANITI açılışında da yaptık. Bu 4 metre, yüksek, heybetli bir eser, ancak bir cıhan pehlivanına yakışır.

Bu sene mayıs ayında Razgrat Mumcularda (İskres) köyünde Demir Baba Tekkesi törenleri de çok kalabalık oldu. İnsanımızın, halkımızın, hak ve özgürlüklerimizin koruyucu sembolü olan Demir Baba, uyanıp dönmeye ve memleketimizde adalet ve düzen sağlamaya dualarla davet edildi. Bir büyümüz der ki, “Bir kişinin göç ettiği memlekette 3 kuşak mezarı yoksa” orası ona vatan değildir. Bizim vatanımız hala oralarda bunu unutmayalım.
Halkımız yeni semboller arıyor.

Umutların en büyü sizsiniz Malmö’lü sayın ve sevgili kardeşlerim. Şu Malmö- Kopenhag deniz köprüsü her kese 24 saat nasıl açıksa, vatanla, ana-vatanla, tüm yakınlarınızla, köy ve kasabanızla ilişkileriniz, etkileşiminiz açık olacak.

Devamlı temas halinde olacaksınız, temasınızı kesmeyeceksiniz. Bayramlarda çocuklarınızı götüreceksiniz, el öpecekler, boyunlarına sarılacaklar yaşlıların, akrabaların, koku alacaklar, koku verecekler. Hayatın bir anlamı da budur. Soy bağlarıdır, hemşeriliktir, koklaşmak, bağrına basmak, sarmaş dolaş yaşamaktır…
Vurguluyorum:

Orada köylerinde kalmış insancıkların yalnız paranıza ihtiyacı olduğunu asla düşünmeyin, onların size ihtiyacı var.

Bahçelerde açan çiçekleri, gülleri, gelip sizin koklamanız, derlemeniz için suluyor. Şimdi ceviz, baden topluyor, bağ bahçe bozup, her şeyi sizinle tatmak için saklıyorlar. Vatan, yurt sevgisi satın alınmaz, emanet verilmez, pazara çıkarılamaz. Vatan bizim cennetimizdir.

İnsanın göbeği nerede kesilmişse cenneti orasıdır.
Festival şenliğinizi ilk defa yapabilmenizi Başkan Kaya VATANSEVER’i tekrar kutluyorum. Sizin derneğinizi – BALGÖÇ Malmö’yü Avrupa Bulgaristan ve Balkan Türkleri ve Müslümanları Federasyonunda ve tüm etkinliklerimizde bekliyorum.

Avrupa Bizim ortak yuvamızdır. Biz Avrupa değerlerinin en iyilerinden, demokrasi, adalet, insan hakları, azınlık hakları ve daha nelerden nelerden demet derleyip bağlarında bahar açacak memleketimize taşımak için buradayız.
Sağ olun, şen olun, mutlu olun.