İsveç-Malmö’da Türkoaz Festivalinden
Rafet ULUTÜRK

Sayın BALGÖÇ Başkanı Kaya VATANSEVER
Türkiye Cumhuriyetinin Çok değerli Fahri Konsolosu Sn. Hakkı ULUDAĞ, Değerli STK yöneticileri ve misafirler. Sevgili hemşerilerim, dostlar, aileler, gençler.
Balkanlı olma kimliğiyle gurur duyan herkese,

Kıymetli basın mensupları ve konuklar, hepinize selam ve festival şenliğinde hazır bulunanlara gönlünüzce eğlenmenizi diliyorum….

Önce sizleri hem köklü bir Bulgaristanlı, hayatının yarısını anavatanımız Türkiye’de geçiren bir soydaş, bir kardeşiniz, hemşeriniz ve gurbetçilikte kader ortağı biri olarak CANİ YÜREKTEN, KALBİMDEKİ EN SICAK DUYGULARLA, DÜNYANIN NERESİNDE BULUNURSAK BULUNALIM TÜRKÜN TÜRKE OLAN GÖNÜL SICAKLIĞIYLA KUTLUYORUM, hepinizi bağrıma basıyorum.

Sizi böyle, sağ salim, dinç, bir arada görmek, el ele vermiş ocak yakarken bulmak, sımsıkı birlik ve dayanışma halinde festival şenliği havasında birlikte olmak, benim için büyük mutluluk, heyecanlandım, gönlüm sevgi ve güven doldu.

Kıdemli bir dernekçi olarak, benim için, Türklerin birlik olması çok anlamlıdır. Çünkü biz Türkler buğday tanesi gibi insanlarız, yanı yalnız da oluruz, buğday tanesini eksen, çıkar, yapraklanır ama gün gelip başak saldığında kendi kendine tozlaşamaz, yani buğday tarlasının içinde bir başak en az bir başak olması şarttır. Bu bakıma, konuşmamın hemen başında, sizi beraberce görmemin bana verdiği gönül hoşluğuyla, BİRLİKTE OLMA YOLU BULMANIZI tebrik ediyorum. Değerli dostlar toplantılar, seminerler, paneller, sempozyumlar, festivaller bunlar bizim için Türk gibi bilinçlenme yolumuzdur.

BULTÜRK ÜYELERİNDEN SELAM

Bir de unutmadan hemen söyleyeyim. Size, Başkanı olduğum, İstanbul, Bayrampaşa, merkezli BULGARİSTAN TÜRKLERİ KÜLTÜR VE HİZMET DERNEĞİ BULTÜRK’ün 7 bin üyesinden, İstanbul’da ikamet eden diğer Bulgaristanlı soydaşlarımızdan, anavatanımız güzel Türkiye’mizden içten, kardeş selamları, sağlık, başarı ve mutluluk selam ve temennileri, en iyi dileklerini selamlarını getirdim.

Balkan ve Bulgaristan Türklerinin hepsine, festivale katılan tüm ailelere Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanımız Büyük Lider Dünya Lideri Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’dan samimi, kalpten selamlar ve geçen Kurban Bayramı vesilesiyle hepinize en iyi temenni ve dilekler, Türk olma şerefini, İskandinavya’nın bu güzel körfez ve üniversite kentinde yaşatma tavsiyeleri getirdim.

BİR YANI GÖK MAVİ, BİR YANI ZÜMRÜT YEŞİL BU DİYARDA

Sizin burada var olmanız, BÜYÜK TÜRKİYE’nin Kuzey Kutbuna yakın, bir yanı gök mavisi, bir yanı zümrüt yeşil, bu bereketli diyarda varoluşu anlamına gelir ki, bu da Türk ruhunun buralarda kanat açması anlamındadır.

Sayın dostlar, bu güzelim Deniz ve Kara şehrinde ekmek teknesi kurup dernek kurmuşsunuz, ben de 15 yıllık bir dernek başkanı olarak beni gerçekten gururlandırdınız. BULTÜRK olarak biz “zorla isim değiştirme”, “soykırım”, “kültürel soykırım”, “toplu halde memleketimizden kovulma” gibi konularda birçok seminer, anma töreni, sempozyum düzenledik İstanbul’da….

Karşımıza dikilenler, 1989 Ayaklanmamıza hep “olay” dediler, “zulme” – insan özünü zorla değiştirmektir diyemediler, totaliter komünizme cezalandırılmamış faşizm diyemediler, isimlerimizi, dinimizi, adetlerimizi, kültürümüzü değiştirirken, dinimizi ve dilimizi yasaklayanlara, 37 kardeşimizi öldüren, 178 kardeşimizi yasaklayanlara KATİL – SOYKIRIMCI diyemediler.

ÖNCE SİZLERE BİRAZ KENDİMİ VE BULTÜRK DERNEĞİNİ TANITAYIM:

Ben, KIRCA ALİ ‘ye bağlı Köseler (Kösevo) köyündenim. Orada doğdum, Kırcali’de tahsil gördüm, askerlikten sonra da, Hak ve Özgürlük Hareketi’nin (DPS) Doğu Rodoplar’ın köy ve kentlerinde, Burgaz ve Yambol köylerinde örgütlenmesine maddi ve manevi, bizzat kendim yardımda bulundum.

Teşkilatçı olmak, ÖRS VE ÇEKİÇ arasında, bir ateşe bir suya girerek dövülmekse, ilk dersimi HÖH saflarında aldım. Okumaya gittiğim Plovdiv (Filibe) şehrinde İl Müftülüğü Vakıf Müdürlüğü yaptım.

Bilirsiniz, Osmanlı zamanından Bulgaristan’da 2 353 Cami Medrese, Mektep, tekke ve imaret, pek çok zaviye, mezarlık, dükkân, hamam, çeşme ve başka bağ-bahçe, orman koru, işlenir araziler gibi vakıf mallarımız var.

İşte bu malları Bulgar kanunlarına göre geri alıp tapulaştırma, bakım ve onarım işleriyle meşgul oldum. Biz, Bulgaristan Türkleri bir defa, Bulgaristan’daki Osmanlı taşınmazlarının fiili ve manevi sahibi ve bekçisiyiz.

Bizim 1877’de Plevne (Pleven) Savaşı başlamadan önce, 2 700 okulumuz vardı, bugün ise bir tane okulumuz yok.

Bu konuda Bulgar inadı devam ediyor. Mahkeme kararlarını Yüksek Mahkeme bozuyor, devlet tanımıyor. Şimdi kalkmışlar, 1877 Rus-Osmanlı savaşında ölen Bulgarların Büyük Anıtını dikeceklermiş. Öyleyse bizler de bu savaşta şehit olan askerlerimiz, komutanları Osman Paşanın, Süleyman Paşa’nın ve binlerce Türkün de anıtını dikelim.

1944’te Filibe-Plovdiv’e Rus askeri girmemiştir, ama Nebet Tepe’de “Alyoşa Anıtı” olduğunu hepiniz bilirsiniz.

Bizde Bulgaristan’da son 2 senede SOYKIRIMCI Todor Jivkov ile birinci yardımcılarından Penço Kubadinski’ye yeni anıtlar dikildi.

Halkın gururu ezilmeye devam ediliyor. Bugünkü Bulgar iktidarı faşizm-totalitarizm zulüm yılları yönetiminin bir uzantısı, bir devamıdır.

Eski suçluların, katillerin torunları iktidardadır ve bu totaliter ceset kalkmadan, güvensizlik, baskılı uygulamalar, sefalet ve toplumsal çöküş durdurulamaz… Bulgaristan Cumhurbaşkanı Radev şimdiki duruma “bataklık” dedi.

Ben Plovdiv Müftülüğünde çalışırken arkadaşlarımla bu mal-mülk mirasının İl Müftülüğüne devri işleriyle uğraşan bir şirket kurduk. Aynı yıllarda, genciz o vakit tabii ve Dünya Türk Gençler’nden bir davetiye aldım.

TÜRK DÜNYASI İLE BULUŞMAM

“Bulgar devleti, Bulgaristan’da yaşayan Türk yok, onların hepsi İslamlaştırılmış Bulgar” derken, Makedonya’nın Ohri şehrinden, Yakutya-Sibirya’ya, Kazakistan’a, Kırgızistan’a, Çuvaşistan’a, Başkurdistan’a, Dağıstan’a, Azerbaycan’a ve Türklerin yaşadığı ve Türklüğü yaşatan hemen hemen her yere gitme ve Bulgaristan Türklerini tanıtma, anlatma imkânım oldu.

Bu ziyaretlerim esnasında beni en fazla etkileyen bir olayı anlatmak istiyorum: Manevi atamız Ahmet Yasevi’yi…

Onun şehri, Kazakistan’ın Türkistan şehridir. Onun 12.yy. da, Türk ruhu yaratılmasına son derece büyük, paha biçilmez katkılarından ötürü, namını şanını ebediyen yaşatmak için, Timur Han 1389 yılında Hoca Ahmet Yasevi Türbesini yaptırmıştır.

O dönem Dünyanın en görkemli, dev türbesi olan Ahmet Yasevi Türbesi’nde BANA namaz kılma ve sizin için dua etmek nasip oldu.

Kurulduğu zaman türbenin kubbesi Orta Asya – Türkistan’da en büyük kubbeymiş. Bugün de öyle… Bilirsiniz çok yakın zamanlara kadar bir milletin medeniyet düzeyi, cami ve kilise kubbelerinin çapının uzunluğuna göre, değerlendiriliyormuş. En büyük kubbeye sahip olan millet en yüksek medeniyete sahip olanmış.

Bugün Orta Asya’da, yine bu ziyaretlerim zamanında tanıklık ettiğim Buhara, Taşkent, Alma Ata (yeni adı Nursultan), Astana Bişkek Camilerinin ve medreselerinin, Türklük eserlerinin hepsi birer şaheseridirler.

Fakat kafanızda bir takıntı olarak kalmasın diye, Orta Asya – eski ismi TÜRKİSTAN Türklüğünün Yıkılmaz, Alınmaz ve Aşılmaz Kalesi Ahmet Yasevi Türbesi hakkında birkaç söz daha söylemek istiyorum.

Birinci adı Hazreti Türkistan olan, sonra Türkistan ve halen Yeşil Kent olan, bu şehir Orta Asya Türklüğü’nün gerçek Türk Dünyası Gençlik Bilim ve Aydınlık Meşalesi haline gelmiş durumdadır. Şehrin şirin tepelerinden birine Türk-Kazak Dostluk Üniversitesi yapılmış, Türkçe ve Kazak dili başta, dünya kültürü burada harmanlanıyor.

Siz şimdi bana, neden tam orada, diye sorsanız, haklı bir soru sormuş olursunuz. Her şeyin bir nedeni var. Hani biz, Türk milleti Büyük bir Milletir dediğimizde, “nedenmiş o” diyenlere, 7 bin yıllık tarihimiz var.

Bir sürü imparatorluk ve devlet kurmuşuz, kıtadan kıtaya medeniyet taşımışız, atalarımız atlarını Volga’da, Gand Irmağı’nda, Orhun nehrinde, Mekke’de, Yemen’de, Fas’ta sulamış, Viyana kapılarını çalan biziz, dediğimizde sustukları gibi, Ahmet Yasevi Hikâyesinde de çok büyük bir derinlik var. Kısaca değinmek istiyorum:

Cengiz Han, 12. asırda Moğolistan topraklarından Türk-Moğol atlı akıncılarla, eski kıta Avrupa’ya depremler yaşatan Büyük Atila Handan sonra ikinci dev sefere çıktığında, ORDUSUNUN İÇİNDE KONUŞULAN DİL TÜRKÇE, AMA ASKERLERE AHLAK, EDEP, İMAN, İNANÇ VE İLHAM KAYNAĞI bir din yokmuş. Doğudan gelip Asya içine yayılırken önüne geleni kesip kavuruyor, yıkıp yakıyormuş. Bunu görenlerden, kulaktan kulağa gelen haberler bütün Orta Asya-Türkistan halklarını titretmiş, koskoca bir kıtanın huzuru kaçmış. Böyle bir korku daha önce yaşanmamıştı…

İşte o zaman Orta Asya Türklüğünü kurtaran Hoca Ahmet Yesevi olmuş.

Nasıl mı? O, o zaman, bugünkü Özbekistan’ın Tarihi Buhara şehrindeki din okullarında okumuş, Fars Divanıyla tanışmış, Arapçayı da anadili gibi öğrenen umut yüklü bir alim olmuş.

Yine o zaman XII. asırlardan. Türkçemizde henüz İslam yok. Hoca Ahmet Yasevi, Arapça ve Farsça’dan Kuran’ı Kerimi, İslam’ı, sünnet ve hadisleri Türkçemize kazandıracak yolu seçmiş. Eşi-emsali olmayan hizmetlerde bulunmuş. Türk dünyasına sönmez Aydınlık Çırası kazandıran odur.

O, insanlar arasında, yani bu dünyada, güneş aydınlığında, Peygamberimiz Hazreti Muhammed’in yaşadığı kadar yaşamış. Yani 63’ünü doldurduktan sonra, işte o gidip gördüğüm ve en çok etkilendiğim Türkistan kentinde, yer altına inmiş ve toprağın bağrında dünyada ilk Türkçe eğitim veren İslam Akademisini oluşturmuş ve İslamı Türkçe öğrenip iman eden 1000 mürit yetiştirmiştir.

Ve onları, o yıllarda artık İslam’ı Volga Kazan Türklerinden alan, Cengiz Han Ordularına İslam dini hocası olarak göndermiş ve böylece dünyanın en gaddar orduları, İslam’a, iman ve vuslat inancına kavuşunca, İnsanlık tarihin en ahlaklı orduları olmuş.

ORTA ASYA – TÜRKİSTAN YIKILIP YAKILMA KÂBUSLARINDAN KURTULMUŞTUR.

Büyük bir kıta İslam’a kavuşmuş. Ve biz bugün, bu nedenle Hoca Ahmet Yesevi hakkında En Büyük Türkçe Hocası diyoruz. Ve İslam dinini Türk halklarından bahşeden en büyük düşünürdür, hizmetlerine paha biçilmez vurgusu yaparken, kastettiğimiz budur.

Olaya Bulgaristan Türkleri açısından baktığımızda,

  1. asırda Tuna kıyısına, Dobrucaya ilk Türkleri – 20 bin kişi – getirip yerleştiren, Sarı Saltuk, Ahmet Yesevi Hocanın öğrencisi, müridi, bizim de hem atamız, hem de manevi Babamızdır.

Balkanlarda ve Anadolu’da 18 adet Türbesi vardır. Yukarı’da işaret ettiğim üzere bir Türk-Moğol Hanı olan Timur, Türklüğe, İslam’a ve İnsanlığa bu Hizmetlerinden dolayı Türkistan kentinde Ahmet Yesevi Türbesi yaptırmıştır. Çingiz han ordularının İslam Dinini kutsal din olarak kabul ettiği Kazan Camilerinde ve Ahmet Yesevi Türbesinde bugün de 24 saat hiç arasız kuran okunur….

Kazan’a, İdil ırmağı Volga nehri boylarına yerleşen Bulgar Hanı Kubratın en küçük oğlunun Türk boylarından İslam Dinini kabul edendir, Cengiz Han’ın da İslam ateşini onlardan aldığı rivayet edilir. Ne yazık ki günümüzde Bulgaristan’daki Bulgarlar kültürel yaklaşmamızda bu gibi olaylara değer vermiyorlar.

Söylemek istediğim. Orada, pırıl pırıl parlayan, çok modern Ahmet Yesevi Türk Kazak Üniversitesini ziyaret ettim. 

Rektör Kürsüsünden yaptığım konuşmamda, biz Bulgaristan Türklerinin tarihte yaşamadığımızı söyledim;

Bizler Bulgaristan’da 1944’e kadar Bulgaristan Türklerine kan kusturan monarşi faşist diktatörlük ile 1944-1989 yılları arasındaki Todor Jivkov’un totaliter komünist baskı ve terör rejiminden Bulgarlardan çekilerimizi anlattım.

Bizler Bulgaristan’da yaşadıklarımızdan hiç bir şeyi unutmadık. 1970’lerden 1990’na kadar uzanan ve doruk noktaları 1972-73 Pomak faciası ve 1984-85 Türklerin isimlerini değiştirme maskeli zülüm asla unutulmadı unutulmayacaktır. Bu, bir Türk soykırımı, kültür soykırımı ve geleceğimizi çökertici bir trajediydi.

Böyle olmasa sizin burada ne işiniz olurdu?  Başımıza gelenleri, kasaba götürülen koyun sürüsü gibi sınır kapılarına sürüklendiğimizi, aylarca çadır kentlerde kaldığımızı anlattım.

Kara yolları, tren ve uçaklarla Batı Avrupa’ya, Belgrat, Viyana, Kopenhagn, Oslo, Stokholm’a, hatta Kanada ve Avusturalya’ya kovulduğumuzu duyurdum.

Yüz binlerce kardeşime gurbetçiliğin kader olduğunu, sıla özlemi akan gözlerin pınar olduğunu paylaşmaya çalıştım. Biz Türkiye’de artık 1 milyonu aşmış durumdayız.

Acınızı, düşmanlarımızın küstahlığını, kaynayan kin ve öfkemizi duyurdum. Avrupa ülkelerinde, İngiltere’de ve İsveç’de toplam 250 bin civarında Bulgaristan Müslüman Türk olduğunu dünya biliyor.

BULGARİSTAN’DA HAYATI YAŞATIYORSUNUZ

Her yıl sizden Bulgaristan’a 1 milyar 250 milyon Euro para geliyor. Bu yardımlarınız orada hayatı yaşatıyor. 150 leva emekli maaşıyla yaşlılarımızın nefes alması bile imkânsızdır. Bizim ana dilimizde “böyle gelmiş, böyle gider” sözü vardır.

Demek istediğim şudur: 1944’te Sovyet ordusu Tuna’ya dayandığında, Bulgar komünistler Emekli kasasındaki 2 milyar leva birikmiş emeklilik parasını çalmış ve 500 bin Rus askerine “hoş geldin primi” olarak dağıtmıştır.

1997’de iktidar olan İvan Kostov hükümeti de Emekli Sandığına saldırdı ve 2 milyar levaya el attı. Boyko Borisov hükümeti Sağlık Hizmetleri Sandığından 2 milyar levaya uzandı ve biz 2007’de Avrupa Birliğine üye olalıdan beri eski kıtanın en fakir, en yoksul, kıt kanat geçinen ve bohçanın 2 ucunu bağlayamayanlarız. Türkiye’ye göçe zorlandığımız 1989’da Türklerin Bankadaki tasarrufları devletin sıcak parasının üçte biriydi, onlar da buharlaştı. Bulgaristan’dan Türklerin kovulması kapı araladı, bugün 2 vatandaştan biri yurt dışındadır.

ALLAHIN YARATTIĞI EN YÜCE VARLIK TÜRK İNSANIDIR

İnancım şudur: Allahın- Tanrı’nın yarattığı en yüce varlık Türk İnsanıdır. Ben o kürsülerden sizleri anlattım. Dünya bizi tanımadan nasıl sevebilir?

Sevgili kardeşlerim, siz büyük bir davanın, 20-inci yüzyıldan 21-inci asra taşan İNSAN HAKLARI, AZINLIK HAKLARI, ADALET VE YENİ BİR UYGARLIK DAVASININ KAHRAMANLARISINIZ. HER BİRİNİZ ELİ VE ALNI ÖPÜLESİ MÜCAHİTLERİSİNİZ.

Timur’un bundan tam 750 sene önce, Türklük ocağına yerleştirdiği, içi 5 çuval pirinç, Türklüğü yaşatma davasına hayır alem, her gün kurban edilen 5 koyun ve 10 bakır su alan ve o gün, bugün, her gün pişirilen etli Yasevi Pilavı’ndan Bulgaristan Türklerine, sizlere ve Türkiye’deki soydaşlarıma dua ederek tattım.

TÜRK RUHU UYANDI BUNU HER KÖŞEYE ULAŞTIRALIM

Hepinize dua ettim… .İkram edilen, tadında Türk tarihinin aziz lezzeti olan,  pilavdan tatma imkânımı Allah bana nasip etti. Bu gün de, Allah kabul etsin, derken, o 10 kofa su yüz binlerce pirinç tanesine karışırken emilirken pilav oluşunu şu an da hatırlıyorum.

Kardeşlerim, Türklüğümüz, Türk Kimliğimiz, İslam dinimiz, biçim ve özümüz, çok büyük, kalplerimize dolan ve hepimizi birleştiren, bizi kenetleyen bir ruh böyle doğuyor. 

Ruhun sudan farkı şudur. Su donabilir, buz kesilir, kaskatı olup dünyaya küsebilir. Fakat ruh, hele Türk ruhu öyle bir şeydir ki, gözle görülmez, bileklerine kelepçe vurulmaz, kanatları kesilmez, bunların kanatları her zaman açık, bunlar uçtukça yüreklere umut ve inançla dolan bir olgudur. Olguların olgusudur. Türk olmaktır. Yenilmez olmaktır. Muzaffer olmaktır. Bu görüşmemize aynı umutlarla gelen hepinizi kalpten kutluyorum…

Türk ruhunun en büyük eseri: TÜRK KÜLTÜRÜDÜR. Türk kültürünün özelliği, başka kültürleri fedakârca, hoşgörüyle, toleransla çözüp kucaklamasındadır.

Bu açık gönüllü yaklaşım bizde olmasa, buralara tutunamazdınız. Şu festival toplanmazdı. Hele Bulgaristan koşullarından gelip bu kadar kuzeye yerleşmek zor olurdu. Bunu başaran sizsiniz.

İşte ben bu anlattıklarımı, Bulgaristan Türk kimliğini dünyaya duyurma ve tanıtma çabalarımı, gördüklerimi, insanların bizi burada olduğu gibi Bişkekte, Astana’da, Çeboksari’de, Ufa’da, Bakü’de ve Kazan’da ve başka yüzlerce yerde aynı sıcaklıkla sevdiğini “50 YIL MÜCADELE” kitabımda, resimlerle ve yazılarımla anlattım. Dünya bizi, biz de dünyayı tanıdık. Biz bizi zaten biliriz. Onlar bizi tanıdı.

BULTÜRK NELER YAPTI

2 000 yılından beri süren bu etkinliklerim BULTÜRK bünyesinde gerçekleşti. Yönetimden sürekli destek aldım. Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi Kurduk. Bulgaristan’da faşizm ve komünist totalitarizmin mutlaka değişeceğine inanlar kaleme sarıldı. Sizler gibi uzaklara düşenlere, Kanada ve Amerika’da kalanlara ve Bulgaristan’daki kardeşlerimize demokrasiye ve adalet düzenine dönüşümü anlatmaya dört elle sarıldık.

Yazarlar grubu oluşturduk. Gönüllüler geldi. 1990’da Dünyaya dağılmak ve yayılmak zorunda kalan Bulgaristan Türkeri’nin vatanlarıyla bağlarını sürdürmeleri için İnternet üzerinden “www.bghaber.org” haber ve yorum yayınlarımıza başladık, artık 500 bin okuyucumuz, izleyicimiz var.

BULTÜRK BÜNYESİNDE BGSAM BULGARİSTAN STRATEJİ ARAŞTIRMA MERKEZİ olarak Dr. Erdal KARABAŞ Başkanlığında 60 kitap hazırladık, Ayrıca BULTÜRK olarak yayınladığımız 15 kitapta Türkiye’deki etkinliklerimizi anlattık. Bulgaristan’da ve Türkiye’de anketler, basın toplantılar yaptık, seçimlere katıldık, Bulgaristan’da ilk defa bir dernek bir STK olarak Türk Cumhurbaşkanı adayı çıkardık.

YENİ TÜRK RUHU 15 TEMMUZDA DOĞUDU

Yine bu yıllarda Türkiye’de meydana gelen en önemli olay, 15 Temmuz 2016 Fettocu-Natocu hain darbe denemesi oldu. Büyük Türkiye hamlesi durdurulmak istendi. Türkiye Cumhuriyetini devirmek, anavatanımızı parçalamak, bizi Anadolu’dan söküp hepimizi Orta Asya’ya atmayı denediler.

Düşman içimizde büyüdü. Sayıları 7 bin olan Dernek üyelerimiz ve İstanbul’daki bir milyon Bulgaristan Türkü bir olduk. Meydanları doldurduk. Yolları kestik. Milyonlara karıştık ve darbe denemesini aynı gece durdurduk.

Mahkemelerde davalar devam ediyor. Yine 2016’da İstanbul mitinglerinde YENİ TÜRK RUHU doğdu. T.C. Başkanı Dünya Lideri Tayip Erdoğan’a ve Sn. Devlet BAHÇELİ’ye bağlılık ve güvenimiz daha da güçlendi.

Hain FETO, PKK, PYD ve diğer terörist güçlerle mücadele bugün de devam ediyor. Türk halkı her zamandan daha fazla birlik ve beraberlik olmak zorundadır. Olmuştur ve olmaya da devam edecektir.

Kıbrıs Adası dolayındaki son gelişmeler de dikkate alındığında, bunalım burgacı hepimizi sıkmaya devam ediyor.

Bu arada Türkiye’nin en büyük ticaret partneri olan Avrupa Birliği de çok çelişkili bir tavır almakta ısrarlıdır. Sığınmacı, savaş kaçağı, göçmenler konusunda anlaşmayı bozdu. Sözünde durmadı. 4.5 milyon Suriyeli göçmen Türkiye’nin omuzlarında kaldı.

Şu an Birleşik Amerika ile görüşmeler yapılarak, sığınmacıların yerleştirileceği sınırın Suriye tarafında bir “barış bölgesi” tesis edilmesine çalışılıyor.

Türkiye 82 milyon nüfusla bölgesel en büyük güç haline geldi.

Bulgaristanlı göçmenlere şefkat eli uzattı, çocuklarımız okullarda, çifte vatandaşlığımızı aldık. Türkiye ekonomik, sosyal ve kültürel hayatına eşit haklı vatandaş olarak katılıyoruz. Mecliste, devlet kurumlarında, bakanlıklarda ve Cumhurbaşkanlığı katında kardeşlerimiz var.

Soydaşlarımız dernek, federasyon ve konfederasyonlarda örgütlenmiştir. BULTÜRK – en aktif ve ufkun ışığını algılayan bir sivil toplum kuruluşudur. Bulgaristan’ı ve Balkanları dönüşüm içinde görüp öğrenmek isteyenlerle haftalık, hafta sonu seminer programlarına hazırız. Önceden kitaplarımızı okursunuz, sonra ek bilgilendirme, derinleşme ve tartışma faslına geçeriz.

Avrupa’da bir ilk olur. Artık Almanya’da Frankfurt’ta da Avrupa Bulgaristan Türkleri Derneği Başkanı Av. Seniha RASİM hanımefendi ile birlikte çalıştığımız bir merkezimiz var. Buralarda da sizler yıkılmaz Türk kalelerisiniz…

Bu yayınlarla soydaşlarımıza, Bulgaristan’da kalan kardeşlerimize ve sayıları artık 3 milyonu bulan Bulgaristanlı gurbetçilere söylemek istediklerimizi duyurmaya çalışıyoruz. İnternet ve gazetemizle her zaman sizleri bilgilendirmeye hazırız.

ESARETLERDEN KÖLELİKTEN KURTULMALIYIZ

Bulgaristan’ın, yaşı 140 olan genç bir devlet. Balkanlarda Osmanlı devrinde 300 sene savaş olmadı. 20.yy. 2 dünya savaşı, 3 defa işgal,3 komşular arası savaş, 3 askeri darbe, 2 facia 4 defa iflas bizi buldu ki, Komünist Jivkov vatanımızı 2 defa Sovyetler Birliğine bağlamak, katmak istedi. Biz zaten hep ya Rus veya Alman, hem de Bulgar esaretindeyiz. Bu konularda bize hiçbir şey soran olmadı. Sanki köle (ikinci sınıf insan) satıyorlar gibi davranıldı…

İşin şakası bir yana, yaşanan çok acı bir gerçek. Daha da acısı olansa, bugün de vatanımızın BKP Merkez Komitesi Politik Büro üyelerinin torunları tarafından idare edilmesidir. Bulgaristan’da soygunun alabildiğine devam etmesidir.

BULTÜRK olarak biz ne mi istiyoruz.

–        Bir defa Bulgaristan politik sisteminin eski komünist uşaklarının gitmesini yani komple değişmesini istiyoruz. Şimdiki parlamenter demokrasi çalışmıyor. Bulgaristan’da Meclis durma noktasına gelmiş. Milletvekillerinden daha fazlası siyasi polis ajanı, kulise hizmet ediyorlar.

–        Biz parti listelerinde gösterilenlerin seçilmesine imkân tanıyan çoğulcu seçim sisteminin majoriter, yanı halkın istediği –gösterdiği – kişilerden en fazla oy alanın seçilmesini istiyoruz.

–        Şimdi biz Türkiye’de, sizler burada aktif oy kullanamıyoruz. Bizlerden aday gösterilmiyor, yalnız oy isteniyor, yani pasif seçmeniz.

–        Biz oyumuzu Almanya ve İngiltere’de olduğu gibi Posta ile göndermek istiyoruz.

–        Göçmenlerden de Türkiye, Almanya, İsveç, Belçika’dan da milletvekili seçilmesinde ısrarlıyız.

–        Seçmen olan herkes aday olma doğal hakkımızı istiyoruz.

–        Yerel seçimlerin zaruri olmasını, 6 ay ülkede kalma şartının kaldırılmasını öneriyoruz.

–        Avrupa parlamentosuna da milletvekillerinin gurbetçilerden sizlerden seçilmesinde ısrar ediyoruz.

–        Türk Okulu olmasında, kültürel haklarımızın tanınmasında, en başta Türk kimliğimizin resmen tanınıp yasallaşmasında ısrar ediyoruz ve bu uğurda mücadelemiz devam ediyor.

Bulgaristan, 2004’te, Türkiye garantörlüğünde NATO üyesi oldu, 2007’de Avrupa Birliğine katıldı.

2009’dan beri, komünist rejimin polisleri tarafından yönetiliyoruz.

Bu durumu kısaca sizlere bildirmek istiyorum. GERB partisi 2009’da hükümet oldu. Devlet borcumuz 9 milyar Amerikan Dolarıydı. 2019’da, yani 10 yıl sonra, devlet borcumuz 25 milyar Amerikan Dolarına ulaştı.

30 yılda Bulgaristan nüfusu 2 milyon kişi azaldı.

Şimdi Bulgaristan’dakiler, sizlerle birlikte 5 milyon olduğumuz açıklandı.

Demek oluyor ki, insan başına – ağzında dişsiz bebeler ve dişleri dökülmüş dede ve ninelerimizle birlikte, topluca hepimizin 5-er bin Amerikan doları dış borcumuz olmuş. 4 kişilik bir ailenin dış borcu 20 bin dolar.

HIRSIZLAR HESAP VERMELİ

Bu parayı ne sizler, ne de bizler gördük. Avrupa Birliği ülkeleri arasında en fakir, en yoksul ve en sefil olanlar Bulgaristan’da yaşayanlardır. Avrupa Birliği ülkeleri arasında en cahil olanlar da onlardır. Bulgar okullarında okuyup ortaokul diploması alanların % 42’si okuduğunu anlayamıyor. Milletvekili Prof. Hristov Sofya Meclis kürsüsünden açıkladığına göre, vatandaşlarımızın % 80’ni “debil” yani çaresiz duruma gelmiştir. Dedi.

Daha da acısı, psikologlar, artık 140 yıldan beri Bulgar ırkı için “komada gözleri açık yatan” hasta dediler. Bizim yayınlarımızı izlerseniz bu haberlere gününde ulaşabilirsiniz bghaber.org adresinden bizleri takip edebilirsiniz.

Tüm bunların üstüne, Birleşmiş Milletler Teşkilatı Nüfus Komisyonu 2040 yılında Bulgaristan nüfusunun 2 milyon 400 bin kişi kalacağını açıkladı. Bu hele gençleri ilgilendirmelidir. Biz kimsenin yok olmasını istemeyiz. Ama kimsenin de bizi ezmesine, kimliğimize saldırmasına, bizi eritip asimile etmesine tahammülümüz yoktur ve olamaz.

Türk ruhunu kendi içlerine akıtıp da dirilmek isteyenlerin hesabı çarşıya uymamıştır ve hiçbir zaman uymayacaktır. Bulgaristan başta olmak üzere birçok Balkan ülkelerinin geleceği belirsizdir. Geriye tarihe bakanların kulakları Osmanlı davulu işitmek istiyor. Balkan halkları Osmanlı adaletine susamıştır. Birlikte olmanın yeni formülünü bulmak zorundayız. Hayata bir futbol karşılaşması gibi bakmak zorundayız.

Birlik olmak, paslaşmak, yardımlaşmak, ama aynı zamanda Türk Müslüman Kimliğimizi korumak zorundayız.

Ben bu konuda, “Bulgaristan Türklerinin Kimlik Mücadelesi” adlı bir kitap yazdım, 50 adet getirdim size gelirken, okurken çok daha inandırıcı detaylar bulacaksınız, “Bal-göç” başkanına bırakacağım, ondan alabilirsiniz.

Sayın dostlar,
Yukarıdaki rakamlarla çizilen yeni Türklük, Bulgaristan ve Balkanlar tablosunun dışında, işaret etmek istediğim, başka bir durum daha var.

Büyük devletlerin Balkanlar üzerindeki baskısı artıyor. Bulgaristan “Şabla”, “Bezmer”, “Rakovski” gibi yerleşim yerlerine Amerikan Üsleri kuruldu.

Kosova, Arnavutluk ve Romanya’da yine Amerikan üsleri, silah depoları var. Bu sene Bulgaristan 8 adet F-16 blok 70 uçak siparişi verdi ve bütçenin yarısını Amerika’ya aktarış oldu.
Yönetimdeki zamanı dolmuş komünist kadro iktidar ömrünü uzatmak için her şeye razıdır. Hak ve özgürlük hareketi yönetimini bu oyunlara alet ediyorlar.

Demek istediğim şudur: Rüşvet, dolandırıcılık, çalma kapma diz boyu, ama yargılanan, cezası kesilen ve içeri düşen yok. Bunu anlamak mümkün değil.

Sanki Bulgaristan’da Anayasa ve yasa yok ve sanki halkın vicdanı esir alınmış gibi bir ortam var. İsimlerimizin değiştirilmesi sürecinde 900 Müslüman öldüğü basına ve konferanslarda konu oldu, ama tutuklanan ve yargılanan tek kişi yok.

Yukarıda da dediğim gibi, benim kuşağımın yaşadığı yıllarda 1970-1989 yılları arasında, Türklerin, Pomakların, Tatarların, Çingenelerin ve Gagavuzların bölgelerde “iç savaş” yaşandı. Bu hem psikolojik, hem propaganda ve silahlı olmakla birlikte, büyük sayıda vatandaş yargısız idam edildi. Aynı yıllarda Bulgar ordusunda da öyle bir gerginlik yaşanmıştı ki, her sene 60 asker canına kıydı. Ne var ki, hiçbir kimseden hesap sorulmadı. Kaybolanların sayısı yok.

Demek istediğim şudur. Müslümanlara yaptıkları zulümle ilgili Bulgarların üstünde bir çadır var. Bir koruyucu var. Aynısı 1821’de, Ege adalarında 15 bin Türkü öldürüp ayaklanma kaldıran Yunanlar ile ilgili İngilizlerin Osmanlı Padişahına Nota çekerek, “Yunanlara dokunursan, savaş açarım” dediği gibi bir şey.

1860’tan sonra bu olay, Bulgar haydutluğuyla ilgili Rus İmparatoru himayesi olarak yaşanmıştı. Nikolaev, Odesa, Kiev, Harkov ve diğer şehirlerin okullarında Bulgar gençlerin okumaları için her yıl 500 burs veren İmparator II. Aleksandır, her gün her derste, Bulgar öğrencilere “Osmanlıya karşı isyan eden Bulgar’a hiçbir şey olmaz. İmparator II. Aleksandır bizi korur” tekrarlanmıştır.

O zamandan 150 yıl geçti, Rus askeri arşivleri açıldı, Romanya’daki “hışların” (kaçak haydutların), halktan zorla rüşvet toplayan komitaların, dağa çıkan haydutlardan hepsinin Rusya İmparatorluğu Askeri İstihbaratı Balkanlar Şubesi ajanı olduğu ortaya çıktı. 1876 Nisan Ayaklanmasını Sofya ve Plovdiv İngiliz konsolosluklarının parayla kışkırttığı gün ışığına çıktı.

FAKAT BALKANLARDA OSMANLI RÜZGÂRI ESİYOR

Fakat dünya değişiyor. Balkanlarda Nostalji havası esiyor. Şu dönem bunu özellikle müzikte görüyoruz. Toplumun alt dokusunu “çalga” müziği sardı. Bulgaristan’da gençlerin % 51’i “çalga” müziği dinliyor. Bu, Osmanlı döneminden kalan, Balkan ağızlarının toplamından dile gelen,Nihayend ve Kürdi Hicazkar makamına basmış bir eleştiri ve olumsuzlama müziğidir. Bu müzikte Bulgar komünist değerlerine ve “jender” ideoloji gibi yeni Avrupa değerlerine karşı bir “brexit” yani ayrılma havası var ve derinleşiyor.

Bir örnek vereyim, bu müzik türünün en yaygın şarkılarından biri “Kamanite padat” Bulgarca başlığıyla çıkmıştı. “Taşlar düşüyor” anlamına gelir ve lokanta, pastane, kahve ve kahvehanelerde sabaha kadar çalınıyordu.

KAMINİTE PADAT MÜZİĞİ NEYİN PROTESTOSUYDU

Kremikovtsi Demir Çelik Fabrikası ve Plovdiv ile Asenovgrat arasındaki Kurşun Çinko Fabrikası bacalarından çıkan zehirli gazlardan boğulan ve taş gibi yere düşen göçebe kuşların feci ölümüne protestoydu. Bulgaristan’da çevreci hareketi böyle başlamıştır.

Totaliter düzene karşı, 1989 Mayısında Ayaklanan Bulgaristan Müslümanlarının “Todor Jivkov”u deviren direnişlerinden sonra kıvılcım çakan Bulgar mukavemet hareketidir.

Sözünü ettiğim ayaklanma, 140 yıllık III. Bulgar devletinde patlayan en büyük isyandır. 72 bin Türk katılmıştır. 12 bin erkek hapiste, 517’si Belene Ölüm Kampında ve binlercesi de sürgünde olduğundan dolayı ayaklanmacıların % 76’sı kadındır.

Zaferle sonuçlanan ilk Bulgaristan Ayaklanmasıdır.

37 Kahraman şehidimize anıt diktik. Bu ayın ilk günlerinde Bulgaristan Türkleri Devrimci Ruhunun anıtını Mestanlı (Momçilgrad) Spor Salonu önünde 2 metre 20 santimetre yüksek, zafer yumruğunu sıkmış, kolu gökte şampiyonlar şampiyonu Naim Süleymanoğulu Anıtının açılışına, Bulgaristan’ın her ilinden Türkler, Pomaklar, Çingeneler, Batı Trakya, Makedonya ve Kosova’da Türk kardeşlerimiz Geldi

Törene katılanların hepsi bir ağızdan “memleketimin dağlarına bahar gelmiş” türküsünü söylediler. Sıkılmış yumruklar havaya kalktı. Bulgaristan Türklerinin yeni mücadele ruhu böyle doğdu.

Biz Balkan ülkelerinin hepsinde ayrı ayrı birleşerek örgütlenmek zorundayız.  Bulunduğunuz Batı Avrupa ülkelerinde dernekleşmek zorundayız. Bunu yapmazsak dağılıp gideriz.

Yeni ruhumuzu işleyen, Bulgaristan’da, Balkan ülkelerindeki değişim ve dönüşümleri işleyen yeni eserlerimizi mutlaka sizlere ulaştırma yolunu bulacağıma söz veriyorum.

Biz BULTÜRK – DÜNYAYI farklı GÖRÜYOR ve farklı ANLATIYORUZ

Komünizm kazanında pişmiş Profesörlerle işimiz yok bizim. Siz de güncel haberler ve aktüel yorumlar için “bghaber.org” yayınımızı izleyiniz ne demek istediğimi anlarsınız. Youtup-Video ve radyo üzerinden yayına başlarsak sizi haberdar ederim. Ayrıca bu yeni ruhun önderlerini eğitmemiz okutmamız için birleşmeliyiz. Bulgaristan’ı dönüştürebilmek için okuyun oraya dönecek ve komünizmin mezarını kazarken, insan haklarının zaferi için, ortak haklarımız, Türk kimliğimiz için gece gündüz çalışacak, Bulgaristan’da gül kokan Türklük rüzgârları estirecek gençlere ihtiyacımız var.

Onlar da sizlersiniz SİZLERİN ÇOCUKLARI YENİ NESİL OLACAK.

Beni sabırla dinlediğiniz için teşekkür eder, bu bilgilerin faydalı olabildiyse ne mutlu bana.
Teşekkür ederim. Sağ olun var olun Allaha emanet olunuz.

Saygılarımla,