Tarih: 06 Ocak 2020
Yazan: Ertaş ÇAKIR
Konu:  Çocukları ailleden koparmak için ellerinden geleni yapıyorlar.

Sosyal işçiler ve eğitimciler, anlaşılan almışlar Avrupa fornlarından avroları ve bskıları şiddetlendirme yolunda adım adım ilerliyorlar. Geçen yılın Ekim ayı sonunda Romen ana babaların öğrencileri ders odalarından çıkarıp eve toplamaları ve il şehir merkezlerini doldurup polisle ve sosyal görevlilerle çene çeneye, yumruk yumruğa kavga etmelerinden ders almayanların Burgas şehri okullarının kapılarına astıkları bildirilerde ne yazıyor biliyor musunuz?

Burgaz ili okullarında 2020-2021 ders yılında çocuğunu birinci sınıfa yazdırmak isteyenlerin dolduracağı dilekçeler şu şekilde olacaktır:

Baba ve anne yerine evebeyn n.o. 1 ve evebeyin n.o. 2. Yazılacaktır.

Suskun suskun gizlice hareket eden Bulgar sosyal yetkililer ailede anne ve babanın ödev ve işlevlerini değiştirip onları koruyucu melek ya da arkadaş olarak tanıtmaya çalışıyorlar. Öğrettmenler de bu işin içindedir. Maaşlarının 2 defa yükseltilmesinin nedenleri her gün biraz daha açılıyor. Anne babalar çocuklarına arkadaşça davrana bilirler, fakat onların hizmetçisi ya da arkadaşı olup salgınlıklarını yitirmemelidirler. Dilekçelerden “anne” ve “baba” kavramlarının sökülüp çıkarılması ve aile ortamında da kullanılmalarına kısıtlama getirmeleri, toplumun en küçük çekirdeği olan aileyi parçalayıp dağıtabilir. Gidiş tehlikelidir. Okul çocuklarının anne-babaların kimliğini unuttuklarında veya yanlış kullandıklarında çocukların gelişiminin büyük oranda olumsuz etkilendiğini ve bu yeni bbir ve iki numara kimlikler yanlış kullanıldığında çocuklar bazen pısırık, cesaretsiz, kendini ifade etmekten aciz; bazen de bencil, küstah, sorumsuz ve narsist kişiler haline gelebileceğine vurgu yapmak zorundayız. Belki amaçta olan da budur. Pısırık kimlik yaratmak. Bulgaristan Müslüman Türki aileden koparılmış bir yerleşkeye sıkıştırılmış, domuz eti ve kurbağa başıyla beslenerek yetiştirilemez. Kimliksiz Türk olmaz. Genç kuşağımıza sahip çıkmak zorundayız.

Bulgaristan’da eşcinsel (homoseksüel) evebeynliğin bir sosyal mühendislik projesi olarak uygulanması okul ortamında ve toplumda sert tepkilerle karşılandı. Olayı öğrenenleri düşünce ve edndişe sardı. Anne baba sevgisi hedef alınmıştır. Avrupa paraları öz kimliğimizi hedef almış durumdadır.

Burgaz ili yerleşim merkezlerindeki okullarda birinci sınıf kayıtlarında evebeyn n.o. 1 ve n.o. 2 ifadeleri “anne”  ve “baba” kavramların yerini almıştır. Anne ve babası olmayan çocukların hepsine eşitlik adına hiçsizleştirici muamele yapılması gündemdedir. Çocuk anasız-babasız olur mu sorusunu soran yok. Şimdi yenilik ders kitaplarına ve dersteki konuşma ve kullanılan ifadelere de işlenecektir.

Bu uyggulamalar için resmi kanallardan Brüksel Bulgaristan’a para gönderiyor ki, 2011 yılında Başbakan Borisov hükumeti tarafından İstanbul’da imzalanan Avrupa Konseyi’nin İstanbul Sözleşmesi Bulgar kamuoyu, üniversite hocaları, kilise, baş müftülük ve anna babalar cemiyeti kabul etmeyip kınamış, meclis de anlaşmayı 8 yıldan beri onaylamamıştır. Buna rağmen, ısrarcı  AB’den paralar Bulgaristan’a akınca okullarda “mavi odalar” açılmış, çocukların ana babalarından koparılıp yerleşmelere toplanmaları  için yoğun çalışılıyor, aileler tepki gösterdikçe ortak kızışıyor ve deirenişler boy atıyor.

Haftalık “Glasove” (Sesler) gazetesine göre, Burgaz ilinde başlayan sosyal nabız yoklama Avrupa Konseyi ısrarıyla uygulanan bir denemedir. Bulgaristan toplumu üzerinde ve özellikle yoksullar ortamına korku salarak halkı yıldırtarak güdülen hedeflerden biridir.

Bu uygulama ile okul alet edilerek Bulgaristan toplumunda genellikle etnik azınlıklar ailesine baskı yapılmakta, aile bütünlüğü ana baba ilişkisi bozularakk yıpratılmakta ve ailenin dağılması hedeflenmektedir. Annenin “A” evebeyn, babanın da “B” evebeyn olmayı kabul etmesi, çocuğun kafasını tamamen karaştıracağı gibi “anadil” kavramını, babanın işlevlerini de erimek üzere suya atmış olmaktadır.

www.uburgas.org/index.php?controller=FrontAccounts&action=register – sayfasında daha ayrıntılı bilgi bulabilirsiniz.  Yoksul ailelerin çocuklarını özel okullara, dil okullarına vs yazdırma olanağı olmadığından dolayı, okul sisteminde soğma ve özelleşme süreci daha da derinleşebilir.

Şimdi aylardan Ocak’dayız. Ne var ki, “jender”  olayının okul kayıtlarının başladığı Mayıs 2020’de çok kızışması bekleniyor. Şimdi olaya burun kıvırarak bakan genç ana-babaların Mayıs ayında bu dilekçeleri doldurup imzalaması ve bunu yapmazlarsa okul çağındaki çocuğun sokakta kalması sorunu ortaya çıkacaktır. Bu iş biraz Müslüman Türklerin isimlerinin zorla değiştirilmesine benzedi. İsmini değiştirmezsen “çocuğunu okula gönderme”, “ismini değiştirmezsen işe gelme” zamanlarını hatırlattı.

Bundan böyle öğrenci anne yerine “hey bir numara”, babasına da “hey 2 numara” mı deyecek?

Biz böyle bir kimsizleştirmeyi kabul edemeyiz.
Anne ve baba sözleri kutsalımızdır. Yerini hiç bir numaralama dolduramaz ve buna yol vermemeliyiz. Bu bir saldırıdır. Ana baba olma hakkımızı hasır altı etmektir. İnsan haklarını hiçe saymaktır. Adaletsizliktir. Devlet kurumlarında oturanlar avantadan para kazansınlar diye biz böyle bir sapıklık kabul edemeyiz.

Aynı zamanda bu çocuk haklarının, öğrenci haklarının da çiğnendiği anlamındadır. Bu, insan düşmanı bir uygulamadır ve kaldırılmalıdır.

Şunu büyük bir nefretle duyurmak zorundayız. Geçen yılın Şubat ayında Fransa meclisinde eşcinseller yasasını onaylarken, okullarda annelerin BİR NUMARA EVEBEYN, BABNIN DA İKİ NUMARA EVEBEYN olmasını onayladı. Fakat biz Fransayı kopyalamak mecburiyetinde değiliz. Fransa’da yürürlükte olan anadil yasağı gibi başka kanunlar da Bulgaristan gerçekliğine tamamen terstir. Çünkü bu gidişle yavaş yavaş da olsa Bulgaristan etnik azınlık topluluklarının nüfus çoğunluğu oluşturacağı tarih taklaşıyor ve muhtemelen azınlık dillerinin çoğunluk dili dolayısıyla resmi dil olması da gündem olacaktır. Toplıumsal yapının değişmesi aslında nüfus oranınca belirlenir. İsviçreliler 4 dilli bir toplumda yaşıyor. Eyalet parlamentoları ayrı ayrı dillerde çalışıyor. Azınlık toplulukları birbirine karışmadan – Alman, Fransız ve İtalyan – hepsi kendi dilini kullanarak barış ve huzur içinde yaşıyor. Toplum ve kilisenin her etnikten ana ve babalara saygısı sonsuzdur.

Bir Avrupa Konseyi girişimi olan “Kadına Şiddete karşi Mücadele” İstanbul Sözleşmesini imzalayan ve uygulayan Türkiye Cumhuriyetinde benzer sorunlar yaşanmaması ve sözleşmenin toplumu, okulları, aileleri kötü etkilememesi, örnek alınmalıdır.

Yaşadığınız bölgelerdeki uygulamalar, çocuk kaçırmaları ve aileleri parçalama denemelerine ilişkin örnekleri bize bildirebilirsiniz. Emperyalizmin liberal tuzaklarına ve aile düşmanlığına karşı savaşım ortaktır. Her aile kutsaldır. Beraber olalım.

Bizi izleyiniz.
Paylaşanlara teşekkürler.

Reklamlar