Tarih:  08 Ocak 2020
Yazan: Neriman Kalyoncuoğlu
Konu: Memleketimin çiçek kokularına hasretim

Bizim pazar ve panayırlarda ekmek teknesi satana rastlamadım. Ekmek teknesi memleketimizde iki anlamlıdır. Bir defa içinde hamur karıp lokma, çörek, ekmek mayaladığımızdır. İkincisi de işimizdir. Bulgaristan’dan göç ederken fırın ekmeğine geldik, hamur teknemizi orada bıraktık, ardından büyük ekmek teknemiz olan tütüncülüğümüzü de yitirdik. Şimdi öksüz gibiyiz.

Her şeye bir çare bulunur demişler.
Ne var ki özlemle umut her gönülde başka dile geliyor.

Biz aşılama filan değiliz, kökten birmişiz.
Çiçeklerdir yeşil, yeşil dallanan
Selam ediyorum size Bursa’dan
Denizleri gördüm dört yanında
Bir toprağa bastım dünya cenneti,
Mucizeler gördüm rüyalar gibi,

Neredesiniz, canım mimoza çiçekleri,
Sayılarınız milyona elit
Aynı renklerle açılacağız
Pırıl, pırıl olacak yarınlarımız

Biz aşılma filan değiliz, kökten birmişiz.
Su bile gerekmez
Doğuştan kaynağımız, kurumaz.
Bize bin kuvvet vız gelir.

Gönlümüzde yalan değil
İnanç gizlenir
Benim bin bir renkte mimozalarım
Ne olur, bildiğim gibi kalın.

Emine Hoceva

Emine hanım hem tütün memleketinden hem de mimoza salkımlarının top top açtığı bereketli güzelim Güney Doğu Rodop köylerimizden. Rodop dağları tepeleri yükseldikçe vadilerine çiğdem, kardelen ve menekşe öbekleri sıklaşır, akasya ve ıhlamurlar açmaya sıra bekler.

Şairlerimizin mutluluk anlatımında her defasında sanki her defasında mevsimlik kır çiçeği demedi vardır. Çiçeklerden söz etmeden bizim oraları anlatmak imkânsız gibidir.

Hasretimizi gidermeye gittiğimizde memleketimizde tütün kokusu, ter kokusu olmayışı önemli bir eksiklik gibi.

Geri gelmesinler, gittikleri yerde gebersinler, düşüncesine takılanlar tütün işinin dibine kibrit suyu dökenler günah işlediler. Aynı takıntıyla Filibe’deki (Plovdiv) manopol yandı. Tütün fabrikaları kapandı. Bu çöküşün gönül yakan tarafı ise, yıkımın “partimiz” dediğimiz Hak ve Özgürlük Hareketi tarafından ve eliyle yapılmış olmasıdır. Halkımızın rızkının kesilmesinde, Tarım ve Ormancılık Bakanı Mehmet Dikme ile oligarşi çömezi, dolandırıcıların başı, milletvekili Delyan Peevski vardı. BULGARTABAC’ta uzun yıllar görev alan Mestanlı’lı Hasan aga da ağzını açık, iki söz söylemedi, “her yıl bu memlekete 280 bin ton dünya kalitesinin üstünde ürün veren bu ailelere kıymayın, tütün olmadan bu topraklarda inkişaf yolumuz kesilir” demedi. Hiçbir işe yaramayan Ahmet Doğan sinsi tilkisi de bizim ürettiğimiz tütünden Dubay’da yapılan sigaralarla PKK teröristlerinin beslendiği ortaya çıkınca dilini yuttu kaldı. Köylü acından ölmüş kimin umurundan?

Tütünden bir anda vazgeçemedik. Yunana gidenler oldu. Ekmek parası için kamplarda kalanlar oldu. Tütün bizim kendi işimizdi, gündelikçiliğe uygun düşmedi.  El ekmeği kaplı ve kuru. Git gide soğuduk. Tütün tenekesi, tütün kazığı, tütün iğnesi, sırık, dizi, benekli ve altın sarısı tütün farkı bilmeyen, denk işi el kapısında genç kuşağı sarmadı. Yeniden sevdalanmak imkânsız! Tütün parası alma, sayma ve harcama zevki de kalmadı.

Bizde bir iş bitince kitaba bak, yeni bir işe başlayacaksan yine kitaba bak diye bir laf vardır.

En iyi şiirlerimiz, şarkılarımız tütün anlatmıştır. Sevdayı, katranlı ellerle tütün tarlasında bulduk. Radyo tütün tarlalarında dinlenirdi. Gazeteler tütüncüyü yazardı. O zamanlar, o nesil geçmiş oldu.

Bilmem farkında mısınız? 600 yıl bizi besleyen, iyi ve kötü günde hepimize sözün tam anlamında ekmek teknesi olan tarlalarımız, bağ bahçelerimiz bizi lanetliyor. Her sabah dünyamızı uyandıran Güneş, kurda kuşa kadar yüklemseniz yeter, çiçeğinizi koparan, meyvenizi koparan yok, diyor. Baharda ilk çizi çizildikten sonra toprağı avuçlayıp tavını kokladığımız günler de mazi oldu.

Fakat hayatta bir sayfa kapanırken yenisi açılıyor.

Bulgaristan’da artık tütüncülükten vazgeçen 6 bin aile ŞAFRAN çiçeği üretiyor. Bulgarların Safran hikâyesi, gerçekten çok uzak ve “şırfıntıya” indirgenmiştir. Çalılık kırlarımızdaki gözü güneşe bakan kuytularda kardelenden (akçabardaktan) sonra ve menekşeden önce yeşil çimen kilime sarı nakış olarak açan ÇİĞDEM güzelinin bir türüdür ŞAFRAN. Bulgarlar dere boylarımızı, dağ yamaçlarımızı, kuz sırtlarımızı bizim gibi bilmezler. Onlara ver sen rüzgârların duraklamadığı tepe ve dağ doruklarını gezsinler. Hiçbir Bulgar Koca Balkan, Pirin, Rodop Dağlarında ve Deli ormanda dev meşelerin kaç yaşında olduğunu bilmez. İşitiyorum, son 2 dönemde milliyetçilik sirkesi çok keskin-zehir gibi olmuş.

Şafran Bulgaristan’a ısındırıyor. Soyundan olan ÇİĞDEM, küçük soğan başına benzeyen kökünden her yıl bir-iki yeni soğan başı üretirken üçüncü yıl sarı açıyor. Bulgaristan’ı seven Şafran kırmızı ve mavi açıyor, bir kökün 7 yıl ömrü var. Soğan kökler 7  sm derin ekiliyor ve 7 kardeşleşiyor. Yeni soğanlar 3. Yıl açmaya başlıyor. Köklerin üremesi 3 yıl arayla bu kök soğancıkların kare halinde 15-20 sm arayla büyüklüklerine göre 4-7 sm arasında derinlikte ekilmesiyle oluyor. Bundan 3 yıl önce 500 metre kare (yarım dönüm) bir bahçe kenarında başlayan bu işe aile gelir kaynağı olarak 3 dönüme yaymayı düşünebilirler. 1000 kökle başlayanın tarlasında 3. Yıl artık 7000 kök olabilir.

Şafran’ın meyvesi çiçek çanağından uzanan 3 dallı kırmızı sakal telidir. Çiçeklerin ömrü kısa, 3 gündür. Daha goncayken ya da yeni açmış halinde koparılıp eve götürülerek bu sakal koparılıp gölgede kurutulur. Bir gram kaliteli safran 150 bin çiçekten elde edilir. Bu bitki ekiz ve üçüz de açar. Hasat Ekim ayındadır. Çiçeklerin toplanması çok büyük sayıda iş gücünün seferber olmasını gerektirir. Hasatta problem yaşanmaması için dikim tahta tahta ya da sıra sıra (ocak-ocak, yastık yastık) 3 gün arayla dikilir. Açma ve hasat da bu sıralı planlamaya göre düzenlenir.

Hasat zamanı safran işine çok el gerekir. Bunun için buna aile üretimi diyebiliriz. Kooperatif üretime ve uygun bir bitkidir. İşler tohum üretme ve safran üretme şejlinde de örgütlenebilir. İlk yatırımdan sonra bitki kendi kendini yenileyebildiğinden dolayı üretimi fazla yatırım gerektirmez.

Çok yıllı mömekli bir kültür olan Şafran’ın, Bulgaristan kalitesindeki fiyatı 5 ile 9 bin Avro arasında değişiyor. Üretimin ilgi alanına soğanına düşman tarla faresi ve köstebeklerle, yaprağına bayılan tavşan ve sincaplarla mücadele, Şafranlıkta  ev hayvanı gezdirip otlatmama gibi özellikler de var.

Sonsuz pazarı olan Şafran şifalı bitkilerin kralı. İlaç sektörünün olmazsa olmazı. Tıkanan damarları açmaktan, şekeri düşürmekten, beyini ve gözleri beslemekten, sinir ve kalp hastalıklarına bire bir gelişinden başka birçok başka özellikleri de var.

Bu işi elimizle itmememiz gerekiyor.

Güney Doğu Rodoplar’da , Deliorman ve Batı Rodoplar’da tohum üretim merkezleri oluşturmamız gerekiyor. Bu işi elimizden kaçırmamak için uyanık davranmalıyız. Bu topraklar vatan toprağıdır, cennet toprağımızdır. En güzel türkülere, en güzel çiçeklere layıktır ve refah ve mutluluk kapımızdır.

Hayırlı olsun.
Yılbaşı müjdemiz olsun.
Kendinize iyi bakınız.

Reklamlar