Tarih. 1 Ocak2019
Kaynak: Faktor bg
Çeviri: Raziye ÇAKIR

Bulgar katili Bizans İmparatoru Vasiliy ve Türk beraberliği döneminde olanlar Bulgar halkına karşı işlenen komünist cinayetler karşısında yoktan küçük bir hiçtir.

Bulgar komünistler için gerçek vatan SSCB’dir. Bulgar komünistler bir Rus’u veya Sovyet Bolşeviğini öldürmez. Fakat onlar bir Bulgar vatandaşını gözleri kırpmadan öldürür.

1 Şubat günü Bulgar halkına karşı işlenen komünist soykırım kurbanlarını anma günüdür. Söz konu büyük bir gerçek var,  kurbanların sayısı, Bizans İmparatoru Bulgar katili Vasiliy’in emriyle 15 bin Bulgar askerinin her 2 gözünün de kızartılmış şiş ucuyla çıkarılması da az,  tüm vahşet bir yana,  komünist soykırım akla fikre sığmaz. 45 yıl boyunca dermadan şiddetlenen bir zorbalıktan söz ediyoruz. Kurbanların kesin sayısı bugün de bilinmiyor.

Kısa Tarih

5 Eylül 1944 tarihinde Sovyetler Birliği Bulgar Çarlığı ile diplomatik ilişkilerini kesti. Bu, İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden 8 ay önce oldu. 48 ay süren savaşın daha uzun döneminde, Moskova Bulgar Çarlığı ile dostane yakın ilişkiler sürdürdü.

Savaşın 23. Ayında, 22 Haziran 1941’de Almanya SSCB’ne saldırdı. 1 Mart 1941’de Bulgaristan üçlü mihvere – Almanya, İtalya, Japonya –  ortaklığına katıldı. SSCB ile savaşa girmedi. 9 Eylül 1944’te Bulgaristan’da askeri darbe oldu. Bulgaristan Komünist Partisi (BKP) hesaplaşmaya başladı, “Halk Mahkemesi” kuruldu. Katliam 45 yıl devam etti.

(5 Mayıs 200 tarihinde Bulgaristan’ın resmi gazetesi “DV”) Bulgaristan komünist rejimizi suçlu bir rejim olduğunu resmen  ilan etti ve bu konuda bir kanun yayınladı. Bu kanunun 4. Maddesinde “sözü edilen 45 yıllık süre içinde komünist rejime ve onun ideolojisine karşı koymak ve bu rejimi devirip yok etmek için yürütülen direniş hareketlerine katılan her kişi haklıdır, suçsuzdur, manevi bakımdan aklanmıştır ve toplum tarafından kahramanlara saygı bulmalıdır görüşü açık olarak ifade buldu.

(Ne yazık ki bu mücadeleye olağanüstü büyük katkı veren, Ayaklanan, büyük sayıda şehit veren, 12 500’ü hapislerde yatan Bulgaristan Müslümanları azınlık haklarını elde edemediler.)

Bu nedenle komünist rejime “faşist” diyoruz. Kitlesel imhalar, toplama kampları, sürgünler, göçe zorlama, tek partili rejim, azınlıkları memleketimizden zorlu kovmak hep komünistlerin işidir. Faşizmden çok daha kötü bir rejimdir komünizm, çünkü ekonomik sistemi de değiştirmiştir. Devlet iflas etmiş ve çöküş 1989’a kadar devam etmiştir.

9 Eylül 1944’ten sonra devlet siyaseti değişiyor ve Bulgaristan’da bir devlet terör politikası uygulanmaya başlandı. Terör bir devlet siyaseti haline geldi. Buna karşı bireysel ve ortak mukavemet de o zaman başladı. Kahramanlıkları ve çekileri saygıya ve övgüye laiktir.

2011 ylında Cumhurbaşkanlarından Jelü Jelev ile Petır Stoyanov’un önerisi üzere, Boyko Borisov hükümeti 1 Şubat tarihini Komünist rejim kurbanlarına saygı günü ilan etti. Bu tarih, sözüm ona “Halk Mahkemesi”nin kestiği ve hemen infaz edilen cezaların yerine getirildiği gündür. Bu mahkeme Tırnovo Anayasasına aykırı ve yasal olmayan bir geçici hükümet tarafından kurulmuştur. Tırnovo Anayasası’nın 73. Maddesi, olağanüstü mahkeme kurulmasını kesinlikle yasaklamıştır. Halk Mahkemesi bir olağanüstü mahkemedir. Bu mahkemenin kurulması için Halk Meclisinin kararı yoktur. Böyle bir meclis kararı yoktur. Tahsilsiz parti militanları sorgu yargıcı, savcı ve yargıç atanmıştır. 1 Ocak 1941 ile 9 Eylül 1944 tarihleri arasında Hitler Almanyası ile irtibatları sürdüren devlet görevlileri yargılanmıştır. 9 Eylül 1944’ten sonraki 100 günde 28 630 kişi tutuklanmış, “HalkMahkemeşerinde” 135 dava görülmüştür. Tutuklananlardan 10 919 hakkında dava dosyası açılırken, 2 730 idam cezası kesilmiş,  9 550 dava değişik sürelerde hapis cazasıyla sonuçlanmış, diğerlerin kaderi bilinmiyor. Ölüm cezası alanlardan biri, 1943’te at vagonlarına doldurulan Bulgaristan’daki Yahudilerin Ölüm Kamplarına gönderilmesini önleyen Halk Meclisi Başkanı Dimitır Peşev’tir. Yahudileri kurtaran kişi “Halk Mahkemesinde” anti-semitizm ve faşizmden yargılanmıştır. Çarın danışmanları, naibler ve 41 bakan da ölüm cezasına çarptırılmıştır. Bu mahkemeden çıkan 2. Kararda 129 milletvekiline, general ve gazeteciye idam cezası verilmiştir. Üçüncü toplu kararda din adamları ve muhtarlar idam cezası almış, dördüncü kararda ise subaylar ve yardımcıları, beşinci karar listesinde polis, candarma, askeri istihbarat ve Savaş Bakanlığının değişik dairelelerinden görevliler ölüm cezası almıştır. Ölüm cezası anlar arasında 100 yazar, yayımcı, gazete ve dergilerden editörler, sahne oyuncuları vb vardır. Ayrıca Makedonya ve Ege bölgesinden Yahudileri ve Çingeneleri toplayıp hayvan vagonlarına kapayan ve “treplika” ölüm kampına göndereler de idam cezasına çarptırılmıştır.

Halk Mahkemelerinde kimin yargılacağı Moskova’da planlanmıştır. Bu eylemi Georgi Dimitrov bizzat kendisi yönetmiştir. Daha sonraki yıllarda parti ve devlet yönetimine katılanların tümübu katlıama bizzat katılmıştır.

1998’de Bulgaristan Anayasa Mahkemesi 4 n.o.’lu kararında “Halk Mahkemesini”  o yıllarda Bulgar adli sisteminden bir organ olmadığı açıkladı. Bu mahkemelerin bir “olağanüstü mahkemede alınmış” idam kararları olduğunu ve mahkeme kararı olarak açıklanamayacağını duyurdu. Böylece kurbanların yakınlarının tazminat alması ve gerçek katillerin cezalandırılmasının yolu kesilmiş oldu.

Aynı zamanda ülkede yargısız infazlar da devam etmiştir. Bu operasyonlar bir Sovyet vatandaşı olan ve 1950 -1965 yılları arasında Bulgaristan Halk Meclisi başkanı görevinde bulunan Ferdinand Kozlovski tarafından yönetilmiştir. 2 Şubat 1945 gecesi 3 naib, 22 bakan, 67 milletvekili, 47 general, 8 Çar danışmanı kurşuna dizilmiştir. 9 Eylül 1944’ten hemen sonra 30 bin kişi öldürülürken 1980’lı yılların sonuna kadar yargısız idamların toplam sayısı 180 bindir.

Dünyanın gözlerinden uzak, kapalı bir ülkede, 1944-1989 yılları arasında 180 bin vatandaşın katledilmesi büyük bir trajedidir, Bulgar elitinin, iktidarlarının insan öldürmeden ülkeyi idare edemediklerine kesin kanıttır. Bu kurbanların arasında isimleri sıralanmasa da büyük sayıda Pomak, Türk ve Çingene vardır.

“Partizan Şarkıları” kitabının şairi Veselin Andreev 1991’de canına kıyarken şu mektubu bırakmıştır:. “Hayattan çıkmazdan önce ben, önce Bulgaristan Sosyalist Partisinden istifa ettim. Jivkov ve Jivkovcular kahrolsun!

Totalitarizm yıllarında Bulgaristan’da 86 toplama kampı açılmıştır.  Bu kampları açan ve yönetenlerin oğulları ve kızları bugün Sofya meclisindedir. Bütün dosyaların açılması ve bu memlekette kimin kim olduğuartık açıklanmalı ve katillerin yakınlarına devlet makamlarında görev almaları yasaklanmalıdır.

Gerçekler 1944’te Bulgaristan’ın SSCB tarafından işgal edildiğini, fakat Rusya Federasyonu’nun gügüne kadar işgal yıllarında işlenen zulüm için Bulgaristan halkından özür dilemeyi kabul etmediği ortadadır. Buna rağmen, Bulgarların % 70’i Ruslara sevgi ve saygıyla bakıyor ve bunu anlamak da zordur.

Bulgar Ordusu 2. Büyük Savaşta III. Ukrayna Ordusuna eklenmiş ve toplam 20 000 şehit vermiştir.

Gerçekler böyle ike, 100’lerce insan öldürenlerin, işkencecilerin, Sovyet istila güçlerinin anıtlarına adım başı rastlamak anlaşılır gibi değildişr. Totalitarizm katillerinin ismlerinin okul ve okuma evlerinden, kültür merkezlerinden bugün de sökülmemesine akıl erdirmek zordur. Bulgaristan’da Komünizm Kurbanlarının sadece bir anıtı varken, Latviya’da bu kahramanlara 539 anıt dikilmiştir.

Bulgaristan’da isim ve kimlik değiştirme, dil, din, gelenek ve adetleri yasaklama, azınlıkların kendi kültür ve medeniyetlerini yaşmaya çabalarının sürekli baltalama devam eden bir kültürel soykırımdır. Bu zorbalık bugün de canlıdır ve korku saçmaktadır. Totalitarizm cesedi yakılmadan ve öz kimlikleri, özgürlük, eşitlik, adalet ve demokrasi için mücadele edenlerin ruhuna canlanma olanakları tanınmadan Bulgaristan insan düşmanı kaskatı bir rejim altında ezilmeye devam edecektir. Özgürlük, demokrasi ve insan hakları, eşitlik ve adalet ilkeleri Anayasaya işlenmeden değişen ve umut vaat eden bir Bulgaristan’dan söz edilemez. Bunun için ne yazık ki NATO ve AB üyeliği yeterli  değildir.

Geçmişi katliamlarla dolu Bulgar iktidarları ülkede adalet ve demokrasi ruhu oluşmasını baltalamakla Sovyet köleliğini kabul etmiş ve halkı her bakıma kısır yaşamaya itmiştir. Bugün Bulgar toplumu geçmiş algsı bakımından parçalanmış olduğı gibi, değişik toplumsal kanatlar geleceği de farklı görüyorlar. Azınlıklara hürriyet ve adalet tanımama konusunda birleşen Bulgarlar, “başkasının özgürlüğüne göz diken, kendisi özgür ve adil olamaz” atasözünü sanki bilmiyorlar. Cinayet ve katliamları kabul etmemek hiçbir soruna çözüm olamaz.

Ruhun değişmesi ve iyilik, dostluk, eşitlik ve hür yaşama enerjisiyle yeniden oluşması, en az 3 kuşak ister. Değişim ancak okuldan, ders kitaplarından kaynaklandığında başarılı olabilir. Cahil insanlar tarihsel gerçekleri ve çelişkileri göremediği gibi geleceğe de kör bakar. Bu bakıma son 30 yılda ancak küçükcük bir adımın atılabildiğini kabullenmekle yetinmek istiyoruz.

Lütfen çevrenizle paylaşınız…

Reklamlar