Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı ve BULTÜRK (Bulgaristan Türkleri ve Kültür ve Hizmet Derneği) Ankara Temsilcisi İsmail Cingöz, Bilecik’in tarihi hakkında bilgiler verdi. Cingöz, Bilecik’in tarih öncesinden ve günümüze kadar nasıl bir süreçten geçtiğini anlattı.

Tarih öncesinden  günümüze “Bilecik”

ESRA SARI

Bilecik’in ilk isminin Belekoma olduğunu söyleyen Cingöz, ”Kentin Antik Çağ’daki hayatı, tarih kaynaklarında Bilecik’i de içine alan Bitinya (Bithynia) bölgesinin genel tarihi içinde gösterilir. Bitinya bölgesinin bilinen tarihi M.Ö. 1950’ lerde burada yaşayan Trakya kavimlerinden Thynler’le başlar. Bölge daha sonra Mısır, Hitit, Frig, Kimmer, Lidya, Pers, Makedonya, Bitinya Krallığı, Roma İmparatorluğu, Bizans İmparatorluğu ve Osmanlı İmparatorluğunun yönetimine geçmiştir. Bilecik’in bilinen ilk adı Belekoma’ dır.” dedi.

“Osmanlı Devleti kuruluş merkezi”
Osmanlı Devleti’de kuruluş merkezi olduğunu söyleyen ve Kurtuluş Savaşı’ndaki verdiği mücadeleyi anlatan Cingöz, ”Tarihte pek çok kavmin uygarlık ve egemenliğine sahne olan Bilecik, Kayı Boyu’nun Orta Asya’dan 400 çadırla gelip Söğüt’te, Osmanlı Devleti’nin kuruluş merkezliğini yaptığı yerdir. İlin tarihçesinin çok eskilere dayanması ve Osmanlının kurulduğu yer olması ayrıcalığı yanında, Kurtuluş Savaşı’nda verdiği çetin mücadeleler ve kazanılan zaferlerle Cumhuriyetin kuruluşunda da önemli bir role sahip olmuştur. Üzerinde çok sayıda arkeolojik ve tarihi eser bulunan, Bilecik’teki tarihi eserlerin çoğunu Osmanlı döneminde yapılan camiler, türbeler, hanlar, hamamlar, sivil mimari örnekleri, imaret ve benzeri yapılar oluşturmaktadır.” diye konuştu.

Ertuğrul Gazi’yi Anma ve Söğüt Şenlikleri
Her yıl düzenli olarak eylül ayında Ertuğrul Gazi’yi Anma ve Söğüt Şenlikleri yapıldığını belirten Cingöz, ”Kayı Boyu Aşireti mensuplarının 720 yıldan beri geleneksel olarak sürdürdükleri ve her yıl (Eylül ayının 2. haftası son üç gün) yapılan muhteşem törenlerle kutlanan ‘Ertuğrul Gazi’yi Anma ve Söğüt Şenlikleri’ne çok sayıda yerli ve yabancı ziyaretçi gelir. Törenlerde Yörüklerin kına gecesi ve yaşantıları canlandırılır, cirit gösterileri yapılır.” açıklamasında bulundu.

“Tarih öncesinde Bilecik”
Bilecik’in ilk yerleşiminin milattan önceye dayandığını söyleyen ve tunç çağına geçiş sürecinde önemli bir yerleşim yeri olduğundan bahseden Cingöz, ”Bilecik’te ilk yerleşim M.Ö. 3000’den öncelere rastlamaktadır. Anadolu’da Tunç Çağına geçiş sürecinde önemli bir yeri olan Bilecik’ten M.Ö. 3000’lerde tunç yapımı için kalay çıkarıldığı bilinmektedir. İlin bilinen en eski isimleri Agrilion ve Agrillum’dur. Daha sonraki dönemlerde Bilecik Bizans İmparatorluğu sınırları içine giren bir yerleşim yeri olmuştur. Doğu Roma (Bizans) döneminde şehir Belekoma ismiyle anılıyordu. Bilecik, o zaman, şimdiki Bilecik’in doğusunda, Hamsu ve Tabakhane derelerinin oluşturduğu vadiler arasındaki bir kaya çıkıntısı üzerine inşa edilen kale çevresinde kurulmuştu.” şeklinde konuştu.

“Bizans döneminde Bilecik”
Tarih içinde Bizanslılar, Emeviler, Abbasiler arasında birkaç kez el değiştirdiğinden anlatan Cingöz, “Roma İmparatorluğu MS 395 yılında ikiye ayrılınca, Bitinya Bölgesi ve Bilecik Doğu Roma (Bizans) imparatorluğu sınırları içinde kaldı. Bizans döneminde Belekoma Kalesi Bilecik’te inşa edilmiştir. Bizans döneminde Bilecik bir Tekfurluk idi. Abbasi Halifesi Harun Reşid döneminde, Bitinya bölgesinin diğer şehirleri gibi Bilecik ve Söğüt civarı da fethedilerek Abbasi idaresine sokulmuştur. Çevresi kale ile korunan Belekoma kenti tarih içinde Bizanslılar-Emeviler ve Bizanslılar-Abbasiler arasında birkaç kez el değiştirmiştir.” sözleriyle ifade etti.

“Selçuklular döneminde Bilecik”
Büyük Selçuklu Devleti’nin eline Söğüt ve Karacadağ’ın nasıl geçtiğini anlatan Cingöz, ”Selçukluların bir boyu olan Kayıların bir bölümü (400 çadırlık bir oba) Ertuğrul Bey yönetiminde batıya doğru yer değiştirerek Söğüt ilçesi ve çevresine gelmişlerdir. Osmanlı vaka-i namelerinde Kayıların Söğüt ve çevresine yerleşme tarihi olarak 1230’lu yıllar gösterilmektedir.
1231 yılında İznik İmparatoru Selçuklu sınırına tecavüz edince Selçuklu Sultanı I. Aleaddin Keykubat Bizanslılara karşı bir sefer düzenlemiş, Ertuğrul Bey de bu sefere bir akıncı olarak katılmıştı. Selçuklu ve Bizans orduları arasında Sultanönü mevkiinde meydana gelen savaşın sonucunda Bizans ordusu yenilmiş, Karacadağ ve Söğüt dolayları Büyük Selçuklu Devleti’nin eline geçmişti.
I. Aleaddin Keykubat Belekoma (Bilecik) Tekfurunu vergiye bağladı. Savaşta büyük yararlıklar gösteren Ertuğrul Bey’e Söğüt’ü mülk, Domaniç’i de yaylak olarak verdi. Yine Osmanlı kaynaklarına göre Ertuğrul Bey 1281 yılında ölmüştür. Türbesi Söğüt ilçemizde bulunmakta ve her yıl Söğüt’te düzenlenen Ertuğrul Gazi Şenlikleri ile anılmaktadır. Ertuğrul Bey, Kayı Türklerinin değerli önderidir. Kayı boyu ise Osmanlı Devletinin nüvesi, kurucusudur. Böylece Söğüt ve dolaylarında kök salan 400 çadırlık uçbeyliğinden bir Devlet doğmuştur.” açıklamasında bulundu.
Ertuğrul Gazi’nin ölümünden sonra Kayıların başına Osman Bey’in geçtiğini anlatan Cingöz, “Ertuğrul Gazi’nin ölümünden sonra Kayıların başına Osman Bey geçti. Osman Bey ve silah arkadaşları Bizans’a karşı savaşıyor ve bu savaşlarda sürekli başarı kazanıyorlardı.
Kayıların bu başarılarında Şeyh Edebali’nin büyük rolü olmuştu. Şeyh Edebali Ahi idi. Ahilik; tarım dahil bütün zanaat dallarında halkı, çalışanları teşvik eden, herkesi kardeş bilen, çalışanlara her türlü yardım elini uzatan örnek bir örgüt anlayışı idi ve Fakih Şeyh Edebali Kayı Ahilerinin önderi idi. Şeyh Edebali o sıralar Eskişehir ili sınırları içindeki İtburnu Köyünde oturuyordu. Daha sonra medresesini Söğüt ve son olarak da Bilecik’e taşımıştır” diye konuştu.
Cingöz sözlerine şöyle devam etti:
”Osman Bey 1286 yılında İnegöl yakınındaki Hisarcık kalesini Bizanslılardan zapt etti. 1287 yılında İnegöl Tekfuru’nu Domaniç yakınındaki İkizce’de (Erice) yenilgiye uğrattı.”
“Belekoma ve Yarhisar Kalesi fethedildi”
Osman Bey’in Karacahisardaki Rum kilisesini camiye çevirdiğini belirten ve belekoma, Yarhisar Kalesi’ni fethettiğini anlatan Cingöz, ”Osman Bey ve silah arkadaşlarının Bizans Tekfurları ile olan savaşlarını izleyen Selçuklu Sultanı III. Alaeddin Keykubat büyük bir ordu ile Karacahisar önlerine geldi. Osman Bey’in kuvvetleriyle birleşerek Bizans elindeki bu kaleyi kuşattı. Kuşatma sürerken Selçuklu Sultanı geri döndü. Osman Bey’e bir sancak, tuğ âlem ve gümüş takımlı bir at göndererek Söğüt ve Eskişehir’i de içine alan bu sancağı Osman Bey’e verdi.
Karacahisar’daki Rum kilisesini camiye çeviren Osman Bey ilk kez kendi adına hutbe okuttu(1289). Bu olaylar Osmanlı Devleti’nin kuruluşunun ilk işaretleri olarak nitelendirilmektedir. O sıralarda Bilecik henüz Türkler tarafından fethedilmemişti. Bizanslılara ait bir kentti. Bilecik (Belekoma) ve Yarhisar tekfurları vergiye bağlanmıştı. Osman Bey 1299 yılı yaz başında Belekoma kalesini ve peşinden Yarhisar kalesini fethetti” sözleriyle açıkladı.

“Konaklama ve dinlenme yeri”
Cingöz, sözlerine şöyle devam etti:
“Bilecik, Yıldırım Bayezid dönemine kadar Osmanlı yönetiminde kalmış, ancak, 1402 yılında Ankara Meydan Savaşında Bayezid’in Timur’a yenilmesi sonucunda 2 ay kadar Timur’un hakimiyetine geçmiş ve Çelebi Sultan Mehmet tarafından geri alınmıştır.
Bu tarihten sonra, Osmanlı yönetimi sırasında Bilecik giderek gelişmiş, ancak, şehrin kurulu bulunduğu alanın iskân için uygun olmaması daha hızlı gelişmesini engellemiştir. Bununla birlikte Bilecik, Bursa ve İznik’ten Eskişehir’e ve Anadolu içlerine giden yol üzerinde önemli bir konaklama ve dinlenme yeri olarak önemini korumuştur.”
Halkın önceleri kale çevresine yerleştiğini belirten Cingöz, “Önceleri kale çevresinde yerleşik kent daha sonra Şeyh Edebali Türbesi, Orhan Gazi camii ve yakınındaki medreseye doğru büyümeye başlamıştır. Şehir Türk hakimiyetine geçtikten sonra, önceleri Türkler ve Rumlar ayrı mahallelerde oturmuşlardır. Örneğin; Türkler daha çok Osman Gazi, Orhan Gazi ve Aşağı Camiler çevresine yerleşmiş, Rumlar ise bugünkü Bilecik merkezinin bulunduğu bölgede yoğunlaşmışlardı. Zamanla toplumlar arası sosyal ve ekonomik ilişkiler kurulmuş, iki toplumun ayrı mahallelerde oturması eğilimi ortadan kalkmış, devlet yapıları Yukarı Mahalleye yapılmaya başlanmış ve kent bugünkü yerleşim yerine doğru gelişmiştir.” sözleriyle belirtti.

“Kurtuluş Savaşı’nda Bilecik”
Yunan ordusunun Bilecik’i ilk işgalini anlatan Cingöz, “Yunan Ordusu 6 Ocak 1921 günü Bursa ve Uşak dolaylarından taarruza geçti. 8 Ocak 1921 akşamı Bilecik-Karaköy-Muratdere hattına kadar geldi. Böylece Bilecik işgal edilmiş oldu. Böylelikle Bilecik’in Yunanlılar tarafından ilk işgali oldu.” ifalerini kullandı.

“1. İnönü Savaşı”
I.İnönü savaşının tümüyle Bilecik topraklarında geçtiğinden bahseden Cingöz, “I. İnönü Savaşı tümüyle Bilecik toprakları üzerinde geçmiştir. Akpınar, Oklubalı mevzilerinde göğüs göğüse kanlı çarpışmalar oldu. Üst üste yenilgiyi alan Yunan ordusu geri çekilmeye başladı. Öyle ki, 11 Ocak 1921 günü taarruzu ilk başlattıkları Zevvare Tepe, Tepeköy, Oluklu, Rızapaşa, Poyra, Beşkardeş Dağları, Zemzemiye ve Bursa’nın doğu mevzilerine kadar çekilmişlerdi. Bilecik’in ilk işgali 8-11 Ocak 1921 tarihleri arasında sadece 4 gün sürmüştür.” sözlerini ekledi.

“II. İnönü Savaşı”
Cingöz, sözlerine şöyle devam etti:
“II. İnönü Savaşı, 23 Mart 1921’de Yunan ordusunun yeniden Bursa-Uşak kesimlerinden taarruzu üzerine başlamış ve Bilecik ili toprakları üzerinde geçmiştir. Albay İsmet Bey yönetimindeki Türk kuvvetleri, Yunan birliklerini Bilecik-Pazaryeri ve İnegöl hattında karşılamış ve 26 Mart’ta ise Söğüt-Gündüzbey yolu, Yazıahlat-Karaköy demiryolu ve Bozüyük’ün batısı-Karasu çizgisinin oluşturduğu asıl mevzilerinde savaşmıştır. İntikam Tepe, Zevvare Tepe ve Nazımbey Tepelerinde kanlı çarpışmalar oldu. Yunanlılar 1 Nisan 1921 akşamı 1. ve 61. tümenlerimizin yaptığı saldırılarla buralardan atıldılar. II. İnönü Savaşı şanlı Türk Ordusunun kesin zaferiyle sonuçlandı.”
Bilecek’in Yunanlılar tarafından 2 kez işgal edildiğini söyleyen Cingöz, ”II. İnönü Savaşları sırasında Bilecik iki kez daha Yunanlılar tarafından işgal edildi (ikinci ve üçüncü işgal). Geri çekilirken 12 Temmuz’da Karaköy ve Yeniköy’ü işgal eden Yunan birlikleri 13 Temmuz 1921’ de Bilecik’e girdiler (ikinci işgal). Fakat, Türk Kuvvetlerinin karşı saldırıları sonucu şehri birkaç gün içinde boşalttılarsa da 22 Temmuz 1921’de yeniden Bilecik’e girdiler (üçüncü işgal). En uzun işgal de bu olmuştur.
Ancak 30 Ağustos 1922’deki Başkomutanlık Meydan Muharebesiyle istilacı Yunan ordusuna karşı son ve kapsamlı zaferi kazanan Türk ordusu, 4 Eylül 1922’de Söğüt ve Bozüyük, 5 Eylül de Pazaryeri ve 6 Eylül l922’de ise Bilecik’i Yunan işgalinden kurtarmıştır.” sözleriyle anlattı.
Yunanlıların Bilecik şehirlerini boşaltırken yaptıkları tahribatları anlatan Cingöz, “Yunanlılar bu ilçeler ve il merkezini boşaltırken birçok yerde yangınlar çıkararak buraları harabeye çevirdiler. Örneğin, Bilecik’te ancak Yukarı Mahalledeki birkaç evle, Tabakhane Mahallesi yangın ve tahripten kurtarılabilmiştir. Yangınlar sırasında bin 956 ev, 331 dükkân, 18 han, hükümet konağı, tüm ipek fabrikaları, okul, cami ve türbeler yanarak kullanılamaz duruma gelmiştir.” şeklinde kaydetti.

“Cumhuriyet Dönemi’nde Bilecik”
Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Bilecik’in nüfusunun azaldığından ve sosyal ve ekonomik çöküntü yaşadığından bahseden Cingöz, “Böylece Bilecik Kurtuluş Savaşından çok büyük yaralar alarak çıkmış, savaşın getirdiği sosyal ve ekonomik çöküntü nedeniyle Cumhuriyet dönemine çok güçsüz başlamıştır. Bilecik Halkı Kurtuluş Savaşına tüm varlığı ile katılmış, gerek milis kuvvetleri ve gerekse düzenli ordularımıza on binlerce evladını vermiştir.  Bilecik, Kurtuluş Savaşı’ndan yanmış-yıkılmış, tam bir enkaz halinde çıkmıştır. 1920’lerde 12 bin olduğu tahmin edilen şehir nüfusu, savaştan sonra 4 bine inmiştir.” diye bilgi verdi.

“İpek endüstrisi merkezi idi”
Savaştan önce ipek endüstri merkezi olduğuna değinen Cingöz, “Savaştan önce Bilecik bölgenin en önemli ipek endüstrisi merkeziydi.
Şehirde çok sayıda ipekçilik tesisi ve ipek kadife üreten fabrika bulunuyordu. Ancak, Yunanlıların çıkardığı intikam yangınlarında bu fabrika ve tesislerin tümü yandı. Bu arada diğer fabrika ve işyerlerinin de yanmış olması il ekonomisini çökertmiştir.” diye konuştu.
Kentin Kültür Bakanlığı denetiminde olduğunu söyleyen Cingöz, ”Kent içinde yer alan tarihi, kültürel ve arkeolojik alanlarla ilgili olarak kısmi çalışmalar yapılmış olup yapılan ve yapılacak olan çalışmalar Kültür Bakanlığının denetimindedir.” açıklamasında bulundu

Reklamlar