Tarih: 24 Mart 2019
Yazan: Dr. Nedim BİRİNCİ
Konu: Hangi iple kuyuya inilir?

Bulgaristan’da mutluluğu kuyunun dibinde olduğunu öğrenmeyen kalmadı. Prensesler, arzu edeni doğan ufka götürecek akbabalar ve kara kartalların hepsi orada. Şimdi hangi iple kuyunun dibine inilecek sorusuna yanıt arıyoruz. İpler duvara asılı seçmek bize kalmış.

Tabii bu işin de şartı şurtu var. Önce bir hayır yapmak, şöyle bir dikkat çekmek, aniden parlamak, herkesin ağızına bir parmak bal sürmek gerek.

Masalların yazıldığı ve efsanelerin anlatıldığı devirde de masal yazılıyordu. Daha süslü, daha allı pullu olmalarının nedeni bu! İnsanlar pulun Güneşi yansıttığı için parladığını anlayana kadar yüzyıllar geçmiş. Masallar da anlatılırken kurulmuş ve en sonra bu günlü birinci dinlemede insanı büyüleyip hayal kuyusuna atabilen duruma gelmiş.

1950 Bulgaristan Halk Cumhuriyeti’ne Başbakan seçilen Vılko Çervenkov, 1948’de Y.V. Stalin’in 70. Doğum gününe katılmak üzere Moskova’ya gitmiş. Tam o zaman Stalin kendisini “Halkların babası” ilan etmişti. Bulgaristan halkı Stalin’i bu vasfıyla şöyle kabul etti.   Birinci defasında 1977’de II. Aleksandır’ın gemi toplarından; ikinci defasında ise 1939-1945 Dünya savaşında olmak üzere Varna şehri 2 defa şiddetli bombalanmıştı. Çervenkov, Bulgar halkının Varna şehrinin adının değiştirilmesini ve “Stalin” adını almasını istediğini kanıtlamak amacıyla imza toplatmıştı. Ev ev, köy köy, şehir şehir eli kalem tutana boş kâğıda imza attırıldı. İmzalı kâğıtları başına BULGARİSTAN HALKININ KUTLAMA MESAJI yazıldı. O, bu mesajı halkımız adına Stalin’e sundu ve Bulgaristan’a başbakan oldu.

Şimdi bu gerçek unutulsun diye, kitaplar yeniden yazıldı, eski kitapların o sayfaları koparıldı, hatta Stalin 3-4 defa mezarından çıkarıldı, anıtı kaldırıldı, yeniden kondu vs. Önemli olan Stalin’i tanımayanlar onu sevip saymaya devam ediyorlar. Kuyunun dibi gibi, cesaret bulup inip görmeyenler hayallerle yaşıyorlar. Kuyunun dibinde yaşayan ise korkunun kendisi!

Şimdi Bulgaristan’da yeni ulusal imza kampanyası başladı. Kahveler kaynıyor. Demokrasi için Sorumluluk, Hoşgörü ve Özgürlük Partisi -DOST – Lütfü Mestan partisi adıyla bilinir, BULGARİSTAN’DA TÜRK AZINLIĞI OLDUĞUNU kanıtlamak için imza topluyor. Atasözümüz “Gözle görülen köy kılavuz istemez” dese de, Bulgar devleti, kamuoyunun ezici çoğunluğu ülkede Türk nüfus olduğunu tanımıyor. Camiye gidenlere “Müslümanlaştırılmış Bulgar” diyor. Bir yandan Bulgarlaştırma süreci usul usul devam ederken, alttan arkadan imza atarak Türklüğümüzü kanıtlamak peşindeyiz. Öyle de, bizim amcalar imzayı Türkçe atarsa, tanınacak mı? Yoksa “Burası Bulgaristan, Türkçe imza geçmez!” mi diyecekler. En iyisi biz hepimiz önce bir Strazburg’a gidelim ve Uluslararası İnsan Hakları Mahkemesi UİHM İmza Tahkiki Uzmanlarına imzalarımızın ve parmak izlerimizin aslını bir sunalım. Her şetimiz güzelce dosyalansın. Çünkü L. Mestan Bulgaristan’da hiçbir mahkeme kazanamadı. Dava dosyaları hep Strazburg UİHM’de sıra bekliyor.

En az 2 milyon kişi imza atarak “Biz Türk’üz!”, “Türklüğümüz tanınsın!” desek “Ne olur?” bilemem. Çünkü 2016’da politik sistemin ve dolayısıyla seçim sisteminin değiştirilmesi için halk oylaması yapıldı, 2,5 milyon vatandaş oy verdi. Sonunda bir şey olmadı. İmzaladığımız ve mühürlenen listedeki 3 sorudan biri yanlışmış. Hangisi biliyor musunuz? Hani bizim verdiğimiz her oy için partiler 11 leva para alıyorlar ya, işte o soru çok tehlikeli bulunmuş. HÖH de karşı çıktı. Çünkü her sene 3-5 milyon çeliyor ve odun parası, kömür parası demeden kışı çıkarıyor. Ofis olarak kullandığı Baş Müftülük mülklerine de kira ödemiyormuş, çöp, elektrik, su, hava kirliliği borçları hep mülk sahibi Müftülük vakıflarına yazılmış. Vay be! Ben şimdiye kadar okuduğum kitapların hiç birinde “beleşten yaşama” konusunun derinliğine işlendiğine rastlamadım. Bu bedavacılar yukarıda değindiğim kuyunun dibinde ne yapar acaba? Şu da var. Şimdiye kadar Baş Müftülük kadrosundan HÖH kör sofrasına oturan olmamış. Hesapları ödeyen hep Baş Müftülük!

Geçen ay Bulgaristan’da “Siz bizi aptal mı sanıyorsunuz?” anketi düzenlendi. Anketin sonuçları bazı gerçekleri ortaya çıkarmış bulunuyor. Henüz yayınlanmasalar da artık herkes her şeyi öğrendi. Olay şu: 1990’lı yıllarda elinde kasetli teyp olan herkes, köftecide ve lokantada orkestra, taksi ve otobüste teypte, daha sonra cep telefonlarında, aklınıza neresi gelse her yerde “Kamanite padat!” (Taş Yağıyor!) şarkısı dinleniyordu. Bu şarkı nedense dilimize çevrilmedi. “Taş Yağıyor!” benim uydurmam. Yudumunu yudumlayan, kollarını kaldırır, hem söyler hem sallardı.

Şimdi size bu şarkının nasıl doğduğunu anlatmak istiyorum. Baharda Kuzeye, Güz sonunda da Güneye uçan göçebe kuşlar, Sofya kenarındaki “Kremikovtsi” Demir Çelik Kombinası ile Filine (Plovdiv) – İstanimaka (Asenovgrad yolu üzerindeki Renkli Metal Kombinası bacaları üzerinden geçerken acı gazlardan zehirlenip taş gibi patır patır yere düşüyordu.  Şarkı bir sembol ve çevreci protestosudur. Aslında Bulgaristan’da Romen (Çingene) Protesto müziğinin ilk parçası, esin kaynağı ve dayanağı bu şarkıdır. Çevreciler bizdeki protesto hareketinde ilk halka ve giderek omurga olan özdür. Günümüzde çevreciler Hak ve Özgürlükler Hareketi temel parti örgütlerine girip yerleşmişler. Yerel örgüt başkanların yarısı çevreci! Çevreciler liberal midir? Onu bilemiyorum. Bunlar serçe yuvasına yumurta bırakan kuşlar gibi. İşi biliyorlar. Türk partisinde kanatlanıp devlet makamlarına, meclise uçuş yapıyorlar. Hatta 2005-2009 BSP-Stanişev hükümet ortaklığında Çevre Bakanı olan ve halen Avrupa Parlamentosundaki 4 HÖH-lüden biri olan Bayan İskra Mihaylova, bu hamlede başarılı olanlardan biridir. HÖH partisi yabancı unsurlarca  içinden alınıp çökertme tuzağına düşmüş olabilir. A.Doğan denizde, sarayda, M. Karadayının kafası kaf dağında, bu bir komplo da olabilir. Bu kuyu da çok derin.

Kuşkusuz, Türklerin Hak ve özgürlük davası bir yana bırakıldı ve biz artık “Taş Yağmuru” ve böceklerle mi uğraşıyoruz, gibi soruların başımızı zorlamasını da belki doğal karşılamalıyız.

Aynı zamanda, yaş yelkovanı 40-ı zorlayan, Avrupa Liberalleri Başkan Yardımcılığına atanan, HÖH Partisi Gençlik Kolları Başkanı ve Avrupa Parlamentosu milletvekili İlhan Küçük bu hafta Sofya’da 27 AB üyesi ülkenin liberal partilerinin gençlik kolları heyetlerini karşıladı. Lüks bir otelde kendileriyle İngilizce bir Konferans düzenledi. Konusunu öğrenemedik. Dedikoducu basında ya da kulak fısıltılarında bildirildiği üzere “yemek saati olmayan açık büfelerde sınırsız yeme içme kültürü” konusunda pratik uygulama yapmışlar.

Bir defa İlhan Küçük doğmazdan önce yalnız onun köyünde değil bütün Bulgaristan’da “liberal” sözü yoktu ve olsa bile kullanması yasaktı. Önce yoncaya giren bu dananın hangi ineğin buzağısı olduğunu öğrenmemiz gerekir. 1990’dan önce bizdeki daha öğüten ideolojik değirmen taşlarının adı “Mark” ve “Engels” unu çuvala akıtan oluğun adı da “Lenin”di.

Nasıl oldu da, Liberaller kendileri “bir köylünün bir kasabalıya akıl öğretmesi için önce 3 nesil kasabalı olması gerekir derken”, bizim İlhanço birden bire Avrupalı Genç Liberallerin akıl hocası oluverdi. Buna akıl erdirmek özellikle zor. Çünkü o, bu Konferansı toplayıp ilk Viski kadehini kaldırmazdan 2 hafta önce, biraz halk havası nefes almak ve Rodop Dağlarında esinlenmek için Karasu (Mesta) nehir boyu incisi Satovça’ya gitmişti. Tütüncü ve patatesçi köylüler “işimiz olmaz” deyip onu kabul etmediler. Hak ve Özgürlükler partisini Hasan ağaları “liberalleşmek” için değil, temel insan haklarını elde etmek ve sosyal ve manevi yaşamda özgürleşerek devlet yönetiminde kendimiz eşit olmak için kurmuştuk. Bu gerçek İlhançoya hatırlatmıştır. O Sofya’ya döndiğinde, başlarıyla konuşmalarında, cebi boş Bulgaristan köylüsüne Liberalizmi anlatmanın çok zor olduğunu paylaşmış.

İlhan Küçük Beyin bildiklerini köylülerin de bildiğini düşünmesi çok köylülerin onun aldığı maaşı alması gerekiyor. Oysa köylü emekçilerimiz ondan 500 defa daha düşük maaş alıyor. İlhanço para sayarken, köylüler yalnız sayıklıyor.

Onun, önce Bulgaristan’da Liberalizm ve etniklerin durumu, hak ve özgürlükleri konulu bir kitap yazması, Bulgarca ve Türkçe basması ve bütün ülkeye bedava dağıtması bekleniyor. Sol Liberal, Sağ liberal derken partinin ve davamızın içine yapıldı bu da kaydedilsin.

Öte yandan Stratejik Konsey kuran Cumhurbaşkanı Radev’in siyasi hayatın figürleri ve bir işe yaramayan partilerin bundan sonra ayaklarına dolaşmasını önlemek için çabaları devam ediyor. 2017’de göreve başlar başlamaz sipariş ettiği 29 lüks Jeep Sofya’ya geldi. Park edecek kapalı ve bakımlı garaj arıyorlar.

Hayat sürprizlerle dolu! Kimileri sanki bir cennet olduğu anlatılan kuyunun dibine inmeyi başarmışlar gibi… Sıra sizde.

Okuyanlar paylaşsınlar. Konumuz devam edecek.

Teşekkürler.

Paylaşmayı unutmayınız

Reklamlar