Rafet0010Rafet ULUTURK

Konu: Hedefli Saldırılar Devam Ediyor

 

HÖH partisi Başkanı Lütfü Mestan Bayram namazını Plevne Cami’nde kıldı. Daha önce kendisini Allah Evinde görmeyenler biraz şaşırsa da, büyük adamların imzası büyük işleredir anlayışıyla, cemaat huzur bozmadı ve olgun karşıladı. Başkan etrafını saran çocuklara 20-şer leva, camiye de ihtiyaç gidermek için bin leva verdi.

Plevne Türklerinin ileri gelenleriyle bayram kahvesine oturan, Mestan’ın geçen sene Türkçe propaganda yaptığı için Bulgar Mahkemelerinden aldığı 12 ceza konu oldu. Bunların en yüklüsü 2400 leva (iki bin dört yüz leva) en küçük ceza da 661 leva (altı yüz altmış bir) olduğu açıklandı.

Şu 661 leva olan ceza çok anlamlı! Çünkü Mahkeme Başkanı sözlü açıklamasında “Bulgarlar şu bizim de yaşadığımız topraklara 661 yılında geldiğini ve o zamandan beri bu memleketin onların olduğunu ve bu rakamla bir hatırlatma cezası kesiyorum”, dedi.

Bulgar Filolojisi mezunu olan L. Mestan’a böyle bir anımsatmada bulunmak da kendine göre bir alçaklık da, hadi neyse, artık her gün her yerde iğneli konuşmalarına alıştık.

Doğrusunu isterseniz ben L. Mestan cezalandırıldığı diye “ah vah” etmiyorum, çünkü bu ceza kesme geleneği bizde 1984’te başladı. Ahmet Doğan da ara sıra seçmene “Merhaba” dedi fakat cezalandırılmadı. Ceza meselesinde de ayrıcalık mı var yoksa?!

Besbelli istediğine ceza kesiyor, istemediğine yok. Sofya Temiz Mahkemesi milletvekillerinden Hafızov’un ve Tsonev’in Türkçe konuştu cezalarını af etti. Mestan’ın cezalarını ödenmesinde ısrar ediyor. Gerekçe aynı, olay seçim propagandası, Konuşan Türk, dinleyici Türk Müslüman, söylenen sözler selam sabah ya da Bulgaristan’ı övücü! Bu işin içinde yine bir iş var. Hala anlayamadık gitti. Anla anlaya bilirsen?

Cezalandırma davaları 2015’te birçok yerde devam ediyor. Cenevre İnsan Hakları Mahkemesine Gidenlerden ise ses seda yok.

Anlaşılan orada lobileri güçlü…

Başkan Mestan’a Veliko Tırnovo İl Mahkemesi’nde savunma hakkı tanınmamış, Pavlikeni Belediye Mahkemesinin (Birinci dereceli mahkeme) kestiği 2000 levalık “Selamı Aleyküm” cezasının gerekçesi yeniden görüşülecekmiş. Çünkü Mestan’ın seçim mitingine gelen 22 Çingenenin cebinden 17 leva para çıkmış, kesilen ceza ise 2 bin leva. Nerde Sofya, nerde adalet…

Bu arada, Türkleri veya daha kesin ve isabetli bir ifadeyle yazılırsa, halkın arasında sivrilen yani dış ülkeye gidip cebinde birkaç parayla dönen Türklere karşı aç kartalların koyun kuzulara saldırdığı, tarlada tavşanları pençeleyip kaldırdığı gibi bir saldırı var. “OTOMAN” partisi kurucuları olan Üzeyir ile Ali kardeşlere (Omurtak Belediyesi Slavyani köyünde ikamet ediyorlar) toplam 500 000 leva (beş yüz bin) icra kararına işlenmiş ceza gelmiş. İcra memurları yalnız bu iki kardeşin evine, avlusuna, eşeğine, katırına, ineklerine, koyunlarına, tarlalarına, köy meydanında diktikleri Bulgar Devletlerinin Yürüttüğü Saldırı Savaşlarında Can Feda Eden Bulgaristanlı Türk Askerlerin Heykeli de icra kararıyla gasp ediliyor. Hem de özel bir uygulamayla, 2012’de GERB Partisi iktidardayken yapılan bir ceza kanunu değişikliğine göre, bu gibi hallerde mahkeme kararına itiraz edilmiyor,

Temyiz yolu kapalı. İcra makamı hemen harekete geçiyor.

Üzeirov’un eşinin çeyiziyle getirdiği birkaç dönüm tarlaya bile el koymuşlar.

Olayın özündeki gerçek şudur:

Bu kardeşler, HÖH partisinin kör balta olduğunu görünce doğru dürüst bir politik parti kuralım dediler ve başlarına gelmedik kalmadı.

3 yıldan beri Bulgar mali müşavirler Üzeyirov kardeşlerin politik parti kurmaya parayı nerede bulduğunu araştırmışlar. Hollanda’da çalıştıkları ama vergilerini tam olarak ödemedikleri ortaya çıkmış sözde… ve hemen ardından al sana yarım milyon levalık başka bir AB ülkesinde vergi kaçırma cezası ve kapıdaki icra!

Kardeşlerim, bu işin özünde kokuşmuş bir çürüklük var. Bu demokrasi faşist diktatörlükten, yargısız infazdan beter! Kimilerini “saray” köşelerinde besliyor, kimilerine  “camiye git, eğilip el öpmeyi öğren ve gel benim önümde eğil!” demek istiyor, diğerlerine ise, hadi bavullarınızı sıktınızsa biletinizi alın ve otobüsü kaçırmayın,”diyorlar.

Bu gelişme 26 yıldan beri kokuşuyor. Anlamında bizden büyük politikacı “olamazsın”, bizden zengin “olamazsın”, önümüze geçersen yolunu keseriz gibi saçmalıklar takılmış kafalarına ve millete kan kusturuyorlar.

Genel değerlendirme yapıldığında bu Ramazan’ın iyi geçtiği, kardeşlik sofralarının bol olduğu, gelenin geri çevrilmediği, Türk-Müslüman cömertliğinin gönüllere doldu, hoşgörünün ne olduğunu anlayan anladı, sonunda Güney Rodoplar’da Coşkun Sabah havaları ve Mesnevi Semalarıyla dünyamızın yeniden renklendiğini yazabilirim.

Bu ayın koyu sıcağında biraz politika da vardı. Komşu Yunanistan’da 2 yangına birden tutuştu. Birinde ormanlar, adalar ve kurumuş çayırlar yanarken bu ülkede çok bol olan deniz suyu işe yaradı. İkinci yangın bankaları kapattı, bankomatları kilitledi.

Bu kısıtlamadan etkilenip “Uzo” muhabbetine ve “Sirtaki” kıvırmaya son vermeyen Rumları temsil eden sol politik yönetimi birkaç gece meclis koltuğunda sabahladı. Güneşten zeytine, ada turizminden gece hayatına hiçbir şeyi eksik olmayan ve ara sıra “biz çalışmasak da geçiniriz” havalarına giren güney komşumuzun dış borç olarak gösterilen ama aslında kayıplara karışmış gibi bir hali olan şu 300 milyar Euro’luk açığının kaynağı gün ışığına çıktı.

Yunanistan öteden beri Pentagondan sonra US silahı satın alan ana müşteriymiş. Brüksel’den ele geçirdiği paralarla silahlanmış da silahlanmış, kime karşı dersiniz, Türkiye’ye mi? Bulgar’a mı?, Kuzey Kıbrıs’taki Türk Askeri varlığına mı, yoksa  bayrağına Güneş amblemi takan ve insan boyundan yüksek anıtlar diken Makedonya’ya karşı mı?

Olabilir ya… Belki de hepimize karşı silahlanmıştır.

Aslında barışçı oldukları bilinen sosyalistlerin, sağcılardan kalan bu kadar amerikan silahını ne yapacakları pek bilinmiyor. Sözde Türkiye, Yunanistan ve Bulgaristan NATO üyesi ama çarşafın altı barut dolu…

Bulgaristan bu ay da Türkiye sınırına biri 2.5 metre, ikincisi de 3 metre yüksek, üst kat teli kesici ile güçlendirilmiş duvar germeye devam etti. Öte yandan Bulgar kasabalarına ciddi yatırımlar yapılıyor. Birçok şehrin çehresi değişti. Yakında yeni heykeller dikilirse şaşmam, çünkü tarihleri de değiştiriliyor….

2 000 tulumcu (gaydacı) Merkezi Rodoplar’daki Rojen yaylasında 3 gün 3 gece çaldı. Bazı eski inançlara göre, halkın kaynaşması müzikle başlıyormuş. Komünizm döneminde sahneden inmeyen kimi Pomak bayanlar, artık çok yaşlanmış olsalar da, 12 yıllık bir aradan sonra yine pirelerini döktüler.

Paralelinde kızışan politik propaganda bütün tarihi alt üst etti. Artık Bulgarların Trake olduğu, bu arada eski çağların Atlaslarından oldukları iddia ediliyor ki, tüm bu gelişmelerin ışığında L. Mestan’a 661 leva ceza kesilmesinin derin anlamını bir türlü algılayamadım.

Çünkü Lütfü Mestan Trakelerin Atlasların ve Efendiler çağından bazı Tanrıların adlarını bile bilmiyor. Mestan’ın ilk kez pasif kaldığı, anlaşılan yine bu ayın koyu sıcağında gölge aramadan çok acele hazırlanan Anayasa değişikliği ile “meclis kürsüsünden anlaşılır Bulgarca konuşmayanlar”  cezalandırılacakmış ki, vay bizim zavallının haline.

Başbakan B. Borisov, L. Mestan hakkında “Bulgarcası anlaşılmıyor” derken tam olarak ne kastetmiş olabilir, öğrenemedik gitti!

Yoksa bizde yeni bir çatal başlılık dönemi mi başlıyor?

Bulgar milleti bizim için Tuna’yı geçip gelmişken, kendisi içinse Trake kökünden mi gelmiştir dersiniz…

Bu kimlik işleri içi başka dışı başka olunca mide bulandırıyor tabii!

Pomaklar için de “onlar Kelttir” diyenler var. “Kelt” olunca Türk, Müslüman, Bulgar Muhamedanı, Dağlı falan olmuyormuş. Çünkü çok uzaklardan (İrlanda’dan) gelenlerinden tek isim taşıyorlarmış. Tek isimlilerinse sözü sözdür ve bu işin geri dönüşü olmaz! Yalnız şu var ki, Pomak kardeşlerimiz adını “rakıdan” almışmış, yani Kelt dilinde “mak” rakı demekmiş, “po” öntakısı ise gizliden gizliye yani saklıca içen anlamına geliyormuş.

Bu işler bu boyutta ve bu derinlikteyken binlerce yıl kaynaşamamış olsalar da, şimdi artık “o gün bu gündür!”, denebilir haklı olabilir mi acaba!

Siz düşünmeye devam edin lütfen. Ben ara veriyorum…

 

 

Reklamlar