nedim birinciDr. Nedim BİRİNCİ

Konu: Koltuk değnekliği tedavisi olmayan hastalık oldu.

Yirmi birinci yüzyıla sakat giren Bulgar ve Rus oligarşisine koltuk değneği edilmiş olmamız hepimizi uyandırdı. Bu işler gizli planlansa ve gözden uzak uygulansa da, yük hep sırtımızda, artık araba gıcırtısı rahatsız ediyor. Çatırtıya dönüşen gıcırtı o boyuta geldi ki, Başbakan Boyko Borisov’u yedek parça bulmada iyice zorluyor. Eğitim Bakanı değiştirme oylamasında araba az kala dağılıyordu.

Bulgaristan’da Osmanlı varlığının bir “Osmanlı esareti mi?, Osmanlı köleliği mi?, Osmanlı egemenliği mi?, Osmanlı mevcudiyeti mi?” Osmanlı misafirliği mi? vs tartışması Eğitim ve Teknoloji Bakanı Profesör Todor Tanev’in başını yedi. Kaynayan kazandan, herkesin anlayabileceği şöyle bir şey çıktı:

Osmanlı yıllarından kalan Bulgar ulusal anısının kalıplaşmış olduğu ve bu zihniyetin içinde “esaret” ve “kölelik” sözleri olmadan olamayacağı anlaşıldı. Bu sözleri Hristo Botev ve İvan Vazov gibi ateşli şair ve yazarlar kulanmış. Gelecek yıldan başlayarak İv. Vazov’un “Esaret Altında” eseri ders programından çıkarılacak kararı alınca, dananın kuyruğu koptu.

Türk ve Bulgar ailelerin iyi komşuluk ettiği, Müslüman ve Hıristiyan ev ve konak duvarlarında komşu kapıları olduğu, Tür mutfağında pişirilen aş Bulgar komşuya da tattırılmadan kimsenin boğazından geçmediği 500 yıl unutuldu. Dünyanın başka hiçbir yerinde olmayan hoşgörü, müsamaha ve birçok şeye göz yumma gibi yaklaşımın hakim olduğu hep küllenmeye çalışıldı. Bulgar kimliği ile Türk Balkanlı ve Avrupalı kimliğinin aynı ortamda, aynı koşullarda, aynı etkileşim içinde ve yanı tarihsel zaman kesiminde dirilip oluştuğunu kabul etmek istemediler. Bugünkü durum devlet eliyle göz ardı etmenin son ürünüdür. Halkı yanlış bilgilendirme ve yönlendirme sonucudur. Gidiş iye değildir.

Açtığım olay üstüne mecliste tartışmaya açıldı. HÖH partisi meclis grubu adına Çetin Kazak konuştu. 17 Aralıkta Lütfü Mestan ve yakın arkadaşları parti yönetiminden dışlandıktan sonra Mustafa Karadayı ve Ruşen Riza ile birlikte o da yeni troykaya girdi. Kazan konuşmasını ezberledikten sonra, aylardan Şubat olmasına rağmen, güneşin ilk şualarında okşanmak için köpeğiyle birlikte“saray çardağında”  oturan Ahmet Doğan’a gitti. Dördüncü sınıf kız çocuklarının şiir okuduğu gibi okudu. İyidir ya da kötüdür demek, âdeti olmayan Ahmet, bu defa da ağzını açmadı. Köpeğini sıvazlarken, yarım ağızla “10–15 kişi olsanız yeter, diğerlerine söyle çarşı pazar gezsinler,” dedi.

Avrupalı kültürlü hukukçudan geçen, ama henüz kazanılmış davası olmayan Kazak, hiç olmazsa Rumca’da, Makedoncada, Sırça’da, Hırvatçada, Arnavutçada, Bosna ve Karadağ dillerinde Osmanlının Balkanlarda kalışına ve bıraktığı yüksek medeniyete, kültüre ve mimari eserlere ne ad verildiğini örenmiş olsaydı. Bulgarlardan başka bu olaya “esaretti-kölelikti” deyen olup olmadığına bir baksaydı. Çok hayırlı bir iş yapmış olurdu. O bunu da yapmadı. A.Doğan’ın gözüne girmek için, hiç olmadı, Osmanlının Balkanlar Çağını anlatan ve “Drava Köprüsü” eseriyle Nobel Ödülü alan Hırvat yazar İvo Andiç’i okusaydı. Osmanlıyı “esaret, kölelik, baskı, zulüm, falan filan gibi değimler kullanmadan” nasıl anlattığını öğrenmiş olurdu. Ve bu gerçeklerin bundan sonra Bulgaristan’da da dikkate alınması gerektiğini söylemeye yüzü olurdu. Neredeeee!!!…. Adamın gözünün ve aklının nerede olduğu belli değil! Çetin kardeşim yüksek uçanlar da yere düşer, unutmayalım… Şunu da unutmayınız, Nisanda HÖH 9. Olağan Kurultayı var. Orada da düşmeyen bir Allah, Doğan’ın faciası oracıkta başlamıştı…

Akıl hocalığı yapan ve kazan karıştıran Doğan, Bulgar meclisinde bir bakanın atanması için salt çoğunluk yani 121 oy gerekmediğini, iktidarda olan (GERB) – Borisov partisinin artık yıprandığını, her geçen gün ondan daha fazla ihtiyacı olacağını, Borisov’un 100 oydan fazla toplayamayacağını, bu atamanın hazır bulunanların basit çoğunlukla da olabileceğini biliyordu.  Borisov’la telefonlaştılar. Anlaştılar. Olayı al gülüm ver gülüm siyaset çizgisine çektiler. Bayan Kuneva, Eğitim Bakanı olsa ne olur, olmasa ne olur, aynı Türk çocuklarının anadil öğrenmeleri gibi bir şey, önemli olan dalaveredir. Kimi bayanlar vardır ne istediklerini bilinemez. Kuneva da onlardan biridir. Hangi işe dokunduysa oyun bozdu, her şeyi yarıda bıraktı. Paragöz mü, paragöz! Önemli olan iş olması değil, para ceplemek. Eski BKP MK üyelerinden birinin haylaz oğlunun eşidir. Fırsat bulmuş harman savuruyor. HÖH-DPS mebusları bu defa meclis salonundan çıkmakla da  “koltuk değneği” rolünü başarıyla görebildi.

Kazak konuşmasında, bir sağ bir sola bakarak yüksek sesle bir şeyler anlattı. Yeni eğitim bakanından anadilde eğitim veren anaokulları, ilkokul ve liseler açılmasını, anadilimiz Türkçemizin zorunlu ders olmasını, Türk dilinde ders kitapları basılmasını, birkaç okulda birden anadil dersine girmek zorunda olan öğretmenlere fazla mesai tanınmasını, kantin ve yemekhanelerde Müslüman öğrencilere domuz etli yemekler sunulmamasını vs istemedi. Din eğitimine devlet yardımı gerektiğinden ise çıt etmedi. İstemek bir yana bu konulara asla değinmedi. Türk, Müslüman, Pomak, Çingene, etnik azınlık topluluğu gibi sözler kullanmadı. Azınlık çocuklarından yarısının Bulgarca öğrenmede güçlük çektiğini konu etmedi. Karda kışta Rodoplar’da ve Deliorman’da öğrencilerin okula gidemediğini, okul aracı olmadığını, okul kantinlerinde hep aynı çorba kaynadığını, öğrencilere vaksın yapılmadığını, okullarda diş hekimi, psikolog ve hemşire olmadığını gündeme getirmedi. Başkan Kazak’ın bu konuşması HÖH-DPS partisinin halkımızın dertlerinden tamamen koptuğuna yeni ispat oldu.

Üç başkandan biri forsunu gösteren Kazak’tan sonra, iki aydan beri uzak kaldığı kürsüye bağımsızlar adına çıkan ve ben eski ve kıdemli bir öğretmenim, eğitim benim ihtisas alanımdır gibi bir havayla konuşmaya başlayan Lütfü Mestan da, başına birçok bela birden gelmesine rağmen, sevdiği taş plağı çaldı. Doğrusunu isterseniz, bu kadar yüksekten düştü de aklı hala gelmiş. Ondan Türkçe eğitimi konusunda birkaç esaslı cümle beklerken, eski hamam eski tas konuştu. Ayakları sallanan hükümete akıl satmaya çalıştı. Türkçemiz sanki vebalı, anadilimize değinmedi. Hatta bizim bir anadilimiz olduğuna işaret etmedi. Demokrasi koşullarında anayasamızın azınlıklara getirdiği en önemli edinim, çocuklara anadil eğitimi vermemiz olmalı, deyemedi. Eğiğim Bakanlığı ödevlerinden söz etmedi. Böylece eğitim öğretim davamızın ana ilkelerinden olan, azınlık topluluklarından öğrencilere daha ilkokuldan başlayarak özel derslerle özgün tarihleri, dilleri, dinleri, ahlak kuralları, edebiyat ve kültürlerini öğretilmelidir diye bastırmadı. Bakan adayı Bayan M. Kuneva’ya hiçbir şeycik hatırlatmadı. Bağımsız milletvekili Mestan ve diğer Türk bağımsız milletvekilleri oylama esnasında meclisten çıktılar. Bayan Kuneva’nın Eğitim Bakanı seçilmesine onlar da bu hareketleriyle “koltuk değneği” oldular. Her bir şey değişebilir, ama halkına, soyuna, köküne bir kez ihanet etmiş kişiler asla değişmezler. Öz ve şekil, davranış ve eylem olarak hep aynı kalacaklardır. Çünkü onlar şişeden çıkmış peri gibidirler Şişeye geri dönmeyecekleri gibi, kötülük etmeye değil son, ara bile vermezler. Olay budur.

Bu arada, zenginleşen Bulgar orta tabaka ve üst katman çocuklarını bir odada 25 – 30 öğrencili devlet okullarına göndermez oldu. Özel kolejler dikildi. Bizde bir tek Türk kolej ve oku yok. Müslüman Türkler en büyük etnik azınlık olmasa da, ülkemizde neden kendimizin olan ve anadilimizde tedrisat yapan eğitim merkezlerimiz yok? Biz yoksullaşmaya devam ettikçe ve sefillerin arasında en sefillerin arasında istiflendikçe bunu yapamayacağız gibi. Bizde yüzden fala İngiliz, Rus, Fransız, İtalyan, İspanyol ve Alman koleji var. Biricik Türk Lisesi yok! Bu sorun HÖH-DPS’ ye rağmen çözülmeliydi. Çözülemedi. Hep Ahmet’e, Kasim’e, Lütfü’ye, Korman’a güvendik, bekledik, umut ettik ve yere yaslandık.  Şu da var. 1990’dan beri Bulgaristan Türk, Pomak ve Çingene çocuklarından 1500 liseli öğrencimiz T.C.’ye gönderildi. Üniversite bitirdiler. Uzmanlaştılar. Doktor, mühendis oldular. Ne ki geri dönmediler. Sanki HÖH onlara “geri dönmeyin” diye tembih etti. Böylece genç kuşak okumuş, aydın kesim oluşturamadık. Hepsinin geri dönmesi zamanı gelmedi mi?

Genç uzmanların ülkemizi terk etmesi çok feci bir durum oluşturdu. Ülkemizde doktor kıtlığı var. Tüm firmalar elektronikçi arıyor. Bilgisayarcılarımız yetmiyor. 53 ülkeden genç doktorlar, dil bilmemelerine karşın, Bulgaristan’a geldiler ve çalışıyorlar. Klinik ve hastanelerde göreve başladılar. Deliorman belediye tıp merkezlerine Suriyeli hekimler hakim oldu. Etnik azınlığımızın kadro yetiştirme imtiyazları kötüye kullanılamaz.

Yıllardan beri sıradan köylüler Kırcaali belediyesinde eğitim müfettişiyken ve daha sonra Sofya’ya milletvekili olarak geldiğinde, “L. Mestan evlatlarımızı T.C.’ye okumaya gönderirken bizden para aldı,” diye konuşuyorlar. Durum böyleyse, bu gidişe son verilmelidir. Bu gidiş, gidiş değildir. Ruhsal çöküş durdurulmalıdır. Ekonomik ve sosyal yıkım yalnız HÖH-DPS’ yi değil hepimizi, yediden yetmişe çaresiz sefiller kategorisine itiyor. Hakim sınıfa, Bulgar-Rus oligarşi ortaklığına ebedi “koltuk değneği” olmaktan kurtulmalıyız. Lütfen düşünmeye başlayalım. Körü körüne inanıp kimseye bel bağlamayalım.

Mecliste yapılan son oylama Bulgaristan hükümetindeki çatlaklığın derinleştiğini de kanıtladı. İlk kez olmak üzere, Başbakan Borisov hükümetiyle koalisyon sözleşmesi imzalayan Reformcu Blok partisinden 9 milletvekili, kendilerinden, yani aynı gruptan olan Migleva Kuneva’nın Eğitim Bakanı olmasına “hayır” oyu verdi. İlk kez çok ciddi bir çatlak belirdi. Son durum analizlerine göre, Savunma Bakanı’ndan da görevini terk etmesi istenecektir. Ciddi rüşvet iddiaları aldı yürüdü. Ardından hükümet istifa ederse kimse şaşmasın. Sosyalist Partisi ise yarım kalan sağlık reformu için güven olu hazırlıklarını tamamlamış durumdadır.

Şu da önemli, son oylamada, Sosyal İşler Bakanı Kalfin ve eski Cumhurbaşkanı G. Pırvanov’un yönettiği ABV partisi meclis grubu da “hayır” dedi. “Koalisyon Sözleşmesi”ni imzalamadan hükümete meclis içi destek sağlayan aşırı sağ milliyetçi sözde “Yurtsever Cephe” (PF) partisi ise çekimser kaldı. Moskovacı “Ataka” partisinden 9 ve Sosyalistlerden de 30 milletvekili olumsuz oy kullandı.

Bir yıl üç aylık geçmişi olan ikinci Borisov hükümeti zaten 4 partinin sözleşmeli-sözleşmesiz angajmanıyla kurulmuştu. Hükümeti destekleyeceğine söz veren 4 siyasi ortaktan, 2.5 (iki buçuğu) ilk kez olmak üzere, mecliste hükümeti desteklemediler. Bulgaristan’da yeni bir siyasi durum oluştu. Meclis kürsüsüne çıkan konuşmacılardan GERP sözcüleri hariç, hepsi erken seçim istedi.

Biz, seri yazılarımızda, HÖH-DPS partisinin, bu defa da mecliste oylamaya katılmayarak ikinci Borisov kabinesine arka olduğunu, omuz verdiğini özellikle anlatmaya çalıştık. Bu siyaset, Borisov hükümetinin ilk gününden beri devam etti. Bu ikiyüzlülükle önce 5 milyar leva, ardından 15 milyar leva dış borç alındı. 2015 ve 2016 mali yıl bütçeleri onaylandı.  4 milyar 700 milyon levası çalınarak çökertilen Bulgar Kooperatif Ticaret Bankası (BTK) borçları devlet bütçesinden ödendi. Modern dünya böyle bir örnek bilmiyor. HÖH bu çöküşün her adımına oy verdi. “Koltuk değneği” olma siyasetinden asla vazgeçmedi. Lütfü Mestan gitmiş, Mustafa, Ruşen, Çetin gelmiş, değişen bir şey yok. Hepsi ipte kukla…

Ahmet Doğan’a sormak lazım: Bulgar milli menfaatleri, Bulgar devletinin her gün biraz daha çöküşüne oy veren politikanın neresinde gizlidir acaba?. Yakındır “koltuk değneği” kırılacak ve sap dönecek… Bu gidiş, gidiş değil. Yüzde ellisi (% 50) majoriter (çoğulcu) milletvekillerinden oluşacak yeni bir Millet Meclisi’ne ihtiyaç var. Meclis halkın seçeceği bağımsız milletvekillerini bekliyor. Her yerde ve her zaman emir kulu olan ve kendi bilinç, inanç ve iradelerine göre hareket etmeyen, tek sözle kullaşmış milletvekili sürüsünden, Eğitim Bakanı oylaması gibi, en iyi imkânların belirdiği fırsatlardan bile yararlanmak istemeyiş, çok anlamlıdır ve gün gibi ortadadır.

Güncel olaylar, Bulgar ve Rus oligarşisine, zenginlerine, perde arkası kodamanlarına “koltuk değneği” olmanın HÖH-DPS partisinde meclis içinde ve dışında tedavisi olmayan bir hastalık oluşturduğu artık herkesin görebileceği şekilde ortaya çıktı. Kazak ve Mestan’ın meclis kürsüsünden boş boş konuşmaları, her yerde iki yüzlülük sergileyişi, ilkeli bir siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel program hazırlayıp halka açıklama cesareti göstermeden boş iştir. Bizim dertlerimiz kimsenin derdi olmaz oldu. Az soyulduk, çok soyulduk, güvendiğimiz adamlar tarafından soyulduk, bu gidişe son vermeliyiz. Bizim tarihimiz kahramanlık ve yiğitlik kokar, biz de umut kokuyoruz!   Devam edecek.

Reklamlar