Dr. Nevzat ÖZTÜRK

İnsanın yeryüzündeki serüveni, genel kabule göre, beraberinde önceden herhangi bir bilgi getirmeden başlar ve kişi doğumdan itibaren bir öğrenme ve uyum sürecine girer. Aslında hayatın ilk öğrenmeleri, yeni bir dünyaya uyumun bir parçasıdır. İnsanın yeryüzündeki karmaşık hayat karşısında bazı reflekslerden başka kullanabileceği gelişmiş bir donanımı bulunmamaktadır.  Amacını anlatacağı bir dilden mahrumken aynı zamanda belirli kişilik özellikleri henüz oluşmamış ve dünyayı tanıyacak yeterli donanımı da elde edememiştir.

Amacını anlatacağı bir dilden mahrumken aynı zamanda belirli kişilik özellikleri henüz oluşmamış ve dünyayı tanıyacak yeterli donanımı da elde edememiştir. Bu durumdaki çocuk hayat karşısında âciz ve çâresizdir. Bu durumun üstesinden gelebilmek ve hayata uyum sağlayabilmek için öğrenme ve öğretmeye ihtiyaç duyar.

Eğitim, insanı insan yapan değerler silsilesini nesilden nesile aktaran çok sağlam bir araçtır. Belki de insanların toplumsal varlık olması dolayısıyla bu kurum hiçbir zaman yıkılamamıştır. Eğitime olan ihtiyaç hiçbir zaman tükenmek bilmemiştir ve bitmeyecektir. İnsanın keşif yoluyla kendi içine doğru bir yolculuğa çıkarak kendi kendini keşfetmesi, cevherine ulaşması açısından eğitim çok önemli unsurlara sahiptir. Bu unsurlar insanın öğrenebilme kapasitesi, öğrenmeye duyduğu açlık, merak, sorgulama, anlamlandırma eğilimleri ile sıkı bir bağ içerisindedir.

Bireylerin davranışlarında kendi yaşantısı yoluyla istendik değişme meydana getirme süreci olarak tanımlanan eğitim, insana ve dolayısıyla topluma nitelik kazandırmaya yönelik araştırmalar yapan bir bilim dalıdır. Bu yönüyle eğitim, kendisine özgü kavramsal yapısı olan ve sorunların çözümü için pozitif bilimlerin yöntemlerini kullanan önemli bir bilimdir. Yüzyıllar boyunca, rolü, kapsamı, işlevi ve amaçları genişleyen bu bilim dalı, temel bilim yaklaşımı ile uygulamalı bilim yaklaşımını kaynaştıran çok yönlü bir disiplin olarak hızlı bir biçimde gelişmeye devam etmektedir.

İnsanoğlu var olduğu andan itibaren yaşamını sürdürebilmek için çevresiyle girdiği etkileşim sonucu birtakım bilgi, beceri, tutum ve değerler edinmiş; bunları toplumdaki öteki bireylere de aktarmaya başlamıştır. Böylelikle ilkel toplumlarda bile bireyler, bu etkileşim sonucunda ailelerinden, çevrelerinden birçok şey öğrenmişlerdir. O halde öğrenmenin oluştuğu her durumda, bir eğitim sürecinden söz etmek olanaklıdır Bu nedenle eğitim, sosyal bir varlık olan insanın varoluşundan bu yana olagelmiştir ve insanoğlu var olduğu sürece de var olacaktır.

Eğitim sözcüğü, toplumun her kesimini ilgilendirdiği için günlük yaşantıda çok kullanılan sözcüklerden biridir. Çoğu insan, eğitimin ne olduğu ve nasıl olması gerektiği ile ilgili düşünce üretmektedir; ancak bu insanların çoğu, eğitimin anlamının ne kadar geniş olduğunun farkında değildir.

Eğitim, insanın doğumuyla başlayıp yaşamı boyunca devam eden bir süreçtir. Bu süreçte bireylere birtakım bilgi, beceri, tutum ve değerler kazandırılır. Bunun sonucunda da bireylerde gözlenebilen birtakım davranış değişiklikleri meydana gelir. Örneğin markete gittiğinde kasiyerin verdiği para üstünün doğru olup olmadığını bilmeden eve dönen bir çocuğun, basit aritmetik işlemlerini öğrendikten sonra aldığı para üstünü sayarak doğru olup olmadığını anlayabilecek düzeye geldiği gözlenebilir. Böylece bireyde davranış değişikliği kendi yaşantıları yoluyla meydana gelir.

Her toplum, varlığını sürdürebilmek için kendi kültürünün özelliklerini yeni kuşaklara aktarır. Toplumun, bireyleri kendi kültürünün istek ve beklentilerine uyum sağlayacak biçimde yetiştirmesine “kültürleme” denmektedir. Başka bir deyişle kültürleme, kültürel değerlerin bireye aktarılması sürecidir. Bu süreç ailede, sokakta, iş yerinde, arkadaş çevresinde, okulda vb. pek çok yerde bilinçli ya da bilinçsiz oluşan öğrenmeleri kapsar. İlkel ya da ilkele yakın toplumlarda, kültürün içeriği basit olduğundan, bireylerin günlük yaşantı içerisinde kültürün tüm özellikleri ile etkileşim kurması ve onu edinmesi doğal bir süreçtir. Kendiliğinden kültürleme süreci, topluma uyum için yeterliydi. Ancak toplumların giderek daha karmaşık bir yapıya kavuşması ve kültürel içeriğin hızla artması sonucu, bireyin günlük yaşam içerisinde doğal bir süreç olarak kültürün tüm ögeleriyle etkileşime girmesi ve onları bu doğal süreç içerisinde edinmesi olanaksız hale gelmiştir. Bu nedenle toplumlar, yetişmekte olan genç kuşakların kültürün evrensel ve toplumsal süreklilik açısından gerekli olan yönleri ile etkileşime girebilecekleri uygun ortamlar düzenleyerek kültürleme etkinliğini amaçlı olarak gerçekleştirmeye başlamışlardır. Kültürlemenin amaçlı olarak yapılması eğitimdir. Bu nedenle eğitim, “kasıtlı kültürleme süreci” olarak da tanımlanmaktadır.

Eğitimin, geniş ve herkesi ilgilendiren bir alan olması, pek çok eğitim tanımının yapılmasına neden olmuştur. Eğitim, en genel anlamıyla bireylerin davranışlarında değişiklik oluşturma sürecidir. Demirel (1999, s.5)[1], eğitimi “Bireyde kendi yaşantısı ve kasıtlı kültürleme yoluyla istenilen davranış değişikliğini meydana getirme süreci” olarak, Ertürk (1994, s.11)[2] ise “Bireyin davranışlarında kendi yaşantısı yoluyla ve kasıtlı olarak istendik değişme meydana getirme süreci” olarak tanımlamaktadır. Eğitim tanımları içinde “Bireyin davranışlarında kendi yaşantısı yoluyla ve kasıtlı olarak istendik değişme meydana getirme süreci” tanımı, eğitimciler arasında genel kabul görmektedir.

Eğitim tanımlarına bakıldığında üç temel özelliğin vurgulandığı göze çarpmaktadır. Bunlar şöyle sıralanabilir:

1-Eğitimin bir süreç oluşu: Eğitim süreci, bugün başlayıp yarın biten bir süreç değil zaman ve kapsam bakımından çok geniş ve çok yönlü bir süreçtir. Eğitim sürecini, birbirini izleyen ve birbiri üzerine biriken öğrenme ve öğretme etkinlikleri oluşturmaktadır. Öğrenmenin oluşmasını sağlayan her türlü etki, eğitim sürecinin bir parçasıdır.

2.Eğitim sonucunda bireyde davranış değişikliğinin oluşması: Davranış, organizmanın etkiye karşı gösterdiği tepki ya da tepkiye karşı gösterdiği etki olarak tanımlanabilir. Eğitim açısından davranışın gözlenebilir, ölçülebilir ve istendik olması önem taşır.

3.Davranış değişikliğinin bireyin yaşantıları sonucunda oluşması: Yaşantı, bireyin çevresiyle kurduğu etkileşim sonucunda bireyde kalan izlerdir. Bu izler birikerek bireyin davranışlarında değişiklik olmasını sağlar.

Eğitim, okul öncesinde ve okul yaşamında sürdüğü gibi okul içinde ve okul dışında, başka bir deyişle yaşam boyu devam eden bir süreçtir. Eğitim, bireyin yaşamı boyunca edindiği deneyimlerin tümünü kapsamaktadır.

Eğitim süreci yoluyla bireylerin değişimlere uyum sağlaması ve her yönüyle gelişmesi amaçlanmaktadır. Buna göre eğitimin genel işlevleri; bireyin topluma, toplum dinamiklerine uyumuna yardım etmek ve bireyde var olan yeti ve yeteneklerin üst sınırına kadar gelişmesini sağlamaktır.

Eğitimin toplumsal, siyasal, bireysel ve ekonomik olmak üzere dört işlevinden söz edilmektedir:

1.Eğitimin toplumsal işlevleri: Toplumsal kültürü aktarmak, bireyin topluma uyumunu sağlamak, araştıran ve kültüre dinamik ögeler katan insan yetiştirmektir.

2.Eğitimin siyasal işlevleri: Ülkenin anayasal yapısına uygun, lider özellikleri olan, girişimci ve bilinçli seçmen yetiştirmektir.

3.Eğitimin bireysel işlevleri: Bireyin beden, zihin ve ruhsal yapısını geliştirmektir.

4.Eğitimin ekonomik işlevleri: Bilinçli üretici ve bilinçli tüketici yetiştirmektir.

Eğitimin amacı; toplumların siyasal, ekonomik ve kültürel durumlarına göre değişmekle birlikte bireylerin kişisel yeteneklerini, insan ilişkileri konusundaki becerilerini, ekonomik yönden yeterliklerini geliştirmek ve vatandaşlık görevlerini tam olarak yerine getirmeyi sağlamak noktalarında toplanmaktadır. Eğitim; bireyin davranışlarını değiştirme, geliştirme, uyumunu sağlama gibi amaçları gerçekleştirirken genel olarak şu amaçlardan hareket eder:

Eğitim, bireyin kendini gerçekleştirmesine yardım eder. Eğitim yoluyla kendini gerçekleştiren birey; öğrenme ve tartışma isteği duyar. Türkçeyi etkili kullanır. Sayma ve hesaplamayı öğrenmiştir. İşittiğini duyar, baktığını görür. Sağlık ve hastalık hakkında temel bilgiye sahiptir. Spor ve boş zaman etkinliklerine katılır, entelektüel ilgiler geliştirir. Güzel şeyleri takdir eder. Kendi yaşamına yön verebilir.

Eğitim, bireyin insan ilişkilerini geliştirmesine yardım eder. Böylece birey; insanlığa saygı duyar. Dostluğa önem verir, zengin bir sosyal yaşamı vardır. Başkaları ile etkin iş birliği geliştirir. Sosyal davranışlarında naziktir. Aileyi sayar ve ailede sorumluluklarını yerine getirir.

Eğitim, bireyin ekonomik etkinliğini geliştirir. Bunu geliştiren birey; çalışmaktan haz duyar, iyi bir üreticidir. Meslekleri tanır ve mesleğini seçmede isabetlidir. Mesleğinde başarılıdır, yaptığı işin toplumsal değerini bilir. Kendi gelir ve harcamalarını düzenler, harcamalarında akıllıdır. İyi bir tüketicidir.

Eğitim, bireyin vatandaşlık sorumluluğunu geliştirir. Bu sorumluluğu geliştiren birey; sosyal adalet konusunda duyarlıdır. Propagandaya karşı eleştirici düşünme yeteneği geliştirmiştir. Hoşgörülüdür, düşünce ayrılıklarına saygılıdır. Ulusal kaynakları korur. Bilimin insan yararına gelişmesi gerektiğini bilir. Dünyadaki gelişmeleri dikkatle izler. Yasalara saygılıdır. Ekonomik görüşe sahiptir. Vatandaşlık görevlerini bilir ve yerine getirir. Demokratik ilkelere bağlıdır.

Bu amaçlar, eğitim gören bireylerin sahip olması beklenen davranışları belirtmektedir. Bireye okulöncesinden yükseköğrenimin sonuna değin bu davranışlar aşama aşama kazandırılmaktadır.

Eğitimin değişik zamanlarda, değişik ortamlarda ve değişik biçimlerde gerçekleşen bir süreç olduğu belirttik. Bu süreç içinde kimi eğitim etkinlikleri kendiliğinden oluşan ve gelişigüzel, kimileri ise amaçlı ve planlı gerçekleştirilen etkinliklerdir.

Eğitilmemiş insan, kontrol altına alınamayan ateş gibidir. Bu insanın vereceği zararın boyutunu önceden kestirmek zordur. Ateş nasıl kontrol altında tutulmalıysa, barajın önüne nasıl set çekmek gerekirse, insanı da eğitmek şarttır. Eğitimsiz insan; toplum ve devlet için en büyük tehlikedir.

Okulun temel işlevleri arasında insan eğitmek tabiî ki var. Ama eğitimi okula hapsetmek doğru olmaz. Çünkü eğitimin yapıldığı yer bizzat okul işlevi görür. Binaların varlığı birinci derecede önemli değildir. Asıl önemli olan, eğitime inanmak ve eğitebilmektir. Bina denilen mekân, ihtiyacın arkasından kendiliğinden ortaya çıkar. Ama eğitime inanmazsak ve gönüllü eğitimcilerimiz olmazsa, inşa edilen dev binalar neyi ifade eder ki? Bina eğitim için gerekli ve önemlidir. Ama eğitimin; “olmazsa olmaz” şartı değildir.

Sokrates, gençleri eğitiyor, insanları doğru düşünmeye çağırıyordu. Fakat duvarla çevrili sınıfları ve taştan binaları yoktu. Bundandır ki, yaygın ve örgün diye tabir edilen bir eğitim şekli vardı. Binalarda ve binaların dışında verilen eğitim… Aslında toplumun kendisi bizzat eğitici bir faktördür. İnsanlar, eğitimlerinin çoğunu burada alır. Ama eğitilmemiş bir toplum için bu söz konusu değildir. Ancak eğitilmiş olan bir toplum, bireylerini eğitebilir. Bunun temelinde de yine bireyin eğitimi vardır.

Bu konuda sürekli göz önünde bulundurulması gereken en önemli şart, bireylerin bire bir eğitimidir. Bu, önemli bir noktadır ve çağları aşıp gelmiş bir modeldir. Geniş kitleleri hedef alma, bireyin eğitiminde sanıldığı kadar faydalı ve kalıcı değildir. Bu bağlamda toplu mekânlar ve kalabalık ortamlar, eğitim adına verimin ve kalitenin göstergesi olamaz. Esas olan bire bir eğitmektir. İnsanın en değerli varlık olduğunu düşünürsek ve her insanın başlı başına bir âlem olduğunu kabul edersek, böyle bir gayretin ne kadar gerekli ve önemli olduğu ortaya çıkar.

Eğitilmiş insan modelinin gerekliliği, hayatın anlamını kavrama ve yaşadığının farkına varma, eğitilmiş insana ait bir özelliktir. Eğitimsiz insan, hayatın anlamını bilmediği için, hayatı anlamından saptırır. Bundandır ki eğitim, okuldan ziyade toplumun içinde elde edilmesi gereken bir fazilettir. Toplum olarak eğitilmeye olan ihtiyacımız, bugün her şeyin üstünde ve önündedir. Eğitimsiz bir toplumda insicam olmaz. Böyle bir toplumun birlikten nasibi yoktur. Böyle toplumlar hangi yöne gideceğini de tayin edemez. Eğitilmemiş bireylerin, evrenin içindeki yerini, konumunu ve görevini kavrayabileceğini düşünmek, her şeyden önce eğitimi anlamamak demektir. Toplumun huzurlu olması, bireylerin sorumluluk duygusuyla hareket etmesine bağlıdır. Sosyal refahın ve adaletin gerçekleşmesi, sorumluluk duygusu taşıyan fertlerin varlığına bağlıdır. Bu da ancak eğitilmiş insanla mümkündür.

Medeni bir toplum olmak, uygarca yaşamak, sokakları evimiz gibi görmek, insanlara yardımcı olmak, düşünceye saygı duymak ve önyargıyı yok etmek gibi daha nice faktörün temelinde hep eğitilmiş insan modeli vardır.

 

[1] Demirel, Ö. (1999). Plandan Değerlendirmeye Öğretme Sanatı. Ankara: PegemA Yayıncılık.S.5

[2] Ertürk, S. (1994). Eğitimde Program Geliştirme. Ankara: Meteksan Yayınları. S.11

Reklamlar