Tarih: 24 Temmuz 2019
Yazan: Stefan DEÇEV / “Kultura” (Kültür) gazetesi/ Sofya, Bulgaristan, yayın tarihi 23.07.2019
Tercüme: BGSAM
Konu: Sahtelikler,  tarih bilim, zulüm ve bilimdeki “ayrılık” zamanları üstüne.
Güya “Yeniden Doğuş/Soya Dönüş” Adlı Asimilasyon
Projesine Kadar Bulgar Tarih Bilim (1) /3/

BKP MK “Propaganda ve Ajitasyon” Şubesinden (51) sipariş edilen Petır Petrov’un “Asırlar İçinde Rodoplar”  başlıklı “Tarih Ders Kitabı” 1966 ‘da yeniden basıldı. (52) Kitaba, İslamlaştırma konusunda buraya kadar gördüğümüz ve yerleşmiş olan genel telkinlerle doldurulmuştu. Bu esere, bazı evraklar, şarkılar, efsaneler, halk öyküleri ve edebiyat eserlerinden bazı alıntılar katılmıştı. Petrov’un mesajlarına belirleyici ruhu katmak için seçilen ev kaynaklı şüpheli evrakların hepsi de katılmıştı.

Bu bilimsel ve sahte literatüre başka yayınlar da katıldı. 1969’da çıkan “Rodop Bulgarlarının Halk ve Yaşam Topluluğu” eserinde, etnograf ve folklor uzmanı olan yazarlar,  Osmanlı döneminde baskı ve başka her çareye başvurarak Müslümanlaştırılan, büyük bir grup Bulgar’la görüşmüştür. Burada söz konusu olan, 1960 ve 1962 yıllarında “özel parti ödeviyle” alan çalışması yapılarak “komple ödevlerin peşinde çalışıldığı” ortaya çıkmıştır. (53) Yıllar önce Bojidar Aleksiev tarafından işaret edilen şemalarda kalmak koşuluyla, sözlü halk yaratıcılığı kurallarına bağlı kalarak, olmuş olayları aynı tarafsızlıkla, ayrıntılara ve sulandırıp şekillendirmeye girmeden anlatılan eserlere, birçok söylence de katılmıştır. (54)

Yukarıda sıraladığımız eserlerden hiç biri tarih loncası temsilcilerine eleştirel bir ön okuma için sunulmadı. Tarihçiler heyetinden bazı başka isimler de Petır Petrov projesine katılsa da, Osmanlı devletinin merkezden yönettiği baskı uygulayarak İslamlaştırma politikası ve Rodop ahalisinin kitlesel bir şekilde İslam’a döndürülmesi gibi zorla gerçekleştirilen bir olaya ilişkin eleştirel yayınlar ve bu mitten uzak kalma olanağı tanınmadı. Yanlış anlaşılan meslek dayanışması ve bilim enstitülerinin hiyerarşik yapısı, bu anlatımın ulusun ortak bilincini de bilgilendirdiğini de umut ederek, her şeyin etkili olduğu fikrindeyim. Her birimiz P. Petrov ve bazı başka tarihçiler gibi bağlanmış olmasak da, “Türk esareti”, “Zorla Müslümanlaştırma” ve “Türkleştirme” hikâyelerinde açık büyük bir çatışmadan söz bile etmeden, ilkesel temelde başka bir çatışma olduğuna işaret edebilmem de olanaksızdır.  Petır Petrov gibi “sahte tarihçilerden“ gayrı ciddi olmak üzere alıntılar kullanan” sözde “farklı düşünenler” oldu.  Onlara, rejimin uyguladığı veya yakın gelecekte uygulamaya hazırlandığı politikanın ideologları veya propagandacısı olarak değil, gerçek profesyonel tarihçiler olarak bakılıyordu.

Osmanlı yönetimi tarafından örgütlenen, “Zorla Müslümanlaştırma” gibi bir defalık kitle eylemi ile ilgili tasavvur da analiz edilip eleştirilmedi. Aynı görüş, zaman bilimin en hikâyelerinin kaynağının değerine de ilişkin değildir. P. Petrov ve ötekilerin bu kaynaklara başvurduğu gibi, “farklı düşünenler” bunu yapmasalar da, onlar aynı zamanda kullanılan kaynakların otantikliği ve güvenilirliği konusunu da açmadılar. Üstelik. Bu “farklı düşünenlerden” bazıları hatta iktidar yanlısı sözde tarihçiler bu kitapların editörlüğünü yaptı. Dahası da var. Yıllardan sonra Bayan M. Todorova, P. Petrov’u 1980’li yıllarda isim değiştirme kampanyası ile tutkuyla, direk olarak bağlı olan az sayıdaki profesyonel tarihçiler biri ve (Papaz Metodi Draginov’un) (55) Orta Çağ tarih notlarının uzun yıllardan beri yaygınlaştırıcısı olduğunu belirtmiştir. Yıllardan sonra tarihçi Bojidar Dimitrov da tarih olaylarına karşı aynı yaklaşımı sergilemiştir. (56) Aramızda ayrıntılarda zıtlaşma var. Bu, profesyonel temelde ilkesel bir ayrılık ve derin değer çatışması değildir.

Politika ve “bilim” birlikte kalıyor.

Her defasında tam tersi oluyor. 21 Kasım 1957’de BKP MK Politik Bürosunun çok önemli bir toplantısı yapıldı. Pomakların isimlerinin değiştirilmesi kampanyasından memnun olunmadığı ifade edildi. (57)  25 Şubat 1969’da BKP MK Politik Bürosu “etnik farklılıkları aşmanın doğal sürecini hızlandırmak” için özel karar aldı. Bu karardan sonra, Türk gazeteleri ve tiyatroları kapandı, Türk dilinde kitap basımı durduruldu ve yasaklandı, Türk dilinin anadil olarak okutulmasının sınırlandırılması ve git gide tamamen yasaklanması önlemleri alındı. Bunlardan başka bu kararda şu görüşlere de yer verilmiştir: Parti ve devlerin pratik etkinliklerini desteklemek amaçlı Etnografya, Tarih ve Sosyolojik Enstitüleri bilimsel araştırmalar gerçekleştirmelidir.(58)

1970 yılının Temmuz ayında BKP MK’si “Pomakların” hepsinin isimlerinin değiştirilmesi kararı aldı. (59) Bu tarihsel bir karardı. Bu kararın gerçekleştirilmesiyle ilgili tarihçi Petır Petrov ve grubu yıllardan beri çalışıyordu. (60) Bu kararın gerçekleştirilmesi amacıyla acil önlemler alındı.  İktidarın  birçok yerleşim yerinde baskı uygulaması sonucu 1972 ve 1973 yıllarında köyler savaştan çıkmış gibiydi. Madan, Rudozem, Yakuruda, Dospat, Barutin, Slaşten, Breznitsa, Kornitsa ve Lıjnitsa (61) yerleşim yerlerinde asimilasyon kampanyasında baskı ve terör uygulandı, şehitler düştü. 1971 yılında Korova köyünün adı da değiştirildi ve Draginovo oldu.

1960 ve 1970 yıllarında parti kararlarından bilimin etkinliklerine devam ettiği, hatta bu siyaseten direk bağımlı olan profesyonel tarihçilerin etki alanı genişledi, zamanın önde gelen saygın tarihçileri de etkinliklere kazanıldı.   İsim değiştirme esnasında alan etkinliklerine, tanıdığımız tarihçi Petır Petrov’la birlikte, Dimitır Kosev ve Evlogi Bujaşki gibi tarihçiler de katıldılar.

1972 yılında Hristo Gandev’in “XV. Yüzyılda Bulgar Halkı” başlıklı kitabının çıkmasıyla oldukça geniş bir tarihçi çevresinin bu siyasete bağlandığı ortaya çıkardı.

Gandev şunları yazıyor: “Biz burada bir tarihçiden söz ediyoruz, Bulgar tarihçiliğinin sonu 1940’lı yıllarda noktalanmış olsaydı, o en ferah olanlarda biri olacaktı. Fakat şimdi o da partinin Pomakların zorla asimile edilmesi politikası esaslandırılmasına inançla yardımda bulunacaktı.”

Gandev eserinde, “Bulgar halkı üzerinde deforme edici süreçlerin geliştiğinden”, “halkın nüfus bileşiminin büyük bir kısmının kaybedildiğinden”, “Bulgar vatandaşlarının İslamlaştırılmasından”, “Türkleştirmeden”, “zorla Müslümanlaştırmaktan” söz ediyor. (62)  Onun çıkardığı ana sonuç şudur: “Bulgar şehirlerindeki Türk vatandaşların dörtte üçü ve olası Türk köylülerinin de dörtte biri Bulgar halk soyundandır.” (63)  Dahası da var: Kuzey Doğu Bulgaristan’da Türkleştirilmiş Bulgar nüfus yerli Türklerin en önemli etnik çizgilerindeki ana renkleri vermiştir.(64)

Gandev, Osmanlı istilası gerçekleşirken öldürülen ve “esaretin” birinci yıllarından topraklarından kovulan Bulgarların toplam sayısının 680 000 (65) olduğunu yazıyor. Onun iddia ettiğine göre, bu Bulgarlar bir asırdan fazla bir sürede kaybedilmiştir. (66) O, bu nedenle, “Bulgar halkının demografik kaza yaşadığını” ve bunun sonunda “Bulgar halkının biyolojik olarak kendine içine çektiği” (67) iddiasında bulundu.  Bu sonuçlar Akedemik Nikolay Todorov’un  Balkan şehrinde “demografik dayanıklılık”(68) olduğu savına rağmen yapıldı. Beliren eleştirilere rağmen, “demografik bunalım” ve “biyolojik kollaps” tezi, politik iktidarlar, kolektif var olan durum tarafından gönül huşluğuyla karşılanacak ve hazırlanmakta olan “çok ciltli” tarihte Gandev’e geniş yer koruyacaktır.

İlk baskısının çıktığı zaman, Hristo Gandev’in kitabı,  bilinen Bulgar Osmanlıkçıları tarafından iyi karşılanmamış olsa da, günlük basında tarihçinin sonuçlarına katılan Bistra Tsvetkova tarafından desteklendi. (69)

Tsvetkova kendinden memnun tarihçiyi övdü. Tarihçinin belirttiği 2 500 insansızlaşmış köyü  ve 560 000 kişinin öldüğünü yineledi, “işgal esnasında köy ve şehirlerde 680 000 kişinin hayatından olduğunu”, “dehşetli yıkımı” ve “demografik çöküşü” yineleyerek anımsattı. (70)

Gandev tarafından teklif edilen yöntem bilime ve elde edilen sonuçlara ilk itirazlar hemen beliriyor. “İstoriçeski Pregled” gazetesi sayfalarında önce kıdemli Osmanlı tarihi uzmanı Vera Mutafçieva eleştirel bir değerlendirmeyle çıktı. (71) Bayan Mutafçieva, istatistik vesikaların hepsinin ve tam olarak değerlendirildiğinden şüphe ettiğini, dolayısıyla sonuçların inanılır olmadığını söyledi.  Tarihçi Mutafçieva, kesin ve kesin olmayan yöntemlerin birbirine karıştırıldığına, gelişi güzel karşılaştırmalarda bulunulduğuna ve nüfusun azalmasına ilişkin hissedilir, hatta bazı yerlerde neredeyse felaket düzeyde azalma olduğunu ve neticede “üreme vakumu” oluştuğuna ilişki delilen dirilememiş sonuçlara işaret etti. Üstelik bayan tarihçi şu sonuca da vardı: Yazarın, eğer eldeki malzemeyi art niyetli kullanmadıysa, aşırı bir tez olan,  XV. yüzyılda Bulgaristan’ın “Bulgarsızlaştırıldığı , “üretim vakumu” yaşandığı, “halkımızın biyolojik olarak kendi içine çekildiği” ve öncelikle bu olayların “sonraki asırların hepsinde”  toptan gelişmemiz üzerindeki etkileri üzerinde ısrarda bulunacağına inanmıyorum. (72) Dolayısıyla Mutahçieva’nın kesin eleştirisi bir tek kullanılan malzemenin eksikliği yönünde değil, delillerin ön yargılı ve amaca yönelik olarak kullanılmasına ilişkindir.

Kısa bir süre sonra o yıllarda çıkan diğer tarih dergisi “Vekove” (Asırlar) sayfalarında, bu defa Straşimir Dimitrov tarafından hazırlanan ikinci bir eleştiri yazısı çıktı. (73) Dimitrov, Gandev’in o devirde Bulgarların sayıca neredeyse yarı yarıya azaldığı tezine değindi. O, Gandev’in, mezraların insansız kalmış eski Bulgar köyleri olduğu, artı Türk ismi olan yerleşim merkezlerinin, eski ve yıkılmış olduğu iddialarına saldırdı. Dimitrov, Ganev’in entelektüel yapısında baştan sona bu birkaç evlik kırsal yerleşim yerlerinin köşe taşı durumunda olduğuna ve “Bulgar halkından” 560 000 kişinin tam da burada kıyıldığı savına işaret ediyor. Mezraların, iflas etmiş ve Bulgarsız kalmış yaygın yerleşim yerleri olduğu iddiası da Dimitrov tarafından kabul edilmiyor. (74) Ona göre, o devirdeki ancak el kol emeğine dayanan çiftçilik, daimi ahalisi olmayan ama gelir sağlayan yeni yeni   mezraların belirmesine temel olmuştur. Bu yerleşim yerleri arasında terk edilmiş yerleşim yerleri var olsa da, belirleyici olan onlar değildir. Gandev’ten farklı olarak, Dimitrov’a  göre, bu, o insanların öldürüldüğü ya da “esarete” götürüldüğü anlamına gelmez ve bundan dolayı XV. asırda “Bulgar milleti” arasında büyük kayıplar yaşandığına bir delil olarak gösterilemez. Dimitrov’un, çıkış görüşü gibi,  sonunda gösterilen rakamlı sonuçların da asla kabul edilemez olduğu görüşü kesindir. (75)

Kullandığı öz kaynaklarından dolayı Mutafçieva ve Str. Dimitrov tarafından tezleri çürütülen Hr. Gandev, bu iki eleştiriye kinli öfkeyle yanıt verdi. Kişisel küskünlüğünü gizlemeyen Gandev, 2 silahla yeni saldırıda bulundu:  Önce yazdıklarının, “Marksist Leninist teoriye” göre ideolojik bakımdan doğru olduğunu belirtti. İkinci olarak da, Osmanlı imparatorluğunu en olumsuz renklerde göstermeyi de içine alan, yurtseverlik anlayışını sergiledi.

Bayan Mutafçieva’ya yanıt gecikmedi.(76) Mutavçieva’nın “Türk burjuva tarihçilerinin” (işaret edilenler günümüzde de Osmanlı tarihi konusunda saygı değer bilim adamlarıdır) tepkilerini ele aldığına, bunların doğru olmadığını, çünkü Gandev’in “yapıtının Marksçı-Leninci metodolojiye yani teorik temellere dayandırılarak bina edildiğini” iddia ederek o ilk kemer altı darbelerini vurmaya çalıştı.(77)  “Daha sonra tartışmalı olan “Bulgar halkıyla ilgili sosyal, politik ve kültürel kolektif”  anlayışını açıklayan Gandev, (78) “istilacının şerefli adını savunurken, bir yüzyılı ısrarla “unutuyor” yine kemer altı yeni darbesini de indiriyor. (79) Saldırı dili ve kullanılan ifadeler açısından şu satırlar da ilgi çekicidir. Gandev şunları yazıyor: şehirlerin Bulgar nüfusuz kalması sorununun bir kenara itilmesi, saldırı tatbikatı yapıldığını kendiliğinden gösterir.(8) Yanıtının devamında yöntem bilim ve kaynaklarından dolayı eleştiriye uğrayan tarihçinin, çareyi “Mustafçieva mantıktan ve Lenin’in eserlerinden beyhude vaz geçiyor” iddiasında bulunurken,  Vladimir İliç Lenin’e sarılması ilginçtir.(81) Aynı ruhta kaleme alınan birkaç satır ötede, Gandev, Mutafçieva’nın bu somut savunu ile ilgili Fr. Engels’in klasik eserinden, şiddetin tarihteki rolü üstüne görüşlere ışık tutmasının çok daha iyi olacağını belirtmesi de ilgi çekmiştir. (82)

Gandev saçmalıklarını savunma yazısının sonunda bir mahşer tablosu çizmekte ve Osmanlı imparatorluğunu savunan karşı tarafın “bir sınıfsal bir gerçeklilik”(83) formülüyle her şeyi aynı renkte boyamak istemektedir. (oysa yukarıda kendisinin Marksçı-Leninci konumdan karşı görüşü temsil eden bayanın ise burjuva görüşlerini savunduğunu iddia ediyordu.) Gandev savunmasının sonunda yine serttir: “Mutafçieva, Türklerin Bulgaristan’a girmesini, Bulgar halkına demografik olarak zarar vermem, barışçı bir sefer gibi göstermeye çalışıyor…”(84) Bu nedenle alandaki güçleri hiç eşit olmayan bir çarpıma,  bir tarafta Marksçılık – Lenincilik ve “istilacı” ve “Türk esareti”, öte yanda ise,  geçen yüzyılın 70’li yıllarındaki sonuçları önceden belli feci durum.(84)

Daha uzun bir zaman ve daha etraflı görülen hazırlıklardan ve yapılan yoklama ve karşılaştırmalardan sonra Gandev, Srt. Dimitrov’un “Vekove” (85) dergisindeki yazısına da cevap verdi. Daha yazısının başında o, karşıt görüş savunanın, ancak mezralara yoğunlaştığını ve “Bulgar halkının toplu zararını az gösterebilmek için” sayılarını asgari düzeyde gösterdiğini anlatmıştı. Bu yazıda da sanki bir milli ihanete işaret edilmiştir. “Bu eleştirel değerlendirmede halkın kayıpları güzel örnekler ardında gizlenmiştir diyen Gandev, dolaylı yollardan olmak üzere (Hr. Gandev) köy ve şehirlerde Hıristiyan nüfusun Müslümanlaştırılması ve İslamlaştırılması, kesin göçlerden doğan kayıplar reddedilmiştir.” (86) XV. asırda yapılan askeri seferler esnasında sebebiyet verilen kayıpların tespiti çalışmalarının hangi yönde devam etmesine işaret ederken o şunları vurguladı: “Bu, Bulgar Osmanlı dönemi tarihçilerinin mili tarihimize olan, ama henüz yerine getirilmemiş, bir boyun borcudur.”(87)

Aslında Gandev’in sunduğu yanıt, Bulgar tarih biliminin bir bütün olarak temel problemlerini kesin olarak ortaya koymuştur. Osmanlıların gelmesinden önce ve hemen sonra bugünkü Bulgaristan topraklarında yaşayan Bulgar nüfus 1 milyon kişi imiş ve 5 asır sonra bu nüfus 3 veya 3.5 milyon kişiden daha az değilse, “esaret” döneminde nüfusun 3 hatta 3.5 defa çoğalmasını nasıl anlatıp yorumlamalıyız? (88) Bu konuda Gandev şu soruyu yöneltiyor: Eğer Bulgar nüfus 1490 yılında 890 000 kişi imişse, yukarıdaki rakamlara erişebilmek için, daha önceki dönemde Bulgar nüfus kaç kişiydi? Yeniçağın III yüzyılında Bulgar topraklarında toplam sayısı 800 000 – 1 000 000 olan, Traklar ve başka nüfus yaşıyordu. Sofya’da 1970’te çıkan ”Eski Trakya’nın Demografik ve Sosyal Yapısı” eserinde Doç. Fol, (İstatistik ve durumun modeli başlıklı ikinci bölüm, sayfa 102 – 126) bu rakamları kabul etmiştir. Bu tespiti yapan Gandev, şu soruyu soruyor: “Eğer III. Asırda Bulgar topraklarında 800 000 – 1 000 000 kişi yaşamışsa, 12 asır sonra (XV. yüzyılda) nüfusun miktarı aynı olabilir mi? (Hr. Gandev). Savaş kayıpları, bulaşıcı hastalıklar, kıtlık ve yüksek ölüm oranı gibi nüfus çoğalmasını engelleyen sebepler de olsa bile, 12 asırda bu nüfusun en az 2 kat artmaması imkânsız görünüyor. Avrupa istatistiklerinin de doğruladığı üzere, Eski Çağlardan XI. yüzyıla kadar, eski kıta ülkelerinin hepsinde nüfus artışı kaydedilmiştir. (89)  Gandev bu sorulara basit yanıt arıyor. “Bulgar halkı”  bir kırım yaşamamış olsaydı XV. ve XVI. Yüzyıllarda 1490 yılında % 100 ya da % 150 artacağına neden yine 890 000 kişidir? Bu noktadan çıkarak Gandev şu kesin ve yorum götürmez sonuca varmıştır: “Bulgar halkı 1 570 000 kişi olmuş, ne ki 860 000 kişi kayıplara karışmıştır ve “benim tespit ettiğim kayıplara eşit bir rakamdır.” (90) Şu da var: 1500 yılında bütün Osmanlı imparatorluğunun toplam nüfusu 7 825 000 kişidir.”(91)

Bir süre sonra Rumen Kovaçev yeni kaynaklar buldu ve günümüz Bulgar Topraklarındaki yerleşim yeri ve demografik yapının XX. Yüzyılın 70.’li yıllarında Hr. Gandev tarafından çizilen mahşer tablosundan çok farklı olduğuna işarettir. XV. yüzyılın 80’li yıllarındaki demografik durum bile, Şişman Bulgaristan’ı zamanını anımsatıyor. Bu bakıma Kovaçev’in çıkardığı sonuçlar Gandev’in “demografik kollaps”  (nüfus çöküntüsü) (92) kuramına ters düşüyor.  Yıllardan sonra Evgeni Raduşev’in de belirttiği gibi, Gandev savlarına karşı esaslı ve kesin eleştiriye rağmen, T. Jivkov rejiminin o zamanki politik gerçekleri, “Gandev kuramının toplum bilincine telkin edilmesine engel olamadı.”(93) Gandev’in meslektaşlarından, gerek eski kuşaktan (D. Kösev ve Hr. Hristov) olduğu gibi, tam da o zaman konumlanmaya çalışan ve iktidara uzanan daha genç kuşaktan  (Nikolay Gençev, İlço Dimitrov, Vasil Güzelev, Konstantin Kosev vb) aynı yönde görüş beyan ettiklerini ilave etmek isterim. Petır Petrov’un kişisel bağlılığından kat kat ötede olan kesin bir tutumla, hiçbir zaman resmen açıklanmayan bir görüş üzerinde aralarında uzlaşı sağlayarak, bu tarihçilerin hepsi Gandev’ten yana çıktı. Dahası da var. “Zorla Müslümanlaştırma” ve Sofya Üniversitesi Tarih Fakültesinde XX. Yüzyılın 70’li yıllarında Orta Çağ efsanelerinin ve folkloru kaynak olarak kullanma izni bi rastlantı sayılmamalıdır. Diploma tezleri bu kaynaklar kullanılarak yazıldı.  Bu yapıtlarda folklor ve kulaktan işitme ve uydurmaların tek kaynak olduğu da biliniyor. 1970 ve 1974 yılları arasında Üniversite Fakülte Konseyi’nin özel bir kararıyla Petır Petrov “Türk İstilacıların XV-XVIII yüzyıllarda Asimilasyon Politikası”(94)  başlıklı özel konferanslar vermiştir.

Akıllardan silinmeyen 1972 yılında Petır Petrov’un daha önce çıkan “Asimilasyon Politikası” eserinin genişletilmiş şekli olan “Zorbalığın İzinden” kitabı çıktı. “Müslümanlaştırma ve Türkleştirme Belgeleri”  adlı alt başlığı dikkat çekicidir. (95) Daha önceki kitaplarına aldığı belgeleri sadece “Balkancı Yovo” şarkısı ruhunda yorumlarken, şarkıdan sonra yer alan ve pek çok Müslüman’ın Bulgar kökenli olduğuna ilişkin Mithat Paşa’nın bilinen sözleri yeni kitapta ayrıca yorumlanmıştır. Osmanlı imparatorluğu ile ilgili kullanılan kalıp yargıların (stereotip) daha fazlası yabancıdır. 1515 yılında Sultan Selim yönetiminde bir ünlü hikâyede yer alan “Bulgaristan’ın Batışı” haberini Petrov “İnsanların İlk Yığınsal Türkleştirilmesi” haberini başa koymuş. (97) Çok bir kaynaktan delilerle, olacak olmayacak konularda yorum yapılmasının yasaklaması ve halk söylevleri kaynakları kullanarak ikinci hayali yığınsal Müslümanlaştırmayı anlatmaya çalışmıştır. Kullanılan kaynaklardan birisi 1669’da 51 köyden ciziye vergi kütüğüdür. İkinci kaynak ise, bu dünyada hiçbir zaman yaşamamış olan Papaz Metodi Draginov tarafından anlatılan, 1669’da “İkinci Müslümanlaştırma” esnasında hayal edilen şiddettir. Ümüncü kaynak ise, sözde 1669 olaylarını anlatan 1671 tarihli Osmanli belgesi olup başlığı da “İkinci Yığınsal Müslümanlaştırmadan Sonra Nevrekop” köyleridir. (98)

Devam edecek.

Başlıkta “Ayrılık Zamanı” filminden bir sahne kullanılmıştır.

Kaynaklar:

[1] Захариев, Ст. Географико-историко-статистическо описание на Tатарпазарджишката кааза, Виена, 1870, с. 67–68.
[2] Zelijazkova, An. „The Problem of the Authenticity of Some Domestic Sources on the Islamization of the Rhodopes, Deeply Rooted in Bulgarian Historiography“, Etudes Balkaniques, vol. 4, 1990, pp. 105–111. Вж. също Желязкова, Ан. Проблемът за достоверността на някои домашни извори, трайно залегнали в българската историография – Социологически преглед, 1990, кн.3, с. 63–77. Или вж. Желязкова, Ан. Проблемът за достоверността на някои домашни извори, трайно залегнали в българската историография – Либерален преглед, 13 юни 2015.
[3] Тодорова, М. Лична, колективна и професионална памет: Ислямизацията като мотив в българската историография, литература и кино – Критика и хуманизъм, 2001, бр.3, с.11.
[4] Поптодоров, Ан. Из миналото на Родопа (Исторически бележки за потурчването на родопските българи) – Родопски преглед, 1931, кн. 1–2, с. 11–15.
[5] Хранова, Ал., Историография и литература. т. II, София: Просвета, 2011, с.522.
[6] Кодов, Хр., Опис на славянските ръкописи в библиотеката на Българската академия на науките, С., БАН, 1969, с. 256–258.
[7] Вж. подр. Желязкова, Ан. Проблемът за достоверността на някои домашни извори, трайно залегнали в българската историография – Либерален преглед, 13 юни 2015.
[8] Тодорова, Цит. съч, с.13.
[9] Келбечева, Ев. Как митовете раждат фалшификации – История, митология, политика. С., УИ „Св. Кл. Охридски, 2010., с. 117–136.
[10] Geary, P., Klaniczay, G., Manufacturing Middle Ages. Entangled History of Medievalism in nineteenth-century Europe, Joep Leersen Series “National Cultivation of Culture”. Leiden: Brill, 2013.
[11] Geary, P., Klaniczay, G., Manufacturing a Past for the Present. Forgery and Authenticity in Medievalist Texts and Objects in Nineteenth Century Europe. Leiden: Brill, 2014.
[12] Geary, P., Klaniczay, G., Forgery and Authenticity, pp. XXII–XXIII
[13] Литературата е голяма, но е достатъчно да се споменат напр. Дечев, В. Миналото на Чепеларе кн.1, София: Гладстон, 1928, с. 54–55; Шишков, Ст. Българомохамеданите (помаци). Пловдив: Търг. печатница, 1936.
[14] Иванова, Eвг. Отхвърлените приобщени, или процесът наречен „възродителен“ (1912-1989), София: Институт по източноевропейска хуманитаристика, 2002, с.69.
[15] Ишпеков, Фаик, Петров, Петър, Донев, Доньо. Родопа – българска твърдина. Учебно помагало. София: БКП, 1961.
[16] Петров, П. Когато един живот не стига. Спомени. София: Пропелер, 2012, с.166.
[17] История на България, т. 1, София: Наука и изкуство, 1961, с.241.
[18] Пак там, с.268 и сл.
[19] Пак там, с.268.
[20] Пак там, с. 267–68.
[21] Пак там, с.268.
[22] Пак там, с.269 и сл.
[23] Иванова, Цит. съч., 71–72.
[24] Петров, П. (съст. и ред.) Асимилаторската политика на турските завоеватели. Сборник от документи за помохамеданчвания и потурчвания XV-XIX в. София: БКП, 1962.
[25] Петров, П. (съст. и ред.) Асимилаторската политика на турските завоеватели: Сборник от документи за помохамеданчвания и потурчвания XV-XIX в. 2-ро преработено и допълнено издание. София: БКП, 1964.
[26] Вж. Аретов, Н. Песни за народа и песни за душата. Предпочитания и целенасочени употреби от идеолозите на българския национализъм – Ст. Дечев (ред.) В търсене на българското: Мрежи на национална интимност XIX-XXI в. София: Институт за изследване на изкуствата, с. 133–134.
[27] Иванова, Цит. съч, с.74.
[28] Пак там, с.81.
[29] Пак там, с.92.
[30] Петров, Когато един живот, с.178.
[31] Пак там, с.178
[32] Иванова, Цит. съч., с.25.
[33] Петров, Когато един живот, с.172.
[34] Хранова, Цит. съч, с.526.
[35] Петров, П. Българските летописни сведения за помохамеданчването в Чепино –Родопски сборник, т. 1, 1965, с. 11–40. 
[36] Петров, Когато един живот, с.179.
[37] Петров, Български летописни сведения, 1965, с.15.
[38] Димитров, Стр. Демографски отношения и проникване на исляма в Западните Родопи и по долината на Места XV-XVII в. – Родопски сборник, т. 1, 1965, с. 63–114.
[39] Димитров, Цит. съч, с.109.
[40] Тодорова, Цит. съч, с.20
[41] Димитров, Цит. съч, 1965, с.63.
[42] Пак там, с.98.
[43] Пак там, с.99.
[44] Пак там, с.99.
[45] Пак там, с.103.
[46] Пак там, с.103.
[47] Пак там, с.103.
[48] Димитров, Стр. Ще имаме ли научни позиции по проблемите на ислямизацията и съдбите на българите мохамедани, Rhodopica, 1999, кн.1, с.143.
[49] Мутафчиева, В. Към въпроса за статута на българското население в Чепинско под османска власт – Родопски сборник, 1965, т. 1, с. 115–127.
[50] Пак там, с.123.
[51] Петров, Когато един живот, с.182.
[52] Петров, П. Родопите през вековете. Историческа христоматия. София: БКП, 1966.
[53] Велева, М. и др. Народностна и битова общност на родопските българи. Сборник от статии. София: БАН, 1969, 5.
[54] Алексиев, Б., Родопското население в българската хуманитаристика. – В: Мюсюлманските общности на Балканите и в България. С., МЦПМКВ, 1997, с.82.
[55] Тодорова, Цит. съч, с.15.
[56] Дечев, Ст. Защо го имаше феномена „проф. Божидар Димитров“? – Маргиналия, 19.10.2018
[57] Иванова, Цит. съч., с.87.
[58] Пак там, с.89.
[59] Пак там, 90, 95.
[60] Петров, Когато един живот, с. 176–177.
[61] Иванова, Цит. съч., с. 105–106, 108–109, с.112 и сл.; Груев, М., Кальонски, Ал. Възродителният процес: мюсюлманските общности и комунистическия режим. София: Сиела, 2008, с.71, 76, 81–83.
[62] Гандев, Хр. Българската народност през XV в. Демографско и етнографско изследване. София: Наука и изкуство, 1972, с. 161–163.
[63] Пак там, с.163.
[64] Пак там, с.167.
[65] Пак там, с.100.
[66] Пак там, с.129.
[67] Пак там, с.129.
[68] Тодоров, Н. Балканският град XV-XIX. Социално-икономическо и демографско развитие. София: Наука и изкуство, 1972.
[69] Цветкова, Б. „Нов принос в изследванията за съдбата на българската народност през 15 в. – Отечествен фронт, бр.8868, 17 април 1973.
[70] Пак там, с.4
[71] Мутафчиева, В. За точните методи в областта на историческата демография. Някои бележки върху методиката на две нови монографии. – Исторически преглед, 1973, кн.4, с. 134–141.
[72] Пак там, с.140.
[73] Димитров, Стр. Мезрите и демографския колапс на българската народност през XV век – Векове, 1973, кн.6, с. 50–65.
[74] Пак там, с.64.
[75] Пак там, с.65
[76] Гандев, Хр. Върху методическите въпроси свързани с книгата „Българската народност през 15 в.“ – Исторически преглед, 1973, кн.6, с. 91–102.
[77] Пак там, с.91.
[78] Пак там, с.93.
[79] Пак там, с.94.
[80] Пак там, с.95.
[81] Пак там, с.97
[82] Пак там, с.98.
[83] Пак там, с.97.
[84] Пак там, с.102.
[85] Гандев, Хр. Теорията и изследователската практика в историческата демография – Векове, кн.1, 1975, с. 56–67.
[86] Пак там, с.56
[87] Пак там, с.67.
[88] Според скорошно изследване имаме нарастване от около 1,4 милиона души до намиращите се после в Княжество България и Източна Румелия около 2,4 милиона души. Щерионов, Щ. Историческа демография на България, София: БАН „Проф. М. Дринов“, София, 2019.
[89] Гандев, Теорията, с.67.
[90] Пак там, с.67.
[91] Мантран, Р. (ред.), История на Османската империя, София: Рива, 1999, с.146.
[92] Ковачев, Р. Опис на Никополския данджак от 80-те години на XV в. София: НБКМ, 1997, с.100.
[93] Радушев, Евг. Помаците – християнство и ислям в Западните Родопи с долината на р. Места, XV–30-те г. на XVIII в. София: НБКМ, 2005, с.15.
[94] Петров, П. Когато един живот, с.216.
[95] Петров, П. По следите на насилието. Документи за помохамеданчвания и потурчвания XV-XIX в. София: Наука и изкуство, 1972.
[96] Пак там, с. 256–257.
[97] Пак там, с. 204–206.
[98] Пак там, с. 262–263, както и Стр. Димитров, 1965, с. 108–109.

Reklamlar