Murat Ulutürk
Bazı şehirlerin sokaklarında sadece taşlar değil, tarihin ağır adımları da yankılanır. Bulgaristan’ın güneyinde, Rodop Dağları’nın eteklerine gizlenmiş Ardino – eski adıyla Eğridere – işte böyle bir yerdir. Her karışı bir hatıra, her sesi bir şahitliktir. Osmanlı’nın Edirne Vilayeti’ne bağlı Gümülcine Sancağı’nın önemli kazalarından biri olan bu kasaba, ismini içinden kıvrıla kıvrıla akan dereden almıştı: Eğri Dere.
Ardino, yalnızca coğrafi bir nokta değil, Türk kimliğinin sınanmış, çileyle yoğrulmuş bir kalesidir. Yüzyıllardır bu topraklarda yaşayan Türk-Müslüman halk, dillerine, dinlerine ve kültürlerine sımsıkı sarıldı. Ne ki asıl sınav, 1980’li yılların karanlık kışında geldi. Bulgaristan’daki komünist rejimin dayattığı asimilasyon politikaları, binlerce yıllık birikimi silmeye niyetliydi. İsimler zorla değiştirildi, dualar susturulmak istendi, mezar taşları bile hedef alındı.
Ancak Ardino halkı sessiz kalmadı. 24 Aralık 1984 tarihinde, Ardino’nun Mleçino (Sütkesiği) köyünde başlayan barışçıl direniş, sadece Bulgaristan Türkleri için değil, tüm dünya için insanlık ve hak arayışı adına onurlu bir duruştu. 3 bini aşkın insan, karların üstüne özgürlük hayalini bastı. Sırtlarında korku değil, göğüslerinde iman vardı. Ama devletin cevabı kurşunla geldi. İlk ses, ilk acı, Ardino’da yankılandı.
Takip eden günler, bir karanlık tünelin içinden geçildiği zamanlardı. Din adamları, öğretmenler, kanaat önderleri sürgün edildi, Belene kampının soğuk duvarlarına yazıldı isimleri. Ama inanç, hiçbir zaman teslim olmadı. Ardino Türkleri, bu çetin mücadelenin ardından, 1989’da duvarların yıkılmasıyla birlikte yeniden kendi ismine, kimliğine ve kültürüne kavuştu.
Bugün Ardino’da ezan sesiyle çan sesi yan yana duyulabiliyor. Tarihi cami ile kilise, kardeşliğin ve birlikte yaşamanın en güzel sembolü olmuş durumda. Ramazan’da iftar sofraları kuruluyor, Kurban Bayramı’nda çocukların neşesi sokaklara taşarken, yaşlılar eski günleri gözleri dolarak anlatıyor. Türkçe ders olarak okutuluyor, sokakta ana dil olarak konuşuluyor.
Eğri dere hâlâ aynı kıvrımlarla akıyor belki, ama artık içinde bir milletin inadı, iradesi ve izzeti çağlıyor. Ardino’nun hikâyesi, sadece geçmişin değil, geleceğin de pusulası olmalı: Zulmün karşında sessiz kalma; çünkü bir isim, bir kimlik, bir halkın tüm varoluşudur.
Unutmayın: Eğri dere, sadece suyu değil; tarihi de eğriltmeden akıtanların yurdudur.