Osman BÜLBÜL                                            

Bir kandil olmayı,              

Ama sadece beni değil,                                                                                                 

Bütün âlemi aydınlatmayı isterdim…

 

Bizde,demokrasiye Geçiş Döneminde adam yetişmedi, yetişemezdi.

Oligarşi zirvesi ve sefiller katmanı oluştu. Bir de daha önce masallardan başka bir yerde rastlanmayan bir olay oldu. Demokraside geçerli kurallardan hiç birini bilmeyen, hatta kendisinin yerine düşünme vaat edenlere inanan ve böylece iradesini körelten ve gönüllü köleliği kabul eden oy veren kitle boyun eğdi ve böylece Oy İmparatorluğu yarattı.

Kimsenin kimseye hiçbir şey soramadığı totaliter durum, sözde değişti ama aslında hiç değişmeden aktı gitti. Eski düzende mecburen oy verenler, yeni düzende korkuyu yenemedi ve zorlanarak karşılıksız oy vermeyi sürdürdü. Bu zoraki alışkanlığa uyarken, beynini çalıştırmadı, “acaba ben kime oy veriyorum, bu adamı tanıyor muyum ve bu işten yararım olur mu” gibi soruları kendine bile sormadı.

Oy alan oy veren demokraside de birbirini tanıyamadı. Her şey birkaç senede bir herkesin topluca gidip seyrettiği bir tiyatro oyunu gibi oldu. Biletler salona girerken toplanıyor. Sahneye çıkıp rol alacak oyuncular perde ardında belirleniyor. Seyirciler ise, alkışlama veya alkışlamama hürriyetine seviniyordu. Stadyum ve salondakilerin alkış tufanını bütün toplumlar bilir. Bu saman ateşi gibi bir şeydir.

Bir sap tutuşsa hepsi yanmak yani alkışlamak zorundadır. İnsanlar sahnede insan boğazlayan gladyatörleri bile alkış tufanına tutmuşlardır.

Alkışlayanlar, başka bir değişle, tanımadıkları adaylara oy verenler, Gönüllü köleliği kabul edenlerdir. Bulgaristan’da 25 Mayıs günü yapılacak Avrupa Birliği seçimlerinde HÖH / DPS listesinde 2. sırada bulunan Daniel Peevskiye oy veren Bulgaristan Türk, Pomak ve Çingeneler kime oy verdiklerini öğrenmek bile istemediklerinden dolayı gönüllü köleliği otomatik olarak kabul etmiş olacaklar.

Bizdeki sefiller katmanı, üretim ilişkileri açısından sınıfsal ve politik bilinç sahibi olsaydı gönüllü köleliği kabul etmez ve HÖH “liderine” boyun eğmezdi. Yaklaşık yarım asır malından ve mülkünden, tüm taşınmazlarından olmuş, elinde ve emrinde üretim aracı ve ürün üzerinde hak iddiası olmayan % 86’sı köylü, % 14’ü de kentli olan demokraside gönüllü köleliği kabul eden büyük tabaka işte böyle oluştu.

1990’da demokrasi kapı açılırken, ara üretim gücü olan 20 – 30 yaşları arasındaki kesim mal mülk sahibi olmanın ne olduğunu bilmiyordu. Mülkiyet haklarımız en fazla 120 metre kare ev ya da daire ve 200 metre kare bahçeyle sınırlanmıştı.

Topraklar, çayırlar, ormanlar kooperatiflere teslim ederken kimseye tabu verilmemişti. İri ve küçükbaş hayvanların, saban, tırmık, araba gibi edevatın kaydı halvacı defterine yapılmıştı. Hiç bir kasabada Noter yoktu. Üretim aracına sahip olma, yeni üretimler, teknolojiler geliştirme kimsenin kafasında yoktu.

Parti her şeyi düşündüğü için, bugünkü oy makinası sefil katmanın beyni yarım asır tatile çıkarılmış ve 2 kuşak yıkanmıştı. İnsanın köleleşmesi böyle aşamalardan geçer. Bu olaylar planlı projeli yapıldığı için anlatmak kadar algılamak da zordur. Tarifi zor, dayanılmaz haksızlıklar ve adaletsiz bir toplumsal düzenden gelen ve aralarında düşünen aydın temsilcileri de ülkeden kovulan oy deposu katman 25 yıldan beri kullanılıyor. Bu gidişle 25 Mayıs’ta da kullanılacak. Her seçimde 850 000 fazla oy kullanılıyormuş. Olabilir ya, kimin idare etmesini isterlerse onun sandığından çıkıyor bu oylar. Bunların başka bir adı da GÖNÜLLÜ KÖLELİĞİ KABUL ETMİŞ ÖLÜ CANLILARDIR.

İŞLER BÖYLE GİDERSE, 25 Mayıs 2014 günü BİZ SOYDAŞLAR OY KULLANSAK DA KULLANMASAK DA OYLARIMIZ SANDIKLARIN BİRİNDEN MUTLAKA ÇIKACAKTIR.

Böyle bir ortamda çok doğal olarak eski Oy İmparatoru olan Komünist Partisi’nin yerine yeni bir Oy İmparatoru (A. Doğan) geçti. Oyun üstünde oy kullananın adı, baba adı ya da soyadı yazmadığından, hiç kimse oyunu kime verdim konusunda endişelenmese en iyi olur. Ama hepimiz bir olur ve oyumuzu istediğimize verirsek o zaman oy devrimi, hak hukuk devrimi, özgürlük devrimi olur ve kimse sırtımızı yere getiremez.

Ne yazık ki, gözümüzü hala açamadık, 25 yıl hep aldatıldık, şu dünyada bedava bir şey olan BİRLİK OLMAYI, BİRLİKTE BİLİNÇLENMEYİ VE YÖN SEÇMEYİ HALA BECEREMEDİK. Biz derdimiz OY İMPARATORU olamadık!

Birlikte düşünelim:

Kulluk etmemeye karar verdiğiniz an özgürsünüz demektir.

Bu dünyada 1 000 gözlü, 1 000 kulaklı mahluk var mı?

Yok, (dediniz değil mi?) ama var.

Oy İmparatorunun 1 000 çift gözü, 1 000 çift kulağı ve olabilir ya belki çok daha fazlası var. O bir istihbarat ajanı haindir, örgüttür, sihirlidir, özgürlüklerimizin ve adalet özlemimizin katildir. Onun yolunu çizen Moskova, yani KGB, bunun kendi görüşü yok.

İstihbaratın milyon tane görülmeyen gözü, milyon tane görülmeyen kulağı, görülmeyen uzun elleri ve görülmeyen hızlı koşan ayakları var.

Seçmenler, (25 Mayıs günü) oy vermeye davet edilenler Türkler, Pomaklar ve Çingene seçmen Oy İmparatoruna (A. Doğan’ın) listeye koyduğu D. Peevski’ye oy vermezse, onların hesapları boşa çıkar, hayalleri her şey hemen yüzüstü devrilir, bizim adayımız Brüksel’e gider. Bu öyle bir olay ki, o an, o bin çift göz göremez, o bin çift kulak işitemez, o eller uzanamaz, o ayaklar koşamaz ve oyun biter.

Bunun gerçek adı ise şudur:

Kulluk etmemeye karar verdiğiniz an özgürsünüz demektir.

Lütfen şu satırları dikkatle okuyunuz: Sizden A. Doğan’ı ya da D. Peevski’yi itmenizi, yumruklamanızı, bağırıp çağırmanızı, denge bozmanızı, tabanca çıkarıp ortam karıştırmanızı istemiyoruz, yalnız oyunuzu Peevskiye vermeyiniz, onu desteklemeyiniz, göreceksiniz ki, o an, aynı saat, aynı gün sararıp solacaklar, oturdukları koltuk çökecek, kirasını bize ödettiği saray kafasına yıkılacak.

25 Maıs günü bu şans Bulgaristan’da yaşayan Türk Milletinin.

Kulluk etmemeye karar verdiğiniz an özgürsünüz demektir

Şöyle de düşünelim. Eğer gönüllü köleler olarak, siz vermediyseniz, sizi gözetleyecek bu kadar çok gözü, sizi dinleyecek bu kadar çok kulağı nereden buldular?

Eğer sizden almadıysa sizi kelepçeleyen bu kadar çok eli nereden aldılar?

Siz oyunuzu vermezseniz onlar bir “0” sıfırdır, yani bir hiç oldukları kabak gibi ortaya çıkacaktır.

Nasıl oldu da Ata Vatanınızdan, köyünüzden, kentinizden işinizden kovuldunuz! Karanlık o kadar zifiri karanlıktı ki, yolumuzu göremedik, seçemedik, yön kaybettik ve daha neler neler diyebilirsiniz, ama önemli olan gönüllü kölelikten vazgeçtiniz mi, yoksa boyun eğmeye devam mı ediyorsunuz.

Kulluk etmemeye karar verdiğiniz an özgürsünüz demektir.

 

                                   Bir sesiz uyanma başladı meydanlarda,                                                                                  Hürriyetlerden, bizim haklardan yana,                                                                          Ajanların sahte dostluğundan yalnız                                                                                Zulüm, esaret ve aldatılmışlığımızın karanlığı kaldı…                                                                                                                            Bulgaristan’a

Reklamlar