Raziye Çakır

Konu:  Doğrudan doğruya demokrasi yolunu artık açabiliriz.

6 Kasım’da yapılacak Bulgaristan Cumhurbaşkanı seçimleri yaklaştıkça daha büyük önem kazanmaya başladı. Seçilmek isteyenler, yüreğinde gerçekleşmemiş bir özlem olanlar 21 Eylüle kadar Seçim Komisyonuna uğradılar. Kayıt yaptırdılar. Her birinin gönlünde bir dev, mutluluk kuşkanadında! Gözlerini dikmişler halka bom bom bakıyorlar. Bakışları artık ne uzaktan ne de yakından kıvılcım vermiyor. Çakmak kör. Kav yaş. “Tutuşmaz” diyen çakmak taşı da nazlı mı nazlı..

15 yıl önce gitarıyla salon dolduran, her yerde alkışlanan, 77-sine basamak dayamış, eli bastonlu Jorj Gançev kayıt yaptırdı. “Fransa Cumhurbaşkanı De Goulle de 4. defada kazanmıştı, bir daha deneyeceğim” diyor. Gönüllerde yatan hep aslan! Ömür boyu taş üstüne taş koymadıkları şu memleketi idare ve temsil etmek için can atıyorlar. Şaşmamak elde değil kimisi satın almak, başkaları yönetmek isterken bir başkaları da batırmak istiyor.

Halkımız artık demokrasinin ne olduğunu öğrendi.

Siyasal denetimin doğrudan doğruya halkın ya da düzenli aralıklarla (bizde cumhurbaşkanı seçimleri 5 yılda, milletvekili seçimleri ise 4 yılda bir yapılır) halkın özgürce seçtiği temsilcilerin elinde bulunduğu, toplumsal ve ekonomik durumu ne olursa olsun tüm yurttaşların eşit sayıldığı yönetim biçimidir demokrasi.

Başka bir değişle, demokrasi her vatandaşın toplumun yönetimine katılma hakkıdır. Özgürlük ile bu hakkı kullanmaktır. Bunun için miydi bu çekilenler demeyin! Eskiden seçime katılmaya ve onların işaretlediklerini seçmeye mecburduk. Otokrasi, diktatörlük, totalitarizm, faşizmin zulüm kalelerini yıkmak kolay olmadı. İşimiz bitmiş değil. Dava devam ediyor.

Aynı zamanda demokrasi bir toplumun siyasi örgütlenme biçimidir.

Bu örgütlenmede, Cumhurbaşkanı en yüksek makamı temsil eden kişi olarak, partiler, toplum, dernekler, seçim kurulları ve vatandaşlar tarafından gösterilir veya aday kendi arzusuyla seçime katılır.

Örneklersek,

BSP – General Radev Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) Cumhurbaşkanı adayıdır.

IRKÇILAR – Karakaçanov-sağ ve sol milliyetçilerin, ırk ve İslam düşmanlarının, Türklerin doğal ve medeni haklarının devlet tarafından tanınmasına karşı çıkanların –  “Ataka”, VMRO ve sözde “Yurtsever Cephe” gibi ırkçı partilerin ortak adayıdır.

Üzeyir Üzeyir Müslüman Türk halkının, sefillerin, sömürülenlerin, ötekileştirilenlerin, ezilenlerin, dayanmış da acaba ben de karıyı kızanı bırakıp ekmek parası için memleketimi, yuvamı terk edeyim mi diye düşünenlerin, halk çoğunluğunun adayıdır. Türkiye’deki kardeşlerimizin desteğine güvenmektedir.

Çok farklı adaylar var.

Yapılan kamuoyu yoklamaları, bir defa adaylığını açıklamamış biri olan Başbakan Boyko Borisov’tan ve onun yönettiği GERB partisinden kurtulmak için de olabilir, Cumhurbaşkanı olarak onu sıra birincisi yapıyor. O ise, ben aday olmayacağım diye nazlanıyor.

Kamuoyu anketlerinde, artık üç defadır, “21. Yüzyıl” partisi lideri ve II. Simyon’un kurduğu NDSV partisi kırıntılarıyla ortaklık yapmak isteyen Tatyana Donçeva’yı artık üç defadır ikinci yere taşıyor. Bayan Donçeva sert tavırlı, iyi bir hukukçu, sözüne sağdık ve ortaya konuşmayı bildiğinden seçmenin güvenini almış bulunuyor. Borisov bu seçime katılmazsa, şimdilik liste başı Bayan Donçeva olmaya devam ediyor. Bu adayların ikisi de parti adayı olduğu gibi birisi sol ve diğeri de orta merkezlidir.

Adına demokratizm (demokratikçilik)  toplumun tüm sorunlarının çözümüne talep olan ve herkesin doğrudan doğruya katılmasını gerektiren usul-sosyal örgütlenme ilkesidir. Bugün dünya ülkelerinin daha fazlası demokrasi ilkelerine göre yönetiliyor. Zorunlu olansa seçim günü yalnız hepimizin sandık başına gitmemizdir. Kime oy vereceğimiz ise bizim kişisel seçimimize, irademize, inancımıza, dünya görüşümüze kalmıştır. Cumhurbaşkanı seçiminde uygulanan bu ilke budur. Yasalar karşısında hepimiz eşitiz, tercihimiz kişiseldir.

Seçim ruhunda belirleyici olan, diğerlerin haklarına saygılı tavır kullanmak temel ilkedir. Seçim günü sandık başında kimse kimseye sen ona ya da buna oy vereceksin deme hakkına sahip değildir. Bu yapıldığında devletin demokratik ilkesi bozulmuş ve demokrasi yok olmuş  olur.

Bulgaristan’da bir kişinin cumhurbaşkanı seçilmesi için salt çoğunluğa gerek yoktur.

Salt çoğunluk tüm oyların % 51’ni almak anlamına gelir. Bu ilke ancak kullanılan oyların salt çoğunluğu için geçerlidir. İkinci turda, birinci turda en fazla oy alan iki aday yarışır. Birinci ve ikinci tur arasında yeni gruplaşma, birleşme, parçalanma, koalisyon yapma, ikinci tura katılmama vb adımlar yasaldır. Beklenen seçimlerde GERB partisinin Cumhurbaşkanı adayı Prof. Dr. Maryana Georgieva (şimdiki Cumhurbaşkanı yardımcısı) olduğu halde, aynı görevde kalmak koşuluyla GERB-BSP koalisyonu olasıdır. Buna gerekçe ise, son dönemde Rusya’nın Bulgaristan’a karşı siber saldırılarını yoğunlaştırması, Balkanlarda daha büyük bir saygınlık ararken Bulgaristan’a basmak istemesine göğüs girebilmektir. Bu konuda açık görüşlü olan, General Rumen Radev’in kitle tarafından benimsendiği gözleniyor.

45 gün sonra yapılacak seçimlerde bir halk oylaması (referendum) gündemdedir.

Oylamayla,  Bulgaristan parlamento (halk meclisi) seçimlerinin hangi usule göre yapılacağı sonucu kesin olarak çözüm bulacak ve Anayasa’ya alınacaktır. Seçim nabzını tutan ve en fazla % 1 gibi yanlış payı olan Alfa Riçars ajansının son anketlerinde seçmenin % 50’den fazlası Halk Oylamasına katılacağını beyan etti. Bulgaristan’da proporsiyonel (orantılı) sisteme göre,  seçim yapılmasına artık son verilmesi zamanı gelmiştir.

Meclis – milletvekili seçimlerinin halk tarafından gösterilecek adaylar arasından en fazla oy alan majoriter (mutlak eksetiyet usulüne) /çoğulculuğa/ göre seçilmesini istemesi kesinleşiyor. Birçok siyasi parti (BSP), (HÖH) zamanını doldurmuş ve artık yerini yeri partilere bırakmalıdır.

Ancak bu tercih, Bulgaristan’da siyasal sistemi kökten değiştirebilecek niteliktedir.

26 yıldan beri mecliste oturan ve toplumun yenilenmesine halkın gönlünce değişmesine engel olanların yeri siyasi çöplüktür. En doğru, en barışçı ve en isabetli yol budur. Bulgar seçmeni deneyimlidir. 1889’dan beri Büyük Millet Meclisi ve olağan halk meclisi seçimi yapılan ülkede parlamenter gelenekleri zengindir.

Yapılan seçimlerden birisi çok önemlidir.

1919’da Sofya’da o zaman bir zindan olarak kullanılan, Osmanlının “Kara Cami”si, şimdi bir kilise olan bu binada hapis tutulan Çiftçi Halk Partisi kurucu başkanı Aleksandır Stanboliyski, majoriter sisteme göre yapılan ilk seçimde tek başına kabine kurmuş ve başbakan olmuştur.

Bu örneğin yenilenebileceğine inananlar bugün de çoktur. Bulgaristan’da demokratik dönüşümlerin gecikmesi halkı buna hazırlamıştır. Bunun olabilmesi için yaklaşan cumhurbaşkanı seçimiyle beraber yapılacak halk oylamasına mutlaka katılıp işaretlerimizi yapmalıyız.

Totaliter düzenin ufalan kırıntıları olan ve kendi geçmişlerinden kurtulmayı bir türlü başaramayan, her konuda mecliste birbirine düşen şimdiki partilerin milletvekili listesi hazırlama ve seçmene sunma imkanlarına kesin son vermeliyiz. Halkımız kendi adayını kendisi bulacak, değerlendirecek, tanıyacak, seçecek, yükseltecek ve ondan hesap soracaktır. Bunun adı dolaysız demokrasidir. Toplum ile meclis arasındaki temassız-lığa ancak böyle son verilecektir.

Değişmesi gereken bugünkü kısır durumdur.

Borç alıp borç ödeme ve halkı oyalama alışkanlığına son verilmelidir. Bu gidişte Bulgaristan devletinin çökmesinden, memleketsiz, vatansız, topraksız, egemenliksiz kalmamız ufku ağrıyor ve durum tehlikeli vıraja giriyor.

Siz de izliyorsunuzdur ve okuyorsunuzdur “Bulgaristan’ı sayın alacağız” sesleri yükseliyor. Aklına esen Bulgaristan’a askeri üs kuruyor, talim alanı açıyor, hatta sınırlarımızı korumak için AB ülkelerinden teknik araç ve asker, polis istemelerimiz bardağı iyice taşırıyor. Tüm bunlar ülkemizin, devletimizin doğru dürüst seçilmemiş kadrolar, bacanak-sotanak, hısım-akraba, bacağı dış güçlere bağlı, yabancılar elinde ve hükmünde olmasından kaynaklanıyor. Bu gidiş son bulmalıdır.

Son zamanda açıklandığına göre, Bulgaristan’da çok önemli psikolojik araştırmalar yapılmış ve halkımızın ruh halinde bazı değişiklikler kaydedilmiştir. Şimdi Bulgar halkı bir adamın, okumuş, vasıflı, becerikli, üstün zekâlı, yabancı dil bilip bilmediğine, sağlıklı olduğuna bakmıyor, halka dil yutturan, nefes kesen olay, devlet adamlarının, bakanların bir köye, bir kasabaya nasıl araba kortejiyle girdiği gerçeğidir. Ahmet Doğanın altın-gümüş saatler taşıması, “Mercedes-Jeep”le korumalı gezmesi, denizdeki köşkler milletimizi ürkütmek ve korkutmak, hayat iştahını kursağında bırakmak içindir.

Üst tabaka “bakın ben neyim” hastalığına yakalanmıştır. Cumhurbaşkanlığı seçimleri başlarken buna çok önem verilirken, devlet bütçesinden yine büyük paralar ayrılmış ve en yeni model en korumalı, en sağlam zırhlı, en pırıl pırıl Batılı-Alman-İngiliz-Amerikan arabaları satın alınmasına karar verilmiştir.

Papa, 363 bin Euro’luk zırhlı pikapla dolaşırken, bizimkilerin araçlarının fiyatı 668 bin Euro dan başlayıp 1 200 bin Euro ya kadar yükseliyor.

Bu soygun değil de nedir?

Halkı korkutmak, sindirmek için gösteriş devam ediyor.

Bu psikolojik savaşa Mestanlar, Baş Müfütülük, Kasım Dallar da katılıyor…

Sivil toplum örgütlerinin yenileşme davasındaki büyük rolü.

Bu gidişe karşı koyarken büyük pay sivil toplum örgütlerinin olacaktır. Bulgaristan’da bu örgütlenmeye “hükümet dışı örgütlenme1” ya da “siyaset dışı örgütlenme” adı verilmiştir. Basında sivil toplum örgütleri (STÖ) adıyla da yaygındır.

Son dönemde bu örgütler özellikle Sofya’nın “Mladost” (Gençlik) ve “Lülin” (Lülin Dağı” semtlerinde “yeşiller “Mladost”  sivil toplum hareketi olarak ün yaptı, çocuk oyun alanlarının, yeşil sahaların, parkların harap edilip yerine 8– 10 katlı binalar dikilmesini önleme işlerinde başarı kaydettikleri gözleniyor.

Semtlerde halkın isteklerini hiçe sayan belediye başkanlarına karşı imza toplayıp halk oylamasıyla görevden atıldıkları örnekler var. Bu karşı koyma dalgası yılbaşında “Bansko” kış tatil kentinde büyük orman alanları kesilerek ikinci lift inşa edilmesine mani olmasında ga dikkati çekti. Deniz kıyısında tüm kumsalların paralı olması yine sivil toplum örgütlerini harekete geçirdi.

Bu mücadele çizgisinin siyasi başarılarından biri “Dançı Peevski”nin Bulgar Devlet Güvenlik Ajansı (DANS) başına geçmesini önlemesi, onu istifaya zorlaması olmuştu. O zaman Ahmet Doğan ve HÖH Genel Başkanı olan Lütfü Mestan’ın otoritesi yerle bir olmuştu. Sivil toplum örgütlerinin ikinci başarısı ise Adalet Reformu yapılması direnişlerinde alevlendi. Fakat o zaman L. Mestan, Boyko Borisov ile tuzak kurarak, Adalet Bakanını düşürüp, reformu baltalayabildi.

Cumhurbaşkanı seçimiyle yapılacak referendım kararı için gerekli olan 500 bin imzayı ise, Şoumen (Şumnu) Slavi Trifono’un yönettiği aydınlar grubu topladı ve seçmenlerin kararlı ve yoğun katılımıyla seçim sistemi değiştirilecektir. 26 yıldan beri Bulgar STÖ-nin elde ettiği ikinci büyük başarı 6 Kasım 2016 günü bayrak dalgalandıracaktır.

Hepimizin referenduma mutlaka katılmamız gerekiyor. Zamanı dolmuş ve hiçbir işe yaramayan siyasi partileri siyaset dışına itebilmemiz ancak böyle olacaktır. Olay hepimizin elindedir. Bulgar demokratik kamuoyu 6 Kasımda Türkiye’de gelmenizi ve sandıklara 600 bin oy atmanızı ve Bulgaristan’ı demokrasi raylarına oturtmanızı bekliyor. Bu konuda BULTÜRK yayınlarını izleyiniz, bildirilerini dağıtınız ve seçime katılmak için çabalarınızı koordine ediniz, her an yola çıkmak için hazır olunuz. 26 yl ede edemediğimiz başarıya 6 Kasım 20916’da elde etme fırsatı doğdu.

Bu fırsatı asla kaçırmamalıyız.

Bizi okuyun, paylaşın, izleyiniz.

 

 

 

Reklamlar