BGSAM

Tarih: 26 Mart 2018

Konu: Avrupalı Kimliği nasıl oluşturulur?

Bulgaristan’ın Avrupa Konsey Başkanlığı bizde hiç bir şeyi değiştirmedi.

Görüntünün olası içeriği: dağ, gökyüzü, açık hava ve doğaKaranlık ile aydınlık arasında karşılaştırma yapılır ve Balkan karanlığını aşma yolunun neresinde olduğumuz anlaşılır, bize de sade bir dille anlatırlar ve biz de artık yolumuzu öğrenmiş oluruz, diye düşünmüştüm. Sofya’da dolaşıyorum. Kültür Sarayı çevresinde olta atıyorum. Avrupa Konseyi’nden bir kimseyle tanışamadım. Tanışabilseydim, ona inceden kar yağan bir ortamda, “Konak” ocak başında ince saz dinletirken, dört lafın belini kıracaktık. Kıramadık.

Gençliğimde yaratıcılığına hayran olduğum Johann Wolfgang von Goethe’nin üzerinde resmi olan 20 Alman Mark’ları topluyordum.  Onun “Doğu – Batı Divanı”nı okuduktan sonra Balkanlar’da doğup büyüme ve ömür törpülemenin bir kara kader olduğunun farkına vardım.

Şiirlerini dikkatle okuduktan sonra, Goethe’nin şiirini Doğu ve Batı arasındaki bir diyalog olarak anlamak mülkün, bilincine vardım. Çok hocalar dinledim, nedense Peygamberler arasındaki farkı bir türlü anlayamamıştım. Bu ince çizgiyi de onda buldum:

Tüm safiyetle hissediyordu İsa,

İçinden bir tek Tanrı’yı düşünüyordu.

Kendisini tanrılaştıranlarsa,

O’nun ilahi hislerini rencide ediyordu.

 

İmdi Muhammed’in başardığı

Hak olsa gerektir doğrusu;

O bir tek vahdet fikriyle

Tüm dünyayı ram etti kendine

Burada ram – boyun eğdirdi, tabii kıldı anlamındadır.

Batı’ya aydınlık eşek sırtında gitmemiş, Goethe’nin şiir, sanat, hukuk, felsefe, renk ve müzik anlayışıyla sevilerek yerleşmiştir. Seyirciler Tanrı ve Şeytan simalarını onun “Faust” trajedisinde tanımışlardır. Batı’da İslam çiçeklerinin yeşermesini engellemek isteyenler aslında Goethe’nin bahçesini bugün de çiğniyorlar.

Biz Hıristiyan’ız diye kesip biçenler asil ve derin olanın mavi rüyalar dünyasından korkuyorlar. 3 aydan beri Avrupa Konseyi ağırlıyoruz, çağdaş Avrupa kimliğini sergileyen bir tek sanat eseri göremedik. Şu Avrupa Birliği’nin milli marşının güftesi ve müziği hala 18. yy’dan. Avrupa yeni bir çağ açamıyor, yeni bir uygarlığa gebe kalamadığı için boş boş işlerle uğraşıyor ve bizi de uğraştırıyor.

Aslında Goethe, vahdet inancını savunan tüm Peygamberleri tebcil eder (büyütür, saygı duyar); ona göre Hz. Musa, Hz. İbrahim ve Hz. Davut peygamber de tıpkı Hz. İsa, Hz. Muhammed gibi Monoteizmi yani vahdet inancını yaymaya çalışmışlardır. O, vahdet inancının, bir tek Allah’a imanın insanı yücelttiğine inanır ve “Doğu – Batı Divanı’nın “Notlar ve Araştırmalar” bölümünde (Gazneli Mahmut) başlığı altında şöyle der:

“Bir tek Alah’a iman, her zaman ruhları yüceltici bir etki yapar;

İnsanı, kendi iç birliğine ve ahengine kavuşturur.”

Dinimizin özü olan vahdet inancı dev şairi büyülemiştir; İlhamın kendisine en çok hitabeden tarafı da budur.

Sofya’da aradığım Batılı’nın bu düşünce ve inancı birazdan biraza sırtında, omuzlarında ve hafızasında taşımasını istiyorum. Çünkü bir Doğu ile Batı’nın tam ortasında, Doğu ve Batı kırıntılarının döküldüğü yerde yaşıyoruz. Bu kırıntılardan doğacak yeşilliği ve çiçeklerin Koca Balkan karanlığını aydınlatmasını bekliyoruz.

Türkiye Cumhuriyeti Başkan’ı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın AB yöneticileriyle Varna’da görüşmesi ayaklarına gittiği anlamına gelmez, ayağına geldiler anlamındadır. Karanlıkta kalmış ve muhtaç olan Avrupanın ta kendileridir.

Goethe’yi okurken zaman zaman durmayı, dört yana bakmayı çok severim. Onun şu sözleri bugün de geçerlidir:

Birisi tekerlense, düşse ya,

Allah kulu dönüp bakmaz arkaya.

Bu sözler bugünümüz için geçerli değilmi?. Biz düşmedik. Duraklayıp düşen onlardır. Merhamet gösteren biziz, Büyük Türkiye’dir, Doğrusu ve gerçeği budur.

Hale onun şu “Cömert insan istismar edilir!” değişi asla unutulmaz.

Ne var ki, bizim cömertliğimiz, hayırseverliğimiz, mahrumlara olan sonsuz merhametimiz Doğulu nitelik ve vasıflarımızın en yücesidir.

Hafızı, Mevlana’yı ve Büyük İskender’i Doğun tüm güzellik, mutluluk ve güç simgelerini şiirleriyle Batıya taşıyan Goethe, en büyük eseri olan “Faust” trajedisi ile insanların dünyasını güzel ve çirkin, iyilik ve kötülük, adalet ve adaletsizlik üstüne bilgilerle donatırken,  bir de Mephistopheles  – Şeytan siması yaratmıştır.

Şu satırları yazarken çok üzgünüm: Çünkü bu topraklardan Osmanlı gittikten sonra Balkanlarda kalan hep çirkin olan, kötü olan, adaletsizlik besleyen ve umutsuzluğun karanlığı oldu. Biz Balkan Karanlığından kurtulmak için Türkiye ile el ele vermeliyiz. Bilge Faust’un yakamadığı geleceğin deniz fenerini Balkanlarda bu defa bu ışığı biz yakmalıyız. Bu toprakların dört bir yanında 300 sene savaşsız mutlu yıl yaşandığı devri asla unutmamalıyız… Karanlığın içinde aydınlığı mutlaka arayıp bulmalı ve çıra gibi yakmalıyız.

Dedesi Türk olan büyük usta eserinde İnsanı ve onun mutluluğunu anlatabilmek için Tanrı ile Şeytan’ı yüzleştirir. Ortaçağı Hıristiyanlı ile Aydınlık Çağının İnsan anlayışını karşı karşıya getir ve Batı’da Doğu çırasını yakar. Tanrı karşısında insanın hiçliğini ortaya koyarken, onun çalışması, yaratması ve sürekli ilerlemesi için karşısına Şeytan’ı diker.

İnsanı tahrik ettirir. Bu, insan hayatının anlamı ve İnsanoğlunun tanınması, yüreklendirilmesi ve yönlendirilmesi için bir sonsuz kavgadır.

Şeytan insanları Tanrıya karşı başkaldırmaya çağırırken, aksakal Faust boyun eğmeye davet eder. Aralarındaki pazarlığın “felsefe taşı” İnsan mutluluğudur.

Varna görüşmesinde bu bakıma anlaşılamayacak hiçbir şey yoktur.

Yarınlara el ele vererek yürümek zorundayız.

Bunları anlatmamın nedeni, olayın 18. yy’da vuku bulması ve 21. yy’da Avrupa Konseyi Sofya toplantılarına bizim Şeytan Ahmet Doğan’ın konuklara bir “hoş geldiniz!” demek için “domuz kotrası” sözde saraydan çıkmamasıdır. Daha da ötesi, Avrupalı değerli konuklardan çok daha değerli olan Dünya Türklerinin Lideri Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Varna resmi ziyaretine geldiği anda uçak alanında şeref misafirimizi karşılayacak heyete katılmak istemeyişidir.

Türkiye güçlü olmaz ise bize Bulgaristan’da Müslümanlara neler yapılacağını daha görmeyen kaldı mı? 1878’den günümüze çekmediğimiz daha ne kaldı? İsmin bile değişti daha ne olsun. İşte 30 yıldır Bulgaristan Türklerinin oy verdiği SÖZDE TÜRK PARTİSİ BU. BUNU HERKES GÖRSÜN…

Bu dünya kuruldu kurulalı İyiler ve Kötüler arasında didişme ve mücadele hiç sönmemiştir. Batı’nın Doğu’suz olmadığını ve olamayacağını her İnsan görmüş olsa da, fason ve çalım yapanların hala adımıza söz sahibi olması ve bizi temsil hakkına sahip olduklarını sanmaları hepimizi yeniden şaşırttı.

Büyük Goethe, İnsanlara dünyayı ve özellikle de kadim kültürümüzden kaynaklanarak “Daha fazla aydınlık! Daha fazla aydınlık!” sözleriyle 83 yaşında hayata gözlerini yumarken, gözleriyle Doğu’ya işaret etmiştir. Biz, Doğu ile Batı’nın kesiştiği yerde yaşıyoruz. Yani Aydınlık kaynağında!.

Kardeşlerim BÜYÜK TÜRKİYE’NİN BÜYÜK BAŞKAN Sayın Recep TAYYİP ERDOĞAN GELDİ. Hadi uyanın artık! YENİDEN DİRİLİŞE, YENİDEN UYANIŞA GELDİ. HAYDİ KALKIN AYAĞI ÇIKIN KARŞILAMAYA.

Türkiye Cumhuriyeti Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan hepimizin tüm Bulgaristan’ın misafiridir. Burada Batı’nın da Doğu’nun da Ev sahibi biziz. Hoş geldiniz. Hoş geldiler!

Paylaşmayı unutmayınız.

Reklamlar