Raziye ÇAKIR

Tarih: 07 Mart 2018

Konu: “93 Harbi” savaş muhabiri Evgeniy Utin kaleminden.

3 Mart 2018 törenleri Bulgaristan halkını ve kamuoyunu ikiye böldü.

Törenlere gelen, fakat yalnızca Rus askerleri ile Bulgar “gönüllülerin” anısına saygı gösteren,  Rus Başpiskoposu Kiril, Bulgar halkını parçalanmış görünce sanki öfkeli ayrıldı. Kavga kokusu 140 yıl önce açılan mezardan geliyor. O zaman da gerçekleri görebilen ve kaleme alan Ruslar olduğuna her zaman inandık.

1877–1878 Rus-Osmanlı savaşını, gerçekçi bir tanık yazar kalemiyle anlatan, Rus askeri muhabiri Utin, Tuna nehrini 1877 Haziranında Rus askerlerinden birkaç gün sonra geçen bir genç gazetecidir. O, 1877 Eylülünde girişilen 3. Plevne saldırına kadar cephede kalan biridir.

Onun cephelerden gönderdiği notlar 1879 yılında Sank Peterburg’da Rusça basılan “Avrupa Gazetesinde” yayınlanmıştır.

Rahatsız Eden Tanıklar

Evgeniy Uyin, daha o zamanlar, Rusya ve Osmanlı İmparatorlukları arasındaki son savaşın en ciddi askeri muhabirlerinden biri olarak kabul edilmiştir.

Bu savaş sırasında Rusya’da en sık sorulan sorulardan biri, Rusya Plevne önünde neden durdu? Neden hızlı hareket etmiyorlar? vb sorulardır.

Gerçekleri gören Utin, “Rus halkı çok ağır koşullarda yaşadığını görüyordu. Rus köylülerinin maddi durumu, onları kurtarmak için savaşa gönderildiği Bulgar köylülerinin durumundan çok daha kötüydü. Bu savaşın ilan edilmesinden sonra, silahı sırtına almış Rus askerlerinden pek çokları ne sebeple, kimin için ve ne gibi gerekçelerle kan dökeceklerini bilmiyordu. Askerler aralarında din savaşları zamanının çoktan geçtiğini tartışıyorlardı.

Ruslar, Bulgaristan’da kurulacak sivil idareyi, savaşı kazanmazdan çok evvel hazırlamıştı.

Utin kitabında, savaşmak için değil, Bulgaristan’da kurulacak sivil idarede görev almak için kendisiyle birlikte yolculuk edenlerle sohbetlerine yer veriyor.

Bunlar ömür boyu kışlalarda kalmış, Bulgaristan gerçekliği üstüne bilgi sahibi olmayan, sivil yaşamda hiçbir zaman görev almamış kişilerdir.

Bu kişilerden biri, savaş döneminde işgal edilen topraklarda kurulan geçici Rus idaresini yöneten ve San Stefano’da 3 Mart 1878’de Barış Protokolünün imzalandığı gün hayata gözlerini yuman Prens Vladimir Çerkazki’dir.

Utin, Bulgaristan’ı yönetmek için, idari işlerden haberi olmayan, orta tahsilli, ömürleri kışlada, askerler arasında geçmiş cahil insanlar gönderildiğine işaret ediyor.

Utin Bulgaristan’daki “sivil yönetimi” sert eleştiri ateşine tutuyor ve bu baskın yönetimin “Rusya’ya minnettarlık ve sevgi uyandırıp bunu besleyeceğinden ciddi kuşkulandığını” yazıyor.

Yazar, Rusların Bulgarları “kurtaracağından” kuşkulanıyor ve daha önceki savaşları kaybeden Rusların Bulgarlara “azap, çile ve çeki” yaşattığını hatırlatıyor.

Savaş Gafleti: Biraz savaşırız ve Biter

Tuna nehrini geçerken, Utin’e “geç kaldın” sen cepheye varana kadar “savaş bitecek” diyorlar.

Askerlerin hepsinin kafasına büyük bir yanılgı doldurulmuştu. Trende konuştuğu bir asker ona, “Uzun zaman oldu savaşmadık, elimizde cebimizde bir şey kalmadı, seviniyoruz tabii. Biraz yüzümüz güler ve biter. Bu savaş uzun sürmez. Kışın savaşmak zordur. Fakat biz kışa kadar eve döneriz” diyor.

Utin, Rus askerlerinden yaralıları önce Kişinev’de görüyor. Onlar Tuna’yı geçmeye çalışırken yaralanmışlar. Yaralı askerler konuşuyor. Onlar, “Türklerin tüfekleri bizim silahlarımızdan daha iyi” diyorlar.

Müttefik Romenlere Tepeden Baktılar

Bu satırları yalnız Rus askerleri ile Bulgar “gönüllerin” anısına saygı gösteren Rusya Başpiskoposu da okumalıdır.

Utin şöyle yazıyor: “Romen askeri görünce biz tepeden baktık ve daha kötüsü onlarla alay ettik.”

Ruslarla alay etmeye nasıl başladık? Bu olay, daha Romanya’dan geçerken belirdi. Ruslar Romanya’dan geçerken bizi ballı ekmekle, boyun eğmiş şekilde karşılayacakları bekliyorduk. Bu kafamıza işlenmişti.

Fakat böyle bir şey olmadı. Böyle bir şey olmasına bir neden de yoktu. Dalkavuklukla karşılandık. Romenler bizde toprak kölesi görüyordu. Fikirlerini de gizlemeden açık konuşuyorlardı.

Sviştov “Konukseverliği”.

Sviştof’a girdiğinde o, önce Bulgarların Türklerin konaklarını ve evlerini soyup talan ettiklerini öğrenmiş. İkinci olarak da Bulgarların Rus askerlerine ve subaylarına kapılarını kapadığını ve çok ciddi bir şekilde arkadan dayakladığını kendi gözleriyle görmüş.

“Tarihsel geçmişte Bulgarlara herhangi bir önemli iyilik yaptığımız olmadığından, onların bize sevgi beslemesini düşünmek yanlış olurdu. Fakat biraz güler yüz ve biraz da misafirperverlik göstermiş olsalardı iyi olurdu.” Diye yazıyor Utin.

Bize emir kulu, toprak kölesi gibi davranıyorsunuz

Utin’in, Dryanovo’da Bulgarlarla yaptığı sohbetler ve bunların içtenliği ilgi uyandırıyor.

“Büyük kayıplarımız oldu. Bulgar “gönüllüler” yarı yarıya yok oldu. İlk savaşa girdiklerinde yarısı yere serildi. Ayakta kalanlar da yaralıydı.” – diye yazan Utin, “savaş başlamazdan önce toplanan Bulgar “gönüllülerin”  askeri eğitim gördüğünü, silah kullanmayı öğrendiğini, kendilerine güven beslenmediğine” işaret ediyor.

“Nankör Halk!”

Plevne Savaşında ilk yenilgilerden sonra, Rus askerler ile Bulgar yerliler arasındaki ilişkiler de Utin’in işlediği konular arasındadır. Eğer biz bugünde, onlar bizi 1878’de “kurtardıkları”  için Rus’lardan “minnettar olmayan” bir halk olduğumuza ilişkin ithamlar işitiyorsak, bu durumun 140 yıl önce savaş devam ederken de aktüel olduğunu hatırlatmalıyız.

Kanımızı dökmemiz gereken halk bumudur?” “Zavalı halk!” ve “Kardeşimiz oldukları söylenen şunların hepsi kahrolsun!” sözlerinin ömrü 140 yıldan uzundur. Utin, bu gerçeğe işaret ediyor ve şöyle devam ediyor:

“Savaşın ilk aşamasında Ruslara jkarşı soğuk davrandıkları ve geldiğimizden ötürü bize minnettar olmadıklarını belli ettiklerinden dolayı kınama ve lanet hak etmişlerse de, ikinci aşamada Tunca vadisindeki köylüler bizi ekmek ve çiçekle karşıladı, yolumuza halı serdi, meydanlarda horon oynadılar, şarap ikram ettiler, birlikte coşku yaşandı.”

Savaş sırasında olup bitenleri kendi gözleriyle izleyen Rus askeri muhabiri, “Bulgarlardan köle gibi davranmalarını beklememiz, bize varını yoğunu verecek insanlar görme arzumuz, aslında anlaşılır bir davranış değildi.” Diye anlatıyor.

Okulsuz Köy Görmedim

Evgeniy Utin, kitabında Bulgar kasabalarından izlenimlerini anlatırken, durduğu ve tanıdığı köylere de yer veriyor.

O, okulu olmayan Bulgar köyü görmedim diye belirtiyor.

Öğretmenleri papaz olan, 50 kişilik köylerde, kız ve oğlan öğrencilerin ayrı okul odalarında ders gördüğünü yazıyor.

Gezip gördüğü yerlerde aydınlanma rüzgarları estiğini, Bulgarların yaşadığı köylerde büyük okul binaları olduğunu ve Rusya’da halka Bulgaristan’da halka verilen eğitim ve öğretim koşulları yaratabilmemiz için devletin parası ve imkanları olmadığını geniş ve ayrıntılı işliyor.

“Ben köylerde öğretmenlerle görüşme imkanı buldum, onlar yüksek öğrenimli kişiler değildi, fakat onlar halkının davasını bilen aydın kişilerdi, fikirleri açıktı. Onların hepsi, öğrencilerinde Türk makamların takdiri kazanmayacak dünya görüşü oluşturabilecek düzeyde öğrenim görmüştü. Bu öğretmenlerle konuşurken, özgürlük ve bağımsızlık görüşlerini yayan Bulgar öğretmenlere Osmanlı makamlarının nasıl bir gözle baktığını düşünüyordum.”

Utin, bu satırları bundan 140 yıl önce kaleme almıştır.

Rusya kendisi üzerinde çalışmalıdır

Utin, Plevne kuşatması tanığı bir yazardır. O, Rus askeri levazım deposunda ve askeri hastanedeki olayları çok teferruatlı bir şekilde yazıyor.

Başarısız olan üçüncü hücumdan sonra Plevne’den üzgün ve huzursuz ayrılıyor.

Eserinin sonunda o, “her şeyden önce ve mümkün olduğu kadar daha erken olmak üzere, Rusya kendi üzerinde çalışmaya başlamalıdır” temennileriyle kitabını noktalıyor.

Tercume: Kaynak:  Evgeniy Utkin, “Bulgaristan’dan Mektuplar”, yayınevi “Abagar”, Yıl 2017, 319 s.

Bizim kitabımız “Oku!” ile açılır.

Reklamlar