Tarih. 27 Nisan 2019
Yazan: Rafet ULUTÜRK
Konu: BSP GERB’e: “Sen dalaverecisin!”
           GERB BSP’ye: “Sen ise dolandırıcısın!”

Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri Avrupa Birliği’nin (AB) geleceği için “çok önemli” diyenler, mutlaka ama mutlaka “Bulgaristan’ın geleceği için kesin belirleyici olacak” ilavesinde bulunuyorlar.
Hepsi, içinde bocaladığımız bunalımdan çıkma umuduyla yaşıyorlar. 26 Mayıs 2019’da Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) daha fazla oy alırsa erken seçim kaçınılmaz olacak ve Bulgaristan’da siyasi yönetim değişecek, öngörüsünde bulunanlar çoğalıyor.

Ne var ki Bulgaristan’da bir program ve garanti veren kurum yok.

30 yıldan beri Viyana’da yaşayan ve her siyasi danışmanlıktan geçinen İvan Krıstev, “Avrupa’dan Sonra” adlı bir kitab yazdı.
AB “dağılacak” demese de, bundan böyle “AB, eski AB olmayacak,” diyor. Savunduğu teze göre, “son 10 yılda AB çok değişti.” 1989’un “Batı Avrupası” yok, Doğu ve Güney Doğu Avrupa ülkeleri de Batı Avrupa olamadılar. “Brekzit” parçalanma ruhunu güçlendirdi. “Merkez ve çevre” teorisini doğdu. İki vitesli AB dendi. Bu gerçeğin ardında, AB üyesi eski sosyalist ülkeler aralarında birleşerek, AB tümör yumrusu altında ezilme tehlikesine birlikte karşı koyma fikri var. BSP Başkanı Bayan Korneliya Ninova, 2018’de Polonya, Çek, Slovak ve Macar dörtlüsünün Vişegrad toplantılarında bir araya geldiler.

Krıstev, Viyana’dan AB’ni ve Bulgaristan’ı böyle görüyor.

Biz Bulgaristan’ın ve Bulgar halkının değişeceğine inanıyoruz. Değişimin Brüksel’den gelmezden önce, memleketimizdeki değerlerin, geçmiş, tarih ve gelecek anlayışının değişmesiyle başlayacağına bel bağladığımız. Bunu defalarca yazdık. Yenilenme işliğinin kurulduğuna, örs ve çekiç arasında dövülen demire yeni su verenleri artık görebiliyoruz. Bir örnek. Kaynak – Fakti.bg, 27 Nisan 2019.)

“Bulgaristan Eğitim ve Bilim Bakanlığı” (MON) Sofya’da 75 kişilik tarih öğretmeni gruplarına artık 10 seminer düzenledi. Sofya Üniversitesi, Blogoevgrad Güney Doğu Üniversiyesi, Bulgar Bilimler Akademisi (BAN), Yeni Bulgar Üniversitesi (NBÜ) ve Şumen Üniversitesi’nden bilim adamları ilgiyle dinlendi.
Konuşmalardan kısa bir alıntı:

Bulgaristan’ın ana düşmanı Rusya’dır. Bulgaristan’ın en büyük dostu Türkiye’dir. Türk köleliği yaşanmamıştır. Bulgarlar İslam’a gönülü geçmiştir. Bulgarlar çocuklarını Yeniçeri Ocaklarına seve seve vermiştir. Bulgar halkı İslav değildir. Bulgar tarihindeki en kötü devir 1944-1989 yıllarıdır.” Gerçek budur.

Prof. Raya Zaimova,  “Hristiyan ailelerin büyük sayıda çocuğu olduğunu, çocuklarından birini sevgi ve barış olması ve daha iyi yaşamak beklentisiyle Yeniçeri Ocağına verdiklerini” anlatırken şunlara vurgu yaptı:

“Devşirme inkişaf yoludur.” Tarih değerlerine yeni ışık tutulması Bulgaristan’ın huzur yoludur. Ulusal İç birlik ve beraberliği sağlayacak, öfke, kin ve nefret söylemini söküp atacak tek ufuktur.” Bu tarihsel değerlerin öğretmenlerin 10. Sınıfta tarih ve medeniyet derslerinde öğrencilere anlatması ve öğretmesinin istenmesi Bulgaristan’ı bir Avrupa ülkesi yapacak ilk kesin ve kararlı gereklı olan adımdır. Bu gelişmelerin GERB döneminde ve AP seçimleri arifesinde olması ne güzel. Hepinizi kutlarım.

Ufukta parlayan yeni bir ışık var.

Bulgar kamuoyunun yeni oluşan önemli bir kısmı için, BSP, Hak ve Özgürlükler Hareketi (DPS) ve “Ataka” ve “VMRO” gibi siyasi partilere oy verme tarihsel çarpıklıktan, maskeli gerçeklerden başka bir şey olamaz.
Soygunculuğun, yolsuzlukların, çapulculuğun, dalevere, dolandırıcılık, rüşvet ve haraç toplamanın, ahlaksızlığın ve adaletsizliğin anlamında, bu illetlerin sürüp gitmesinden başka hiçbir şey aramamalıyız.  Gerçekleri görebilmeyi sağlayan bu büyültgeç BSP partisinin de dünya görüşü, ideolojisi ve bakış açısı değildir. Bunu kabul etmek istemeyenler BSP partisi AP seçimlerini kazandıktan sonra da tarihin karanlığından çıkamayacakları gibi, geleceği asla göremeyeceklerdir.

Oluşan ve kesinleşen yeni dünya görüşünde Bulgar kamuoyu BSP ile GERB partisi arasındaki uzlaşmazlığı şöyle açıyor.

Bir “sol” parti olan BSP siyasetini belirleyen şudur:

Daha fazla devlet, daha az özgürlük isterken, batıl görüşlere, totaliter komünist anıtlara çelenk ve çiçek taşır. Azınlıkların hak ve özgürlüklerini görmezden gelir. Türk kimliğini, diğer azınlıkların da geçmiş ve geleceğini – dilini, dinini, geleneklerini ve kültürünü tanımaz. Çözülmesi gereken düğüm budur.

Bir “sağ” parti olan GERB siyasetini belirleyense şudur:

Daha küçük devlet, daha fazla özgürlük! Totaliter komünist anıtlara ve zamanı dolmuş değerlere çelenk ve çiçek taşır. Bulgar geleneklerini yaşatmaya çalışır. Azınlıkların hak ve özgürlük, adalet ve demokrasi isteklerini sömürür. Türk kimliğini, azınlık kimliklerini – dilini, dinini, geleneklerini ve kültürünü yok sayar.

Uzlaşma ve anlaşma yolu, Bulgaristan’da içi zehir dolu çıban başlarının patlatılması ve yaraların  ilaçlanmasından, savmasından geçecektir.

2007’de Bulgaristan Sosyalist Parti Başkanı Sergey Stanışev’in başkanlığında AB üyesi olsa da, Brüksel’in birlik içinde geçmişten kaynaklanan uzlaşmazlıkların (antagonizmin) aşılması kısmi programı, ülkemizde GERB hükümetleri döneminde hayata çarıldı ve uyguylanmaya kondu. Yürümedi. Ne var ki, bu çok derin ve başka bir konu.

Sosyalistler, 2009’dan beri 10 seçim kazanan Bulgaristan’ın Avrupa Vatandaşları (GERB) partisinden Brüksel’e bu defa yalnız 1 milletvekili  fazla göndebilseler, siyasi denge değişecek ve erken seçim kavgası başlayacaktır.

Bizim için önemli olan şudur:

Yukarıda işaret ettiğim yeyi yeni mayalanan müjdeli ortamı koruyup koruyamayacağımız, derinleştirilmesine olanak bulup bulamayacağımız  ve ileri adımlar atma yolunu açıp açamayacağımızdır…

Kavgamız karanlıktan çıkma ve aydınlık olma kavrasıdır.

Bunu yoğun çabalarımıza rağmen, kendi başımıza zor başardık. Çırpınıyoruz… Dış baskı kaynağı arıyoruz. Bu baskı, Avrupa Birliği kaynaklı olabilir. Bizi eritip suyumuzu kavanozlara doldurmak isteyenlere bu fırsatı tanımamak öz ve kutsal ödev kavgamızdır.

2001’den beri DPS ve Müslüman Türklerin, bu arada T.C.’de yaşayan soydaşlarımızın oylarıyla 2 defa – (2005 -2009)  hükumet kuran BSP partisinin yeni farklı bir açıdan olmak üzere, kimliğimizi tanımaya,  ortak tarihimizi dünyanın kabul ettiği kıstaslarla kabullenmeye  yanaşıp yanaşmayacağı konular arasında baş sorun olmuştur. BSP kimliğimizi kabul etmeyip totaliter eski kafalılar tavrında kaldıkça, yerinde saydıkça, hükümet değişirse aynı anda yine 30 yıl geri dönmüş olacağız.

Bu konu, biz Türkler için, Sofya’da zenginleri ve siyasetçileri birbirine kırdıran “daire” dalavereciliğinden bir milyon defa daha önemlidir. Bizim kutsalımızdır. Türk kimliğimizden ödün veremeyiz. BSP zekası buna yanaşmayınca, mecliste ve hükümette, iyi ve kötü günde son dayanağı olan DPS mutlaka düşecek, çkkecek ve kendi mezarını kendisi kazacaktır.

Okul kitaplarında Bu topraklarda Osmanlı köleliği yaşanmadı, Bulgaristan’da yaşayan Müslümanların hepsi Türktür, Türkler Türk ulusundan bir parçadır” yazdığında kapı pençere açılır, BSP beklediğini bulur ve  hepimiz derin bir nefes almış oluruz.
Binlerce kardeşimizin çekisi boşa gitmemiş olur.
Vasil Levski, yalnız Bulgarların değil, Türklerin ve tüm Müslümanların ve azınlıkların ekmeğini yemiş, Türk dostu bir şahıs olduğu kabul edilmelidir.
Bu devletin 1879’da Veliko Tırnovo şehrindeki Kaymakam Konağında toplanan Kurucu Meclisi delegeleri arasında 9 Türk ve 6 Müftü olduğu ders kitaplarına işlenmelidir. Bu devleti ortak kurduğumuz belgelenmelidir. Bulgar, Türk, Pomak, Romen, Makedon, Ulah, Gagavuz ve Tatar kardeşlerimizin yan yana oturup hiç kimse hiçbir şeyden çekinmeden birlikte söyleyecekleri bir şarkı en nihayet bestelenmelidir.

Avrupa’daki birlik ve beraberliğimizin anlamı bu olmalıdır.  

Bunu yapamıyorsak, yapılabilmesine ortam ve olanak oluşturulmalıdır. BSP partisi totalitarizm prangalarını kırıp hürriyete serpilip açma olanağı sunamadıkça, otobüslerle “Buzluca” tepesine emekli taşıyıp miting yapmaktan ileri gidemez. Bu parti,  Bulgaristan vatandaşlarının “çeşitlilik içinde birlik veya birlik içinde çeşitlilik” isteğini yansıtmalı ve ona hayat hakkı tanımalıdır.

130 yaşındaki BSP partisi bu olgunluğu gösteremiyorsa hayat hakkını yitirmiştir.

Bugün nüfus içinde azınlık olduğumuzdan biz Türklerin başımıza gelenler, en geç yarın AB nüfusu içinde eriyen Bulgarların da başına gelecektir.(Başlamıştır) Unutmayınız mutlaka kapı çalan ses o o olacaktır. Bizim Türklerin bir ata sözümüz var; “Etme komşuna, gelir başına” Atasözümüzü Bulgar kardeşlerimize hatırlatmak isteriz.

Ayrıca şu da unutulmamalıdır; Bulgaristan’daki etnik azıklıkların birlik ve beraberliğini engelleyenlere ceza da çok yakındır.

Tarihi bilenler İslam dininin insanlara ortak çatı ve barınak olduğunu bilir. İnsan ömür boyu iyilik kapısı arar. Bu kapının AB olma olasılığı sadece bir umuttur. Amma bu Türklerde asırlarca var olduğunu zaten göstermiştir, tarih kitapları bu örneklerle doludur.

AP seçimleri yarışını meclis dışından yöneten ve yürüten BSP ile GERB iki kardeş partidir.

İkisinin de kökleri Bulgaristan Komünist Partisi’ne (BKP) dayanır. BKP, bu bugünkü ana muhalefet BSP ve iktidar partisi GERB’in anası ve babası, dedesi ve büyük annesidir. 1890’larda beri tekerlene yuvarlana, legal, yarı legal ve illegal yıllardan geçerek, defalarca isim, program ve tüzük değiştirerek bugüne gelmişse, beklenen olgunluğu göstermelidir.

Günümüzde “ben solum” diyen BSP ve ben “sağ merkezim” diyen GERB bir bütünün iki yarılarıdır, bir elmanın iki yarısı gibi. Aralarındaki didişmeli dengeyi sağlamayı başaran “kendileri mi?” yoksa tanımadığımız bir “dış akıl mı?” orasını da pek kestiremiyorum.

Bildiğim bir şey varsa o da, GERB şu siyaset işini sanki daha ince bir ustalıkla başarıyor.

Ağızına sülük kaçacağını ve sonra dilin altından, bademciklerin ardından çıkarılması çok zor olduğunu biliyor ki, bükülüp ayazmadan, taş bunardan su içmiyor. Suyun akarını arıyor.

BKP parçalanırken bugünkü GERB’i temsil edenlerin “Müslümanların isimlerinin değiştirilmesi ve kültürel soykırım” suçları sorunlarını kabul etmeyişi, komünizm suçlarına süre tanımayışı, tütüncülere ödenen teşvikler, safran üretiminin uluslararası pazara taşımasını özendirişi, Cıhan Pehlivanı Koca Yusuf’a 4 metre anıt dikmesi, şampiyon kızımız Taybe Hüseyin’i 2018 Bulgaristan Sporcusu ilan etmesi, genç satranşçımız Nurgül Salimova’ya dünya şampiyonluğu yolunu açması hele de AP seçimlerinde öğretmen ve toplumcu kardeşimiz Asim Ademov’u aday olarak yükseltmesi,
BSP’den beklemeyi hayal edemediğimiz kazanımlarımızdır.

Bu arada, HÖH-DPS partisinin hıyanetçi ve DOST partisinin kimliksizlik ortamında 120 000 Türk seçmene Deliorman ve Dobruca’da Mart 2017’de el uzatması ve sosyal, ekonomik ve bazı kültürel sorunlatrın çözümünde ön ayak olması unutulur gibi değildir.

Kardeş” dediğim bu 2 siyasi parti (BSP ve GERB) 2016 yılından beri 26 Mayıs 2019 kapışmasına hazırlık görüyor. İkisi de “Benim iyi olmam önemli değil, önemli olan onun kötü olmasıdır” takıntısına yenik düşmüş.

Aynı bataklığın içinde yüzerken benim yüzdüğüm sular daha temiz, serin ve tatlı havalarına girdiklerinde gülünç olduklarını fark edemeyişleri ise başka bir erdem…

Avrupa Parlamentosunda, BSP, Avrupa sosyalistlerinin PES grununa, GERB de Avrupa tutucularının Halk Partileri (HP) grubuna katılıyorlar. 2014 – 2019 dönemi dikate alınarak yapılan öngörüde AP’nun yeni bileşiminde PES’in 168, HP grubunun da 186 sandalyesi olacağına işaret ediliyor. PES Genel Başkanı Sergey Stanişev seçime Bulgaristan’da katılacak ve BSP listesinde 5. yerde bulunuyor.

Bu iki partinin ikisi de öyle körleşmiş bir durumda ki, etraflarını saran aşırı milliyetçi, marjinal, ırkçı ve faşizan sürünün yarattığı dertlerden baş kaldırıp aksan çivilerinin kaydığını; BSP’nin nasiyonal-sosyalizm koklamaya, GERB partisinin de orta sağdan sola kaydığını fark bile edemiyorlar. 26 mayısta her ikisi de Brüksel’de selamlaşma şansına sahip olsalar bile çok yakında populist milliyetçilin cilvelerine dayanamıyacaklarını duyumsamak bile istemiyorlar.

2014-2019 döneminde Brüksel Parlamentosunda oturan ve “aman ne olur bizi bir daha seçseniz” ricasıyla dönen milletvekillerinden rapor bile istenmedi. Düşüne biliyor musunuz, Avrupa’yı yönetmeye gönderdiğimiz kalabalık BSP-GERB son AP milletvekili ekibi BRÜKSEL meydanlarından birinde şöförlerle birlik olup GREV yaptı. Yani kendi kendilerini sıfırladılar. Yazılarımda defalarca köylüler şehirlilerin işlerini halledemez, bilmediği sorunları anlamaz, kakılıp kalır, dedim de anlayan yok…

19 Nisan’da geri dönerken AB yönetiminden elden getirdikleri mektupta “Adalet sisteminize maraton koyduk!” yazmışlar.
Ne olduğunu kimse anlayamamış. Adamlar sizde “adalet yok, şu sorunu artık bir çözseniz” demişler. Ama adalet olursa dalavere olmayacak, dalavere olmazsa tüm memurlar bir maaşa kalacak…
Bu olur mu bilemiyorum?.
Demokrasi yokmuş kimsenin umurunda DEĞİL.

Yeni konumuz: GERB partisine kurulan tuzaklar ve AP seçimleri.

Dünya kurulduğundan günümüze herşey değişiyor amma bir şey hiç değişmiyor, o da bilgi. Evet bizim de en güçlü silahımız bilgi olsun. Teşekkür ederim.

Okuyanlar dostları ile paylaşsınlar.

Reklamlar