İbrahim SOYTÜRK

Bir zamanlar evler çamurdandı, ama içindekiler altın gibiydi.
Şimdi evler altın gibi, ama ruhlar çamura dönmüş…

Bir zamanlar bu topraklarda hayat vardı.
Sabah horoz sesleriyle uyanan köyler, tütün tarlalarında ter döken analar,
hayatın içinde yoğrulmuş, emeği kutsal sayan insanlar…
Şimdi o insanlar birer birer yaşlandı,
ve her geçen gün bir tabut daha toprağa veriliyor.
Köy mezarlıkları dolarken, evler boş kalıyor.

Çalışanlar tükendi, yoruldu.
Bir zamanlar üretimin omurgası olan nesil,
şimdi anıların gölgesinde sessizce çekiliyor bu dünyadan.

Peki ya gençler?

Gençler artık Avrupa’da…
İngiltere’de, Almanya’da, Hollanda’da…
Bir tabak sıcak çorbanın, bir parça huzurun peşinde.
Kimisi hastabakıcılık yapıyor, kimisi inşaatta çalışıyor.
Ama hiçbiri kendi köyünde, kendi yurdunda değil.
Çünkü burada umut yok, çünkü burada gelecek yok.

Demokrasi dediler…
Herkese eşit haklar, özgürlükler vaat ettiler.
Ama bu demokrasi sadece tabelalarda kaldı.
Adalet gitgide zenginleştikçe, halk fakirleşti.
Devlet küçüldü, halkın yükü büyüdü.
Birileri “özgürüz” diye bağırırken,
binlercesi göç yollarında kayboldu.

Köy okulları kapandı,
anaokulları sessiz…
Bir çocuğun sesi duyulmaz oldu bu topraklarda.
Bir zamanlar top oynanan meydanlarda şimdi yabani otlar var.
Hayat, yavaşça terk ediyor burayı.

Soruyorum size:
Bu muydu arzulanan demokrasi?
Halkın sırtına yük olan, gençleri vatansızlaştıran,
mezarlıkları doldurup şehirleri boşaltan bu düzen midir adalet?

Demokrasi sadece sandıktan ibaretse,
o sandığın içinde umut kalmadı artık…

Reklamlar