Tarih: 01 Ocak 2020
Yazan: Ayşe HACIOĞLU
Konu:  Yabancıların menfaatlerini gözeten oligarşi ile iyiye doğru dönüşüm yapamayız.

BGSAM yorumlarını yıllardan beri dikkatle izledim. Size katılmak ve ben de yazmak istiyorum. Bursa’da yaşıyorum ve sosyal ve ekonomi alanda mayalanamayan Bulgar dönüşümünü, ham kalan bir süreç olarak analiz etmenin olumlu olacağına inanıyorum.

Bulgar geçiş dönemi (dönüşüm beklentisi) sosyolojinin Batı yöntemleriyle analiz ediliyor. Son 30 yıllık çalışmalardan her hangi bir yararlı felsefi ve politik sonuç çıkarılmadı.  Hatta milli çıkarlarımız denen olaya bir tanım getirilemedi, çünkü 30 yıldan beri doğudan kopmak ve Batıya bağlanmak isteyen ülke, hele Avrupa Birliğinde bunalımlı çalkantı başlayınca 2 arada kaldı.

Bulgaristan Başbakanı B. Borisov plansız bir gelişim izlerken, eski itfaiyeci alışkanlığıyla, memleketi çıkan yangını söndürme alışkanlığıyla idare ediyor. Yönetiyor ya da yönlendiriyor demek istemiyorum, çünkü yönetmek için kısa ve uzun vadeli, yıllık, 10 yıllık ve stratejik planlar yapmak ve uygulamak gerekir, bizim kayık nehrin derinliğine bakılmaksızın hep üzerinde dalgalana, dalgalana yüzmeye çalışıyor.

Amerikan “Pü” sosyolojik araştırma ajansının ülkemizde yaptığı ve geçen yılın 8 Kasımında yayınladığı sonuçlara göre, Bulgar vatandaşlarının ancak % 24 – 32 arasında bir kısmı Geçiş Döneminden memnunken, “Galıp İnternational” ajansı araştırmasından ise, nüfusun % 29’unun geçiş döneminin yararlı olduğunu ifade etmiştir. Bu “memnunluğa” rağmen, ülke eski sosyalist Doğu Avrupa ülkeleri arasında Ukrayna’dan sonra sıralama sonunda yer alıyor.

Eskiden mi “iyi idi”, yoksa “şimdi daha mı iyi” sorusuna yanıtta, % 24 şimdiki yönetimden memnun olduklarını ifade ederken, % 57’sinin yaşanan totaliter baskı yıllarına rağmen, “Todor Jivkov’un sosyal politikası halka daha yakındı” demesi dikkati çekmiştir. 18-30 yaşları arasında gençlerden sadece % 21’i şimdiki yönetimden memnun iken, 60 yaş üstündekilerden % 72’sı de memnun olmadıklarını ifade etmişlerdir.

Ankete katılanlardan % 80’in Bulgaristan’da “yasal yollardan zenginleşmenin” olanaksızlığına işaret ederken, % 72’si Avrupa Birliğinin ‘zenginler kulübü’ olduğunu ve fakir ülkelerin yoksullarına pek yardımı dokunmadığına vurgu yapmışlardır.

Öte yandan “Galıp İnterneytınıl” anketi sonuçlarında, Bulgaristan nüfusunda çoğunluğun Macar lider Orban’ın ekonomi ve sosyal siyasetine olumlu baktığını ortaya koymuştur.

“Galıp İnterneyşenıl” araştırmasına göre Bulgaristan’da “demokrasi” yok. Son dönemde sermayenin yoğunlaşması ve merkezleşmesi izleniyor: 2019 yılında emekçiler % 88,35 iken, patronlar da nüfusun % 3.72 siydi. Kendi başına bir şeyler yapmaya çalışanlarsa % 7,19’dur. Ekonominin % 60’ını korum ve şirketlerin % 60’ı elinde tutuyor. Zengin olmak isterseniz demokrasiyi unutacaksınız, ikisi bir koltukta olmaz, diyenler sanki haklı. Demokrasinin temelinde adaletli paylaşım vardır ki, Bulgaristan’da bu yoktur.

17-18 yıl önce Bulgaristan’da üretim güçleri devlet sektöründen özel kuruluşlara aktı, hatta Atlantik yönelimine doğru açılım başladı, ne bu medeniyete doğru ilerlememizin başladığı anlamına gelmez. 1989’da “Sofya Kliment Ohridski Üniversitesini” ziyaret eden genç aydınlar daha adil bir kültürel-sosyal yapı istiyorlardı, fakat hayalleri şimdilik suya düştü. 8 adet F-16 uçak almakla olacak iş değil bu. Önce Batı’dan adaletli düşünmeyi, hukuk üstünlüğünü öğrenmemiz gerekir.

Bulgaristan’da Geçiş Dönemiyle ilgili sert kavga sürüyor. Anketlere katılanlardan % 75’in “geçişin barışçı geçmesinden” memnuniyet ifade ederken, % 13’si totaliter komünist rejimin ne pahasına olursa olsun silah gücüyle korunması gerektiği görüşünü savunurken, % 12’lik başka bir grup da komünist rejim katillerinin en sert bir şekilde cezalandırılmasından yana çıktı.

“Galıp İnterneytınıl” araştırmasına göre, Bulgar milliyetçiliğinin köklerinde ötekine düşmanlık, sığınmacılar, kaçaklar, “İstanbul Sözleşmesi” vb var. Nüfusun çoğunluğu yönetici elit grubun izlediği rüşvetçi, dolandırıcı, dalavereci siyasetten, çok yönlü eşitsizlikten ve gelir adaletsizliğinden, ayrıca sosyal yardım dağıtımının birçok şarta bağlanmasından hoşnutsuzdur.

Yapılan araştırmalarda ve anketlerde en fazla yer alan sorunlardan biri de etnik topluluklarla ilgilidir. Anket soruları Bulgaristan’da etnik barışın korunması başarısını Hak ve Özgürlük Hareketi lideri A. Doğan’ın rolünü yükseltmek için hazırlanmıştır. A. Doğan, BKP MK’ne “Bulgaristan Türklerinin gemlenmesinin tek çıkış yolu isimlerinin değiştirilmesi ve gelenek ve görenekleriyle yaşamalarının yasaklanmasıdır” teklifinde bulunan A. Doğan’dır. Bu konuda Doktora Tezi de yazmış ve İç İşleri Bakanları önünde savunmuştur. Bulgar istihbaratı gizli ajan dosyalarından bazılarının Moskova’ya gönderildiği ve bunlardan birisinin de ajan A. Doğan dosyası olduğunu halk öğrendi. A.Doğan’ın Sofya Üniversitesi felsefe fakültesinde ders vermiş olduğu yanlıştır. O Üniversiteyi “İyi” – (4) notuyla bitirmiştir. Üniversiteyi dörtle bitiren bir kişinin Yüksek Okul veya Üniversitelerde öğretmen veya bilim adamı olma hakkı yoktur, dolayısıyla Doktora Tezi savunma hakkı da yoktur, o da ders vermemiş ve meşru bir tez savunmamıştır. Doğan’ın hayatı baştan sona yalan dolandır. Ona verilen madalyalar da ancak Türklere yaptığı kötülükler içindir. Son 30 yılda Bulgar toplumunu bölen izlediği yanlış politikadır. Dolaşanlar şaibedir, yalandır. Bulgar Bilimler Akademisinin (BAN) bu konularda açıklama yapması gerekir.

Etnik konuda, Bulgaristan sert baskı uygulamaya devam etmekte ve izlediği politika uluslar arası insan haklarına ters olduğu gibi, Komşu Makedonya, Romanya, Türkiye ve Kafkas ülkelerindeki uygulamalardan çok farklıdır ve insan haklarını, azınlık haklarını ayakaltına almaktadır.

Bulgaristan’daki etnik sorunların aile veya yaşayış düzeylerinde olduğunu ifade edenler, Bulgar idaresinin tarihe hakim olduğunu ileri sürerek günümüzdeki duruma al koymuş durumda olduklarını iddia ediyorlar. Böyle olsa bile geleceğe yönelik bir plan program olmaması, hele etnik toplulukların hakları konusunda tedirginlik uyandırmaya devam etmektedir.

Geçmişin önemli olaylarından Dobriç (Osman Pazat), Pomakların Tımraş Otonom Cumhuriyeti (Rodop Devleti) ve Batı Trakya Türk Cumhuriyetiyle başa çıkabilmiş olduklarına vurgu yaparken, Kornitsa’da bölgesi 1973 Pomak Cumhuriyeti ilan edilmesinden, isim değiştirme ve soy kırım denemesinin en şiddetli döneminde Ramadan Akif Yusuf’in Güney Doğu Rodop köylerinden 19’una Aya Yıldızlı Bayrak takmasından, 1989 Mayıs Milli Türk ayaklanmasından söz etmemekle yetiniyorlar. Zulüm uygulayarak halkı susturabileceklerini zannediyorlar. Bu ayaklanmaların hepsinde Müslüman azınlık topluluğunun hak ve özgürlük uğrunda isteklerini, uluslar arası insan hakları ve vatandaşların eşit haklılığı açısından değerlendirmeye yanaşmıyorlar. Sorunlarımıza çözüm aramak istenmiyorlar. HÖH yönetimi de milyonlar karşılığında halkımızın yokluk çizgisinin altında ve devletten kopmuş vaziyette ezilip süründürülmesinde göz yumuyorlar.

Yeni 2020 yılınız kutlu olsun.
En iyi, sağlıklı, bol şanslı ve mutlu günler dileklerimle.
Teşekkür ederim.

Reklamlar