Tarih: 24 Şubat 2019
Yazan. Nedim AKIN
Konu:  Bulgaristan Türkiye’ye yakınlaşma siyaseti izlemelidir.

Bulgaristan parlamentosunda 34 adet tercihli oyla seçilmiş milletvekili olmasına karşın, seçmenin meclise girme meraklıları yeni güçlü bir darbe alınca, yasama organına güven ve saygınlık % 8’e düştü.

Meclis üzerine fıkra ve hikâye yazılacak bir kurum değildir. Siyasetin ciddiliği meclis kapısının açılıp kapanmasına bağlıdır. Sofya Meclisi üstüne çok şeyler söylenebilir. Bir defa Türk Mezarlığı üstüne bina edilmiştir.  Meclis bir tartışma ve oylama merkezidir. Bilirsiniz mezarlıkta yüksek konuşulmaz, kavga edilmez, insan taşlanmaz. Bizim meclis kavgaların şiştiği ve patladığı her haline geldi. Kaç defa camı kapısı kırıldı, kuşatıldı, vekiller salona giremez oldular, bilen bilir…

Bu seneden başlayarak Bulgar Meclisi mekân değiştirecek. Eski BKP MK (Bulgaristan Komünist Partisi Merkez Komitesi) binası avlusuna kurulan, etrafı girilemez sur gibi duvarlarla çevrili bir ortamda çalışacak. Halktan iyice kopacak…

Meclis dediğimizde, demokrasiyi ekliyoruz. Partiler olmadan demokrasi olmaz diyoruz. Partiler olmasa, monarşi, totaliter rejim, ferdi idare, mutlak idare, diktatörlük belirip yerleşir diyoruz. Bizde çok partili bir rejim var. Parti sayısı 150 olsa da, meclisteki partilerin sayısı yedidir. Dördü iktidardadır. Türk partisi DPS ile sosyalistler BSP ve Moskova’ya sağ kanattan bağlı olduğunu gizlemeyen “Volya” (irade) partisi sahnededir. Demokrasinin dengesini 20 yıl Türk partisi sağlarken şimdi denge kaotik aşırı milliyetçi faşizan güçlerin eline geçti.

Memlekette bir gerginlik yaşanıyor. Ufak ufak örneklersek son 50-60 yılda yaşanmamış olaylardan ürperiyoruz. Köstendil şehrinde bir genç anasını-babasını-kız kardeşini ve nenesini baltayla doğradı. Bireysel hesaplaşmalar aldı yürüdü. İktidardaki faşizan güçlerle Romen etnik azınlık arasındaki çelişkiler yeni bir aşamaya girdi. İnsanları, etnikleri Gettolara kapamakla, okulsuz, sağlık hizmetinden ve iyi beslenmeden uzak bırakmakla hiçbir sorunun çözülemeyeceğini görmeyen kalmadı.

Demokrasi bir de insan haklarının ve azınlık haklarının tanınması anlamına gelir. Bu haklar tanınmadığı ve millet ve halk niteliklerinde eksiklikler olan Bulgar milliyetinin diğer azınlıkları kendisine zorla katma ve eritme siyasetine devam ettiğinde, ilkede halk tepkileri gelişirken iç savaş kıvılcımları alevlenebilir.

***

Anayasal-Parlamenter demokrasi ortamında meclis otoritesinin çok daha yüksek olması gerekirdi. Fakat 16 Kasım 2016’da halk oylamasına katılan 2.5 milyon seçmenini iradesinin hasır altı edilmesi kamuoyunda derin izler bıraktı. İktidarın yeni bir nüfus sayımı yapıp “ölü canlıları” seçim listelerinden çıkarmayı kabul etmeyişi, her gün sahte seçimlerden söz edilmesi, normal yaşamak isteyenleri bunaltmış biri bir ortam ortaya çıktı.

Seçmen iradesine nefes alma hakkı tanımak istemeyen İktidardaki GERP partisi ve faşist yamakları, 16 Şubat 2019 gecesi halkla irtibatı tamamen kesilmiş olan Hak ve Özgürlükler Partisi (DPS) oyununa geldi.  “Tercihli oy kullanma” sistemini tamamen bozup geçersiz kıldılar. Ertesi sabah Münih’ten dönen Başbakan Boyko Borisov gece saat 03’te yaptıkları seçim kanunu değişiklerine “olmaz böyle şey” dedi.  Demokrasiyi ve parlamenter düzen iradesini rafa kaldıran bu gelişme, sosyalist kanattan 63 milletvekilinin bir daha geri dönmemek üzerine meclisten çıkmasına neden oldu.

***

Yeni yüzyılda Millet Meclisine ve TV ekranına sunucu olarak çıkacak olan şahısların seçiminin hani istem ve ölçütlere göre yapıldığını pek bilmiyorum. Bildiğim bir şey varsa o da bir ara okullarda bazı çocukların göz bebekleri arası ile kafatasları çemberini ölçme gayretleriydi. Yetenekli çocuklarımızın geri dönmemek üzere memleketimizden kovma işinde uzmanlaşan Ahmet Doğan’ı Allah cezalandırmaya başladı. İkinci eşinden olan Demet kız, Sofya Üniversitesi’nde TV gazeteciliğinde uzmanlaşmış ve babasından telefon gelmeden ve DANS’tan ilgili kişi üniversiteyi ziyaret etmeden, tarafsız komisyon önüne ilk çıkışında şöyle bir olay yaşanmış: Komisyon üyelerinden biri sınav tutanağına “bu adayın 16 Hint kavminin hangisinden olduğu tespit edilsin” yazmış. Tabii ki olay yalnız güzellik, albenili olma, telegeniklik falan filan değil, olayın özünde gen özelliklerinin surata vurması ve göze yansıması ön plana çıkmış. Ben ömrümde eğri ağaçların sulamakla doğrulduğunu, yalnız süt, yoğurt, katık, beyaz peynir ve muzla beslenerek beyazlaşan siyah derili görmedim. Yaşasın eğrilerdeki doğruluğu görebilenler.

***

Temelimizde “1000” (bin) yıllık Bizans hukuk var diye böbürlenen Avrupa Birliği İngiltere’den anlaşmasız ayrılırken, yıllardır kapıda beklettiği Türkiye Cumhuriyetine “biz sizi kullandık” dercesine davranıp tam üyelik kapısını kapamaya çalışması dikkati çekti. Avrupalıların aklı kısa olduğunu bilmezdim. 3 yıl önceyi anımsayalım: “Boğuluyoruz!” Salmayın savaş kaçaklarını diye yalım yalım yalvardılar. 21. Yüzyılın ilk büyük antlaşmasını imzalamak için Fransa, Almanya ve İngiltere ile daha 15 Avrupa Birliği ülkesi Türkiye’nin karşısına dikilip yalvardılar. Ne çabuk unuttular! Türkiyesiz bu birlik yakında çöker…

***

Totaliter rejimde zulümleri işleyen “DS” Devlet Güvenlik örgütü “kapandı, unutun olup biteni” havalarına girenlere Başbakan Borisov’un yanıtı ilginç oldu: Alman ”Konrad Adenauer” Vakfı Büro şefi Torster Geisler ile görüşen Başbakan Boyko Borisov şöyle dedi: DS” aldı başını gitti diyenler haklı değildir. Şimdi “DS” sisteminde çalışanların oğulları ve torunları görev başındadır. Dedelerinden ve babalarından çok daha verimli çalışıyorlar. Şimdi onlar diğer Büyükelçiliklerle de iyi çalışıyorlar.”

Bu konuyu çok işlemiştik, en sonra şekil değiştirmenin öz değiştirmek anlamına gelmediği Başbakan da doğruladı. Bu kurumun Türk şubelerinin sessizce çalıştığına da inanıyoruz.

Herkes ne “Ne yapabilir canım!” diyebilir. Biz kahvelerin dolup taştığını, vur patlasın karta oynayanları görüyoruz. Bulgaristan Türk soydaşların enerjisini boşa harcadığına şahidiz. Son 30 senede soydaşlığı bir müessese olarak geliştirebilseydik, bir bilseniz biz nerelerde olacaktık! Ama insanımızda bir rahatlama oldu. “Biz tükürdüğümüzü yalamayan, dışkısına bakmayan, geri adım atmayan” zihniyetine esir düştük. “Ver kızı al papazı” kafasına takıldık. En acı olan da kafalarda sinir ucu olmaması. Olsaydı o hepimizi dürtecekti. “Boş kafayı taşımak, dolu kafa taşımaktan çok daha kolay!”  Biz bu noktada yenik düştük. Beş para değeri olmayan durumlara düştük. Aydın adam bulmak zor. İş yapacak insan bulmak zor. Kendi değerini bilen de az. Daha yüksek bir boyuta yükselebilsek, ne güzel olur. Kitap okuyanı aramıyorum, gazete okuyanlarımız azaldı. Bulgaristan’ı, ata vatanı öğrenme hırsıyla yanıp tutuşanlar soğuma, vazgeçme, uzaklaşma yolu arıyorlar. Birbirimizi utanmaya başladığımızın farkında değiliz…. Çok kötü!

***

Öte yandan Türkiye bizi solluyor, Türk kimliği hızla ilerliyor. Bu gidişle Türkiye’de yaşarken Türkiye’nin dışında kalacağız.

Bir Bulgar gazetesinden aktarıyorum: Onlar da değişti. ”Çağdaş Türkiye’yi görebilmeye başladılar. Ülke, Başkan Tayyip Erdoğan’la sımsıkı bağlanmış atılımları gözle görülür durumdadır. Türkiye’de köklü değişim ve yenilenme yaşanıyor. 2002’den beri ekonomik olarak kalkınmayı her aile hissetmiştir. Türkiye’de köke dönüş ve yeni şekil arayışı var. Özü geliştirerek yeni biçim anlayışı Başkan Erdoğan zamanda yerleşti.

Başkan Erdoğan döneminde Türkiye tarihinin Atatürk’le başlamadığı, çok eskilere dayandığı gerçeğini dünya görebildi. Bu gerçek Türklerin gönlünde tarihleriyle gururlanma duygusunu geliştirdi. Bin yıl 3 kıtada yaşamanın onuruyla yaşıyorlar.

Türkiye’nin iç ve dış siyasetini bağımsız raylara oturtan, Büyük Yeni Türkiye kapısını açan Başkan R.T. Erdoğan oldu.  Türkiye kamuoyu ve halkı bunu çok olumlu karşıladı.

Başkan Erdoğan, çok karmaşık ve önemli bir jeo-politik durumda bulunuyor. Tarih rüzgârları “Küçük Asya ”da sert esmiştir. Anadolu fırtınalı bir yöredir. Başkan Erdoğan devletini savunmak ve korumak için elinden geleni yapıyor. Çin’deki Uygurların durumuna ilgi gösteren ilk Türk Başkan Erdoğan oldu. Bu gelişmeler onun Türk Dünyasından sevilme ve sayılmasına sağlam temel oldu. Türk Dünyası Başkanlığa açılan yolda yürüyen Başkan Erdoğan’dır.

Başkan Erdoğan Türkiye’nin komşusu olan devletlerle barış içinde verimli işbirliği geliştirmeye çaba gösterirken, T.C.’nin dünya çapında nüfusu artıyor ve güçleniyor. Başkan Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nda ve Güvenlik Konseyinde yapılmasını önerdiği değişiklikler gerçekleştiğinde o büyük bir dünya liderine dönüşecek ve onun izlediği politika dünya ülkelerinde okullarda okutulacak ve öğretilecektir.

Okuduğunuz için teşekkür ederim.

Lütfen paylaşınız.

Reklamlar