Rafet ULUTÜRK
Adalet, insanoğlunun binlerce yıldır peşinden koştuğu en temel değerlerden biridir. Ancak adaletin kimin için var olduğu, kime hizmet ettiği ve kim tarafından sağlandığı soruları, her çağda farklı şekillerde cevaplanmıştır. Günümüzde hâlâ tartışılan bu kavram, birey ile devlet arasındaki hassas dengeyi de içinde barındırır.
Adalet Kimin İçin Var?
Adalet, toplum düzenini sağlayan en önemli unsurlardan biridir. Güçlü olanın zayıfı ezmediği, herkesin hak ettiğini aldığı bir sistemin olmazsa olmazıdır. Ancak adaletin yalnızca bir kural, bir yasa maddesi olmadığını da unutmamak gerekir. Adalet, sadece kağıt üzerinde yazan yasalarla sağlanmaz; onu hayata geçiren vicdan, ahlak ve insani değerlerdir.
Bir toplumda adalet mekanizması güçlü değilse, o toplumda huzur ve güvenlik de kalmaz. Çünkü insanlar, haklarını ararken bir merciye başvuramayacaklarını düşünürlerse, ya susar ve haksızlıkları kabullenirler ya da kendi adaletlerini kendileri sağlamaya çalışırlar. Her iki senaryo da toplumsal çürümenin kapısını aralar.
Devlet ve İnsan: Kim Kime Muhtaç?
Devlet, insan için vardır. Bir aygıt olarak devletin en temel görevi, vatandaşlarının güvenliğini, huzurunu ve refahını sağlamaktır. Ancak zaman zaman devlet mekanizmasının kendisini kutsal, bireyden üstün ve dokunulmaz bir yapı olarak gördüğüne tanıklık ederiz. Oysa devlet, insan olmazsa anlamını yitirir.
Devleti oluşturan, onu ayakta tutan, vergileriyle yaşatan, ona yön veren insandır. Devlet, insanın ihtiyaçlarına göre şekillenir, yönetim sistemleri insanların huzuru ve mutluluğu için kurgulanır. Eğer bir devlet, vatandaşlarını göz ardı ediyorsa, onların sesine kulak vermiyorsa ve adaleti sağlamak yerine güç sahiplerini koruyorsa, o devletin varlığı sorgulanmaya başlanır.
Bu yüzden devletin insana değil, insanın devlete muhtaç olduğu fikri yanlış bir algıdır. Asıl olan insandır. Devletin varlığı, bireyin refahına hizmet ettiği sürece anlamlıdır.
Adalet ve Devletin Buluşma Noktası
Bir devletin adalet anlayışı, onun vatandaşlarına verdiği değerin en büyük göstergesidir. Hukukun üstün olduğu bir sistemde, birey devlet karşısında kendini güçsüz hissetmez. Aksine, devlet mekanizmasının onu koruduğunu ve haklarını gözettiğini bilir.
Ancak adaletin sağlanabilmesi için sadece yasaların var olması yetmez. Adaleti sağlayan, onu uygulayan kişilerin vicdanı, tarafsızlığı ve cesareti de büyük önem taşır. Güçlülerin çıkarlarını değil, halkın haklarını gözeten bir hukuk düzeni olmadan, devletin adalet sağladığını söylemek mümkün değildir.
Adaletin olmadığı bir toplumda, devlet güçlü gözükse de temeli çürümeye başlar. İnsanları hiçe sayan, bireyin haklarını görmezden gelen bir devlet uzun vadede ayakta kalamaz. Çünkü en büyük güç, halkın güveni ve desteğidir. Devletin insana ihtiyacı vardır, çünkü insan olmadan devlet sadece bir kavramdan ibarettir.
Adaleti gerçekten sağlayan bir devlet, sadece güçlülere değil, en zayıf bireye bile hakkını teslim edebilen devlettir. İşte o zaman insanlar devlete güven duyar, onu sahiplenir ve onun yaşaması için elinden geleni yapar. Çünkü bilirler ki adalet sadece kağıt üzerinde değil, hayatlarının her alanında vardır.