Rafet0010

Rafet ULUTÜRK

Konu:   Seçim Haftasında Düşündüklerim.

Biz neden Türkiye’deyiz?

Bulgaristan’dan kovulduk da ondan?

Bizi kovan kimdi?

Totaliter-Komünist Bulgar Todor Jivkov iktidarı.

Neden kovulduk?

Türk olduğumuz için.

Evet, biz Türk olduğumuz için, Müslüman Pomaklarla Müslüman Çingeneler ise orada kaldılar.

Ne istemiştik?

İnsan haklarımızı, Türk olarak yaşamayı, barış, demokrasi, adalet, serbestlik, eşit vatandaş olabilmek ve öz güvendi istediğimiz, çocuklarımıza isim verebilmemiz, onlara kulaklarına isimlerini ezan sesi ile okumak, kendi ninnilerimizi söyleyip ve masallarımızı anlatarak büyütmekti. Onları birer namuslu dürüst Müslüman-Türk olarak eğitmemiz, bizden biri olarak var olmalarını sağlamamız, okul ve camilerimizin açılması, bizden de hainlerin dışında adam gibi adam yetişmesi idi gönlümüzde olan.

Ne oldu?

İsteklerimizin hepsiyle birlikte Vatanımızı da kaybettik.

Ogün bugün güç kuvvet bulup geri dönemedik, gidip evimize giremedik, tarlalarımızı işleyemedik, ormanlarımızı kesemedik, çayırlarımızı biçemedik. Öksüz kaldı mezarlıklarımız, bir Fatiha okuyamadık.

26 yıl oldu büyük bir savaştır kıyasıya devam eden, ne durdu ne de duracağa benziyor.

Bu mücadele 10 Kasım 1989 ’da sözde iktidardan çekilen, Komünist Partisi MK Politik Büro ve Devlet Başkanı kapısından çıkan ama bütün adamlarını içeride bırakan Todor Jivkov baskı ve terör rejimine karşı verdiğimiz ve devam eden bir direniştir. Kendileri devlet katlarından çıkmadıkları gibi arkadan gelen yeni kuşağı da yönetime yerleştirdiler aynı devlet düzeni içine ve bizden aldıkları vergilerle, tarlalarımıza, alın terimize, nefes aldığımız havaya ve içtiğimiz suya el koyarak, besliyorlar birbirlerini ve ne pahasına olursa olsun iktidarın yağlı sofrasından kalkıp gitmek istemiyorlar.

Evet, 6 Kasım 2016 ’da yani bu Pazar yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ana amaç,  komünist kalıntıların, mirasçı, hain, ajan, rüşvetçi, dolandırıcı sürüsünün ve aralarından palazlanan ve oligarşi, holding, tekel, mafya, mason olan hırsızlar tayfasını bir daha geri dönmemek üzere devletten uzaklaştırmak ve cehennemin dibine göndermektir.

Ne var ki hepimizin gördüğü üzere bunu yapabilmek ne yazık ki henüz mümkün değildir. Çünkü Cumhurbaşkanına heveslenmiş 21 adaydan her biri ötekinin elinden su içmiş, yeminli komünist sürüsünün yetiştirdiği uşaklardan oluşurken, komünist partisine girme yolu bulamayanlar sa azılı ırkçı milliyetçi Türk ve İslam düşmanlığı yapmakta yarışnlardan oluşmaktadır. Hangisi seçilirse seçilsin hiç biri bizim isteklerimize cevap veremez. Hatta kendisini, bir imamın oğlu ve Müslüman aday olarak gösterilen Kemal  …

Birçok defa “bizde yapılan seçimler seçim mi, yoksa seçim oyunu mu?” diye soruyorum kendi kendime?

Sanki bir şeyleri tersine yapıyoruz. Hani o “Herkes Hanya’ya biz Konya’ya” sözünde dendiği gibi. Bütün Doğu ve Güney Doğu Avrupa demokratikleşiyor, Bulgaristan’da ise demokratik olmayanı sözde demokrasi kılıfına uydurma gayreti sahneleniyor.

Seçim kürsüsünde herkes “demokrasi”, “demokratik Bulgaristan”, “hepsinin arasında en demokratik olan benim”, “demokratların arasında da en büyük benim” diyenler hava sertleşince meydanlardan kaçtılar amma şimdi eski sinema salonlarını inletiyorlar.

Bulgar diline Latinceden sızan “demokrat ve demokrasi” sözleri bizde ilk günden beri çarpık sahneledi ve bir türlü de düzelmedi.

Örneğin ülkede partili bir kişinin demokrat olamayacağı fikri yayılmaya başladı. Bu tartışmaya katılan GERB partisi Cumhurbaşkanı adayı Bayan Tsetska Tsaçeva’nın eski Komünist Partisinin önde gelen isimlerindendi. Komünist Partisindeki ismi Tsetska Dangovska idi. Şimdi de, soy adını değiştirmiş, polis, jandarma emeklisi,  aileleri ve çevrelerinin partisinden aday gösterilmesine neden oldu. Bayan Tsaçeva hukukçu olarak tanıtılıyor, ama taşrada ancak hukuk danışmanlığı yaptığı, kazanılmış davası olmadığı, Sofya hukuk çevrelerinde saygın olmadığı söylenmiyor. Kendi konuşmalarında da bugün Bulgaristan hapishanelerinde 60 bin kişi yatıyor, bunların büyük kısmı cinayet suçlusudur, Cumhurbaşkanı seçilirsem af tan söz dahi edilmiyor.

Son 26 yılda Bulgaristan’da 160 milyar leva tutarında devlet taşınmazı, malı mülkü özelleştirilirken paralar hırsızların, dalaverecilerin ve dolandırıcıların kasalarına aktı, devlet hazinesine yalnızca 3 milyar leva döndü. Bu durumda bu haydutların kulaklarından tutup cezalandırılması için hiç bir şey yapılamıyor. AB yasalarının arkasına gizleniliyor. Bu bakıma önce bizim kendi ahırımızı temizlememiz gerekmez mi?

Uluslararası sermaye egemenliği bunu yapmamıza engel oluyor deniyor.

Kesin olarak inanmanızı istiyorum. Şimdiki Bulgaristan-AB anlaşması Bulgaristan çıkarlarına ters düşen bir anlaşmadır. Dün Kanada ile imzalanan CETA anlaşması da Bulgaristan’ı köle ülke edecek niteliktedir. Bu gelişmeler içinde ters gidişata kör kalan HÖH-DPS’ye kesin tavır koyan Türkiye devletinin Bulgaristan Türkleri konusunda, yeni bir oyuna kapı aralandığını görebildiğine inanmaya başladım. DOST partisinin de NATO ve AB siyaseti ardında ipleri çeken başka birileri olduğunu düşünmeye başladım.

Ayrıca DOST üçlüsü seçim propagandasını Türkiye’de Türkiyelilere anlatmaya devam ediyorlar, benim bildiğim seçimler Bulgaristan’da ve Bulgaristan vatandaşları oy kullanacak. Bunlar herhalde yanlış anlamış olmaları gerekir ki, gittiği, konuştuğu yerlerde Bulgaristan vatandaşı yok. Bu üçlüye birileri yolu gösterse iyi olacaktır, bu konuda Kasım devreye girmelidir. Gelen gideni aratırmış-çasına bunlar Kasim DAL’ı bile aratmaya başladılar.

Nedir bu Türkiye gibi bir ülkeye gelip NATO’culuk?

Bunları sorup soruşturan yok mu? Yoksa  Türkiye’deki soydaşlarımızın gözlerine kül mü serpiliyor? Çünkü onlar uyanmadan Bulgaristan’daki kardeşlerimizin uyanması zaman alabilir!

GERB adayının anlattıklarına bakılırsa, sanki o komünist bataklığın içinde yüzen bir yeşil ördekmiş ve “ben ıslanmadım ki” diyor. Olur mu böyle tepegözlük?

Islananlar, suyu çıkarılanlar, terleyenler hep başkaları olmuş.

Ya kardeşim ıslanmadığınızı anladık da, sen orada kurbağa yavrucukları, Çingene balıkları ve sazan balığı yavrucuklarıyla beslenmedin mi, sivrisinek avlamadın mı?

Vak Vak” dedikçe gölün kirli suyunu gaganda süzüp içmedin mi? Yumurtalarını sazlık içine yumurtlamadın mı?

Zamanlar değişti ve Cumhurbaşkanı adaylarımız sanki komünist düzenin, o teröristler partisi ve tarihin en dehşetli baskı ve zulüm rejiminin en küçük ve zerre kadar önemi olmayan bir kırıntılarıymış, sanki zulüm bataklığında süs için oradaymış, sanki oralardan tesadüfen geçen biriymiş, ne bir şey duymuş ne de bir şeyler işitmişler. Ne güzel değil mi?!

Ben bir hukukçuyum” diyen Tsaçeva, “Bulgaristan bir hukuk devleti değildir” diyemiyor. Yasalar mafyanın, dolandırıcıların, oligarşinin ve baskı güçlerinin hakkını savunuyor diyemiyor.

İşte Cumartesi gecesi, Bulgaristan’ın dört bir yanından toplananlar Sofya’da “Kartal Köprüde” akşam saat 19’dan sabah saat 8’e kadar ayakta “DAHA FAZLA HAK İSTİYORUZ” mitinginde buluştu.

Demokratlar, kamuoyu temsilcileri, sanatçı, şair ve yazarlar, gençler oradaydı. Hükumet karar aldı ve hiç bir basın, hiçbir radyo ve TV programı ulusal olayı yansıtmadı. Oysa bir meydanda 120 bin kişi toplayacak başka hiçbir siyasi güç yok ülkede. Halkla dalga geçiyorlar, oyun oynuyorlar. Amma asıl oyunu halk 2.turda oynayacağına benziyor, hadi hayırlısı.

Bir hukuk devletinde medya yasaklanamaz!

Hele hele seçim önü…

Reklamlar