Seyhan ÖZGÜR
Başlıkta Kara Sakallı Yobazlar ve Sinekkaydı Tıraşlı Şarlatanlar daha isabetli olurdu. Her iki şekli de geçerlidir.

Konumuz: Bulgaristan üzerine dolaşan “İslam Devleti” hayaleti, Pazarcık şehrinin “İzgrev” mahallesindeki gölgesi ve politik yankılanmasıdır..

Etrafımızda dolaşan ve bünyemize dolanmaya çalışan sürüngen 1912, 1913, 1936, 1952, 1972, 1984–1989 yıllarında başını göstermiş, zehrini dökmüştü şimdi yine ateş püskürüyor.

Olaylar HÖH-DPS köleliğine son vermek isteyenlerin başkaldırısı.

Biz Bulgaristan’da yine çok ağır bir burgaca itildik. HÖH-DPS partisi Bulgaristan Türkleri birazcık serbest nefes alabilse sonun kesin ve hemen geleceğini iyi biliyor. Ben HÖHpartisine karşı olan hasım değilim. Gerçekleri yazmak ve okurlarımı uyarmak zorundayım.

Artık biz son büyük ve çok kapsamlı ve yok edici etnik saldırıları sempozyumlara konferans ve toplantılara konu ederken T. Jivkov’u, BKP’yi, “DC”yi, totalitarizmi suçlu gösterip eleştiriyoruz. Ne var ki bunu yaparken her sözümüz bugüne dönük, halkımızın bilincine su vermek amaçlıdır. Bulgar milliyetçiliğini lanetledik de bunu düşünüyoruz.

Son dönemde suçu biraz da kendimizde aramalıyız, (kendimizde derken öncelikle Hak ve Özgürlükler Partisini diyorum), iğneyi bu partiye batırmalıyız, bu defa bir az da günah çıkarmak zorundayız. Bulgaristan politik sistemi ve devlet düzeni kişilerin fazla aktif olmasına imkân tanımıyor, politik tüzel kişi, partilerin, meclis gruplarının elindedir olayların kaderi.

Şimdi somut analize geçelim:

Pazarcık, Asenovgrat, Haskovo, Plovdiv ve Smolyan illerine son 7 yılda 5 defa geniş kapsamlı polis ve jandarma saldırısı yapıldı. 7 kişi dün süresiz içeri alındı. Bu olay hiç bir gerekçeyle haklı gösterilemez. Bütün inancımla ve bilincimle yazıyorum, bu tezgâhların, baskınların ve dolapların ana suçlu, bu işlerin kundakçısı ve kışkırtıcısı gizli polislerin baş hafiyesi durumunu koruyan, saldırgana akıl hocalığı eden Ahmet Doğan’dır. Bu defa saldırı son seçimlerde (5 Ekim 2014) HÖH –DPS partisine oy vermeyen mahallelere yapıldı. Türk Pomak ve Romanların yaşadığı şehirlerdeki Müslüman semtler basıldı. Okul ve camiler tarandı. Bu küstahlığın ve acınası olayın ardında olan Ahmet Doğan ve onun uslu İcra Müdürü Lütfü Mestan’dır. Sanki Türkler, Pomaklar ve Müslüman Romanlar onların kölesi, uşağı ve ezebilecekleri, göze kestirdikleri kitledir. Halkımıza bir daha gözdağı vermeye çalıştılar.

Bulgar polisine ihbarda bulunuyoruz: Hedefiniz Sofya “Lozenets” semti “Saray” şatosu olmalıdır. Sizi aldatan, Bulgar vatandaşların demokratik haklarını çiğneten, ülkemizi AB önünde küçük düşüren ve gülünç duruma getiren sinyaller o binada kundaklanıyor. Orada tutuklanacak bir kişi var adı Ahmet Doğan, ajan adı “Sava”, Bulgar adı Medyü Doğan.  Bulgarca “Medyo” – kâhin anlamındadır. Bulgar gizli polisi akıl erdiremediği işlerde “kâhin”lere başvurur. Nasıl olmuşsa işte, kendisi “şopar” olduğu için midir nedir, Roman meselelerini de “Medyo’ya” soruyorlar. O, bir ip ucu bulup hedef belirlemede uzmanlaşmıştır.  Artık 35 yıldan bu işten geçiniyor. Ahmet Doğan hokkabazından “akıl” alıp Müslümanlara kan kusturuyorlar.

Dumanı tütmeye devam eden son saldırının ana nedeni şudur: HÖH –DPS partisinden 3 defadır Milletvekili çıkan ama Müslüman Romanların oturduğu “İzgrev” (Şafak) semtinden 2 oy alamayan Daniel Pevski’nin hezimetinden intikam alınıyor. Bu saldırı “Ataka” çakallarının ve “PF” aşırı ırkçılarının laklamasından çok daha ciddi bir olaydır. Her defasında eli boş döndüğünde saçmalıklar uyduran “medyum-Ahmet”- Romların aç olduğunu görmek istemiyor. Onun zoru Bulgar gizli güvenlik servisi DANS’a Başkan olarak atanmaya can atan, eski rejimin Türk ve İslam düşmanı generallerinden birinin torunu olan Daniel Peevski’nin hezimetini pansuman etmek, yaralarını yalamak, ölmüş ruhuna su serpmektir. Olay çok ciddidir. HÖH-DPS hezimete uğradıkça daha saldırgan oluyor.

Saldırı olayı kapsamlıdır. 5 ilde birden yapılmıştır.260 kişi tutuklanırken 6 sı erkek, 1 kadın içerde kaldı. Mahalle kaynıyor, halk ayaklanmaya hazırlanıyor. Devletin elinde 7 kuran ve Çingene kadınların boynundan alınan kolyelerden başka delil yoktur. Mesele internet ile TV yayınları kadar ayağa düştü.

Roman semtinde isyan kokusu var. Olaylar patlak verdiğinde Müslüman Roman mahallelerine bir günde yayılacak ve ülkeyi yakacak niteliktedir. Ana çelişki etnik eşitsizlik, hor görülme, İslamofobi ve Romanfobidir. Bunun Türkçesi düşmanlıkların hortlamasıdır. Bunun politik anlamı “Bulgar Etnik Modeli”nin çökmüş olmasıdır. Bunun özündeki sızıda Ahmet Doğan’la son vedalaşma vardır. Lütfü Mestan’a yol göstermek yakındır.

Burada ana mesele, iddia edildiği üzere “İslam Devleti” kurmak değildir, tekrar ediyorum A. Doğan hainin “Bulgar Etnik Modelini” çöpe atmaktır. Başımızı yakan bu modeli Çingene mahallerinde ateşe verip yakmak ve etrafında bayram etmektir. Bu hain model Müslüman Çingenelerin canını boğazına getirmiştir. Onları köle etmiş ve aç bırakmıştır.  İsyan eden bir halk ezilebilir, kan dökülür, kurban verebilir ama asla yenilemez. Toplumun solmaz çiçeği, sönmez meşalesi  İsyandır. Asla yok edilemez ve anla unutulamaz.  Hedef devrilmeden, “Bulgar Etnik Modeli” adlı çoban başı sökülmeden, icran akmadan bu iş asla bitmez. Kölelikten kurtulmak kölelerin kendi işidir, kendi ödevidir. Sokaklarda dolaşan halkın gözlerini okuyun lütfen! Gözler kıvılcım saçıyor…

“Bulgar Etnik Modeli” Bulgaristan’da yaşayan Türklere, Pomaklara ve Müslüman Çingene kardeşlerimize ve diğer etniklere hiçbir konuda hiçbir hayırlı iş yapmamıştır. Mahallelerde “Kara Sakallı Mollalar”ın belirmesi bir tepkidir. Adaletsizliklere başkaldırıdır. İslam’da adalet aramadır. Eğer bu ülkede Romana, Türklere, Pomaklara ve Bulgarlara aynı adalet ve haklar sağlanmazsa, devlet çöker ve Orta Çağlara döneriz. Çingeneler adaleti Meşereler’de Şeriat kurumlarında aradıkça ve Bulgar Mahkemesi dikkate alınmadıkça hiçbir sorun çözülemez. Korku içinde yaşayanlar çıkış yolu arıyorsa, mutlaka bulurlar. Bu sözler adalet ve özgürlük için de geçerlidir.

HÖH partisinin zamanı doldu. Bu parti halkımızı, ülkemizdeki tüm etnikleri tarımda, tütünde, çobanlıkla ve duvar, yapı işlerinde hapsetmiştir. 500 kişi Türkiye’de, 2.5 milyonumuz Batı ülkelerinde ve insanımız dünya gördü eline para geçenler başka medeniyetlerin havasını aldı, “İzgrev” mahallesi çamurunda çıkmak istemeleri doğaldır. Ne yazık ki, kümesten çıkanı keseriz ve tüylerini yolup kaynatırız korkusu artık yeniliyor. İktidar katlarına atananlara saldırıyı görüyorsunuz. Orhan İsmailov’un Savunma Bakan Yardımcısı ve Vejdi Raşidov’un da Kültür Bakanı olması Bulgar ırkçıları kudurttu. “PF” aşırı milliyetçileri hükümette el çekme niyetini her gün yineliyor. Bizden istenen alt tabakanın altında oracıkta bir yerlere büzülmüş kalmaktır. Başımızı çıkardığımız an balyoz başımıza iniyor. Bu defa bu tokmağı elinde tutan HÖH-DPS Türk ve Müslümanlık düşmanı zihniyetir. Bu olayların hepsi aynı halkanın zinciridir.

Bulgar diline Rusçadan girmiş ve adına  “Burka” denen, baştan aşağı siyah yamçılı, çakmak taşı gözlerden başka kadın ve kız vücudunun hiçbir yerine gün görme hakkı tanımayan, kadını siyaha sarılmış sarmalanmış bir elbise var Roman bayanların üzerinde! Boydan boya siyah Bulgarca konuşan yeni bir Müslüman bayan tabaka yerel duruma hakim olmuş.

Herkes seyirci! Sözüm ona Pazarcık milletvekili HÖH-lü kabadayı D. Peevski bu polis operasyonuna, tutuklama olaylarına, cami baskınlarına, kitap toplama, ev baskınlarına, kadın kızların altınlarının alınmasına, “burka” denen bu elbiseyle giyinen kızların okullara bırakılmamasına ağzını açmıyor. Doğan, Lütfü, Peevski ve daha Türk partisinden 35 milletvekili dut yemiş bülbül gibi, sağır, kör ve dilsiz seyirci kalıyor. Şeytanlar başı “Medyum” saraya gömüşmüş, başını dumana tutmuş aklıma başka bir kötülük gelsin de Bulgaristan’ı, Türklerle, Müslümanları biraz daha birbirine düşüreyim derdindedir. İcra Müdürü, ömründe camiye girmemiş bir zavallı, cami ve mescitlerde Bulgarca konuşulmadığı için şaşırmış durumda olup kimsenin anlayamayacağı bir yabancı söz bulmak için lügat karıştırıyor. Yardımcıları ona keza, ayrıca gizli servis DANS ile çok yakın ve sıkı işbirliği içinde olduğu basına düşen Baş Müftülük tayfası şu anda yaklaşan ramazan hazırlıklarında ve olayı pek fark edemediler. Ve ortada yalnız ve bir tek ipleri ABD-Pensilvanya eyaletinde yaşayan Feytullah Gülen Hoca tarafından çekilen, Sofya’daki “önemli adam”, Baş Müftülük Genel Sekreteri Ahmet Ahmet kalıyor ki, bir tek o TV ekranından burnunu göstererek, “Pazarcık’taki Müslümanlarla ilişkimiz yok” dedi. Böyle demekle olay kapanıyor mu?! Bu cümlenin altındaki gerçek nedir, “saldırıya izin veren biziz, onları dini bakıma da yola getirmek gerek” mi dedi dersiniz?

Başka bir anlam da varmış bu işte Efendim! Çünkü onlar “selefiymişler”, çünkü paralarını Köln’de yaşayan Metin Kaplan’dan elden alıyorlarmış. Baş Müftülüğün pek haberi olmadan Pazarcık şehrine “Mescid-i Ebu Bekir” camii dikmişler, avlusunun etrafına duvar örmüşler. Müslüman Kulübü ve Kahvehane açmışlar, imamlar da 3 katlı evler dikmiş, ama paracıklardan Baş Müftülüğe kaptırmamışlar, Ahmet Doğan “alçağına” ise koklatmamışlar bile, oysa o da “şopar” olduğundan bir pay hak ediyormuş sözde. Vay be!

Tabii koskoca klasik İslam anlayışı 1400 yıldan beri ortada dağ gibi duruyorken, Bulgaristan’da Hanefi mezhebine bağlı 1300 cami ve mescit varken,  yalnız Türkiye’de 46 İslam mezhebi varken, bir de Baş Müftülüğün haberi bile olmadan bizde yeni yeni mezhepler kol gezerken, nasıl oldu da şu Pazarcıklı Müslüman Romanlar “selefliği” seçtiler, meselenin püf noktası sanki burada gizli?! Bir bakalım.

Şu bizdeki Müslüman Romanlar (eski millet mensuplarımız) geleneksel olarak cenazelerini Müslüman kabristanlıklarına gömer. Şu bizi “Bulgarlaştırma” sürecinde, mezarlık, matem ritüeli, dualar, mevlitler biraz karıştı. Romlar bizden biraz çekindi. Doğaldır bizim başımıza gelenlerin aynı şiddetle onların da başına gelmesini kimse istemez ve istemedi. Öyle ama görüldü üzere sıkıntılı yıllarda birkaç sebepten ötürü mezarlıklarımız doldu. Bir defa genelde komşu olan Bulgar mezarlıkları Türk kabristanlıklarına doğru genişledi, Müslüman mezarlıkları giderek daraldı, dolup taşar gibi bir duruma geldi. Belediyeler Müslüman taşınmazlarını (bu arada tarlalarını, koru, orman, çayır, mezarlık için uygun arsaları ve otlaklarını) yasal yollardan geri alınamadığından dolayı, bir yandan Türkler ve Pomaklar sıkıntı yaşarken, Müslüman mezarlığı için belediyeler yeni arsa tesis etmezken vs. sebeplerle Roman kardeşlerin cesetleri Kabristanlık dışı kaldı. Şunu da hatırlatalım. Bulgaristan’da Rom, Çingene Mezarlığı yoktur. Öyleyse onlar da mezarlık işlerine önem vermeyen bir mezhep aradılar ve seleflik bu iş işin biçilmiş kaftan oldu. Bu onları Müslüman eden önemli nedenler arasında başta gelir.

Suudi Arabistan’da, çöllerde su ve mezar taşı yapılacak taşlar arasan da bulamazsın. Her gece tepelere yer değiştirten çöl yelleri vs. yani o doğanın özellikleri, merhumlara ilgi gösterilmesini önemsetmeyecek alışkanlıklar yaratmıştır. Zaten gittikleri yer cennet inancıyla beliren ilgisizlik bizim temizlik konularına ve mezarlarına pek önem vermeyen Roman kardeşlerimize pek uygun gelir. Olayları dışardan izleyen ve toplumda boşluk gören kem gözler, beliren boşluğu sezince tohumlarını eker. Bunla selefi mezhebi tohumlarıdır.

Derken ve giderek Bulgaristan’da Baş Müftülük dışında bir selefi cemaat oluştu. Hele şu son dönemde İŞİD’in siyah bir bayrak kaldırıp “İslam Devleti” ilan etmesi, Avusturya, İngiltere, Hollanda’da okul kaçağı 16 yaşında kızların evden de kaçıp sözde devrim payan İŞİD’li gençlerin koynuna girmek için can atması, üstüne üstelik tatil için Norveç’e giden İŞİD teröristlerine İskandinavya devletinin günlük 109 US Dolar harçlık vermesi, normal düşünenlerin bile kafasını karıştırdı.

Nadasa bırakılan tarlalara bile korkuluk dikilen Bulgaristan gibi ülkelerde, Arap harfleriyle atlet ve gömlekler belirdi. “Burka”lı kadın ve kızlar korkuluk gibi dolaşmaya başladı. Sayıları her geçen gün artan kara sakallı genç ve yaşlı erkeklerin saçtığı kokuyla birlikte yayılan korku ortamı, devleti ayağı kaldırdı. “Doğan’ın Bulgar Etnik Modeli” buharlaştı. Ne oluyor korkusu DANS polislerini camilere, şehirlere, köyle götürdü. Devletin dinin bir ideoloji değil bir dogma olduğu ortaya çıktı. İslam’ın kitaplarda değil gönüllerde ve kalplerde aranması gerektiğini bilen yoktu. Güneşin ışığını tankla topla ezmek ve yok etmek mümkün olmadığı gibi İslam sevgisinin de yok edilemeyeceğini söyleyen olmadı. Bu işin, içinde en kötü olan, polisin,DANS’ın hala “medyuma” eyvallah etmesidir. Aralarındaki göbek bağı kesilmeden bu işler düzelmez.

Tabii ki, ırkçı milliyetçiler, İslam düşmanları, Çingene düşmanları, öteki düşmanları borazan çalmaya başladı. Geçen yılki saldırı ve baskında yakalanan 13 imam davası yine Pazarcık mahkemesinde bir yıl sürdü ve sonunda belki de makamların “Lider” yapmak istedikleri, Hıristiyanlıktan dönme, 1995’te doktordan “ruh hastası” raporu almış olan imam Yaşar Ali’den başka içeride yine kimse kalmayabilir. Ama bu işin yaygarası, günümüz ırkçılığının galebe çaldığı ortama uygun olarak bir yıl sürebilir.

Tabii bu arada, kendilerinin yetiştirip sıvazladıkları HÖH-DPS lider tayfasına karşı saldırı durdu. Normal olan herkes, Kooperatif Ticaret Bankası KTB’den çalınan 4.2 milyar leva olayına kap bağlatmaya çalışıyorlar şeklinde düşünüyor. Çünkü Bulgaristan’da da olsa artık 5 milyar levayı çalıp diş bankalara akıtmanın DANS kısa adıyla bilinen gizli polisin “uyuyan nüvesi” olan finans polisi gerçekten her gün çok uzun şekerleme yapmasa, savcılık dosyaların kimisini hiç açmadan arşivlemese ve içi boşaltılan bankadaki paralardan büyük bir bölümü yargıçların olmasa ve hatta parti yönetimlerinde en sözü geçenlere ayda 30-40 bin leva “ufaklık” verilmese ve batan bankada çalışan Lütfü Mestan gibilerin kızlarının aynı bankadan kaç para maaş aldığı bilinmiş olsaydı bu işler bu kadar zorlaşmaz ve karman çorman olmazdı. Ne yazık ki, bizim ülkemizde kimse ayaklarını yorgana göre uzatmıyor. Dışarıda kalan ayakların koktuğu ve kirli olduğu anlaşılmasın diye hep ancak lamba söndürüyor. Komşular rahatsız olmasın diye ise pencere kapatılıyor. Perdeler ise hep kapalıdır bizde. Yani gizli polis gizli ajanların gizli ihbarlarına dayanarak ülke çapında baskınlar yapıyor, başarılı operasyon raporları yazıyor. Vay be. Şu demokrasi ne kadar gizemliymiş. 25 senede yeni bir polis baskını şekli bile icat edilememesi, çok tuhaf değil mi?

7 yılda 5 DANS-operasyonu yapıldıysa, gelecek yıl gene yapılır. Bulgar gelenekçidir, gelenek bozmaz. Şu anda gelse de bir yetkili benden “”Ne Yapmalı? Diye sorsa şu tavsiyede bulunurdum: Pazarcık şehrinde hemen birkaç yeni berber dükkânı açılmalı!

Şimdiki berber dükkânları sakal tıraşı etmiyor. Yeniler sakal da tıraş edecek.  Sağlık

Bakanlığının geçerli genelgesinde EITS hastalığının kanama yoluyla bulaştığı yer aldığından. Berberlerin ustura kullanması yasaklandı. Sakal kesip sinekkaydı tıraşın tehlikeli olabileceği düşünüldü. İkinci emir. Kuranı Kerim yerine jilet ithal edilecek. Çin’den ucuz tıraş fırçası ve Türkiye’den “Arko” tıraş köpüğü alınacak ve berberlere “Yobaz Çingene Sakalı Tıraş Kursu” verilecek. Üçüncü olarak, şu Pazarcık Belediyesi de burnunu “İzgrev” mahallesine uzatıp koku alacak. Roman kardeşlere bir “kabristanlık arsa” tahsis edilecek. Millet işsiz güçsüz ve üremiş de üremiş yarın öbür gün bu insanlar ölürse gömülecek yer lazım. Belediye Başkanın “aç mezarı yok” sözünü yanlış anlaşıldığından, açıklama yapılacak. Başkan Çingenelerin açlıktan öldüklerinden mezara gerek olmadığı şeklinde algıladığı bu nükteli sözün tam ve gerçek anlamını öğrenecek ve Çingenelere bir mezarlık yeri tesis edecek, mezar yerinde ibadet odası olacak, odaya su götürecek vs. Bir de usule uygun matem geleneği geliştirilmelidir. Bizdeki suni camilere Diyanet çok hazırlıklı 18 imam göndermiştir, bir zahmet 2 adet imam da Pazarcık “Mesced-i Ebu Bekire” göndersinler ki, dinden sapma olmasın ve işler eski usullerimize göre yola girsin.

Bunlar yapılmazsa Pazarcıklı Roman kara sakalılardan birkaç otobüsün Köln’de yolcu taşımaya başlaması yakındır. Çünkü kimse düzeninin bozulmasını istemez. Hele Bulgar milliyetçileri! Akıllarından geçen 140 yıldan beri devam eden etnik temizliğe devam etmektir. Ha Batıya ha Doğuya fark etmez. Vaktiyle İndira Gandi gelsinler demişti de giden olmadı. Sonra 2-3 milyon tek yönlü bilet alalım ve hepsini Amerika’ya gönderelim fikri doğdu da Washington’a direk uçak seferi olmadığından gerçekleştirilemedi.

Yeri gelmişken şuna da işaret edelim. HÖH-DPS partisi son 25 yılda ilk kez meclis grubu olarak çözüldü. 38 milletvekilinden ikisi meclis grubundan çıkarıldı. Bulgaristan seçim yasasındaki listedeki öncelikli kişi olarak oy alan, halkın ve seçmenin sevdiği ve tercih ederek öncelik tanıdığı yeni milletvekillerinden İsperhli Günay Hüsmen ile Blogoevgratlı Musa Palev HÖH-DPS milletvekillinden kovuldular. Mecliste bağımsız vekil olarak kalacaklarını açıklayan iki milletvekiline HÖH-lider takımından gelen notada “MECLİSTEN ÇIKMAZSANIZ PARTİDEN ATILACAKSINI!  Dendi. Sanki parti babalarının ahırı! İstediği danayı kasaba gönderiyorlar. Vay be. Ne durumlara düştük. Bulgarin bize tahammülü de oldukça sabırlı ha!

Halkın seçtiği vekilin İcra Müdürü Lütfü Mestan partisinden atılması ne anlama gelir.

HÖH-DPS partisi Bulgaristan Cumhuriyeti seçim yasalarını çiğniyor.

HÖH-DPS partisi içinde çok ağır parti içi baskı uygulanıyor. Dikta tura var.

HÖH-DPS partisi demokratik ilkeleri tamamen rafa kaldırmış ve milletvekillerimize varana kadar Bulgaristan Türk ve Müslümanlarını alabildiğine eziyor, kan kusturuyor.

HÖH – DPS partisi her an ve en kısa zamanda bir Kurultay toplamalı ve demokratik ilkelere geçiş yolunda adımlar atmalıdır. Şimdiki yönetimden tamamen kurtulmalıdır.

Bizim demokrasi ilkelerini yaşatacak, halkımıza adalet ve özgürlük getirecek bir öz partiye ihtiyacımız var.

Bulgaristan Türk ve Müslümanlarının Kara Sakallılar ve Sinek Kaydı tıraşlıların zulmünden kurtulmamız zamanı çoktan geldi. HÖH-DPS partisi Bulgaristan kadının bir kölelik giysisi olan “burkaya” bürünmesine kadar, çocukların okuldan atılmalarına kadar, sistemli baskıların tırmanmasına kadar işleri yolundan çıkardı ve artık tasını toplayıp gitmelidir.

Kurtuluş yolunda engel yoktur. Korkuyu yenenler saf tutsunlar.

Reklamlar