İbrahim SOYTÜRK
Birinci bölüm.

Bu sene Bulgar Yahudileri konusu Bulgar gençlerin öncelikle Sofya’da olmak üzere, ülkedeki yüzlerce Sovyet Anıtı’na incitici sözler yazması ve tahrik eden resimler çizmesiyle başladı. Bu yazılarda anti-semir ifadeler de olması, Rusya Federasyonu Dış İşleri Bakanlığı Sözcüsü Bayan Mariya Zaharieva’dan tepki gelmesine neden oldu. Bulgar Dış işleri Bakanlığının karşı tepkisine rağmen Zaharieva’nın  “anıtlarımıza sahip çıkın”, “suçluları cezalandırın” ve “Bulgar Yahudilerini biz kurtardık” sözleri kamuoyunu kaynattı.

Bulgar tarihçilerinden eski Kültür Bakanı Bojidr Dimitrov sözcü Bayan  Zaharievaya hakkında “göğüsüz sidikli” demesi olayları daha da kızıştırdı..

Bulgar basın, radyo ve TV programları 1943 yılında 50 bin Bulgar Yahudi’sinin yakılmak üzere dış ülkelerdeki Nazi toplama kamplarına gönderilmesini engellediğini yeniden gündeme getirerek uzun uzun yorumlasa da, ilk kez olmak üzere çok kesin yeni sesler de yükseldi.

Bulgaristan Yahudi Dernekleri Başkanı Emil Koen, Bulgar kamuoyunu ikiye bölen 08 Kasım 2017 NOVA TV canlı yayın konuşmasında  “1943 yılında Bulgarlar bizi kurtarmadı. Nazi Kamplarına gönderilen 11 343 kardeşimiz dönmedi. 1942’de işgal ettiğiniz Makedonya ve Ege Trakya’sına “yeni” Bulgar Toprakları dediniz. O yıllarda bu topraklarda işlenen tüm suçlardan Bulgar devleti sorumludur. Oradaki Yahudiler Nazi ölüm kamplarına gönderildiler ve geri dönmediler. Birkaç milletvekili, yazar ve şairin Yahudileri savunması Bulgar devletini aklayamaz.” Dedi.

Bu sözler, 80 milletvekili adına ertesi gün meclis kürsüsünden konuşan sosyalist milletvekili Prof. Dr. İvo Hristov doğruladı. Gerçekleri bilmek isteyen kamuoyu kaynadı. Başkaldıranlar oldu.

Bulgaristan’daki azınlıkları anlayabilmemiz için onların 20. yüzyıl tarihini iyi bilmemiz gerekir. Çünkü geçen asır yalnız Yahudi azınlık için değil, tüm diğer ulusal etnik azınlıklar için de baştan sona bir baskı, terör ve zulüm asrıdır. Uygulanan yok etme yöntemleri farklı olsa da son hedef aynı olmuştur.

Son 70 yılda Bulgar Yahudilerinin başına gelenler birçok kitaba, konferansa, foruma konu oldu. Hatta Bulgar devleti Bulgar Yahudilerinin Nazi Ölüm Kamplarına gönderilmesinin önlenmesinde katkısı olan Bulgar Doğu Ortodoks Kilisesinin 2017 yılında “Nobel Barış Ödülü” ile ödüllendirilmesini istedi.

Konuyu üç  bölümde ele almak istiyoruz.

Birinci bölüm: SÜRÜLECEKLERİ HABERİNİ KİMDEN VE NASIL ALDILAR?

Bu olay Bulgar Yazar Stefan Gruev’ın Çar III. Boris’ın hayatını ve davasını anlatan “Dikenden Taç” kitabında en ayrıntılı ve somut belgelere dayanılarak anlatılmıştır.

2009 yılı basımında 21. bölümde “Yahudilerin Korunması”  konusu işlenmiştir. (Saysa 413) Türkçe çevirisini aynen verdiğimiz bu bölüm, “soya dönüş süreci” faciası yaşayan okurlarımıza çağrışımlı olmak üzere, en doyurucu bilgi sunuyor.

“Kalp durduran ve damarda akan kanı donduran haber Yahudiler arasında hemen yayıldı. İşitenlerin kalbi önce Sofya ve Küstendil’de, ardından Plovdiv, Dubnitsa ve diğer şehirlerde sıkıştı. Kulaktan kulağa dolaşan, onları Nazilere teslim etmek için nefret ettikleri Yahudi Sorunları Komisyonu (YSK) tarafından Yahudileri bir yere toplama hazırlıkları görüldüğü idi. 1943 yılı Mart ayının ilk günlerinde yayılan bu habere göre, Bulgar Yahudileri Alman istilasında bulunan Polonya’ya gönderileceklerdi ve bu amaçla polis operasyonları 10 gün sonra başlayacaktı.

50 bin Bulgar Yahudi’sinin vatandaş haklarını sınırlayan “Devleti Koruma Yasası” nın 1941 Ocağında onaylandıktan sonra da benzer haberler dolaşmıştı. İkinci derece vatandaş ilan edilmeleri adaletsiz ve incitici olsa da, daha önce Yahudi düşmanlığı yaşanmamış olan bu ülkede, onlar kendirlini fiziki yok edilme tehlikesi altında hissetmiyorlardı. Bu nedenle de ilk bir buçuk yılda pek fazla endişe yaşamamışlardı. Ne var ki 1942 güzünün daha ilk günlerinde her yerinden düşmanlık fışkıran komiserliğin kurulmasıyla, inanılacak yanı olmaya en küçük fısıltı bile artık çok büyük endişe uyandırıyordu.

Bulgar Yahudileri ölüm kampına sürüleceklerini kimden öğrendiler?

Sofya Yahudi ailelerinden birine yakınlık besleyen Liyana Panitsa, YSK Başkanı Aleksandır Belev’in sekreteriydi. Şubat ayının sonunda Bayan Panitsa, dostu olan Buko Levi’ye Yahudi Sorunları Komisyonu’nun Makedonya ve Trakya Yahudilerini Polonya’ya sürmeye hazırlandığını paylaşmıştı. Birkaç gün sonra Bayan Panitsa, dostunun ailesinin de “eski” Bulgaristan’dan sürgün edilecek diğer Yahudi aileleri cetvelinde yer aldığı bildirdi. Bulgaristan Yahudileri Din Adamları Başkent Yönetiminde Başkan Yardımcısı olan Levi, bu bilgileri Yahudi önderlerinden kimilerine iletti. Yine Lilyana Panitsa kaynaklı haberler Yahudi Din Adamları Yönetim Kurulu üyesi olan Avram Alfasa tarafından da getirildi.

Sürgün hazırlıkları Köstendil’de  başlayacaktı

Aynı hafta, bir görüşme için başkente gelen Küstendilli bir Yahudi olan Haim Behar YSK personelinin doktoru olan Yosif Vatev’e rastlamıştı. Karşılığında biraz para isteyen Doktor Vatev, yakında sürgün edilecekleri haberini ağazından çıkardı.Ertesi gün eve dönen Behar aynı haberi Küstendil  Yöneticisi Lüben Mitenov’tan da aldı. Vali ona, şehirde yaşayan Yahudiler kendi aralarında 300 bin leva toplarsa, bazı aileleri kurtarmaya çalışırım, dedi. Behar, şehrin Yahudi yönetimini bilgilendirdi. Ertesi gün bütün Yahudiler paniğe kapıldı.  Yahudi Sorunları Komisyonu’nda görevli memurları satın almak için istenen paralar fazla fazla toplandı. Köstendil Yahudiler, söylentiler doğru çıkarsa, Yahudilerin sürülmesinin durdurulması için Bulgarlardan oluşan 5 kişilik bir heyeti Sofya’ya gönderdiler. Mitanov, gizli haberi, o sırada Sofya’dan sürgünedilen ve Köstendil’de ecza açan Yahudi Samul Baruh’la da paylaştı.

Samuil’in kardeşi olan Tako Bahur ise, Filistine göç vizesi veren Sofya’daki Yahudi örgütünün gizli temsilcisiydi. Başkentte ciddi bağlantıları vardı. Kardeşinden haberi alan Yako Bahur, Sofya Yahudi Din Konseyi ve Köstendil heyetinin girişimine katıldı. Nüfuslu Bulgar aramaya koyuldular. Çarın gözdelerinden Lulçev ve  İç Makedon Devrim Örgütü VMRO saygın üyesi Vladimir Kurtev, Sofya Mitropoliti  Stefan, milletvekilleri, yazar, Nikola Muşanov, Petko Staynov , Dimo Kazasov, Damyan Velçev ve bazı başka muhalefet önderleriyle temasa geçtiler. Hepsi haberi alınca serseme döndü. Saygılı ve ilgili davrandılar. Yardımlarını esirgemeyeceklerini dile getirdiler. Fakat Bayan Panitsa,

Dr. Vatev ve Vali Mitanov tarafından bir sır olarak paylaşılan bu haberlerin doğruluğu ispatlanmamıştı. Bu söylentiler resmi makamlarca doğrulanmamıştı.

Yako Baruh, ondan dostları için Filistin vizesi isteyen birçok resmi kişileri tanıyordu. Aralarında Ticaret Bakaı Nikola Zahariev de olmak üzere, bazılarını ziyaret etti. Bakan, beyanda bulunup riske girmek istemediği için sustu. Yako’ya, bir sır söylemekten de geri durmadı. Bakanlar Kurulu, Bulgar vatandaşı olmayan ve Alman hukukuna bağlı olan Yahudilerin Makedonya’dan ve Trakya’dan sürülmesi kararını onaylamıştı. Fakat hükümet eski Bulgar topraklarındaki Bulgar vatandaşları Yahudilerinden hiçbir kişinin sürülmesine belge imzalamıştı. Fakat Yahudi Sorunları Komisyonu ve Köstendil kaynaklı haberlere göre, Bulgar Yahudileri de kamplara gönderilecekti.  Doğruyu söyleyen kimdi?

Bu durumda Baruh öğrenci arkadaşlarından birini anımsadı. Dimitır Peşev, iktidar partisinden, Almanya yandaşı bir milletvekili ve meclis başkan yardımcısı idi. 7 Mart 2017 sabahı gidip Peşev’i ziyaret etti ve ona YSK’nin sürgün planıyla ilgili duyduklarını teker teker anlattı.

Peşev bu olayı işitmemişti. O, parlamenter çoğunluk liderlerinin bilgisi dışında bu kadar büyük ve önemli bir kararın alınabildiğini düşünmek bile istemiyordu. Vali Mitenov’a anında telefon açtı.

  • Şehrinizin Yahudi vatandaşlarının Polonya’ya sürüleceği haberleri doğru mudur? Diye sordu.
  • Esef ederim, fakat haber doğrudur cevabını aldı ve Komiser Belev gizli emirleri bu hafta kendisi getirdi, diye ilave etti.

Peşev, hemen Küstendil Polis Müdürünü çağırdı:

  • Eminizdeyim, deyen Polis Müdürü, haberleri doğruladı. 3 gün sonra yani

10 Mart günü Yahudi vatandaşlar tutuklanacak, “Fernandes” tütün deposuna toplanacak ve yolculuk için hazırlanacaklardır, bilgilerini verdi.

Ülkenin bütün il merkezlerindeki polis amirlikleri aynı emri almıştı.

Yahudilerin ölüm kamplarına sürülmesine karşı olanlar kimdi?

Yahudi nüfus çok ezgin bir durumda şok yaşıyordu. Korku yaşasa ve öfkeden kükrese de bu çirkin şayialara inanmak istemiyordu. Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinden birçoğundan farklı olarak, Hıristiyan ve Yahudilerin eşit haklı vatandaşlar olarak, sıkı dostane ilişkiler içinde, dostane bir ortamda yaşadıkları ülkede ırkçılık yoktu. Almanya, Polonya ve Romanya ile karşılaştırmada bulunurken Bulgarlar, eski bir aforizma olan “Her halk kendi Yahudilerini hak eder!” derken gurur duyuyorlardı. Bu, Bulgar Yahudilerinden daha fazlası sorun yaratmayan vatandaşlardı, yaşadıkları ülkeye sımsıkı bağlıydılar ve Bulgarların arasında yaşamlarından memnundular anlamının gerçek dolgusuydu. Bulgaristan’da “Yahudi Sorunu” yoktu. 6 milyonluk Bulgaristan’da onlar ancak 50 bin kişiydiler. İşlerin toprak veya olağanüstü büyük zenginlik sahibi veya herhangi bir meslekte tekel durumunda olmadıklarından dolayı Yahudiler hiç kimse için tehlike oluşturmuyordu.

Yahudiler her şeyi sadece kazanmak için yapıyor” ve “Yahudiler korkaktır” gibi ihtarlar etrafta dolaşsa da, bunlar bazı etnik veya yerel gruplar için söylenen basmakalıp sözlerde farklı anlamda değildi. Örneğin Gabrovo’lular da çok sıkı insanlardı: Mezar yerinden tasarruf etmek için ölülerini dik ve bele kadar gömüp bünyesinin yarısını kireçle sıvayarak mezar taşı olarak kullanıyorlardı. Ermeniler için ise, onların unsurları olağanüstü süslemeyi sevdikleri söylenir.  Bulgarlarla aynı okullarda okuyan ve Bulgarlar gibi Bulgarca konuşan Yahudilere, Sinagog’da ibadet eden ve Pazar gün yerine Cumartesi bayram ede, sünnetli Bulgarlar olarak bakıyorlardı.

Bulgaristan’da yaşayan Yahudiler kimdi?

Bulgar Yahudilerinden daha fazlası İspanyol lehçelerinden birini konuşan seferatlar, diğerleri ise Almanca konuşan Eşkinazilerdi. Onlar şehirlerde yaşıyor, ticaret yapıyor, mali işlerle uğraşıyor veya serbest meslek sahibiydiler. Devlet makamları, Bulgar tebaalı olmayan Yahudilerin ülkede daha uzun zaman kalmalarına izin vermiyordu. Siyonist hareketin onlar üzerinde güçlü etkisi yoktu. Bulgar sağcı gruplarından bazıları, Romanya, Macaristan, hatta Fransa ve Belçika’da olduğu gibi herhangi bir siyasi rolü olan gerçek faşist teşkilatlar Bulgaristan’da hiçbir zaman olmamış olsa da, Yahudi karşıtı (anti-semist) sloganlar da dahil, Nazi fikir ve yöntemlerini kopyalamaya başlanmışlardı.

Faşist Devleti Koruma Kanunu daha 1941’de çıkarıldı.

1941 yılının Ocak ayında Devleti Koruma Kanunu’nu (DKK) dayatan Filov hükümetinin Üçlü Pakt Sözleşmesini imzalamaya hazırlanmasıyla durum kötüleşti. Almanya’da üstün olan fikirler 4 bölümlü kanunun bir bölümüne işlenerek, Yahudi dinine ibadet eden vatandaşlar siyasi haklarından men edildi. Daha sonraki aylarda onaylanan yeni dek retlerle Yahudilerin hakları daha da kısıtlanırken, taşınmazları üzerindeki vergiler daha da arttı ve bazı gıdalara Yahudi kotası uygulandı.

Devleti Koruma Kanunu protestolar uyandırdı. Almanya’ya sempati besleyen Prof. Aleksandır Tsankov da aralarında birçok muhalefet milletvekili, “Bulgar vatandaşlarının hepsi yasalar karşısında eşittir” diye yazan, Anayasanın 57. maddesine dayanarak Devleti Koruma Kanunu’nu (DKK) halk meclisinde sık sık ateş altına alıyordu.  Fakat oylama esnasında muhalefet güçleri kaybettiler. Yazarlar Birliği, Avukatlar Derneği, Hekimler Derneği ve bazı başka örgütler Başbakan Filov’a mektup gönderdiler. Ortodoks Kilise yönetimi de DKK’nunu resmen ve koşulsuz sert bir dille kınadı. DKK’nu desteklemeyen Bulgar nüfusun çoğunluğu rahatsızlık hissediyordu. Yahudi dost ve komşularının kaderiyle ilgili endişeliydi. Genel kanıya göre, hükümet Almanların güçlü baskısı altında karar almak zorunda kalmış ve elinde başka bir seçeneği kalmamıştır.

Bulgaristan’da ilk faşist örgütü İç İşleri Bakanı Gabrovski kurdurdu.

Yahudi azınlık Başbakan Filov’a ve “Ratnik” (mücahitler) faşist örgütünü kuran İç İşleri Bakanı Gabrovski’ye güven beslemiyordu. Ratniklerin Yahudi düşmanlığı daha da şiddetlendiğinde, bu örgüt hükümetten destek bulmasa ve halk önünde temsili bir yönü olmasa da gürültülü toplantılarından rahatsız olanlar kalabalaşıyordu. Ne ki Yahudiler öncelikle Çar III. Boris’e bel bağlıyorlardı. Çar Boris Yahudi dostu olarak biliniyor, adil ve insan halinden anlayan bir kişi olarak ün yapmış olduğundan dolayı, başlarına daha kötü bir şey gelmesine razı olmayacağına inanıyorlardı.

Çar III. BorisYahudilerin sürülmesi konusunda ne düşünüyordu?

Çar ve çevresinin, Bulgaristan’da Alman baskısı altında alınan Yahudi aleyhinde önlemleri onaylamadığı bir sır değildi. Bir defasında ailesi ve yakın dost çevresinde gayrı resmi bir söyleşide Boris, Nazilerin Yahudilerle iğrenç ve insanlık dışı münasebetleri hakkında tiksinerek ve öfkeyle söz eder. Yahudi ırkının tamamen yok edilmesine ilişkin bir gizli planı olduğundan şüphelenmese bile o bu Hitler’ci çılgınlığı geri zekâlıların Yahudi düşmanlığı belirtisi olarak gördü. Kendi hükümeti Yahudilere karşı yasalar hazırlamaya başladığında hayret etmişti. Boris, yeni yasaları iki kötülükten daha küçüğü olarak kabul etti. Önce Almanların tehlikeli ilerlemesi karşısında zaman kazanmak istemişti. İkincisi de, o Bulgaristan Yahudilerini Alman Nazilerinin eline vermek istemiyordu. Yahudiler konu edildiğinde, Çariçe Yoanna’nın daha sora açıkladığına göre,  Boris o “Zavallı İnsanları” Nazilere vermek istemediğini devamlı vurgulamıştır, dedi..

Çariçe Yoanna’nın aktifliği.

Nazilerin Yahudilere ve diğer bazı azınlıklara karşı vahşi davranışları Çariçe Yoanna’da nefret uyandırıyordu. O, öncelikle Vatikan ve Sofya’daki İtalyan diplomatları aracılığıyla olaylara sesiz ve gizli müdahale ederek, Bulgaristan’da yaşayan İtalyan ve başka tebaadan olan Yahudilere yardım eli uzatıyordu. Bir gün o Sofya’da “Malarya Hastalığıyla Mücadele” sergisinin açılısında İtalya Dış İşleri Bakanı Çano’nun damadı olan İtalya’nın Sofya Büyükelçisi Macistrati’yi gafil avladı. Sergilenmiş bir ilacın etiketinden ilgilenirmiş gibi eğildi ve Büyükelçiye kesin ve sert bir dille şöyle dedi: “Birkaç Yahudi için İtalyan pasaportuna ihtiyacım var.” Büyükelçi şu dönem İtalya’ya Yahudi kabul etmelerinin imkansız olduğunu söylese de, Malarya hastalığı ile savaşım teknik araçlarından ilgilenirmiş gibi yapan Çariçe şöyle dedi: “Bu kişilerin İtalya’da kalmayacaklarına ben şahsi garantimi veriyorum. Onlara transit İtalyan vizesi lazım, Arjantin’e gidecekler.” İtalyan diplomat istenen vizeleri daha ertesi gün getirmişti. Ne o ne de Çariçe bu konuyu bir daha açmadılar. Bu işler çok gizli yapıldıysa da, belirin şüpheler, Nazi çevrelerinde “Çar ailesinin Yahudilere kanat açtığı” kuşkularını arttırmıştı.

Çar Boris zengin Yahudi aileleriyle dostane ilişki içindeydi.

Çarın büyük sayıda Yahudi ailesiyle dostane ilişkiler içinde olduğu biliniyordu. Onun kişisel diş hekimleri Cerasi kardeşlerdi. Razenbaum kardeşler hanedan sülalesinin elbiselerini sağlıyordu. Boris otomobillerini “Pakard” şirketinin temsilcisi olan Lazar Geron’un yardımıyla seçiyordu. (“Dikenden Taç” kitabının yazarı olan Stefan Gruev’ın kardeşi olan Gruev Çarın özel kalemiydi ve Boris ona hitap ederken “Yahudi konsolu” diye hitap ediyordu.)  Gruev Rozenbaum, Elias, Goldştain, Bakiş ile olduğu gibi aileleriyle de çok yakın ilişki içindeydi. Dış ülkelerden Bulgaristan’a gelen Yahudi ilerler Çar’ı ziyarete geliyordu. Sionistlerin başı sayılan Nahum Sokolov III. Boris’le görüştükten sonra Sofya Yahudilerine hitaben şöyle demiştir:

Çarınızla övünmelisiniz, o bizim dostumuzdur.

Bulgar Yahudilerinin son umudu Çar Boris olmuştu. Mecliste ve meclis dışında sert baskı yasaları tartışılırken o kenara çekilip içine büzüldü.  Yahudi azınlığı hükümdarın tavrını kendilerine karşı beslenen bir yakınlık (sevimlilik) işareti olarak yorumluyordu. 1942 yılında Yahudilere karşı hazırlanan yasa önerinin sert tartışılması esnasında, oğlu veliaht Simeon’un 5. doğum günü dolayısıyla Sinagog Yönetim Konseyi tarafından örgütlenen kutlama ve yapılan dualarla ilgili kendilerine özel tele gram göndererek teşekkür eden Boris, Yahudilere yakındığını bir daha belli etmişti. Olayı Berlin’e rapor eden, Alman istasyon şefi Bekerle, olayın ülkede geniş yorumlara vesile olduğunu yazmıştı.

Bir ay sonra Çar Sofya Ravin’i D-r Aşer Hananel’i saraya davet ederek yeni kanunu kendisine ayrıntılı bir biçimde açıkladı. Bu gelişmelerden Naziler çok endişelenmişti. Bekerle başbakan Filov’a şikâyette bulundu.

Saraya yakın olan bazı Yahudiler Çarın duyumlarını okuyabiliyordu. . Acı yaratan bazı gelişmeleri kaşınılmaz olan bazı taktik adımlar olarak kabul ederken, onun Yahudileri kurtarma yolları arayışı olarak yorumluyorlardı. Onlar Çar Boris’in Yahudiler konusunda kamuoyuna açık konuşmasının uygun olmadığın konusunda da hemfikirdiler. O dönemde Alman-Bulgar ilişkilerin olağanüstü hassas olduğundan dolayı, Hitlerin Yahudilere karşı planlarına açıktan açığa karşı koymanın, kendileri için feci sonuçlar doğurabileceğini hissediyorlardı.

Birçok Yahudi ailesi Sarayı ziyaret ederek umut arıyordu. Yahudilere karşı kampanyanın iyice kızıştığı günlerde “Kraliçe Elionora” adlı kimsesiz çocuklar yurdu Çariçe Yuana’dan yardım olarak ”büyük miktarda kumaş” kabul tti. Saray birçok Yahudi’ye ülkeyi terk etmeleri için yardım eli uzattı. Yine Çar’ın emriyle olmak üzere bazı Yahudilere karşı idari yaptırımlar kaldırıldı. Birçok Yahudi değişik devlet kurumlarından işlerinin yürümesi için Çar’ın Özel Kalem Odasından ilgili Bakan ya da Genel Müdüre açılan telefonda konuşma “Yüksek Hazretleri size şunu hemen yapmanızı buyurdu…” sözleriyle başlıyordu. Yahudi vatandaşların ülkeden çıkmasının olağanüstü zor olduğu o dönemde, Birleşik Amerika’ya giden Rozenbaum ailesi örneğinde görüldüğü bibi onlar pasaportlarını doğrudan doğruya Çarın müdahalesiyle alabilmişti. Faşistlerin bu ailenin yolunu kesip ülkeyi terk etmesini engellemek için Özel Kalem Müdürü Gruev, Rozenbaum ailesine polis kordonu ve gümrükten geçerken refakat etti ve Sofya tren garında kendilerini vagona oturtup yolcu etti.

Devam edecek.

Reklamlar