Raziye Çakır

Konu: Şanlı tarihim, cennetim, eşsiz memleketim.

Her şeyin başı öğrenmek, duymak, dinlemek ve mücadele vermekten geçer inancıyla Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi BGSAM ile  BULTÜRK Gençlik kolları  yeni bir diziye başlıyor:

 Tuna Bir Hasrettir.

O kadar dolu ki yatağın şanla,

Bir değil, sanki bin ırmak gibisin.

Dalgalı sularına çöken dumanla

Göklerde yazılı tarih gibisin.

 

Hep böyle bulutlar içinde yolun,

Hilali kucaklar hep kıyıların.

Geçse de asırlar, gençtir yaşın,

O kadar şirinsin, sevgilim  gibisin.

 

Cennetsin, heyecandan özlemden,

Yerin dibine ve yıldızlara aynasın.

Müjdeler fısıldar geldiğin yollar,

Tuna sen sonsuz bir deryasın.

***

Her cümlemizi okuyan bize kulak veren özellikle gençlerin geleceğini her an düşünen bir topluluktur bizimki. Biz BULTÜRK gençleri gözlerimizi açtık,  geçmişimizle geleceği aydınlatmak için okuyup yazıyoruz.  Bu gün, onu anlayabilmek ve anlatabilmek için Tuna kıyılarında tarihin davetlisiyiz.  Balıklarla oynaşan, martıları kanat çırpan, kendisi ise durmadan hep akan dev ırmak,  Türkün tarih ve kültüründe önemli bir yer tutar. Bu deryayı anlamak ve eline kitap almış veya almamış gençlere onu yeni baştan anlatmak istiyoruz.  Tuna,  Avrupa’yı batıdan doğuya doğru aşarak Karatenize dökülür. Ona, büyük şair Beyatlı  “Bir Türkün gönlünde dağ varsa Balkandır, nehir varsa Tuna’dır” benzetmesini yakıştırdı.

Tuna hasrettir, sınırdır, sevdadır, duadır, şiirdir, hilal ve yıldızın yansımasıdır, berraklık fışkıran sularında gizli bir buluşmadır.  Vidin,  Pazvantoğlu Kalesi’ne çıkmayan Tuna’yı tanımaz ve anlayamaz, anlatsa yarım kalır.  Kale avlusundaki Osmanlı mimarisinin emsalsiz eseri Cami kubbesinde, Hilal içinde asırlardan beri parlayan ve Tuna aynasında şakıyan, sönmez bir yıldız değil,  bir KALPTİR. Yani Tuna bir sevgi ırmağı, insanların, kültür ve medeniyetlerin buluştuğu, âşıkların dertleştiği bir deryadır.

Budapeşte’nin Buda yakasında, “Margrit” adasını kucaklamış dev suları seyreden bir türbe var: Gül Baba Türbesi. “Rojedan” yani “Gül Baba” tepesinde yatan evliyalarımızdan biridir bu gönül babası. Evliya Çelebi’nin bir şair, derviş, kanaat önderi olarak tanıttığı bu sevgi insanı 1530’dan beri burada, Tuna’yı selamlayan gülleri Macarlar ve Türk ziyaretçiler birlikte suluyor.  Ve Tuna’yı bir sevgi ırmağı yapan Türk atalarımızdır. Aynı zamanda Tuna bugün bizim en sevdiğimiz hayat kaynağımızdır, memleketimizin bereket umududur.

Tuna bir manevi iletişim ve dostluklar ırmağıdır bir de. Tuna, boylarında koşan atlarımıza yoldaş olmuş, yiğitlerimizin sırdaşıdır. Bir de, almadan veren anne şefkati ile Anadolu’dan cepheye koşan yiğitlerin Yaradana kavuşma yeridir Tuna.

Eski kıtada Volga’dan sonra en uzun olan nehrin (2 860 km) suları şu an son bahara hazırlanıyor. Kıyılarında yağmur kokusu!  Gökyüzünden göklerin gürlemesini bekleyen dalgalar hasat şarkıları söylüyor. Bağ bozumu! Renk renk üzümler. Kocaman salkımlar ve kocaman fıçılar.  Bu günü yaşamış şairler,  “Bizim şarap içmemiz ne keyfimizden, ne de dine ve edebe aykırı gitmemizden” demişler ve Tuna boyunda bolluk bayramlarına katılmak istediklerini gizlememişler. Bütün Avrupa’yı besleyen geçtiği yerlere can veren büyük nehir, hayır duaları ile beslenmiştir!

Almanya, Karaorman’dan (Schwarzwald) çıkan kaynak,  Avusturya – Slovakya – Macaristan – Hırvatistan – Sırbistan – Bulgaristan – Romanya’dan Karadeniz’e koşarken rüzgarın dalgalarından çaldığı nem tanecikleri milyonlarca insanı ferahlatır. Tuna yıl ortalaması Karadeniz’e 200 milyar m3 civarında su taşır.  Bu esnada getirdiği çakıl, kum ve mil gibi maddelerin toplam ağırlığı 8 milyar ton civarındadır. Tuna nehrinin Viyana’dan başlayıp Sırbistan’a kadar uzanan muhteşem kıyısını, ova ve bahçeleri gören hayran olur.  Belgrat’ta Tuna’ya Sava ırmağı katılır ve birleştikleri yerde bayram eden balıklar, ismi dedelerimizden kalan “yüzce” bardaklarıyla kurulan tekne üstü sofraların kralı Tuna balıklarıdır. Tuna Balkanlara akarken yalnız su taşımaz. O, bir Kültür deryasıdır. 200 yıl öncesi Rusçuk, Nikopol, Silistre ve daha birçok kıyı şehrimizin kendiliğinden Avrupa havası soluması, Tuna sayesinde olmuştur.

 Bu gün yürüyüş parkuru olarak bilinen bu parkur, Sultanlar yolu olarak da tabir edilmektedir.

Tuna sert geçen kış aylarında bazı bölgelerinde buzlanır. Biz Bulgaristanlı Türkler Tuna kışının sertliğini “Belene” adasındaki Ölüm Kampında yaşadık. 1985-89 zulüm döneminde 518 kardeşimiz o adaya sürgün edilmişti.  Bu sert kışlardan sonra çözülen dev buz kütleleri su seviyesini 7 metre yükseltince, sürgünlere kâbusları yaşatmıştı.

Türklerin Tuna sevdası Osmanlıdan çok önce başlamıştır. Karadeniz’in kuzeyinden geçen Türk boyları Kıpçak, Kumanlılar bu zengin topraklara ilk gelip buralara yerleşenlerdir.  Avrupa tarımı Tuna havzasında başlamıştır. Orta Avrupa’nın Karadeniz halklarıyla olan ilk ticari ve kültürel bağları da Tuna üzerinden kurulmuştur.

Kuzey Tuna boyunca inen Hunlar, MS 380 yılından itibaren Balkanlar’da egemenlik kurmuşlardır. Bölgenin büyük bir kısmında hâkim olan Hunlar, Tuna havzasındaki hayatın örgütlenmesinde Slavlardan daha önemli rol almışlardır. Bölgeye sulanır tarımı getiren ve yerleştiren onlar olmuştur.

Balkanlar’da yerleşen Hun idarî yapılanması, idarede ve devlet içindeki Türk kavimlerinin yanında, birçok Ural kavmi, Germen kavimleri (Gotlar, Gepidler vb.), Slavlar, Sarmatlar gibi birçok kavmin beraber yaşadığı, anlaşabildikleri, uyum sağladıkları bir yapı olmuştur.

Tuna şarkılarının bu kadar içtenli olduğunu önceleri bilmezdim.  “Tuna nehri kıyımı yıkmam diyor!” Avrupa’yı Güney ve Kuzey’e ayıran ırmağın kendisi kadar önemli ve değerlidir. Avrupa’da çağları arasına ırmak gibi kırmızı çizgi olmuştur.  Avrupa tarihini en iyi anlatan Tuna’nın kendisidir. Tuna diğer nehirler gibi değildir, onun yazgısında unutulan hiçbir şey yoktur. Tuna kıyısında yürümek kimsesiz bir ırmağın kenarında gezinmek anlamında değildir. Tuna köprüler nehridir. Köprüler medeniyetleri birbirine bağlar ve halkları kardeş kılar. Bu geçmişte bizim izlerimiz var.  Bulmak zorundayız. Bu suların emzirdiği çocuklar, kuşaklar, halklar var. Bu bakımdan Tuna bir anadır, hem de Türk anasıdır.

Tuna özgür mü?

 

Özgürlük bu büyüklükte bir nehrin neyine!

Ölüler özgürdür.

Onlar önce öldüler.

Tuna aynasında görüyorum Atilla’yı

Biz o kadar çok karışmışız ki, tanıyamadım atamızı …

 

Ne tuhaf değil mi?

Tuna sis pus,

Dev nehir boğuşur ama yenemez sisi,

Tarih sular gibi bulanık,

Tuna aynasında bulmalıyız kendimizi…

 

***

 

Devam edecek:

Atilla’nın ölümünden sonra Tuna boylarında Hunlar.

Reklamlar