Tarih: 05 Aralık 2019
Yazan: İbrahim SOYTÜRK
Konu:  Bizi, sanki beyni çıkarılmış yerine sünger tıkılmış kişiler yönetiyor.

Son yıllarda en fazla ele aldığımız, aydınlatmaya çalıştığımız sorunlar eğitim ve öğrenimle ilgiliydi. Bulgar faşist ve komünistleri Türklere aynı zamanda diğer Müslüman azınlıklara dil, alfabe, yazım, okul, edebiyat, kültür-sanat hakları tanınmadığından dolayı, eğitim sorunlarımızın hiç biri çözülemedi. 70 yıldan beri çözülemeyen problemin temelinde Bulgar devletinin etnik azınlıklara kendi dillerinde eğitim ve öğretim hakkı tanımayıp bütün dünyada ancak 1-2 milyon insanın kullandığı Bulgarcayı dayatmasıdır.

Hafta Sonunda Şumnu’da (Şumen) Bulgaristan Türklerinin Kültür sorunları çalış tayında da konu aynı bu şekilde ciddi eleştirel yaklaşımla ele alınacak. Milli foruma öğretmenlerimiz, şair ve yazarlarımız, halk bilgelerimiz, dernekçilerimiz ve sevilen aydınlarımız katılmaya hazırlanıyor.  Türk dünyası örneklerinden söz edilecek. Doğal bilgilerin, halk zekâmızın, geleneklerimizin ailelere ve sosyal gruplara değişik biçimlerde aktarılması, sözlü öz kültürümüzden eserler dinlenecek.

Oluşan görüşlere göre, Türkçemizin gerektiği derinlikte ele alıp öğrenme sorunları başarılı çözemediğimiz durumunda, kendi köklerimizden, Türkiye’den, Türk dünyamızdan, yerel ve uluslar arası Türk kültüründen ülkümüzden ve umutlarımızdan kopma tehlikesi büyümeye devam edecektir. Eğitimdeki boşluğu evlerde, camilerde ve kültürel merkezlerdeki etnikliklerle doldurmalıyız.

Okullarımız devletleştirildikten sonra Türk maneviyatımız budanmış, öz kültürümüzün serpilip açması engellenmiş, Bulgar kimliğine yamanma döngüsünde bulunuyoruz. Bu boş döngü ve verimsiz bocalama topluluğumuzu yormuştur.

1990’dan sonra maddi mirasımızı sözde iade süreci yaşansa da Bulgar devleti Müslüman mülklerimizi, vakıf taşınmazlarımızı iade etmedi. Maddi ve mali olarak kendimizi yeniden üreterek güçlendirerek geliştirme sürecini başlatamadık. Özel kültür tesislerimiz devletin ve belediyelerin elinde kalması yabancılaşma ve ötekileştirme sürecini düğümlemeye devam etti.  Şöyle ki, daha 1879’da başlayan Osmansızlaştırma, İslamsızlaştırma ve Türksüzleştirme süreci artan devlet baskılarıyla devam ediyor.

Bulgar devletinin milli kültüre esas aldığı Kiril Alfabesi XXI. Yüzyılda eğitim ve kültür atılımlarına ufuk açmıyor. Türk dünyasında Kiril Alfabe ve yazımından Latin harflerine geçme süreci yaşanıyor. Türkiye, Kazakistan, Özbekistan, Azerbaycan, Türkmenistan, Kuzey Kıbrıs gibi ülkelerde Kiril Alfabesinden Latin Alfabesine okullarda, basın yayında, medyada ve devlet makamlarında başarılı geçilebilmiştir. Türk dünyası Avrupa ve dünya kültürüne Latin Alfabesi ile kaynaşma kapısını sonuna kadar açmıştır.

Bugünkü durumda Bulgaristan’da azınlık topluluklarının seçim yapma hakkı olmadığından dolayı dar sokakta sıkışmış bulunuyorlardır.  Okullarda daha ilk gününden başlayarak çocukları, azınlıklardan öğrenciler bir kör düğüme sıkıştırıyor. Günümüzde yaşanan eğitim ve öğretim, kültür krizi, bir devlet ve siyasi sistem krizidir. Avrupa Birliği üyesi bir ülke olmamıza rağmen, AB’den her gün koptuğumuzun farkında bile değiliz. Günümüzde Bulgaristan’da kısır kültürel yaşam TV ekranında spor ve hiciv yayınlarına kilitlenmiştir.

Gençlerin sokak konuşmalarına bakınız. 3 söz Bulgarca 2 tane de İngilizce. Dükkan isimlerine bakın, Lokanta ve Kahvelerdeki listelerde bir göz gezdirin, Mall of Sofya’da, Billa, Lidıl ve Kaufland vb. raflarındaki birkaç ürünün ismini okuyun ve  bu gidişin 1882’de başlayan Türksüzleştirme paralelinde artık Bulgarsızlaşma olarak da hızla yol aldığını hemen göreceksiniz.

Bu hafta Avrupa Birliği’ne bağlı “Pisa” adlı araştırma ajansı tarafından 28 ülkede birden yapılan, eğitimde işlevsellik konusu üstünde araştırma çalışmalarından sonuçlar çıktı. Dünya öğrendi: AB ülkeleri arasında son sıradayız. Başbakan B. Borisov, anlaştım, “bize dışarıdan çok yatırım gelecek” dese de,  gelecek paraları işletecek kafa olmadığından dolayı, başbakana inanan olmadı. Okula gidenlerden % 46’sı okuduğunu anlayamazken ve meslek okulları olmayan ülkemizde, yüksek okullar da modern teknolojilerin beklediği bilgili uzman yetiştiremiyor. Eğitim ve öğrenimdeki kuyrukta olmamız, teknolojik yenilenme sürecini geciktiriyor.

Öğrencilerimiz okuma yazma öğrenme, okuduğunu anlama ve anladığını uygulama, değiştirip dönüştürme konusunda Avrupa’da kuyruk ucundayız.  Gerçek durum çok daha fecidir. Cumhurbaşkanı R. Radev’in “bataklık” dediği ülkemiz, oligarşi ve mafya elinde “esir” durumdadır. Şu da bir gerçektir. Cumhurbaşkanı General Radev’i resmi koruma ekibinin şefi, hak etmediği  göreve seçilen yeni Başsavcı İvan Geşev’in kardeşidir.  Olayın  Anayasa mahkemesine gönderilmesi bekleniyordu. Mafya baskısı Cumhurbaşkanı iradesini kırdı,  ötesini siz düşününüz.  Okuduğunu ve işittiğini anlamayan kitle suskun ve pasif kalarak kendi geleceğine ve demokrasimize mezar kazmayı seçti.

Uluslar arası ”Pisa” araştırmaları ancak Bulgar çocuklarının okuduğu okullarda yapıldı. Türk, Pomak, Romen, Makedon, Ulah ve Tatar etnik toplumlardan öğrenciler bu kapsama alınmadı. Ne ki bizdeki esas sorun gettolarda – Romen mahallelerinde, merkezlerden uzak köylerdedir. Azınlıklar dilinde eğitim, kitap, basın yayın, umut ve gelecek olmamasındadır. Umutsuz insanların geleceği karanlıktır. Başbakan Borisov  2 yıl önce aşırı milliyetçi faşistlerle sarmaş dolaş oldu, seçim hilelerine göz yumdu ve ırkçı kesimi iktidara çekti. Ülkemizdeki siyasi, ekonomik ve manevi denge değişti. Türk düşmanlığı sesleri daha güçlü yükseldi. Eğitim reformu durdu. Milliyetçilik plakları yeniden çalmaya başladı.  Huzur ve dostluk isteyen halkın gönlü kırıldı. İnsan vatanında güven ve umut olmasını ister. Azınlıkları devlete iyilikle devlete davet etme süreci ise henüz başlamadı. Günümüzde yeni kuşağın kör cahil ve ilgisiz kalması etnik azınlıkları devletten uzaklaştırma sürecini derinleştiriyor.

AB, ulusal kör cahillikle ilgili değerlendirme yapmış ve bize “en kötü durumda olan sizsiniz” demiştir. Bu konuda devlet kesin önlem almayı görmüyor. Sanki çaresiz kalan vatandaşların ülkeden çıkıp Batı ülkelerinde sosyal yardım için el açmasına ufuk açıyor. Bundan ben sen bizden önce, devletin azınlıkların kolektif haklarını tanıyıp eğitim ve kültür alanında problemleri kendilerinin ortak gayretle çözmesine imkân tanımasını bekliyoruz. Azınlıklar aralarında yardımlaşarak çocuklarını dış ülkelerde de okutup hayata yetiştirme yolları bulmalıdır. Türkler bu işte de öncü ve örnek olmalıdır. Bulgaristan’ın yeniden aydınlanması için şu an en az 2 bin yeni kıstas ve değerlerle düşünen aydına gerek var.

Bulgaristan Eğitim ve Teknoloji Bakanı Krasimir Belçev bu konuya değinmiyor. “Pisa“ ajansı açıklamasından sonra Bakan şöyle dedi: “5 sene sonra yeni bir araştırma yapılsa aynı sonuç alınır, yine son yerde oluruz, işlevsel cahilliğin aşılabilmesi için eğitim reformu yapmamız gerekiyor. Bu da en az 9 yıl sürer.” İşlevsel cahilliğin anlamı, bakana göre şudur:  Öğrencinin aldığı bilgiler üzerinde düşünmeyi öğrenmesi, öğrendikleri bilgileri analiz etmesi ve uygulamaya koyması gerekir.  Bu işten halen elde edilen sonuçlar olumsuzdur.

İnsan sevmediği ve bilmediği bir dilde düşünemez. Önce dil sorunu çözülmelidir.

Bulgaristan okullarında 4. Sınıfa kadar öğrenciler yeterli temel bilgi alamıyor.   Öğrenciler işittikleri bilgileri algılayıp dönüştüremiyor. Ancak kuru sünger gibi emmiyor. Potansiyel enerjiyi genetik enerjiye, genetik enerjiyi mekanik enerjiye dönüştüren, soyut düşüncelerle boyuttan boyuta atlatan gençlerimiz bilgiye susuz ve aç. Hepsi ellerindeki telefonlara mistik bir araç olarak bakıyor. Elle yiyenin kaçıkla yemeye alışması zaman alır, hele saptan içip de karın doyurmak imkansız gibidir. Bilgiye susamış cahillik karanlığından çığ gibi koptu kopacak bir gençlik homurdanıyor, homurtu artıyor. Türk gençlerimiz bu dirilişin omurgasıdır.

Toplumda konuşulan şu fıkra ilginçtir.
 “Bulgaristan’da doğacağıma, Afrika sömürgelerinden birinde doğmuş olsaydım. Afrikalılar, kıta değiştirsek 6 kat iyi yaşarız umuduyla Akdeniz dalgalarında can verirken korkmuyorlar. Bizim böyle bir umudumuz yok. Keşke olsaydı ama yok. Tek çaremiz her defasında yeni baştan başlamak ve hep yeni baştan, “a, b, c”…den.

Öğrenciler bilgiler arasında bağlantı kuramıyor.  Bu durgunluğun ve habersizliğin aşılmasına geçilebilmesi için ancak 6 ile 9 yıl sonra geçebilir. Şimdi Bulgar okullarında sınıf geçmek için ezbercilik almış yürümüş. Düşünmeyi öğrenemezsek, basma kalıp olandan sıyrılamazsak, diplomli olsak bile ne işe yarar. Cahilliğe ilaç doğru dürüst okumaktır.   Zorunlu olan, öğrencilerin bilirkişi yaklaşımıyla eğitilmesidir.

Son yıllarda Bulgaristan’da öğrenimle ilgili şöyle bir söz gelişti:

Değerli olan “bilinenin hepsini unutulduktan sonra aklımda kalandır.” Bizden dilimiz, dinimiz, geleneklerimiz, tarihimiz ve kimliğimizi unutmamız isteniyor. Bulgar Okulu 11 yıl öğretmekle değil unutturmakla meşguldür. Liseli hiçbir işe yaramayan taş kafalar arttıkça artıyor. Hayat enerjisine ders kitaplarında yer yok. Bilgi künyesi artık 4 yılda bir değişmeye başladı.  Türkler, Kiril Alfabesiyle nikâh kıymadı. Bulgaristan’da yeni ufuk henüz mayalanmadı.  Son 140 yılda Bulgaristan’ı Osmansızlaştıranlar, İslamsızlaştırılması ve Türksüzleştirilmesi süreci 2019’dan başlayarak  artık Osmanlı’dan Bulgar Prensliği döneminde yaratılan eserlerin yok edilmesine başlanmıştı. İvan  Vazov’un “Esaret Altında” eseri hurdaya taşınıyordu. Şimdi Vazov’un dilinden 6 bin Türkçe kelimeyi sökmeye çalışıyorlar. Vazov Karavelov, Botev derken Türkçe sözler klasik Bulgar eserlerinden çıkarılıp sözün mizacı anlamda yakılması isteniyor. Bulgar dili yeni bir bunalıma dalıyor. Bulgarca 18. Yılın sonunda ve 19. Yılın başında yazılmış eserlerin 21. Yüzyıl diline tercüme edilmesi etnik azınlıkları ve onların dil ve kültürünü ilgilendirmiyor. Azınlıklar eğitim, kültür, edebiyat ve sanatta Bulgar hastalıklarını 21. Yüzyılda da yaşamak istemiyor. Olaylar Bulgar kültürünün başa dönme isteğinde temel yok, Türkçe, Farsça, Rumca sözlerin arıtılmasından sonra  dilde ve kağıt üzerinde söz ve değim kalmıyor. Yalnız tulum ve davulla modern sanat yaratılamaz. Biz Türkler Rumeliye 100 makam ve 300 ritimle geldik ve bir sanat kaynağı olarak  yok edilmek isteniyoruz ve bu bir kültür  soykırımıdır.

Karardıkça kararan bir karanlıktayız.  Dünyada 100-ün, 300-lerin listesine veya 500-lerin cetveline girebilmiş bir devlet veya özel üniversitemiz, yüksek okulumuz yok. 56 Yüksek Okulumuz olsa da bilinenler Sofya Üniversitesi ve Yukarı Cuma (Blogoevgrad) Amerikan Üniversitesinde başkalarını bilen yok.  Yabancı kolej ve liseleri bitirenlerin % 80’ni diş ülkeye çıkıyor, yabancı bankalardan yüksek okul kredisi alarak, bittirdikten sonra, iş bulanlar, ne yazık ki, sılayı seçiyorlar. “0 ve 1” devrimi çağındayız. Kiril Alfabesiyle devrim olmadı.  Suya atlayıp yüzme öğrenmek zorundayız…

Bizi izleyiniz.

Paylaşınız, sorup öğreniniz

Ve en önemlisi sağlıcakla kalınız.

Teşekkür ederim.

Reklamlar