rafet rRafet ULUTÜRK

Konu:  Yalancının mumu yassıya kadar yanar.

 

Doktor benim neyime

Aman anam garibem!

Evvel böyle değildim

Ben şimdi mecnun oldum

Aman anam garibem!

 

Bu sözleri Bulgaristan halk sanatının en güzel sesi, sanat bülbülümüz Kadriye Latifova’nın en sevilen Türküsünden aldım. Sanki bugünümüzü görmüş o uzaklardan ve bize “garibem” demiş ki, derin anlamında yadırganan ve alışılmamış bir olay vardır. Evet, bir yadırgananlar olduk ama alışılagelmemiş çılgın ve deli bir durumda SUBAŞINDAYIZ.

Yazar ve analiz eden arkadaşlarımın uyarılarına kulak verirken, onlara hak da veriyorum, çünkü “yeni tuzağa” düşürerek bizi parçalayarak, bin bir yeni tuzağa düşürerek ufalayıp kül gibi savurmak isteyenleri görebilenleri kutluyorum.

Sosyal olayların doktoru siyasetçilerdir.

Siyasetçi olabilmek içinse okulda birinci akademide alacı olmak yetmiyor. Bir de devrimin dikenli patikalarından yürümek, dağlarda dağlanmak, gecelere sevdalanmak, umuda sevdalanmak mutluluğa aşık olmak ve en zifiri karanlıkta bile kıvılcımların çaktığını görebilmek gerekiyor.

Biz 26 yıldan beri bu yoldayız.

Bu bizim öz güven, özgürlük yürüyüşümüzdür,

1985’te başladı.1990’da hedeften saptırıldık,

Biz Bulgaristan demokratik aydınları ve özgürlükçü taban olarak öz davamızı gerçek raylarına oturtmaya bugün her zamankinden daha fazla kararlıyız.

Yeniden SU BAŞINDAYIZ.

Önce 1990’ın ilk günlerinde nasıl aldatıldığımızı bir daha açalım ve doğrulayalım.

  1. yüzyıl lider heveslileri ya Hitler’e ya Stalin’e özenmişlerdi.

Hitler 1934’te “Fürer” koltuğuna oturduğunda sonra şöyle demişti:

Önüme açılan iki ufuk var:

Ya tüm planlarımı gerçekleştireceğim ya da hezimete uğrayıp mahvolacağım.”

Kazanırsam tarihin en yüce simalarından biri olabilirim!

Yenilirsem yargılanacağım, hor görüleceğim, herkes benden tiksinecek ve lanetleneceğim”.

İnsanlık Hitlerin cinayetlerini, katliamlarını ve insan düşmanı rejimini lanetledi.

Bugün de lanetlemeye devam ediyor.

Onun seçenekleri 1990’da Ahmet Doğan ve hainliğe gönül vermiş arkadaşları benimsedi. Hedeflerinde, Bulgar etnik azınlıklarının özünü aşındırıp kimliklerini unutturup tamamen değiştirme son amacı olan totaliter siyasete XXI. yüzyılda da hem Hak ve Özgürlük Hareketi (DPS) hem de devletin baskı mekanizmalarıyla devam etmek vardı.

Bulgaristan’da Türk – Müslümanları usandırıp Bulgarlaştırmak, bu siyasetinin ana aracıydı.

Hainliği gerçekleştirme aracı Hitlerin en yakın dostlarından biri olan Göbels’ten araklanmıştı. Faşist partinin propaganda şefinin “yalana dayanalım” sözleri hiç unutulmadı. Hele Bulgaristan’da bunlar bize karşı her an hala uygulanıyor:

Büyük bir yalan söyle, bir şey yapma yalnız söyle ve sonra hep tekrarla, bir zaman sonra insanlar sana inanacaklar.” Demişti Göbels.

“Size hak ve özgürlüklerinizi vereceğiz, türkü ve şarkılarınızı anadilinizde söyle hakkı tanınacak. Türk gibi doğup Türk gibi sevişerek yaşayacaksınız” demişlerdi bizi kandırırken.  Bu yalan bin mitingde, 20 bin toplantıda, forum ve kurultayların hepsinde tekrarlanırken işler yoluna girecek sandık, aldatıldık, uyutulduk, kullanıldık,  umut sömürücülerine yem olduk.

Şimdi yeniden su başındayız!

Doğru yolda yürümek, yalan rüyalardan uyanmak ve gerçek haklarımızı elde etmek için yeniden kollarımızı sıvamaya, omuz omuza vermeye hazırlanıyoruz.

Sonra tarihin bizi çöpe atmasını engellemek istiyorsak, kendi tarihimizi kendimiz yazmak zorundayız.

Bizim başımıza yalan çuvalı geçirenlerin bildiği şöyle bir şey vardı.

Tarih kazananlardan gerçeği söyleyip söylemediklerini sormaz!”  

Fakat kazanamadınız, saraylara gizlendiniz, ininden başınızı çıkaramıyorsunuz, bir değiş üç çatlak sesli horoz ötse de kimse yalana uyanmak istemiyor. Son aylarda durumda köklü bir değişiklik oldu.

Bulgaristan Türklerinin totalitarizm tünelinden, zindanlardan çıkabilmesi için örgütlü mücadele çırasını yakan HÖH kurulmazdan önce hak ve özgürlük direnişlerimizin babası olan Dobrucalı Necmetik Hak BTV’deki  konuşmasında özetle şöyle dedi:

“BULGARLAR BULGARİSTAN’I BENİM KADAR SEVMİŞ OLSA,

     AVRUPA’YA KÖLE OLMAYA GİTMEZLERDİ!”

İnsanları etnik azınlıklara karşı cephe almaya ve onları bölünmeye zorlayan politikayı yürütenler bir avuç insandır.

Şu Bulgaristan, Bulgarlarındır diyen Bulgarlar, bu işi unutsunlar, çünkü bu bir gerçek değildir. Eğer Bulgarlar Bulgaristan’ı, benim sevdiğim kadar, sevmiş olsalardı, Avrupa’ya kaçıp Avrupa halklarına kölelik etmeyi kabul etmez, vatanları için çalışırlardı.

1980’li yıllarda Bulgaristan Türklerinin Milli Kurtuluş Hareketini (BTMKH) kuran, yargılanan ve uzun zaman hapiste kalan, sürgün edilen, vatanından kovulan ve geri dönen, suyunu kazanıp da içtiği, ekmeğini bölüp de yediği, alkış da duymuş, lanet de işitmiş öncü militan Necmettin Hak demecine şöyle devam etti:

Azınlıkları ve ulusu birbirine düşürme, bölme siyasetini yöneten bir avuç insan, halka doğru yolu göstermiyor. Biz anadil, eğitim öğretim, kültürel haklarımızı istiyoruz. Kendi bayramlarımızı istediğimiz gibi kutlamak istiyoruz.

Kurban ve Ramazan Bayramlarımız tatil günü olmalıdır. Bulgaristan’da her bayram tatil de yalnız bizim bayramlarımıza izin verilmiyor.

Bulgaristan’da “Geçiş Dönemini” eleştiren N. Hak şöyle dedi: “Her konuda yalan söyleniyor. 26 yıldan beri tekrarlanan kuyruklu yalanlar var. Bunlardan biri kamu ve kooperatif mülkünü özelleştirmeye ilişkindir. Bizdeki özelleştirme bir yasalara uydurulan hırsızlıktı. Halkın malı talan edildi. Bulgaristan’ı soyup soğana çeviren, insanlarımızı Avrupa’nın en sefil insanları durumuna getiren, değişmez yönetici geçinen bir grup bugün yeni yalanlar uydurup, yeni oyunlar peşinde olup halka yeni kapan kuruyorlar.  Türkler hakkında yalan üstüne yalan konuşanların anlattıklarına bakılırsa. Biz Türkler soymuşuz Bulgaristan’ı sanki…

Bulgaristan’ın ana iş gücü ordusu olan Türklerin memleketimizin kalkındırılmasındaki rolüne değinen Hak şunlara işaret etti:

“Bulgaristan’ın tarımda ve endüstride en önemli, en nitelikli işçi tabakası Türklerdir. Sosyalizm yıllarında hiçbir zaman iktidar katlarına çıkmamıza yol açılmadı.

27 Şubat 2016 günü Sofya’da Demokrasi, Sorumluluk, Özgürlük ve Hoşgörü – kısa adı DOST partisinin kurucuları arasında olan Necmettin Hak, kendisine Ahmet Doğan ve yeni partinin başkanı Lütfü Mestan hakkında sorulan soruları cevapsız bıraktı…

Öte yandan, Hak ve Özgürlükler Hareketi (DPS) yi, kendi mülkü ilan edip bir Ltd şirketi haline getiren  Ahmet Doğan, 15 Şubat 2015 gecesi gerçekleştirdiği iç darbeden sonra olayların çok karıştığını, adeta kontrolden çıktığını, yörelerde partide sökülme izlendiğini itiraf ederek “Frog” ajansına verdiği demeçte şöyle dedi:

Pevski dolayında şiddetlenen skandalların başladığı günden beri parti hızla nüfus kaybediyor. Milyoner oligarşi temsilcisinin Peevski’nin verdiği demeçler ve hareketleri yerel örgütlerde endişe uyandırıyor, partinin bir dolandırıcının şirketlerine şemsiye açmasına tepki gösteriliyorlar.”

Doğan demecinde “Peevski boynumuza asılan bir değirmen taşı oldu” dedi ve şöyle devam etti. “Birçok iş adamı beni arıyor ve Peevski’nin kendilerinden rüşvet istediğini, ismimi  kullandığını söylüyorlar” derken bilinen bir gerçeği azından çıkarmış oldu.

Konuyla ilgili yapılan yorumlarda, “Ahmet Doğan’ın milletvekili Daniyel Peevski’den korktuğu ve Peevski’nin “lideri” avucuna almış limon gibi sıktığı” belirtildi.

Son dönemde “Saray”a girip çıkanların beyanları ise, Doğan’ın eski “dostlarından” olup sık sık medya sayfalarında onu öven, bilimsel çalışmalar üzerinde derinleştiğini söyleyen, hatta “Braun Gazı” üzerine incelemeler yaptığını belirten Tadarıkov’u yalan söylemekle ve gerçekleri gizlemekle itham etti. Bu yorumlarda Ahmet Doğan’ın insan arasına çıkacak durumda olmadığına, art arda boşalan viski şişelerinin şuurunu iyice bulandırdığına ve Peevski çevresinden gelen lağım kokusunun da maneviyatını iyice boğduğuna işaret ediliyor.

Bulgaristan demokratik kamuoyu temsilcileri, 2 aydan beri basının ve tüm medyanın (DPS) konusunu harmanlayıp parmağına doladığı dikkate alındığında, A. Doğan’ın hiçbir konuda tek söz söyleyecek durumda olmadığına dikkat çekerken, durumun çok ağır olduğunu, partide lider krizi olduğunu, yerel örgütlerin seçenek aradığını yazıyor. Bu bunalımın temelinde D. Peevski dolandırıcılığı olduğu kadar,  parti içi baskı da olduğunu gören sıradan partilileri iğrendiriyor.

Tüm bu gelişmeler insanın aklına “yalancının mumu yassıya kadar yanar” atasözümüzü getiriyor.

Haber kaynağı olarak, Türkiye kamuoyunda bilinen iki şahıs olan,  Yalçın Bayar ile Yalçın Koçak’ı gösteren HÖH-DPS eski Başkan Yardımcısı Osman Oktay, son dönem siyasi yorumculuğa soyundu. HÖH partisinin gelecek seçimlere kadar dağılmasını gündeme getirdi. Kâhinlik yaparken Türkiye makamlarının HÖH yöneticileri, Ahmet Doğan ve Delyan Peevski çevresinin banka hesaplarını açıp daire ve otellerine el koyacağı, Kıbrıs’a kaçırılan paraların gasp edileceği gibi haberlerle tutuşturulan ve Türkiye ile Bulgaristan arasını açmayı hedefleyen Rusya fitilli ateşe benzin dökmeye devam ediliyor.

Sözün özü, Bulgaristan’da Müslümanlar ile ilgili siyaset yalanla dolanla başladı ve öyle de devam ediyor.

Gerçekçi düşünenler artık bu işlerin sonunun geldiğine, SU BAŞINDA olduğumuza inanıyorlar.

Zamanı dolanlar düşünsün.

Onları bundan sonra en iyi doktorlar bile kurtaramazlar çünkü bu hastalık ölümcül…

Buruna gelen koku  budur. Kalın sağlıcakla,

Reklamlar