Sakir Arslantaş

Yazılarımızda çık sık kullandığımız kavramlardan biri DEMOKRASİDİR. Bu bir toplumsal düzenin adı, bir politik partiye verilen isim de olabilir. Türkiye’de olduğu gibi, Bulgaristan’da da Demokrat Parti isminde politik oluşumlar vardı. Türkçemizde, bir şahsın demokrat olduğu anlatılırken, diğerlerinin fikirlerine saygı gösterdiği vurgulanmış olur. Bir yönetim biçimi olarak demokrasi, çoğulcu, yani birden başka partinin idare işlerine katıldığı anlamındadır. Son yıllarda bizde Demokrasiye Geçiş, demokratikleşme gibi kavramlarla, tek partililikten, yani totaliter rejimden çok partili yani herkesin sözünün geçeceği bir toplumsal düzene geçildi. Bulgaristan’da 10 Kasım 1989’da Todor Jivkov’un tek başına yönettiği otoriter düzen yıkıldığında ve 1990’da Büyük Millet Meclisi Anayasa’dan Bulgaristan Komünist Partisi yönetici parti olduğu maddesini kaldırdığında, demokratikleşmeye yol verildi.

Demokrasiye Geçiş kavramıyla başladık. Bu işin sabah başlayıp akşam biteceğini sanmıştık. Oysa 25 yıl geçti, bir türlü tünelden çıkamadık, yol bitmedi. Biz 1990’a kadar bizim sosyalizmin bir totaliter sosyalizm olduğunu da düşünmüyorduk, düşünmediğimize göre, bilmiyorduk da, çünkü sosyalizm sözünü kullananların dilinin altında sıra bekleyen değim sosyalist demokrasiydi. Olmayan bir şeydi. Bu kavramlar arasında totalitarizm sözü, anayasaya göre, iktidarda komünist partisinin ortağı olmaz anlamında olduğundan, demokrasi sözünü kullanmamıza hiç gerek yoktu, çünkü demokrasi çoğulcu demektir ki, bir parti tek başına iktidardaysa, nasıl çoğulcu olsun.

Bir de klasik anlamda demokrasi şu demektir:

Demokrasi kelimesinin kökeninden hareketle genellikle şöyle açıklayabiliriz: Demos (Halk), Kratos (İktidar) demektir; o halde demokrasi”halkın iktidarıdır” yani  “halkın egemenliğidir.

Demokrasi, kralın, sultanın veya belli bir azınlığın değil de,  halkın egemen olduğu bir (yönetim) rejimdir.

Neredeyse bütün bilinen ve yaygın demokrasi tanımları, bu tanımın çeşitli varyasyonlarından başka bir şey değildir.

Dışardan bir örnek: demokrasinin en bilinen ve kabul görmüş tanımlarından biri, Amerika Başkanı Abraham Lincoln’un (1809 – 1865) meşhur, tanımıdır. Bu tanıma göre: “Demokrasi, halkın, halk tarafından, halk için yönetimidir.” Hemen görüleceği gibi, bu tanım da aslında etimolojik kökene dayanan “Halkın Egemenliği” tanımının değişik bir versiyonundan başka bir şey değildir.

Demokrasi sık sık, “toplumun” bir yönetim (rejim) biçimi ya da devlet biçimi olarak, diğer yönetim biçimleriyle kıyaslama içinde de tanımlanır. Örneğin Monarşi, kişi yönetimi; Otokrasi, kişisel yönetim, Oligarşi, zengin azınlık yönetimi ve Demokrasi, çoğunluk yönetimidir. Lincoln’un tanımındaki Halk, çoğunluk anlamında alınırsa bu anlama da gelir. Bu tanımın da ilk tanımın diğer bir çeşitlemesi olduğu açıktır.

İnternette bakıldığında böyle onlarca, yüzlerce tanım görülebilir. Örneğin Vikipedi’de demokrasi şöyle tanımlanmış: “Demokrasi, tüm üye veya vatandaşların, organizasyon veya devlet politikasını şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu bir yönetim biçimidir.” Aslında çok güzel söylenmiştir.

Biz kavramların anlamını bilmeden hak arama, adalet sağlama, özgür olma mücadelesini anlayamayız. Yazılarımızdaki ana kavramlarından biri DEMOKRASİ kavramıdır.

Bugün bu konuya dönmemizin ana nedeni, bu kavramın son zamanlarda halkın gözünü boyamak için kullanılmasıdır. Bunun anlamı da sahte demokrasidir.

25 Mayıs günü yapılacak Avrupa Birliği Parlamentosu seçimleri arifesinde sözüm ona pek çok sahte demokrasi oyunları oynanmaya başlandı. Toplu oy satımı pazarlanıyor. İmza toplanıyor. Tehdit edilenler var.

Halen HÖH milletvekili, halk tarafından sevilmeyen ve istenmeyen biri olan ve 2013 gösteri yürüyüşlerinde kitlelerin kendisini şiddetle ret ettiği politik tiplerden biri olan Daniel Peevski için Razgrat’tan Madan’a kadar köy ve kasabalarda haneler gezilerek imza toplandı ve bu herkesin dikkatini çekti. HÖH partisinin halkın istemediği bir kişiyi yükseltme çabalarına akıl erdirmek çok güç oldu. Bu şekilde tesis edilmek istenen demokrasi sahte olur. Bilinmeyen ne  var ki, insanların istemediği şu Peevski Brüksel’e gönderiliyor? Şimdiye kadar hiçbir iş yaptığı yokmuş. Ömründe hiçbir iş tutmamış. Bir haylaz gence bu kadar büyük güven bağlanmasının demokrasiyle ne alakası var? Soruyorum,  ne ilgisi var? Halktan imza toplayarak yapılan iş demokratik mi oluyor? Bu işten halkın menfaati nedir? Yoksa başkalarının gizli hesapları ve büyüm menfaatleri mi var?

İmzalar kapımıza dayanılarak, göz göre göre, çocuklarımızın önünde,  baskı altında alındı. İş yerine geldiler müdürün ekip şefinin gözü önünde istedi, baskı altındaydık. Bu işin demokrasiyle ne alakası var? Benim iradem değil ki bu.

Halk ve Özgürlükler Hareketi, haklarımızı ve özgürlüklerimizi ayakaltına aldığı gibi, şimdi demokraside de baskı uyguluyor. Sözüm yüksek seçim kurulunadır. Bizden önceden alınan imzalar asla dikkate alınmasın. Tanımadığım bir adamın AB milletvekilliğinden bana ne?

Demokraside ancak gizli verilen oy demokrasi ifadesidir. Oyların hepsi halkın hür iradesidir.

Halkımız hür olmayı hak etmiştir. İmza toplayarak, değişik biçimde baskı uygulayarak, en doğal hakkımız olan seçme ve seçilme hakkımızı hür ve gizli kullanmak bizim özgürlüğümüzün kutsal anlamıdır. 25 yıldan beri oyumu verdiğim partimden tek isteğim var.

Oyuna gelmesin. Bizi de oyuna getirmesin. Yeter artık çok oldu. Parasız satılan şu demokraside varsın bizim de tuzumuz olsun.

Kapıma gelindiğinde, elime para sıkıştırıldığında, elime kalem verilip imza atacağım yer gösterildiğinde DEMOKRASİ biter. Biz zaten, adı var, kendisi yok, sosyalist demokrasiden geldik.

Siz haklarımızı yaşatamadınız, özgürlüklerimizi yaşatamadınız, şimdi de demokrasimizi kurutuyorsunuz. Bırakın bizi, oyumuzu istediğimize verelim ve demokrat olalım!

Reklamlar