Zekiye YILMAZ

Pencerenin önünde durmuş, dışarıya bakıyordu. Kar yavaş yavaş yağıyor, çatılara beyaz bir örtü seriliyordu. Karşıdaki binanın çatısında bir grup kuş toplanmış, birbirlerine sokuluyordu. Belki de su arıyorlardı.

İçinde bir şeylerin büyüdüğünü hissediyordu. Sabahtan beri dalgalanan ruhu, şimdi sessizdi. Sabah dua etmişti. O an içi huzurla dolmuştu. Ama akşam, bir kadeh içkiyle beraber yalnızlığını daha da derinden hissetmişti.

Mutfağa göz attı. Yemek yapmaya gerek yoktu. Zaten aç değildi. İçinde bir doluluk vardı, neyle dolu olduğunu bilmiyordu. Boğazında düğüm olmuş duygular, gözlerinden yaş olarak dökülmek için bekliyordu. Musluğu açmaktan korkuyordu. Açarsa, durduramazdı.

Saat ilerliyordu. Güneş, binaların arasına sıkışarak kayboluyordu. Gölgeler uzuyor, odası karanlığa gömülüyordu. Bir an camdan yansıyan gözlerine baktı. Orada bir şey arıyordu. Kendini.

Kuşlar kanat çırparak uzaklaştı. O, hâlâ pencerenin önünde duruyordu.

Reklamlar