Şakir ARSLANTAŞ

Işığı bulan (lambaya gelen) beyaz kelebeklerin ölüm dansını izlemişsinizdir. Onların oynaşası, karanlığın nurla buluşma mutluluğu dansıdır.

Kokusu uçup kâinata karışan çiçek yaprakları vals ederek uçuşur.

Ağaç yaprakları, mümkün olduğu kadar uzağa düşmek için pike yapar.

Bir bakıma, ölüm dansı da uzaklaşarak kaybolma ya da yakınlaşarak içiçe erime şeklinde gerçekleşir. Cisimler şekil ve nitelik değiştirirken kaybolmayan ancak ve bir tek enerjidir. Ölüm uzaklaşma veya bütünleşme şekillerinde yaşar. Kaynaşma da bir ölümdür. Her ölüm yeni bir başlangıçtır. İnsan ölümü, bir bakıma, ikili kavuşmadır. Beden var oluşun başka bir şeklinde yalamak için ilk şekline dönerken, ruh vuslat yaşar.

Yok oluş esnasında iki cismin enerjisi zaman ve uzam anlamında eriyip kayıplara karışırken, örneğin erimek üzere suya düşen tuz veya şeker kütlesi, küçülen dalgacıklar halinde çırpınarak yüzeye vurduğunda, kıyıya koşarken enerjisi söner.

 

Politik hayatta da ölüm dansı izleyebilmemiz mümkündür.

Görebildiğimizi doğru algılayabilmemiz için sosyal yaşamın yasallık, yasa, süreç ve belirme ve yok olma kategorilerini, zaman ve uzam gibi iki daimi büyüklüğün sosyal yaşam üzerindeki azalmayan etkisini sezinleyip idrak ederek özümsememiz ve soyutlamamız yeterli olabilir.

 

Bu süreçleri sosyal ve politik yaşamdan örneklerle anlaşılır bir şekilde açıklayabilirim.

Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH-DPS) 25 yıllık  pratiği ile örnekleyelim.

 

HÖH-DPS politik hareketi Bulgaristan’da yaşayan Türk ve Müslüman halk topluluklarının XX. asırdaki olumsuz birikim patlaması sonucu oluştu.

Özü itibarıyla bir politik kükreme olan ve giderek politik parti olarak gelişen HÖH-DPS

2.5 milyon kişinin Bulgaristan’ı terk ettiği, 500 bin kişinin de bavullarını sıkmış ilkbahar güneşiyle havaların ısınmasını beklediği ve Almanya istikametinde yola çıkmaya sabırsızlandığı koşullarda, ülkede kalanların yoksulluk sınırının üstüne çıkma şanslarının asla olduğu bir ortamda sosyal tabanını genişletme olanakları sonsuz geniştir. Fakat olanaklar kendiliğinden bir eylem yaratmaz, politik faktörün programı, deneyimi, yapmış oldukları, dayanak noktaları ve toplumdaki rolü son derece önemlidir. Biz bugün bir yandan HÖH-DPS reel olanaklarının genişlediğini, öte yandan da bu partinin ortak olduğu iktidar yönetiminde bunalımın hem sosyal, hem ekonomik, hem malı hem de kültürel açıdan derinleştiğini görüyoruz. Öte yandan ana dilde okuma, yazma, konuşma, seçim propagandası yapma gibi sorunlara bir türlü çözüm getirememesi, Bulgar devletinin Türklerin ve diğer etniklerin kimliğini eritme politikasına alet ve yama olmasına da hiddetlendiğinden dolayı, sürekli gündem manşeti durumuna getiriyor.

 

Tüklerin ve tüm Müslümanların XX. yüzyıl birikimi bir yaşam dokusu olarak, bir olumsuz birikim deposu olarak Bulgar ulusu öncülüğünde kurulan sosyo-ekonomik düzene ve devlet yapılanmasına karşıydı. Ötekileştirme, göç, sürgün. Zorlama, zülüm, baskı, terör, yargısız infaz politikaları genel adaletsizlik ortamı yarattığından, devlet düzenini sürekli hırpaladı.

XIX. asırda Osmanlı sınırlarına dahil olan, günümüz Bulgaristan topraklarında cereyan eden, 1877-1878 Rus-Osmanlı Savaşından sonra, Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılan ve egemen bir devlet kuran Bulgar ulusu, hem Osmanlıdan ayrılma hem de feodalizmden kapitalist topluma geçiş devrimini kendi yapmadığından, yani formasyon değişimi esnasında boşanması zorunlu olan, içindeki pis kanı dökemediğinden dolayı, Osmanlı hanedanlığına olan düşmanlığını yerli Türk halkına ve onun dini ve kültürel yaşayış şekline karşı yönelterek kısır bir döngüye girdi. Tarih içinde iç içe, yan yana, komşu komşu ve hoşgörülü yaşamaya önem veren bu iki temel etnik topluluk yeni ortamda karşılıklı tolerans ararını bulamadı. Yeni egemen erkin yapay uygulamaları ve yaptırımları devlet zulmüyle beslendi ve etniklerin kaynaştırıp bütünleşmeye zorlanması patlamaya neden oldu. Huzursuzluk Pomaklık bölgesinde 1913’te başladı ve 1989 sonlarına kadar şiddetlendi. Demokratik bir toplumda tüm insan hakları sağlanıp etniklerin birbiriyle olumlu etkileşim içinde bütünleşmesi yeğleneceğine, Pomakların, Çingenelerin,  Türklerin, Türklüğün, İslam’ın ve Müslümanlığın Bulgarlık ve dinsizlik içinde zorla eritilmesi yolu seçildi. Bir kapışmaya dönüşen bu süreç çok kurban aldı. Süreğen şiddet ortamı irili ufaklı sıra patlamalara neden oldu. Genel huzursuzluk, güvensizlik ve korku ortamı hâkimiyet kurdu. Türklük ve Müslümanlık kimliğini bir asır ölüm dansına zorlayan Hıristiyanlık ve Bulgar milliyetçiliği bugün de kapma çalma, göçe zorlama, gasp etme ve el koyma şekliyle elde ettiği kazanımlarından tatmin olmamış, vakıf mülklerini de ele geçirip, ana okul, ana dil, ilkokul, lise, üniversite haklarını baltaladığı Bulgaristan Müslümanlarının dinsel varlığını da ezmeye baş kaldırmıştır. Bir asırdan uzun bir süre devam eden kimlik mücadele yeni koşullarda yine ölüm dansı şeklinde devam etmektedir.

 

Diyalektik anlayışta zorla kayboluş kendiliğinden olan bir olgu değildir.

Biz zorla yok olmaya zorlanıyoruz. Bu, yazımın başında anlattığım ölüm dansı değildir. Kokusu uçan, yaprağı kopan çiçeğin soğanı, kökü yerinde kaldığından, topraktan beslenip gelecek yıl yine açacaktır. Dalından kopan bir yaprağın yerine yenisi gelecektir. Bizi, kimliğimizi, kültürümüzü, dinimizi besleyen topraklarımız, iş kaynaklarımız, edinimlerimiz elimizden alındığında, bizim kendi kendimizi besleyebilme olanaklarımız tükendiğinden dolayı körelmeye, kuruyup yok olmaya mahkûmuz.

 

Görünümde demokratik olan düzenin, paralelinde ezme, ufalama, baskı, terör, zorlama, onursuzlaştırma, kabalık vb. olduğundan XX. yüzyılda enerjimiz katılaştı ve giderek sosyal ve politik patlama mayalandı. Geçen yüzyıl Bulgaristan politik tarihinde öteki etnik topluluklarla ilgili uygulama olumsuzdu. Örneğin Pomakların isimleri 6 defa değiştirildi, geri verildi ve yine Bulgarlaştırıldı. Sonuçta olumsuzluk hat sayfada birikti. Çıbanbaşı oldu.

Geçen yüzyıl, nesnel toplumsal yasalar hiçe sayıldı, hayatı zorla değiştirilmesiyle damgalandı.  Baskıya karşı mukavemet geliştiren, büyük bir sabır ve olgunluk gösteren, dıştan verilen enerjiye kapanan yani devlet zulmüne göğüs geren etnik halk toplulukları 1972’de ve 1989’da ayaklandığında politik atılım enerjinde partileşme bilinci taşıdılar. HÖH – DPS partisi bu atılımlar sonucu sahneye çıktı. Bu, Bulgaristan Türk ve Müslümanlarının pozitif olanı hayata çağıran enerjisiyle oldu.

 

Bu önemli olay hepimizi yakından ilgilendiriyor. HÖH-DPS partisinin doğuşu hepimizin enerjisiyle atılımlarıyla mücadelesiyle olduğundan dolayı, şu kritik dönemde partımızın kaderine kimse seyirci kalamaz. Partinin kurulması doğal bir süreçti, yukarıda işaret edilen yasa ve yasallıklara, düşünce ve yaşam deneyimlerine göre gerçekleştiğini önemle belirtmek isterim. Bunu anlayabilmek, yazmaktan kat kat zordur. Özellikle, bizim, soydaş ortamında, derneklerimizde, bir gerçeği anlayabilmemizi engelleyen ana neden, insanımızın “sokma akıl akıl olmaz”, “bir bildiğin varsa kendine sakla”, “kendini zorlamana gerek yok, her şey olacağına varır” şeklindeki tekerlemeleridir. Aynı zamanda, % 99’umuzda her gün bir şeyler okuma alışkanlığı olmadığından, okuyarak öğrenmeyi yorucu ve bezdirici bulduğumuzdan,  şimdiye kadar hiçbir konuda hiçbir fikir beyan etmemişken ansızın önemli bir konuda geçerli bir düşünceyle ortaya çıkan kişiye pek sıcak bakmadığımızdan, kendi içimizde bilgiye, yeniliklere karşı olumsuzluk beslediğimizi itiraf edelim. Genelde, ilk anda benimsemediğimiz için hep “kulaktan dolma”, “bir yerden duymuş da, bize satıyor” şeklinde mütalaa ederiz.  Böylece düşünü dünyamızın derinleşerek genişlemesine, hafızamızın algılayıp özümsemesine set çekmiş oluruz. Camide işittiğimiz, doğru ya da yanlış olduğunu asla sorgulamadığımız, algı dünyamızın tüm enerjisini emen beynimizdeki kara kaya düşünerek yaşamamıza büyük engeldir. Aramızda alıp vermeyen, dış dünyayla teması kesilmiş, vurdumduymaz ağır gönüllülerden bol ne var?  Çocuklarımıza “ne duruyorsun, aç kitabı, oku!” deriz ama bir kitap bir gazete açıp evladımıza örnek olmayız. Boş vaktimizi at yarışları seyrederek, iddia oyunlarında arayıp, “mutluluğu” kısa yoldan bulmaya çalışırız. Ölü canlılara hayat gücü aşılamanın ne kadar zor olduğunu bildiğimizden akan hayat ırmağını seyretme gönül veririz.

 

HÖH-DPS örneğine döndüğümüzde ortaya çıkan şudur.

Bulgaristan Türk ve Müslümanlarının politik enerjisini taşımak, çalıştırarak çoğaltmak ve verimli yaşatmak için sahneye çıkan bu parti, son çeyrek asırda temel hak ve özgürlüklerimizi sağlamaya çalışırken, hedef belirleme ve uygulamada pek başarılı olmasa da, bugünkü politik durumda bir şans eseri olacak, en önemli durumdadır.  Bulgar politik yaşamının, parlamento bileşiminin, iktidar ortaklığının ve siyaset güçler dengesinde her hususta sonuç belirleyen bir unsur haline gelmiştir. Biz HÖH-DPS partisini daha iyi, daha başarılı, daha önü açık, halk tarafından daha fazla sevilen bir parti olmasını canı gönülden isterken amansız ama yapıcı eleştiride bulunuyoruz. Çünkü bizim öz insan haklarımızdan, özgün kimlik haklarımızdan, spesifik toplum oluşturma haklarımızdan, ana dilde iletişim ve etkileşim özgürlüklerimizden önün verilemez. Biz tarihsel geçmişi, bugünü ve yarını olan bir topluluk olarak kimseye yamak olamayız, onurumuzu korumalıyız.

 

Bulgar politika haritasında aritmetiksel durum şudur.

Bulgar parlamentosunda 4 politik parti var. Bunların 3 Bulgar, birisi de Türk ve Müslüman partisidir. Bu yıl ülkenin en büyük politik olayı, diğer 27 AB ülkesiyle birlikte aynı günde yapılacak olan parlamento seçimlerine katılmaktır. 12 Mayıs 2013’te yapılan son meclis seçimlerinde zar öyle bir düştü ki, parlamentoya giren 3 Bulgar partisi aralarında kedi köpek olduklarından, iktidar konusunda kendi aralarında asla anlaşamadıklarından HÖH-DPS partisine gün doğdu. Türk partisine olmazsa olmaz şeklinde muhtaç kaldılar. Bu, 135 yıldan beri ilk kez bu denli net gün ışığına çıkan bir durumdur. Ne yazık ki, bu durumdan etnik haklarımızın genişletilmesi açısından yararlanılamamıştır. Durumun içerdiği bu özellikle birlikte meclisteki 3 Bulgar partisinin üçü de yeni bir parlamenter seçime gitmekten korkuyor. Çünkü üçü de kuruldukları günden bu yana ilk kez dağılma, parçalanma sıkıntılarına düşmüş, tabir cazipse, üçü de inine ya da köyüne dönme süreci yaşıyor.

 

Bu süreci daha dikkatli analiz edelim:

a)      Bulgaristan Sosyalist Partisi (BS) 125 yıllık bir parti olu, bu partilerin arasında en

büyük olandır. 1891’de Bulgaristan Sosyal Demokrat İşçi Partisi olarak kurulan, Rusya’da 1917 Ekim Devriminden sonra “dar sosyalistler” ve “geniş sosyalistler” olarak ikiye parçalanmış, birincilerden ” fırsatçılık doğarken, “dar sosyalistlerden” Komünist Partisi (BKP), daha sonra İşçi Partisi, ardından yine BKP oluşurken, 10 Kasım 1989’da iktidardan düşen komünistlerin saflarınsan bu defa da, bir sosyal demokrat formasyon olarak Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) kuruldu. Komünist Partisi olumsuzlanırken Sosyalist Parti, devraldığı mirasın kadro potansiyelinin tümünü kucaklayamadı. Biz bugün, aynı partinin eski lideri ve iki dönem Cumhurbaşkanlığı yapan Georgi Parvanov’un “ABV” adlı bir ulusal alternatif arayışıyla sosyalistlerden kopması; aynı zamanda 4 süre milletvekili olan ve yine rasyonel bir kanat olarak Tatyana Donçeva başkanlığında partiden çıkan bir başka grup da yaşam hakkı istiyor. BSP içinde katı komünistlikten Avrupa Sosyalistliğine kadar uzanan çok farklı gruplaşmalar kavga içinde yaşarken kovandan çıkmamaya gayret ediyor.

Yeni bölünmeler alev alabilir. BSP partisi parçalandıkça kabuğuna çekilmek zorunda kalıyor. İşçi sınıfı ateşli öncüsü olması gereken bu parti, ülkede sanayinin çökmesiyle eline kırmızı pasaport alan Batı Avrupa ülkelerine iş aramaya vedalaşmadan kaçtığından dolayı sosyal tabansız kaldı. Geri çekilecek tek alanı kimsesiz köylerdir. Bu durumda, ister istemez ölüm dansına başlama durumunda olan BSP kendiliğinden sönerken yani yok olmaya mahkûm oluşunun bilincine yükselirken bütünleşebileceği, başka bir değişle yutabileceği bir bağlaşık aramak zorundadır. 2013 yılı ilkyaz ve yaz gösterilerinin itaatsizlik direnişleri ateşinden çıkan 2 sağ oluşum yani “Sansürsüz Bulgaristan” hareketi ile Reformcu Blok oluşumu merkez sağda yuvalanmaya çalıştıklarından BSP hasımı olarak palazlanma peşindedirler.

Bu durumda, ölen bir parti trajedisini yaşamak istemeyen sosyalistler, Bulgar köylerinde hayatın söndüğünü iyi bildiklerinden, kepenkleri kapamadan önce arasız bir arayış içindedir.

 

b)      Bugün BSP’ye en yakın müttefik olan politik güç Hak ve Özgürlükler Hareketi

HÖH –DPS’dir. Yazılan kitaplara, basına bakıldığında liderleri Sergey Stanişev ile Lütfü Mestan’ın köprübaşı öpüşmeleri bu iki partinin oportünist bir çizgide birleşerek bütünleşmeyi aradıkları ima edilebilir mi? İleri yürüyebilmek için ayaklarındaki dikenleri birbirlerine yardım ederek çıkarıp beraberce yol alma hevesinde olduklarına tanık oluyoruz.

HÖH partisi de işçi sınıfı kökenli bir parti olmadığından, yuvalandığı tek yer yer köylerimizdir. BSP de Bulgar köylerinden başka bir yerde yanan ocak bulamayacağına göre, HÖH liderleriyle birlikte ava gidiyoruz havası yaratıp, ahır ve samanlıklarda örgütlenebilirler.  İki parti yani BSP ile HÖH arasında böyle bir sıkı yakınlaşma ve ardından kaynaşma olursa, Çiftçi-tarımcı- tütüncü – orakçı – ortakçı partileri olarak ağaç gölgesine serilmesi doğal sayılmalıdır. Soydaşlara yüz çeviren HÖH lider tayfasından Çingene çergesi sermesi beklenemez.

 

Satranç tahtasında mat olma ihtimalleri artıyor.

Kuşkusuz, Bulgaristan’da seçim sistemi değişir ve majoriter yani ÇOĞUNLUK sistemi kurallarına uygun bir oylama yapılırsa, bu iki partiden de hiçbir milletvekili çıkmayabilir.

Bu ikisinin de en kısa yoldan MAT olması demektir ki, bu yüzden yeni Seçim Yasasında da ÇOĞUNLUK sisteminden söz bile edilmiyor. Mat olan partilerin mecliste temsilcisi olmayacağına göre dağılmaları gerekir.

 

Yok olurken tatlı suda bile eriseler, yok oluş dönüşümsüzdür.

Şüphesiz, Hak ve Özgürlükler Hareketi’nin başka bir şansı daha var.

Sayısı 40 binden 500 bine kadar büyüyebilen T.C.’deki soydaş kitlesiyle kucaklaşmak.

Dernekler yabanıyla ve T.C. Hükümetinin arkalamasıyla yükselecek yeni bir dip dalgasıyla kanatlanmak. Ne yazık ki, Türkiye hükümetleri, soydaş federasyon, derken ve kulüpleri Hak ve Özgürlük Hareketi yönetiminin bir “erkek arı” yani bal yapmayan bir parazit, çanak yalayıcı ve hazır oncu olduğunu anladı. Türk ve tüm Müslümanların hakları, Türklük ve İslam mirası gibi konularda 25 yıldan beri fırsat ardına fırsat kaçıran ve halkımızı çok üzen ve yetisizliğini kanıtlayan HÖH yönetiminin boş vaatlerine kimseler inanmayabilir.

 

25 yıldan beri kara iz bırakan, umut öldüren, HÖH liderleri tarafından bilinçli olarak takip edilen, Türkiye’den uzaklaşma, Türklüğün etkisinden uzak kalma, Türkiye sınırını kapayıp sözde Yeni Osmanlı etkisi önüne Çin duvarı örme, Bulgaristan’da Yaşayan Türkleri aç susuz kuru tezek gibi ortada bırakıp, güneş sıcağından ve kış ayazında donup çatlayan, eridikçe ufalanan ve ufalandıkça yağmur sellerince bilinmeyene taşıyanan bir varlık gözüyle bakma, bu insancıklara dillerine varınca unutturma, Türkçe sevişmelerini bile yasaklama küstahlığınızdır.  Vatanlarından kovulan soydaşlara Bulgaristan’ı unutturmak, biz sizsiz de varız, olabiliriz, siz kendi işinize bakın politikasının ölümcül toslamasıdır.

Gerçeği söylemek gerekiyorsa, Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve değişik Batı ülkelerinde yaşayıp çalışan ve seçime katılma hakkı olan soydaşlarımızla barışma, bayramlaşma ve af dileme politikası, HÖH-BSP yakınlaşmasıyla daha da zor ve olanaksız bir duruma gelmiştir. Soydaşlarla ortak dil bulamayan HÖH partisinin izlediği yanlış politikalar sonucu enerjisini erittiğini ve 4 defa ölmeye mahkûm olduğunu görüyoruz:

1)      BSP ile HÖH birleşirse ikisine de mum yakılır;

2)      HÖH soydaşlarımızdan özür dileyip politikasını 180 derece değiştirmezse yine mevlidi okunur;

3)      Bulgaristan’da çoğunluk seçim olursa HÖH milletvekilsiz kalır ve yine biter.

4)      Bulgaristan’da mecburi seçime katılma uygulanırsa, oy kullanan ölüler cetvelden çıkarıldığında, HÖH barajı geçip parlamentoya giremez ve yine yok olur.

 

Durumun vazıyeti buyken, Bulgaristan 25 Mayıs 2014’te yapılacak AB Parlamento

seçimleri arifesinde bu politikaların hepsinden mümkün olduğu kadar uzak kalmaya çalışıyor.

 

BİZ BU DURUMDAN ÜZGÜNÜZ.

HÖH PARTİSİNİN GİRDİĞİ ÇIKMAZ YOLDAN BİRLİKTE ÇIKMAK İÇİN SAĞDIYU SAHİBİ YÖNETİM KADROLARINA EL UIZATIYORUZ.

BULGAR MİLLİYETÇİLİĞİ NE KADAR AZARSA AZSIN MUTLAKA TOSLAYACAKTIR İNANCINDAYIZ, ÇÜNKÜ HİÇ BİR YEDEĞİ YOKTUR.

 

HÖH partisinin yeni zafer yolunu nerede görüyoruz:

HÖH partisi Bulgar devletinden karşılıksız para alıp da ayakta durmak için kurulmadı.

HÖH partisi yerli yabancı oligarşi ve mafya ile işbirliği yapmak için kurulmadı.

HÖH partisi liderleri saraylarda yaşasın diye kurulmadı.

HÖH partisi Bulgaristan Türk ve tüm Müslümanlarını aldatmak, onların öz davalarına ihanet etmek, halkımızı yeni biçim ve yöntemlerle ezdirmek, halkımızı gözden düşürülüp küçümsenmesine göz yummak için kurulmadı.

HÖH partisi Vatanımıza Osmanlıyı geri getirmek için de kurulmadı.

HÖH partisi hak ve özgürlüklerimizi, tüm insan haklarımızı, tüm eşitlik ve etnik özelliklerle yaşama ve mutlu olma olanaklarımızı sağlayacak bir demokratik toplum düzeni için kuruldu, savaşıyor ve savaşacaktır.

HÖH partisi Bulgaristan’da kalan, Türkiye’ye ve KKTC’ne göç eden veya Batı Avrupa ülkelerine, ABD ve Kanada’ya işe giden öz kardeşlerimizden koparak, onlar sılada biz Vatanda ayrı ve hüzünlü yaşamamız için kurulmadı.

HÖH partisi tüm Bulgaristan Türk, Pomak ve Çingenelerini insan hakları ve gerçek demokratik düzen davasında birleştirmek için yaşama çağrıldı ve kuruldu.

HÖH programını değiştirip, BSP’ye yamak, faşist “ATAKA” partisiyle ve diğer ırkçı ve milliyetçilerle oynaşma politikasından vazgeçmeli, gücünü halkımızın birliğinden alarak zaferden zafere koşmalıdır. Partimizi ölüm dansından kurtarmalıyız.

Politik analizimiz devam edecek.

 

Reklamlar