Musa VATANSEVER

Konu:  Şeytanla kabak ekenin kabak başına patlar.

Yeni yılınız kutlu olsun. Yıl boyu beraber olmak dileklerimle başlama için uygun gördüğüm ilkyazımla hepinizi selamlıyorum.

Kafamdaki fikri açabilmem için “Şeytanla kabak ekenin kabak başına başlar” başlığını en uygun buldum. Bundan 26 yıl önce, Ocak ayının 4-ünde, Varna semtlerinin birinde toplanan ve Halk ve Özgürlük Hareketimizi kuranların arasına şeytanın kabak ektiği ve kabak büyükçe kafamıza balyoz gibi vurdu, diyerek başlıyorum. Ben yazdıkça siz kökenin uzunluğunu ve kabağın iriliğini hayal edebileceksiniz. Ve “vay be’” deyeceksiniz.

Bizimle uğraşan şeytan, öylesinden kötü ruhlu, biraz da kurnaz bir kimse olmaktan maada doğrudan vampirlerin en vampiridir.

Vampirse insan ve toplum kanı emerek yaşayan en kötü varlıktır.

26 yılda Bulgaristan’da yaşayan Türklerin, Pomakların ve Çingenelerin canına yapışan, iliğini söken, sömüren ve hepimizi güçsüz hale getirip yok etmeye çalışan yaratıktır bizim vampir.

Aramıza “sizin derdiniz, benim derdim” sözleriyle sızsa da, o eski ve yeni düşmanlarımızın eli ayağı, gözü kulağıdır. İşi gücü bize kötülük yapmaktır. İşite 23 Aralıkta partiyi böldü.  “Türkan Çeşme” kitle mitingine Türkiye Cumhuriyeti Başbakan Yardımcısı ve Dış İşleri Bakanı’nın katılmasını engellemek için yapmadığını bırakmadı. Bütün düşmanlarımızı ayaklandırdı. Bulgar basını bir günde bizim için bu kadar uzun ve çok yazmamıştı. BULTÜRK –Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği’nin anma törenine gönderdiği çelengin boyu görünce iyice vampirleşti.

Anlaşılan geçen yüzyıl verdiğimiz direnişlerle vampir şeytanı dürtmüşüz, 21-ci asırda da ağızından köpük akıyor. Davamız yüzde yüz haklı olduğundan olacak,  bize biraz “nazar değmiş” olabilir ki, niyetlerimizi anlatırken “şeytan kulağına kurşun” diyorum.

Bu işler  böyle olmasaydı HÖH partimiz kurulurken kurucu heyetin içinde kendini belli ettirmeyen ama daha sonra vampirleştikçe vampirleşen Ahmet Doğan şeytanı bit gibi ezip çiğnemek isteyenler artık bir HALK ORDUSU oldular. Bizim şeytan doğuştan mı şeytandı, yoksa onun Bulgaristan Türklerinin başına şeytan kesileceğini sezen babasının zulmünü çekerken çevik ve becerikli olabildi bilinmiyor. Genç yaşta iplerini ele geçiren ve çektikçe çeken gizli polisler onu gönlünce giydirip kuşatarak şeytan tüyü düzdürmüşler. Git gide onu şeytanın art ayağı olarak aramıza sokarken başımıza püskül etmeyi de başarmışlar.

Hapishanelerde de aramıza saldılar. Her zaman her yerde şeytanin peşindekiler iplerini çektiler. O, Bulgaristan Türkleri toplumuna şeytanminaresi kurdu. Ve kendini içine imam tayin ettirdi. Aslında bir şeytantırnağı olan yani öz suyumuzdan olmayan bu zatın kesilip atılması gerekiyordu da şu kör olası göç yok mu! Doğan’ın bir şeytan iken git gide vampirleşmesi da başlı başına bir şeytan işidir. Onun şeytanlığının özünde vampirleşip Bulgaristan Türk, Pomak ve Çingenelerinin kanının emilmesi ve istendiği vardı. Onun yaptıklarının bir adı da hainlikti. İplerini çeken Moskof başçavuşuna hizmet ediyordu.  Kan emici doymak bilmez bir yaratıktır. Şişip şişip düşer diye bekleyenler de aldandı. Oktay Yeni Mehmetov keneyi kürsüden kopardı ve yere attı ama tamamen ezemedi. Şu da var, bir Moskof vampiri, sömürdüğü insanları ve toplumu hasta yatağına düşürdüğünü fak etmek ve bilmek istemez. Bizim kanımızı emen ise vampirler vampiri yani Baş Kan Emicidir.

O, kendine öz ödev olarak benimsediği Bulgaristan Türklerinin ruhunu kurutma işine 4 Ocak 1990’da başlamadı. Hafiyelik, gammazcılık, ispiyonculuk ve ajanlık efsanesi 1974’e kadar uzanır. Onun hainliğinin romanı polis dosyalarında 10 cilt olarak yazıldı. Bu dosyaların toplu adı “Ajan Doğan”, “İspiyon Ahmet”, ve birçok takma isimden biri değil halkımızın belleğinde  VAMPİR DOĞAN’ dır. 138 yıllık tarihimizde bu adı bu şekil hiçbir Bulgaristanlı Türk ve Müslüman hak etmemiştir. Aslında gizli polis “DS” ile Rus dış istihbaratı KGB’ye çalışan vampir hainin maskesinin düşürülmesine tepki gelmesi beklenirken, gelmemesine de şaşan olmadı. Eli kolu ve kan arayan burnuna bir şey olmadan adına “saray” denen bir eve kapadılar.  Bulgar’ın da bazen merhameti dile geliyor desem, bilmem inanır mısınız?  Fakat 26 yılda hep aynı görevde bulunan bir ajana “üstün hizmet” madalyası verip emekli etseler haktır desek de, öyle olmadı. HÖH partisi kurucularının hepsinin kanını son damlarına kadar emdi. Hepsini siyaset çöplüğü kuyusuna gömdü. Ne ki, önemli iş bununla da bitmedi. “Fahri” başkan oldu ve durumu koklamaya devam etti.

Vampir Doğan’ın iplerini bir kukla ipi gibi çeyrek asır çekilirken o bir ana kukla rolü aldı. Elma elmaya baka baka kızardığı gibi,  HÖH – DPS yönetimi de onu örnek aldı ve o da vampirleşti.  Örneğin, bir paçavra gibi sıkılıp atılan Genel Başkan Lütfü Mestan yalnız üç yılda “Uikent” haftalık yayınının delillerle kanıtlayarak yazdığına göre 50 000 000 leva (elli milyon leva) çalmıştır. Mestan’ın Genel Başkan Yardımcısı Biserov’un kaç para çaldığını Bulgar Baş Savcılığı tespit edemedi, çünkü çaldıklarını Lichtenstein Of Şor Banka hesaplarında toplamış. Mektup geldi “olmaz kaç parası olduğunu söyleyemeyiz” dediler. Milletvekillerinden “Daniel Peevski Bulgaristan’ın en zenginlerinden biridir,” diyorlar. Paralarını saymaya vakti olmayan başkaları da var da vampir onlara henüz dokunmuyor, sıra bekletiyor.

Bizim vampir bir de yavru doğurdu. İşte biz bugünkü Yılbaşı yazımızda 21-inci yüzyılın başlarında Bulgar siyaset sahnesine Baş Vampir Ahmet Doğan’ın mali desteği ve ensesinde politik sahneye taşıdığı “Ataka” partisinin mali ve manevi anasıdır. Anasına bak kızını al misali, “Ataka” Vampirini analiz ederek, doğuranı daha yakından görmeye çalışacağız. Bulgar basını “Ataka” partisini kuranlara “yarı cahil aşırı uç” (marjinaller) diyor. “Faşizan parti” deyen de var. Bu parti aşırı sol ve aşırı sağdan oy alıyor. Toplumun sürekli yoksullaşması ve soyulması ülkede aşırı uç lümpen kitle oluşturdu. Vurgulanması gereken bir özellik de “Ataka” doğunca sosyal- milliyetçi sloganla saldırıya geçirilen kitle aslında bir “faşizan-kurt-sürüsüdür.” Bu cümleyi de Bulgar basınından aldım

Faşist partiyi kurduran kimdi?

Ataka” partisi, 2014’ten beri yazdığımız üzere, şeytan-vampir-hain Ahmet Doğan eliyle “Multigrup” ofisinde Volen Siderov’a bir faşist parti kur diye verilen 1. 600. 000 leva (bir milyon altı yüz bin leva) ile tescil edildi. “Multigrup,” Bulgaristan Halk Cumhuriyeti’nde Türklere, Pomaklara, Çingenelere ve Bulgar demokratlara karşı uygulanan zulüm suçlularını, işlenen katliamları eşeletmemek için kurulmuştur. Bir Holding olması ilgilenenlerin gözüne kül atmak içindi. Katillerin sorgulanmaması, cezalandırılmalarına yol verilmemesi için Moskova’nın önerisiyle kurulmuştu. “İstasyon Şefi” A. Doğan bu işi örgütleyendi.

Bu iş için para veren ise KGB oldu. Ajanlarının yakalanmasından, ajan ağının çözülmesinden korkuyordu. Varna’da HÖH kurulurken örgüte gizli polis tarafından yerleştirilen ve başkan seçilen Ahmet Doğan’a ödevleri önceden verilmişti. Bu faşist parti, Bulgaristan etnik azınlık topluluklarının devamlı korku içinde yaşatmak ve sürekli horlamak için kurulmuştu. Ama bir adamın kendi kendini korkutması mümkün olmadığından, Türklerin öz partimiz dediği HÖH tarafından dehşet içinde tutulmaları da mantıksızdı ve bu nedenle “Ataka” partisini kurmak gerekmişti. Bu işin ipleri de dışardan çekilmişti.

“Ataka” ya kim katıldı?

Sosyolojik araştırma sonuçlarına göre, faşizan partiye girenler, deli hastanesinden kaçanlar, kendi cinsiyetinden bir kimseye karşı meyil duyanlar, hiçbir baltaya sap olamamış olanlar, doğuştan aptallar, cinsiyeti bozuklar, siyasi şaşkınlardı. Halk Mahkemesinin yasaklanmasından ve Kostov – Stoyanov idaresinden ve Çar II. Semyon’un 50 yıl sonra gelip memleket ormanlarının yarısını kesmesip satmasından sonra faşizan seviyesizlerin de iktidardan pay istemesi doğaldı.

Aşırı solcuların yerini aşırı sağcılar aldı.

Bu yer değişimi de yeni asrın başında oldu. Bizde faşizm talikasına ilk binen sol sıra dışılar kısa sürede arabadan düştü. Boşalan yerlere aşırı sağcılar bindi. Söylevlerinde “yurtsever fikir yaymak” vardı. Bunların arasında casusluk işleri döküntüsü L. Gotsev ile Burgas kablo TV sahibi Valeri Simov başa geçti. 1990’dan son faşist koro repertuarıyla Türkleri ve Çingeneleri dövme, ezme, kovma şarkıları geldi.  Anayasada milliyetçilik, etnik, dini ve başka düşmanlık propagandası yapanların hemen hapsedilmesi öngörse de, savcılık hep görmezden geldi.

“Ataka” adı nereden alındı?

Alman faşizmin propaganda şefi Goebels, 1927’de “Ataka” (Angrif) /Saldırı/ isminde bir faşist gazete çıkarmıştır. Birkaç yıllar sonra Bulgar Naziler de bu isimler gazete basmaya başladılar. Nürnberg Mahkemesi bu faşist yayınların tümünü yasakladı.  Bulgar yeni Nazi uzantılarının hortlayışı “saldırı” sözüyle başladı.

Kendine, “HÖH lideriyim” deyip, sosyal süpürge kırıntılarına para verip Türklere karşı kışkırtılarda kullanmak üzere faşist parti kurdurması ne kadar zavallı bir tutum!? Bulgaristan, Balkanlar ve Avrupa için olağanüstü önemli bir dönemde ülkemizde etnik gerginlik kışkırtmak, etnik toplulukların gücünü göstermelerini engellemek, yargı değerlerini ve kavramların anlamını değiştirerek “faşist partiyi” “yurtsever” olarak dayatmaya başladılar. Çingeneleri toplayıp “hepinizden sabun yapacağız” dediler. Böylece faşistlerle yurtseverler birbirine karışırken Bulgaristan’ın gerçek yurtsever muhalefeti de lekelenmiş oldu. İşte bu işin ardında da bizim şeytan-vampir-hain vardı. İplerini çekenlerse çok uzaktaydı. Yıllarca göremedik.

Faşizmin Bulgaristan siyasi arenasına git gide kök salması ve bu işin bizim partimiz olarak bildiğimiz HÖH liderleri tarafından kurdurulmuş olması hem bize hem de bütün memleketimize büyük zararlar verdi. Gözden düşmeye başladık.

Bulgaristan’ın sosyal ve ekonomik olarak dirilişini üstlenip gerçekleştirebilecek, aynı zamanda Avrupa sol güçlerine yakın konumda olan bir siyasi güç arandığı ve aranmaya devam ettiği ortadadır. Burada işaret etmek istediğim, sahtekârların değişik etkinliklerle ortaya çıkmasıdır. Aldatıcı etkinlikler yürütmeleridir. Sudan sebepleri saldırı hedefi için kullanmaları, Müslüman mirasımız lehinde mahkeme kararlarını uygulatmamak için hareketlenmeleri, seçim kaybettiklerinde dünyanın altını üstüne getirmeleri dikkate çekmiştir. Türkiye devlet, hükümet ve parti heyetlerinin memleketimizi ziyaretleri sırasında devamlı protesto mitingi toplamaları, olmayan işleri olmuş gibi göstermeleri, Türklerden, Türkiye ve İslam dininden gelebilecek büyük tehlikelerden söz etmeleri ve halkı huzursuz etmeleri dikkati çekiyor.

“Ataka”cıların üç ana ödevi var

Birinci olarak, bu güçler ilk önce sosyal-yurtsever muhalefetin oluşmasını engelliyor. Kendilerini gerçek yurtseverler olarak kabul ettirmeye çalışıyorlar.  Bu işte ipleri çekenler, gerçek sosyal ve yurtsever güçleri başarısız ve geleceksiz olarak gösterebiliyorlar.

İkinci olarak. Faşizanlar, yabancı, sığınmacı, Türk ve Müslüman düşmanlığı körüklüyorlar. “Ataka” nın Sofya Banya Başı Camiine saldırısı unutulamaz. Gerçek demokratik muhalefete karşı saldırıda bulunulmaya her gün yeni vesile aranıyor. AB ve NATO aleyhinde propaganda yapıyorlar. Türk ve Türkiye düşmanlığı gündemden inmiyor. Bulgaristan etnik azınlıklarını Putin’in saldırı ve ayır buyur siyasetinde yem etmeye çalışıyorlar. Büyük hedeflerinden biri HÖH partisini ve sivil toplum örgütlerimizi kapatmaktır. Türkiye ile Bulgaristan arasındaki işbirliğinde tehlike gördüklerini de gizlemiyorlar.

Üçüncü olarak, meclis içinde ve dışında oligarşiye karşı sosyal-yurtsever muhalefet kurulması fikrini yok etmeye çalışıyorlar. Son yıllarda HÖH partisini devlet bünyesinden, makamlarından, siyasi yaşamdan uzaklaştırma yolunda başarılı oldukları söylenebilir. HÖH partisinin iktidar ortağı olması ve ötekileştirilmesi bir yere kadar başarılı olmuştur.

İpleri çekenlerin Bulgaristan’da uyguladığı yeni bir taktik ve strateji değildir. Farklı olan 1990’a kadar Türkler ve Müslümanlar memleketimizden kovulurken, şimdi onlara dayanılarak ülkenin sosyal ve siyasi hayatı karıştırılıyor. Bu arada, Batı Avrupa’da da aşırı sağcı faşistler yönetici oligarşi tarafından uzun zamandan beri bu iğren işlerde kullanılıyor.

Kuşkusuz Avrupa’nın başka bir ülkesinde Bulgar “Ataka” faşistleri örneğini bulabilmek zordur. Düşmanlık ve ilgisizlik kışkırtmada, dazlak kafaların Batıda yapamadığı kalpazanlıkta bizimkiler başarı oldular. HÖH liderleri “Ataka” kışkırtmalarını bir defa kınamadı.

Bu nedenledir ki, “milliyetçilik” ile “yurtseverlik” birbirine karıştırıldığından dolayı, Bulgaristan’da gerçek yurtseverlik propagandası başlatılamadı. Yerine milliyetçilik ve ırkçılık dilden düşmüyor. Meclis kürsüsünde tatlandırılıp ballandırılıyor. Toplumsal güçler parçalanıp birbirine karşı kışkırtılıyor. Pohpohlanan faşizm ve Nazicilik büyük sermayenin dikta rejimi kurmasına yol aralarken, farklı düşünenleri ötekileştirerek halk direnişlerini gemlemekten başka bir şeye yaramıyor. Nazicilik azınlıkların, emekçi halkın baskı altına alınması ideolojisidir.

Nazicilik,  hasta bir ideoloji olarak, düşmanlık yayarken, sosyal adalet ilkelerini rafa kaldırıyor. Toplumun üst ve alt tabakaya, Bulgar ve ötekilere, ikiye, beşe ona bölünüyor. Başsavcılık olaylara hep seyirci kalırken, meclisteki HÖH milletvekilleri de zamanlarını öğle ve akşam yemeği beklerken boşa geçiriyorlar.

Nazicilik, ülkemizdeki iyi niyetli, hoşgörülü insanların ötekileştirilmesini de içerirken,  vampir – hain Ahmet Doğan’ın 10 bir aydınımızı memleketimizi terk etmeye zorlaması da kötülükler zincirinde bir halkadır. HÖH partisi gençlerin yüksek okullarda okuma yolunu açmazken, kendi kuyusunu da kazmak ve etnik halk topluluğumuzu yakın gelecekte  lidersiz ve kadrosuz bırakmayı hedefliyor.

Bizim hedeflediğim yurtseverlik “memleket sevgisi” ve  “benim” anlamındadır. “Bu memleket benim,” “Bu vatan benim”. “Bu benim köyüm”. Bunu söyleyebilmemiz için HÖH partisine ihtiyacımız yoktur. Biz memleketimizi, dede toprağımızı vampir hainler aramıza sızmazdan önce de seviyorduk. Bunun için politik deklarasyon yapmak da gerekmez.

Yurtseverlik bireyleri, azınlığı, etnik topluluğu birbirine kenetleyen, ulusal bütünlüğü oluşturandır. İşte bu anlamda etnik olan, taşıdığı özelliklere saygı gösterildiği halde, tüm halkın birlikte var oluşunda, genel olandan daha büyük önem taşımaz.

Önemle belirtiyorum, “Ataka”cılar tipi çağdaş milliyetçiler Bulgaristan’da yurtsever fikrin kan emicileri olarak ortadadır. HÖH’li vampirlerle aynı çizgidedirler. Sorulması gereken soru şudur: Tımarhanede olması gereken kan emicileri meclise toplayıp hortlatan, iplerini çeken kimdir? Onların parlamentoda bulunması yasama mantığını köreltmeye yönelik bir saldırıdır. Bu ayak oyunlarından dolayı 1990’dan beri totaliter toplumun hukuksal dayanakları olan yasa maddeleri, şıklar anayasadan ve yasalardan çıkarılamadı, değiştirilmiyor. Hukuk sistemimiz felce uğratıldı. Hukuk düzeni soluk alamıyor. Adalet Bakanı Hristo İvanov’un istifası olanaksızlığa son kanıttır.

Duygu sömürüsü yapılıyor.

Belki de, faşizan zihniyet memleketimizde de bir “turuncu” devrim yapmaya hazırlanıyor. Belki de bizde de “Bütün İktidar vampir-hainlere!” sloganını kaldırılacak. 1980’li yıllarda olduğu gibi Türkleri, Pomakları ve Çingene azınlıkları yeniden ve bu defa eşek sudan gelene kadar ezmek isteyecekler. Doğan’ın seyretmek istediği bu değil mi? İpleri Çekenler bunu da istemiş olabilirler.  Şunu iyi bilelim, yurtseverlik idesi, memleket sevgisi, özü bakımından anti-faşist bir fikirdir. İşte bu noktada vampirler, atakacılar duygu sömürüsü yapıyorlar. İnsanoğlunun tüm yalanlara, tüm dolandırıcılığa, tüm talana ve sahtekârlıklara karşı, sosyal adalet bağlılığının, ulusal bağımsızlığın en doğal tepki kaynağıdır gerçek yurtseverlik. Bu bakıma, vampir-hain Doğan’ın kana susamış saldırgan Putin ağızıyla konuşarak, halkımızın yeni uygarlığa, Avrupa ve Atlantik dünyasına açılmasını engellemek istemesi herkesi ürküttü. Sıradan vatandaşlar olacak olandan korktu. Hiç birimiz Ruslara köle olmak istemiyoruz.  Doğan’ın ajanlığını lanetliyoruz. Onların düşündüklerine fırsat vermemeliyiz, olamaz ve olmamalıdır. Kırım örneği ortadadır. Çeçen memleketinde kan gölü kurumamıştır. Doğan’a bizim adımıza konuşma hakkı asla ve asla tanınmamalıdır, bizi bundan böyle  aldatamazlar!

Bulgaristan Türkleri olarak, bizim ulusal bütünlüğümüzü parçalamayı hedefleyen siyaseti lanetliyoruz. Biz hiçbir zaman Rusçu değildik ve olamayız. Yalancıları, sahtekârları, şeytanlık yapanları, 26 yıldan beri umudumuzu emen vampirleri ve ipleri kaç yerden çekildiği belli olmayan hainleri mutlaka yeneceğimize inanalım, zaferin bizim olacağını her an bililim ve zafere inanıyoruz. Bu mücadele alanı geniştir, anavatan sevgimizden, Avrupa Birliğine, Atlantizm ilkesine bağlılığımızdan güç alalım, üstün geleceğimize inanalım.

Şeytanların ve yarattıkları milliyetçi vampir “Ataka” cılar ve sözde Yurtsever Cepheciler (PF) çok yakında “bu halk aptal, bizi hak etmiyor” diyeceklerdir. Onlara yani vampirlere, şeytanlara ve hainlere “Zamanı geldi vazgeçin bu boş işlerden, vatandaşları rahata bırakın!” desek, bilmem sözümüze kulak verecek var mı aralarında. Doğan şeytanı 17 Aralıkta yaptı yapacağını ve bayram ediyor gönlünce…

Bir halk topluluğu olarak ileri gidebilmemiz, toparlanabilmemiz için faşist kopillerinden, kışkırtıcı ajanlardan, ruhsuz sürüngenlerden, halkımızın kanını emen vampirlerden, saray kurtlarından, ipleri Moskova’dan çekilen kuklalardan, Ahmet Doğanlardan, Delyan Peevskilerden, Volen Siderovlardan ve Valeri Simyonovlardan mutlaka ve ne pahasına olursa olsun daha 2016’da kurtulup arınmalıyız. En güçlü mücadele aracımız yine bilinçli ve örgütlü hareket etmemiz, seçimlerde oyumuzu kendi adaylarımıza vermemiz olacaktır. Seçim sandıklarında onların izini kurutmalıyız. Rus ajanları Rusya’ya gitsin diyorum. Bu çağrıma  Lütfen siz de katılınız.

Reklamlar