sakir arslantas Sakir ARSLANTAŞ

Bulgaristan yeniden dizayn edilebilir.

6 Kasım Bulgaristan Cumhurbaşkanı seçimleri toplum tabanındaki hareketlenmeyi gün ışığına çıkardı. Sayılan oylar büyük değişikliklerin kapı araladığını artık göstermiş bulunuyor. Vurgulayarak söylüyorum, Bulgar toplumu içinde değişim sırasının kuyruğunda kalan ve dedikleri kişiye ya da partiye pıtır pıtır gidip oy veren kitle biz, Bulgaristan Türk ve Müslümanları etnik halk topluluğuyuz.  Gericilikle, terörle zulümle mücadelede en fazla çekmiş ve en kararlı direnmiş olsak da, sürekli bilgilenemediğimizi, gelişim süreçlerini devamlı izlemediğimiz, daha parlak, daha doğru ve gerçek olanı algılamada azım karlık göstermediğimiz için geri kalıyoruz.

Bir defa şunu kabul edelim.

Okuyup yazmada güçlük çeken kişiler siyaset yönetemez.

İleri giden her yol doğru olan yol değildir. Her adım bir insan için doğrudur, amma doğru ve haklı olan tek yol vardır.

Bulgaristan’daki gelişmelerin karakter değiştirdiğini görebildik ve eğilimleri çok yakından izlemeliyiz. Bir günde ve tek bir günde İktidar partisi Bulgaristan’ın Avrupa Gelişimi için Vatandaşlar (GERB) başkent Sofya’yı ve 21 il merkezini bir anda kaybetti. Beyaz siyah, siyah beyaz, mavi kırmızı oldu. Değişmeyen iller Deliorman, Dobruca ve Rodoplarda bizim yöreler kaldı. Üstüne Avusturalya’dan Amerikaya, İspanya’dan Almanya’ya Bulgar seçmen hep bir ağızdan değişiklik istiyoruz, “derebeylik düzenine son” dedi.

Çatırdayan tabakaların yönünü görebiliyor muyuz?

Görmek istemiyor olabilirsiniz. Bizde toplum ayrışıyor, yeni ve farklı kriterlere (kıstaslara) göre yeniden harmanlanmış ve bölünüyor, kutuplaşmayı seçmiş parçalanıyor.

Biz burada “a”” dan “z”ye baştan aşağı bozuk olduğunu yıllarca yazdığımız bir siyasetin değişim isteyen güçler karşısında beyaz bayrak kaldırdığına, kendilerini yönetici elit olarak tanıtan, kabul ettiren ama çalıp kapmaktan, rüşvet toplamaktan başka ve insanları zorlamaktan gayrı hiç bir işe yaramayan tabakanın zamanının dolduğuna işaret ediyoruz.

Daha net ifade edebilmek için somutlaştırırsam, büyük bir kazanda kurban eti kaynatan aşçıyı düşünün, köpükleri çarpakla toplayıp bir tabağa çıkardığını ve sonra karşıdan dil uzatan itlere verdiğini düşünün. Durum tam budur.  Cahillere özgü bir öz güvenin bir yalan dolan bulutunun toplumumuzdan mutlaka kalkması gerekiyor. Bu sisli ve korkulu ortamı temsil eden güçler GERB ve arka olduğu milliyetçi ırkçı ortaklarıdır. Hiç kuşkusuz ki, memleketimizde GERB gölgesinde faşizme evrimle var.

Su akarken durulur” mantığı bu ortam için geçerli sayılamaz. Biz hepimiz bir bataklıktayız. Bulgaristan bir hukuk devleti değildir. En mükemmel ortamda anayasası ve yasaları olan bir devlettir, desek bile, bize kusursuz yakışan söz kanunsuz bir devlet olmamızdır. Bu durum hakim olmasa, bankaları soyanlar tutuklanırdı, sosyalizmden bilmem nereye “geçerken” devletin malı ve mülkünden, bankalarından çalınan 167 milyar levayı aşıranlardan hiç olmazsa bir tanesi tutuklanır ve hapse atılırdı, ceza alırdı. Bu yönde birazcık bir gelişme olsaydı, Fransa’nın Sofya Büyük Elçisi Sofya’da mahkeme heyeti işlerine doğrudan doğruya müdahale etmezdi.

Şunu sormanız haklı olur:

Bir İnisiyatif Komitesi adayı olan General Rumen Radev’in Cumhurbaşkanı seçilmesi Bulgaristan’da totaliter kalıtı devletten ve sosyal yaşamdan söküp atabilir mi? Faşist eğilimli milliyetçi ve ırkçı giderek sertleşen tırmanmanın yolunu keser mi? Adalet reformu yapılması yolunu açar mı?  Azınlıkların sivil toplum ve insan haklarının kusursuz tanınmasında direnir mi?

Bu sorular bizim davamızın özüdür.

Bu işlerin yapılmasında sonuç verecek gelişmeleri bizim yönetmemiz en iti sonuç verir. Şuna özellikle işaret etmek istiyorum. Biz BULTÜRK–Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet derneği, BGSAM–Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi olarak yıllardan beri birlik olduk, gecemizi gündüzümüze kattık ve Bulgaristan gerçekliğinin farklı bir şekilde okunması gerektiğini hepinize anlatmaya çalıştık. Ne kadar Muvaffak olabildik bilemiyorum pek bilemem, fakat insanlarımızın dünyayı başka bir açıdan görebildikleri, görmeye çalıştıkları, hareketlendikleri ortadadır. Pazar gün yapılan seçimlerde Türkiye sandıklarında da yüzde elli yüzde elliye ikiye bölünmüş olmamız da değiştiğimizin bir ibresidir. Yani BULTÜRK’ün hizasına gelebildiler.

Nesil Bir Değişim Sorunu:

Biz de hem Bulgaristan’da hem de Türkiye’de bir nesil değişmesi sorunu yaşıyoruz. Mayıs 1989 Ayaklanmasını alevlendiren nesil artık yaşlandı. Dava ateşinin arkadan gelen kuşağa devletti. Bu işi şöyle anlamalıyız. Yıllardan beri kaldırım taşlarıyla yol döşüyoruz. 138 yıllık bir süzgeçten geçen bir davayı götüren biziz.

Bu bir Bulgaristan Türk kimliği siyaset çizgisidir. Kaldırım taşları gibi hep ayakaltında olmamız için şu anda bütün azınlık haklarımız elimizden alınmıştır. Bu seçimde de bize adil propaganda hakkı tanınmadı. Şu bir gerçektir. Bir toplumda adıl propaganda hakkı tanınmadan demokrasi asla olamaz, insan hakları tanıtılamaz. Ezikler hep ezik kalır.

Nesil değişikliği dediğimizde, biz sivil toplum örgütlerinde, partilerde ve kamu kuruluşlarında, siyasette, mecliste ve bakanlar kurulunda da köklü kadro değişikliği yapılmasını anlıyoruz.

Dikkati çeken kadro değişikliği olsa bile izlenen siyasetin aynı kalmasıdır.

Özellikle de Bulgaristan’da etnik azınlık topluluklarının özgün haklarının tanınması konularında kıpırdama olmuyor.  Hak ve Özgürlükler partisi yönetiminin de baştan başa değiştiği, isimleri her türden kirli işlere karışmış kadroların siyasetin ön perdesinden çekilmek zorunda kaldığı ve belki de gelecek seçimlerde meclisten ve belediye meclislerinden çekilmek zorunda kalacağı gözden kaçmıyor. Başkentte ve büyük şehirlerdeki Bulgar aydın seçmen bu konuda ortak görüş sağlamış olduğunu gösterebildi. Ancak oya gitmeyen çok demokrat olduğu da görünmektedir, yani demokratlar demokratların yönetiminden memnun değil.

Hepsi birden kendini Kaf Dağında gören, her fırsatta böbürlenen ve Bayan Tsaçeva gibi kendi gölgesinden bir kadroyu Cumhurbaşkanı seçtirerek siyasete tamamen hakim olmak isteyen ve bildiğini okuyan GERB Başkanı ve Başbakan’a “istifa” bileti kesti. Bunu yapan GERB partisinden kayan, Bayan Tsaçeva’ya oy vermeyen GERB aydınları, baskı altında çalışmak zorunda bırakılan memurlar, liseden sonra okumak için Avrupa ve Amerika Yüksek Okullarına kaçıp oyunu orada kullanan gençler, ekmek parasını gurbette arayan ve “aman şu işler düzelse de vatanıma dönsem diye can atan” gurbetçilerdir.

Girişimci tabaka kendine siyasi alan arıyor.

Bu seçime yine bir İnisiyatif Komitesi adayı olarak katılan, Varnalı ilaç toptancısı, sabıkalı olduğu bilinen, girişimciliğiyle öne çıkan, sol ve sağ siyaset çizgileri arasında kendine yer açmaya çalışan Mareşki oyların % 10’unu alarak, klasmanda 4. oldu. O, Moskova eğitimli, eşi Rus olan bir iş adamı olarak ülke çapında ve dış dünyada birdenbire popüler oldu.

Kampanya başında TV tartışmalarına davet edilmiyordu. Fakat ilk demeçlerinden sonra halk onu tuttu. Dünyaya farklı bir bakış sergiliyordu. Sevildi. Varna ilinde (Varna Bulgaristan’ın nüfus bakımından ikinci büyük şehridir) en fazla oy aldı. Gazeteler “Ruslar Varna’yı ele geçirdi” diye yazdıkları yer.

Mareşki bir modeldir.

Biz, BGSAM ekibi olarak, Varna ilinde nüfus bileşiminin Ruslar lehinde değiştiğine defalarca dikkat çektik. Tüm yeni dairelerin Moskova bankalarından kredi alan Rus aileler tarafından satın alındığını yazdık. Yeni ders yılında 18 okulda Rusça derslerinin ağırlık kazandığını, Rusça dilinde radyo ve TV programları başladığını, Moskova gazete ve dergileri, Rusça kitap satan bayiler açıldığını duyurduk. Şehrin park ve sokaklarında Bulgarcadan fazla Rusça konuşulduğunu, ikamet almak isteyen Rusya vatandaşlarına kolaylıklar sağlandığını defalarca yazmıştık ve bu gelişmelerin sonucunda. Mareşki bir gecede Bulgar siyasetinde faktör oldu.

Şimdi “size oy verenlerden ikinci turda kime oy vermelerini isteyeceksiniz” sorusuna şöyle cevap veriyor: “Önümde birçok çamaşır tozu var. Bunların arasında en kötü olandan biraz daha iyi olanı seçmek zorundayım” diyor. “General Radev’i, Bayan Tsaçeva’dan daha sert bir Rusofob bulduğu için, GERB adayına oy verebilirler,” diyor. Olay şöyle ki, bizde politikaya damga vuran, milli çıkarlardan fazla, dış güçlere lehte ya da aleyhte olan tutumdur.

Lütfi Mestan’ın DOST partisi de, Bulgaristan’da alıştığı gibi soydaşlarımızdan oy bile istemedi, Bulgarların ona yaptığını o da soydaşlara yapıyordu. Sandık başlarında DOST’çu görmek isteyenler çok aradılar amma bulamadılar. Hep bildiği şu NATO, Atlantizim vs. kelemeler heryerde kullandı, amma neden GERB sorusuna cevap bekledik amma soruyu sormaya bile DOST’çu bulunamadı.

Okurlarıma şunu önemle açıklamak istiyorum:

Yazarlar grubumuzdan Musa VATANSEVER Bey, seçim konusunda bir yazısında, Bulgaristan Komünist Partisi’nin (BKP) devamı olan Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) nin Birleşik Amerika siyaset teknesinde Zbiqnev Bjezinski ve Henry Kissinger  gibi politika ve strateji dehaları tarafından karıldığını ve mayalandığını yazmıştı. Bu plana göre, BKP’den BSP yapanlar onu Avrupa Sosyalistler ordusuna kattılar.

Bu analizde şöyle bir özelliğe dikkat çekilmişti. Partili komünistler sosyalist olarak eski suçlarından sıyrılmış ve siyaset sahnesine ak pak çıkmayı başarmıştı.

Fakat 1989 yılında özel bir BMP MK Politik Büro kararıyla, BKP üyesi olan ordulular, sivil ve üniformalı polisler, gizli polis,  itfaiye kadrosu, Birinci Dereceli Devlet Kurumlarında çalışan (radyo, TV, devlet planlama komitesi, dış ticaret şirketleri vb) ve hatta öğretmen ve doktorlar komünist parti üyelik kartlarını iade ettiler. Yerel parti örgütleri, ilçe ve il komiteleri dağıldı, bu kurumlarda parti çözülmüştü.

Daha derin bir bakış.

Bu açıdan irdelediğimizde, “partiden ihraç edilen” bu kadrolar kendilerini suçlu hissettiklerinden saklanıyordu. Onlar, özellikle 1970–72 be 1984–89 döneminde Müslüman etniklere isim, dil, din ve kimlik saldırısında, 1989 Mayıs Ayaklanmasının silah gücüyle bastırılmasına katılmıştı. Bu olaylarda Komünist Partisi’nin “vurucu gücü” olarak hareket etmişlerdi. Herkesin bildiği üzere çok büyük suçlar işlemişlerdi. “demokrasi geldiğinde yargılanırız” endişesiyle büyük kısmı dış ülkelere kaçtı. Suçlar münferit olaylar değildi.  Hepsi endişeli olduklarından 2007 yılına kadar siyaset arenasına çıkmadılar, saklandılar. Onları siyaset sahnesine taşıyan 50 yıl yurt dışından kaldıktan sonra Rus KGB kepçesiyle İspanya’dan alınıp Sofya’da Bakanlar Kurulu Başkanı koltuğuna oturtulan II Simyon oldu.

  • Simyon 2001 – 2005 yılları arasında Bulgar Başbakanı görevindeyken bir yandan ülkeyi Türkiye’nin yardımlarıyla NATO’ya üye yaptı ve kökleri babası III Boris dönemine uzanan, dosyaları Moskova’da bulunan, totaliter Bulgar polis, ordulu vs subaylarından süzülen elit, Todor Jivkov’un koruma şefi olan şimdiki başbakan B. Borisov. Münihte yapılan uzun görüşmelerden sonra 2009’da tek başına iktidar kurabilmelerine yardım etti.

GERB partisi siyaset alanına serbestçe çıkarken Washington ve Almanya’dan destek aldı. Ne var ki, son yıllarda Almanya’nın Balkanlarda ve özellikle de Güney Doğu Avrupa ‘da daha aktif ve söz geçiren bir rol oynamaya çalışıyor. Bunu yapmaya gücü olmadığından, Türkiye yönetimine dil uzatıyor, her şeyi “sığınmacı siyasetine” ve Türkiye Bulgaristan sınır koruyuculuğuna bağlıyor. Brüksel’den bu işler için 360 milyon Euro koparması “durum sömürücülüğü” olarak değerlendirildi. ABD-Rusya Karadeniz yöresi yüzleşmesi Bulgaristan’daki durumu etkilerken değişikliğe zorladı.

Olayları bu süzgeçten geçirdiğimizde, ABD’de eğitim almış bir NATO hava kuvvetleri General’i olan Rumen Radev’in, Almanya başbakanı Merkel uzantısı bir siyaset izleyen B. Borisov’un gölgesinde Cumhurbaşkanı olmaya heveslenen Bayan Tsaçeva’nın ülke çapında ve dış ülkelerden gelen sandıklarda neden bu kadar hafiflemiş olduğunu anlamak zor olmaz.

Klişeleşmiş siyasetçiler

Türkiye’den birkaç bin oyla dönen DOST siyasi elit kadroları, NATO siyaset ile Atlantizm politikası arasında bir çizgi olduğunu göremediler. Bu gün bu NATO Türkiye’de darbeye kalkıştı, 15 Temmuz yaraları sarılmadı. Bu devşirmeye gerek yoktu. GERB partisi Bulgaristan vatandaşlarının özellikle Komunist düşmanı olan bu insanların oylarını çok rahat alabilirdi amma Türk kelemesini anmaya korktu nedeni de Irkçı partilerden korkması oldu. Boyko şunu artık görebilmelidir. Irkçılarla birlikte harekete geçtiğin günden beri bir bak oyları nasıl birden arttı. Yani onlardan ayrılmas isen geleceğin felaket oldunu artık gör.  Gözümüzün yaşına bakmak istemezler. Görmüyor musunuz onların gölgesinde ırkçı milliyetçilik bir faşizan eğilim dal budak saldı. İktidar istiyor. Lütfen tarih kitaplarını açıp 1936–1944 Bulgar tarihini okuyun ve atalarımızın çektiklerini unutmayalım. Bunların hedefi o tarihi yaşatmaktır. Klişeleri kırmak zorundayız. Oyun kurucu olmalıyız. Bulgaristan’ı yeniden dizayn ederek demokratikleştirmek isteyenleri desteklemeliyiz. Herşeye rağmen Komunistlere karşı son bir defa daha birleşmeliyiz, GERB’teki problemleri de kazandıktan sonra konuşalım amma bu gün değil. Evet Boyko’dan artık Türk kelemesini duymak istiyoruz ya Ataka gibi ırkçılarla beraber yada Türklerle tekrar başarıya ulaşmak seçim senin, son söz yine senindir, bekliyoruz…

Bu gelişmeler içinde en fazla umut verense, 3 milyondan fazla oy alsa da 13 bin oydan ötürü doğrudan yasallaşamayan halk oylamasının kitleleri hareketlendirmesidir. Aslında Bulgar siyaset sahnesindeki gerçek çatışma şimdi başlıyor ve totaliter kirli kalıntıları çöpe atılmadan durmayacaktır. Demokrasinin bir adı da zaferdir.

Balkanlarda büyük değişiklikler bekleniyor.

Bizi okuyun ve paylaşın. Sizi bilgilendirmeye çalışıyoruz.

En iyi günler sizlerin olsun.

Reklamlar