Dr. Nedim BİRİNCİ

Konu: Terörün her türüne karşıyız.

Bulgaristan Türklerinden usta şair Sabahattin Bayram (Sabahattin Bayram Öz) 3 yıl önce Bursa’da hayata gözlerini yummuştur. Aziz hatırasını saygıyla anıp yaşatırken, bir Dobruca evladı olan, yürüdüğü çileli yolda, yetiştiği toprakların bereketiyle yaratan ince ruhlu ozan, 2 asır arasındaki tümseği atlarken başımıza gelen tüm olaylara duyarlı kaldı, kanayan yüreğinin acısını beyaz kâğıt üzerine dökerken halkımızla beraber oldu. O Bulgaristan Türk edebiyatına ince doku eserler vermiş, tüm yaratıcılarımızın eserlerinden BULGARİSTAN TÜKLERİ ŞİİR ANTOLOJİSİNDE derlemiştir.

Onu hatırlarken yüreğimin yandığını belirtirken, küçük bir anıma yer vermek istiyorum.

Sofya’da aynı semtte oturduğumuzdan, isimlerimiz aynı gün ve aynı milis amirliğinde değiştirilmişti. Onu kızı ve eşiyle birlikte getirdiler. Bir odaya aldılar, çıkardılar başka bir odaya girdi ve sonunda BULGARİSTAN TÜRKLERİNİN DEV ŞAİRİNDEN sigarasını yakmaya çalışırken eli titreyen ve içindeki hiddetten başını kaldırıp yüzüme bakamayan bir sıradan ”Bulgar” çıktı. Türk kimliğiyle yaşa gururundan sıfırlanmış bir vatandaş kimliğine itildiği an, dipsiz derinliğe düşmezden önce, gidelim bir yere oturalım komşu dedi:  Oturduk, sigarayı çok acı çekiyor ve buz kesmiş şubatın bizi Türk olarak dondurmak istemesine rağmen, birer kanyakla ısınırken, o cebinden kâğıt kalem çıkardı ve içini dökmeye başladı.

Adımı Elimden Aldıkları Gün

Gözlerimi yitirdim

Renkler kana boyandı ışık karışığında

Doruklar düzlüğe dönüştü

Sesim sokaklarda tutsak

Onurum kamburum oldu

Gözlerimi yitirdiğim gün.

Gizlerimi yitirdim

Issız yörüngesinde döndü yürek

Sevgilerin donakaldı karanlık pusularda

Silinince geçmişle geleceğin anlamı

Hangi dilde ağlayıp

Hangi dilde güleceğimi

Anılarımda dostlarımı nasıl bulacağımı bilemedim

Gizlerimi yitirdiğim gün

İzlerimi yitirdim

Gizemli bir boşluğa gömüldü zaman

Öz saygımın burcundan yıldızlar kaldı

Türklüğüm prangalı

Mezarında babam bile yabancı oldu bana

İzlerimi yitirdiğim gün.

Gözlerimi yitirdim

Gizlerimi yitirdim

İzlerimi yitirdim

Adımı elimden aldıkları gün

Zaman geçti biz bu şiiri, Sofya’da çıkan MÜSLÜMANLAR gazetesine götürdük.

Gazete şiiri basmadı. Sebep olarak şairin camiye uğramadığı bahane edildi. Sabahattin Bayram’a terör saldırısı yapılmış ismi, baba adı, ata adı, hatıraları, geçmişi ve hayalleri bir kalemle elinden alınırken Türk kimliği kalemi kırılmış ve elinde sigarasından ve kâğıt kaleminden başka bir şey kalmamıştı. O kalemden silah yaptı. “Adımı elimden aldıkları gün, gözlerimi, gizlerimi ve izlerimi yitirdim” dedi. Bu bir anti-devlet terörü haykırışıydı. Yattığı yer nur olsun.

***

12 Ocak 2016’da Sofya’da Halk Meclisi dönem toplantısı açıldı. Toplantı açılışında Bulgaristan Müslüman Türk, Pomak ve Çingeneler adına Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) Tırgovişte (Eski Cuma) milletvekili, yeni 3-lü – 4-lü parti yönetimde başkanlardan biri olan Çetin Kazak konuştu. Bulgaristan Müslümanlarının 100 yıl devam eden kahramanlıklarla dolu Türk ve Müslüman kimliği mücadelesinde doğan ve şekillenen Hak ve Özgürlükler Hareketi memleketimiz Müslümanlarının siyasi iradesinin eseridir. Milletvekili Kazak, 30 milletvekili arkadaşı, parti, parti üyeleri ve yandaşları adına 2016 siyasi döneminde HÖH partisini bir “ateist” siyasi oluşum olarak tanıttı.

1912’den başlayarak Bulgaristan’da Müslümanların Hıristiyanlığa çekilmesi dalgalı süreçleri başlatılmıştı, 1948’de bu zulüm Türklerin Müslümanlıktan koparılıp “ateistnesil yetiştirme yönünde vites değiştirmişti. Çetin Kazak, meclis kürsüsünden bu sürecin bittiğini mi ilan etti acaba! Olay buysa, şimdi nereye götürülüyoruz???

1908’de kullanılan Bulgar devletinde, Bulgaristan müftülük sistemi, İslam’a hizmet etmek için değil, İslam’ı engellemek için kullanılmıştır. Bu konuda, 2016 yılına kadar Bulgar devletinin fiili siyaseti değişiklik kaydetmemiştir. Memleketimizde yaşayan ve en büyük azınlık olan Müslümanların din kurumlarını İslam dinine inanan vatandaşları Müslümanlıktan uzaklaştırmak, sizce nedir? Bir devlet terörüdür. HÖH partisi temsilcisinin meclis kürsüsünden Bulgaristanlı Müslümanların partisini bir dinsizler partisi olarak ilan etmesi nedir? Devlet terörüne alet olmaktır. Yani Hainliktir!

***

24 Ocak 2016 Pazar günü, Bulgaristan başkenti Sofya’nın Ulusal Kültür Sarayı’nda (NDK) Bulgaristan Müslümanları Ulusal Kurultayı toplanacak ve yeni Baş Müftü seçilecek.

Bu Kurultay bir doruktur. 1878’den beri Bulgar devleti içinde, yasalarına uyarak özgün Türk Müslüman kimliğimizle geleneksel kültürümüzle var olabilme yolunda ulaşabildiğimiz son doruktur. Olayı tarihsel geçmişimiz olarak ele aldığımızda, birisi yazılıp çizilmeye elveren yasal tarihimizdir, ikincisi de bir Hıristiyan devletinde Müslüman olmanın acısı dinmeyen serüven öyküsüdür. Bu, Bulgaristanlı Müslümanların acıklı hikâyesidir. Bulgaristan Müslümanlarının başat ve asli grubunu Türkler oluşturuyor. 585 024 kişilik nüfus ile Türkler Deliorman, Dobruca ve Rodop Bölgelerinde yoğunluk göstermektedir. Müslüman nüfus oranına sahip illerin başında Kırccaali (%69, 6) ve Razgrad (53,2) geliyor. Bulgaristan Müslümanlarının % 75’i Türk, % 13’ü Pomak ve % 12’si Romen’dir. Kendini Türk kabul eden Tatarlar, Çerkezler ve Arnavutlar da ülkedeki Müslüman toplumun bir parçasını oluşturmaktadır. Tarihi verilere göre, Osmanlılar döneminde; Bulgaristan’da 2 bin 356 cami ve mescit, 142 medrese, 273 mektep, 42 imaret, 174 tekke-zaviye, 116 han, 113 hamam, kaplıca, ılıca, 27 türbe, 24 köprü, 75 çeşme, 3 sebil, 26 kervansaray, kale, hastane, kütüphane, saat kulesi ve bedesten olmak üzere toplam 3 bin 399 eser inşa edilmiştir.

Son dönemde Bulgaristan  Müslümanlarının müftülükler sistemi yeniden kurumlaşmaya başlamış, öncelik Sofya İslam Enstitüsü, Şumnu İlahiyat Lisesi, Rusçuk İlahiyat Lisesi ve Mestanlı İlahiyat Lisesine verilmiştir.

Bu arada Baş Müftülük üzerinden Müslümanlara geniş kapsamlı sosyal yardım projeleri de gerçekleştiriliyor.

***

İşte böyle bir ortamda Bulgaristan Baş Müftülüğü 21-nci yüzyılın değişen ortamında, Bulgarların da kafasında bir İslam – terör sisinin koyulaştığı koşullarda geniş kapsamlı sözlü propaganda ve yazılı açıklamalarda bulunma gibi etkinlikler yürütmek zorundadır.

Geçen hafta Sofya’da Bilimler Akademisi Konferans Salonunda “İslam Devleti” – ideolojik problemler konulu bir ulusal forum düzenlendi. Forumda Bulgaristan Müslümanları Baş Müftüsü Mustafa Hacı s.o. “İslam Devleti” İdeolojisinde Yöntem Bilimsel ve Doktriner Sorunlar konulu sunumda bulundu. Yakın Doğu ülkelerinde DAEŞ’ in insan haklarına şiddetli saldırılarını sert bir dille kınadı ve lanetledi. Büyük ilgi uyandıran forumda Dr. Baş Müftü Mustafa Hacı şu ana noktalara ışık tuttu:

* Hiçbir suçu olmayan insanların öldürülmesi, sivil halka şiddetli baskı ve terörün tüm belirtileri asla kabul edilemez, mutlaka kınanmalıdır. İslam dini ilkeleriyle terör arasınsa hiç uzak ya da yakın hiçbir ilişkisi yoktur ve olamaz.

* Terör güçlerinin İslam dininin yüce erdemlerini en kaba bir şekilde çiğniyor, İslam’ın politik ve iktidar hedeflerine ulaşmak için kullanılması inciticidir. İslam dini asla ve hiçbir şekilde zulüm telkin etmez, bahanesi ne olursa olsun, insan hayatına kıyılmasını her zaman ve her yerde lanetlemiştir.

* Yakın Doğu’da beliren ve kendisini sözüm ona İslam devleti olarak tanıtan kurumların, İslam dini ilkeleriyle bağdaşan hiçbir yanı yoktur.

* Kökünde cahillik ve İslam medeniyet değerlerini bilmemelik yatan bu iktidara susamışlık dünya barışı için tehlike oluşturmaya devam ediyor.

* Kuranı Kerimde, Peygamberimiz Hazreti Muhammed sun et ve geleneğinde “İslam Devleti” değiminin geçmez. Din adamlarından istenen sosyal, dinsel ve etnik ayrılık gözetmeksizin adaletli bir şekilde yönetmeleridir. İslam’a göre, devlet başkanının kendini ilan etme hakkı yoktur.

Sunumdan sonra soruları da yanıtlayan Baş Müftü Dr. Mustafa Hacı, Bulgaristan Müslümanlarının durumuna, devletin mahkeme kararlarına rağmen, cami ve vakıf mallarımızı iade etmediğine ve ülkemizdeki dini eğitim sorunlarına, ayrıca son 2 yılda Cami ve medreselere ve bazı din adamlarının evlerine yapılan polis baskılarına, süren mahkemelere vb değinmedi.

***

Basın mensuplarıyla görüşmesinde Baş Müftü Dr. Mustafa Hacı, anasının Bulgar olduğunu söyledi. Aynı kişi 1992’de basına verdiği bir başka demeçte anasının ve babasının Türk olduğunu ve Türk ortamında yetiştiğini söylemişti.

***

Bu forumda, terörün ve terörizmin bir İslam ürünü, teröristlerin de Müslüman oldukları, terör kaynaklarından birinin yoksulluk olduğu şeklinde yanlış bir izlenim işaretleri belirdi.

Ülkemizdeki iç ve dış terör konusuna ışık tutulmadı. 1970 yıllarda ve 1980’lerde Bulgaristan Pomak ve Türk Müslümanlarına uygulanan baskı ve teröre değinilmedi, hiçbir suçlunun, gerçek teröristin, terör üreten totalitarizmin yok edilmesi ve gerçek demokrasi yaratılmasında inananları rolü de konu edilmedi.

Bulgaristan’daki Müslüman mal ve Mülkünün sistemli baskılar sonucu, değişik ellere aktarılarak, bakımsızlık ortamında yok edilmeye çalışılması bir terör biçimi olarak ele alınmadı.

Burada daha da önemli olan, kinli ve kudurmuş insanların son zamanda Bulgaristan’da da terör rüzgârını yeniden ve daha şiddetli estirmesidir. Oysa yerli terörün ülke içindeki yeni  belirtilerine değinen 13 Ocak 2016 tarihli “Trud” gazetesi başyazısında şöyle diyor:

Bulgaristan’da sert, vahşi, hayvancasına şiddetli bir zorbalık kol geziyor. Devlet ortada yok. Kuzey Bulgaristan’ın Vratsa şehrinin merkezinde 18 yaşında bir çocuk döve döve öldürüldü. Sebebi dövenlere klakson çalmasından başka bir şey değil.  Tırgovişte köylerinde de köy korucusu aranıyor.

Filibe (Plovdiv) Golyam Çardak köyünde özel koruma için köylüler aralarında para topluyorlar. Jandarma ve polis zulüm edenlerden birini bulamadı. “Agresya” şirket zincirinin sahibi olan Aleksandır Antov’u kurşunlayanlar elini kolunu sallayarak dolaşmaya devam ediyor.”

Bulgaristan’da vatandaşları koruyan meslek ve yerel örgütler yok. Türk yöresinde Hak ve Özgürlük teşkilatının “saray güruhu” ve imtiyazlı 3-4 kişilik Başkan grubu şiddet olaylarını görmezden gelirken duymak bile istemiyor.

Bulgaristan’da öğle ikindi dikilen gün gibi ortada bir gerçek var: Her zaman ve her yerde önce Çingeneler göze alınıyor, kabahatli gösterilip suçlanmaya başlanıyor, ardından Hak ve Özgürlükler Hareketi (DPS) kötü gösterilmeye çalışılıyor, azınlık kadrolarının devlet makamlarından kazınacağı tehditleri savruluyor. Bizde siyaset tam böyle yapılırken, azınlıktan olan insanlar, onların etnik dil ve din topluluğuna hakim olabilmek için, onları sindirerek yönlendirip yönetmek için korkutulup sindiriliyorlar. Bulgar basını hortlayan zorbalığı bu şekilde yorumlarken, 2016’daki hortlamanın hemen hemen bütün illerde eşzamanlı gerçekleştiği dikkati çekiyor. Burada özellikle altı çizilmesi gereken nokta saldırıya uğrayanların memleketimizin köklü vatandaşları, yani burada doğmuş, okumuş, evlenmiş, ana baba olmuş, askerlik yapmış, ömür boyu emeklilik ve sağlık sigortası ve vergi ödemiş insanlar olmasıdır. Dürüst vatandaş olmamız bizim ikiarada kalmış olmamıza derman olamadı.

Şöyle bir nokta da dikkate değerdir. Bizde bir de kayıtlı 20 bin sığınmacı ve savaş kaçağı var. Bun tabakaya karşı ise sürekli bir ırkçı saldırı tırmanıyor. Bir örnekle olaya bakalım. 2015’in başında Kazanlık belediyesine bağlı Rozovo köyünde 3 katlı bir ev satın alan ve yerleşen Bulgar vatandaşlığı almış 3 aile yerleşmişti. Onlar köy merkezinde kızlara laf atmadan diğer köylülerin yumurtalarını, kuzularını ya da telefonlarını çalmamıştı, ama köyden kovuldular.

Bizde bu terörizmin Bulgar dilinde bu terörizmin adı hala konmadı. Çünkü terörizm Fransızca bir sözdür, görüldüğü üzere bizdeki beliriş biçimleri farklı ve çeşitlidir. Yabancı düşmanlığı bir terör şeklidir, politik literatüre böyle girmelidir. En fazla dikkati çekense Bulgar savcılığının “Rozovo” köyü olayını araştırıp sorgulamaması oldu.

Olaylar, işine gücüne bakan sıradan yaşlı, emekli işiyle gücüyle meşgul ya da öğrenci, üniversiteli, köylü gençler demeden saldırıya hedef oluyorlar. Eğer terör, korku salmaksa, rahatsız etmekse, bin kişiden birini gece yarısı yatağında uyku halinde kafasına çit kazığı vura vura bayıltmaksa, olanların başka ne gibi bir tarifi olabilir. Bizim ülkemizde terör estiriliyor, terör kol geziyor, terör can alıyor derken politik hedeften başka ne gözleyelim. 2016’nın en yakın siyasi olayı Cumhurbaşkanlığı seçimleri olarak ortaya çıktı. Daha ocak ayı başında Ekim sonunda yapılacak seçimler için seçmene korku vermenin, herkesi yıldırmanın, uyanmalarını, düşünmelerini, özgür seçim yapmalarını engellemenin amacı başka ne olabilir?

Şu da var. Yeni yıla, Kasım 2015 Paris patlamaları ve Putin Rusyası’nın Suriye köylerine kanatlı “Kalibır” füzesi fırlatmasıyla bizim ülkemizde de genel anti-İslam isterisi yeni bir aşamaya tırmandı. 1997–2001 Başbakanı olan ve bu hükümette birkaç bakanı olan, Reformcu Blok (RB) üyesi Güçlü Bulgaristan Partisi (DCB) kurucusu ve akıl hocası olan İvan kostov, gerçek bir sinir bozukluğu geçiriyor ki, aşırı sağ konumdan “Bulgaristan’ın ulusal güvenliğine Türkiye’nin tehdit oluşturduğunu” dile getirecek kadar yoldan çıktı. “Ataka” ve sözde “yurtsever cephe” gibi partilerle aynı çizgiye geçti. Yakın Doğu’da teröre karşı içte ve dışta, ayrıca 4 milyon sığınmacıya konut sağlayarak en büyük ve fedakâr mücadeleyi veren devletin Türkiye Cumhuriyeti olduğunu kabul etmek istemiyor. Büyük Türkiye korkusunu yenemiyor. Bu ruh halinde de biz Bulgaristanlı Müslümanlar iki arada ve hep ezilen tarafız.

Diş ülkelerde olan “terör” olaylarının TV üzerinden ülkemize taşınması ve gerginlik isterisi, kışkırtılması doğru değildir. Köln merkez garında Noel gecesi meydana gelen olaylar çok şişirildi, hep tek yanlı anlatıldı. Şöyle bir gerçek var, Almanya’da sığınmacı yatakhanelerine 815 saldırı yapılmıştır. Bu saldırıların ardında aşırı sağcı Pegida örgütü var. Bizde ise sığınmacılara aşırı sol ile aşırı sağ aynı cepheden saldırıyor.

Unutmamak gerek, ülkemizde olduğu gibi eski-kıtada da anti-terör siyaseti düzgün bir ideolojiye dayanmıyor. Sivil toplum anti-terör yapılanmasını tamamlayamadı. İnsanların büyük kitleler halinde hareketlenmesi devamlı gerginlik yaratmıştır. ABD her yıl bir milyon, İngiltere 500 bin, Fransa 200 bin göç alıyor. İngiltere’den her sene 100 ile 200 bin kişi ayrılıyor ve dünyaya dağılıyor. Yukarda da söz edildiği gibi Türkiye’de halen 4 milyon sığınmacı var. Almanya da bu yıl 1 milyon sığınmacı aldı ve sorun yaşıyor. Anlaşılan toplum bu kadar çok yabancı kabul etmeye hazır değil.

Sonu sonunda “terörün evi” sosyal toplumsa, yeryüzü hepimizin evidir. Gelen yabancı ve sığınmacılarla birlikte yaşamayı beceremeyenlerin, komşularına bakması iyi olur. Farklı olmak, yok olmaya değil, birlikte yaşamak için yelken açmaya hazır olmak anlamındadır. En büyük sorunumuz devlet terörüne ve kişisel terör biçimlerine karşı mücadelemizi pekiştirmemiz olsa da, bir Bulgaristan Müslümanları henüz anti-terör cephemizi oluşturamadık. Bu davada sivil toplum örgütlerine olağanüstü büyük ödevler düşmektedir. Bugün biz her bakıma iki aradayız.

Devam edecek.

Reklamlar