Filiz SOYTÜRK

Konu: Mestan’ın Sakalına Ne Oldu?

İnsanları birbirinden farklı eden en başta hünerleridir. Hünersiz ve hünerli adamlar arasında çok büyük fark vardır. Geçmişimizde hünerli gençlere “şeytan gibi maşallah!”, “şeytan tüylü”, hünerli yaşlılara “derviş”, çok bilenlere  “akil adam” dendiğini işitmişsinizdir.

Bazı halklar hüner sırrının “sakalda gizli olduğunu” sandıklarından sakal taşımayı şereften sayar. Bunun böyle olmadığını ilk fark edenlerden biri olan Rus Çarı Deli Petro toprak kölelerine sakallarını kesmeye zorlarken birçok kelle kaymış ve büyük cezalar kesilmişti.

Biz Bulgaristan Türkleri arasında sakal taşımak pek bir şey ifade etmese de inat kişilere “keçi sakallı”, toplum işlerinde kendilerine orta direk havası vermeye çalışanlara “top sakal” ya da “bırak onu aklı sakalı gibi seyrek” dendiğini biliriz.

Hak ve Özgürlükler Partisi lideri Lütfü Mestan bu işe başlarken sakallıydı. Hatta bir sıra kendine Orta Asya bilgeleri gibi bir şekil vermeye çalışırken “keçi sakalı” salmıştı.

Şimdi ise onun sakalı “uzaktan baktım hiç yok, yanına vardım çenesinin altında pek çok” şekli aldı. Çene altı sakalının herhangi bir hüner ifadesi olduğunu veya işe yaradığını pek işitmedim.

Onun da doğup yetiştiği diyar olan, Doğu Rodoplar’da ASIL HÜNER adlı bir masal anlatılır. Günümüzde Bulgaristan politikacılarının “ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ” yapmaya çalışırken gösterdikleri birbirlerini köşeye sıkıştırma hünerlerini TV ekranında izlerken aklıma geldi. Sizinle paylaşmak istiyorum.

Sultan Mahmut bir gece, kılık değiştirir ve şehri dolaşmaya çıkar.

Derken birkaç hırsıza rastlar. Hırsızlar, onun karşısına dikilir ve kim olduğunu sorar.

Sultan Mahmut:

– Ben de sizden biriyim, der. Hırsızlar da ona inanır.

İçlerinden biri:

–  Hadi bakalım, herkes ustalığını söylesin. Ne gibi marifetleri olduğunu paylaşsın, der.

Hırsızlardan biri ileri atılır:

– Benim en önemli özelliğim kulaklarımdadır, köpek havladığında ne dediğini anlarım ve hemen gerekli olan yere bildiririm ve bu işten geçinirim, der.

– Bu da ne ki, sen hiçbir işe yaramazsın, diyen ötekiler, hemen öne atılırlar.

İkincisi kendini şöyle tanıtır:

– Benim bütün hünerim gözüm-dedir. Gece karanlıkta kimi görsem, gündüz şüpheye yer bırakmayacak kadar tanırım.

Bir başkası:

– Benim hünerim kolumdadır, diye ortaya atılır. Kol gücüyle tüneller kazarım.

Bir başkası ise kendini şöyle anlatır:

– Benim marifetim burnumdadır. İşim toprakları koklamaktır. Toprağın altında hangi madenler var ne kadar para gizlidir, hemen anlarım, der.

Sonuncu hırsız da bileğini över. Dağların tepesine kadar ip atabileceğini iddia eder.

En son olarak aralarına yeni giren arkadaşlarına dönüp sorarlar.

– Senin ustalığın hangi konudadır, söylesene!

Sultan Murat şöyle der:

– Benim hünerim sakalım-dadır. Onunla suçluları kurtarırım, gerektiğinde kimilerini zindana attırırım, istersem suçsuzlara bile hapis yolu gösteririm. Cellat, suçluları cezalandırmaya hazırken ben sakalımı oynatırsam onlar kurtulur.

Hırsızlar onu dinleyince, birbirlerine bakışır ve şöyle der:

– Tamam, aramızda en usta sensin. Sıkıntıya düştüğümüzde, bizi sen kurtaracaksın, derler.

Sonra hep birlikte yola koyulurlar. Padişahın Sarayına doğru giderler.

Bu arada bir köpek havlaması duyulur.

Köpek dilini anlayan hayretle,

–  Padişah sizinledir, diyor der.

Fakat arkadaşları ona kulak asmaz.

İp atma ustası kendini sarayın yüksek duvarının üzerinden aşırır. Hep birlikte sarayın bahçesine girerler.

Koklamada usta olan, yerden bir avuç toprak alır. Sultanın hazinesinin nerede gizli olduğunu söyler.

Tünel kazan sağlam bir tünel kazıp hazinenin olduğu yere ulaşır. Her biri oradan bir şeyler alır. Çokça altın, değerli mücevherler, takılar, sırmalı giysiler, para, döviz… Bunları hemen götürüp gizlerler.

Padişah, hepsinin yerini kimliğini öğrenmiştir.

Hırsızlardan gizlice ayrılıp saraya döner. Gündüz adamlarıyla yaptığı toplantıda bu macerasını anlatır. Bunun üzerine emirlerini verir. Askerler gidip hırsızları birer birer bulur, yakalar ve saraya getirir. Hırsızlar can korkusuyla tir tir titrer.

Padişahın huzurunda durduklarında, gece gördüğünü gündüz tereddütsüz tanıyan hırsız der ki:

– Bu, dün gece bizimle dolaşan arkadaşımızdır. İşte bu yüzden yakalandık. Çünkü bizim yaptığımızı gördü, sırlarımızı öğrendi.

Hırsız arkadaşlarına bunları söyledikten sonra padişaha yalvarmaya başladı.

– Biz marifetimizi saydık döktük. Hünerlerimizin bizi üstün kıldığını zannettik. Meğer yanılmışız. Marifetlerimiz, boynumuza ip oldu. Bizi bataklığa sürükledi. Şimdi bu hünerlerimizden hiç biri fayda veremez. Bugün bu durumda bize yardım edecek yalnızca sensin.

– Pişmanız bizi affet. Bize merhamet göster de haydi şu sakalını bir oynat.

Bu masal size Lütfü Mestan’dan önce “kara sakallı lider”  Ahmet Doğan’ı hatırlatmadı mı!

O sakalını oynatsa, Türkiye’ye gitmeye zorlanan ailelere vize verilirdi. Bulgaristan’a geri dönmemek şartıyla dış ülkelerde okumak isteyen öğrenciler hemen gönderilirdi. Çok bilenler partiden ve memleketten kovulurdu. Bulgaristan Türklüğüne hizmet etmek isteyenlerin yolu kesilirdi. Bizden olup işi iyi olanların işi bozulurdu. Koskocaman Bulgaristan’da onun seçtiklerinin dışında hiçbir Türk’e zengin olma, orta tabakaya girme hakkı ve imkanı tanınmazdı. O, istediğinin işini hemen bozmada büyük hüner gösterdi. Allah canını almasın, sayesinde ne kadar aile yıkıldı, ocak söndü vs. vs. Ahmet Doğan’ın kara sakalı seyrelip kararınca tüm hüneri yok oldu. Bilirsiniz yitirilen marifet geri gelmez. 20–25 yıl Bulgar makamlarının Türklere karşı kullandığı bu kara sakallı artık köseleşti, sakalını kesip attılar, çöpü kaldırıldı.

Onun yerine gelen ve önce keçi sakalı sert bakışında “benim astığım astık, kestiğim kestik” gibi bir şeyler gizleyen L. Mestan ise bambaşka bir hüner gösterdi. Önce, henüz keçi sakalını kesmemişken “disiplin insanları değiştirir,”  fikriyle meydana çıktı. Türklere değil, Çingenelere hitap ederken, disiplinsizliği hak ve özgürlük olarak anlattı. Bu sözlerle gettolardaki barbar sürülerine yol açtığını kestirememişti. Arı artık kovandan çıktı. Her ay bir isyan oluyor. Komitacı, yazar, politikacı Zahari Stoyanov, Bulgar tiyatro sanatının kaymağı Tatyana Lalova gibi aktrislerin yetiştiği Sliven’in Medven köyünde tırpan kaldıran Çingene gençler çiftlik sahiplerinin kollarını kesti. Gırmen’li Romlar dayanamadılar, talikaya attıkları yorgan döşekle mekân değiştiriyorlar. İhtiman’da polislerin apoletlerini yolan ve silahlarına uzanan Romen gençler tutuklandı. Pazarcıkta tutuklanan imamların davası devam ediyor. Olaylar raydan çıkarken, isyancıları gemlemek, halka huzur bahşetmek için “sakallı lider” olan L. Mestan ne yazık ki, sakalını sallamak istese de, artık sallayamıyor, çünkü onu hemen kestiler.

Sakalsız bir liderin hükmü kime geçer?

Sakalı olmayanın hüneri olmaz, diyenler belirdi.

Meclisteki 36 HÖH milletvekilinin hepsi masaldaki tutuklanan hırsız tipler gibi. Hırsız çetesine benzeyen çizgilerde ve hünerlerinde birleşmişler.

Son haftalarda Anayasa değişikliğini su çıkarma mengenesine takmışlar anayasadan bir şeyler çıkarmaya çalışıyorlar. Bizim ülkede reform edilecek şey, zamanı dolmuş, çöplük olmaya hazır bir şeydir ki, bu anayasa da olabilir.

Bu Anayasa bizimkilerin işledikleri ağır suçları aklamada işe yarıyordu. Mesela HÖH-DPS Başkan Yardımcısı, Meclis Başkan Yardımcısı Hristo Biserov para aklarken yakalanıp tutuklandığında onu içeri attırmadılar. Artık 3–4 senedir karıcığının yanında, deniz sayfiyelerinde ve dağ serinliğinde sefa sürmeye devam ediyor. Ak Kadınlı Dr N. Tabakov gibi “kalın kafalılar” ise Varna hapishanesinde dalga sesi dinliyor.

Büyük bir sorun ortaya çıktı. Yani sakal sallanmadan çözülemeyecek kadar büyük bir problem bu.

Savcı ve yargıçları bundan böyle kim atayacak? Tabii savcı ve yargıç işine karışılmaz da, onların arasında da partililer olunca kapı açık kalıyor. Şu örnekteki sorun nasıl çözüldü dersiniz? Geçen sene bir bankamızdan 4.2 milyar leva çalındı, tutuklanan yok, açılan dava yok. İpleri parti liderinin elinde olan savcı ya da yargıç olmasa bu “düzen” nasıl sağlanır? Ve şimdi biz tam yukarıdaki masalda olduğu gibi, sanki kollarımız kelepçeli mazlumlarız ve sakal oynatmasını beklediğimiz kişinin önündeyiz. Mestan’ın sakalı olmadığına göre, başka sihirli özelliği de olmayabilir! Hüneri de yok! Bu durumdan bu üstü kapaklı sır içinde gizem işler suya düşer sonucu çıkmaz mı?

Neymiş efendim bizim “lider” hırsızları koruyan yeni bir hünerle çıkıyor sahneye:  Anayasa değişikliğinden sonra atanacak yeni yargıç ve savcılardan bazılarını parti çetesinden atama hakkı talep ediyor. Bunun anlamı nedir? Bizim eşek nallanmayacaktır! Bizim hırsızlarımıza dokunmayacaksınızdır! Bizim göstermediğimiz hiçbir dolandırıcı tutuklanmayacaktır. Sorgulanmayacak, yargılanmayacaktır! Eski defterler açılmayacaktır. Eski suçluların huzuru bozulmayacaktan başka hiçbir şey değildir. Ve bunu isteyenin bu memlekette en fazla ezilenlerin, sürüm sürüm sürünenlerin parti başkanı olmasından utanmayalım da neden çekinelim söylesenize! Hünersiz lider kendi derdinde! Yaşasın hırsızların zaferi! Yaşasın sahte reformculuk! Yaşasın halkın gözüne kül atanların kahramanlığı! Yaşasın bilinen ve bilinmeyen katiller. Yaşasın adaletsizlik ve sahte demokratik düzen!

Yaşasın sakalsızların hünersizliği!

Reklamlar