Borisov’un İkinci istifası bir oyun mu?

 

14 Kasım 2016 günü Bulgaristan’ın Avrupa Gelişimi için Vatandaşları (GERB) hükumeti istifa etti. Başbakanı Boyko Borisov istifa dilekçesini Halk Meclisine sundu. Anayasaya göre istifa 7 gün içinde görüşülecektir.

Bakanlar Kurulunda çalışanlar çantalarını toplayıp odalarını tek etmeye hazırlanırken, 13 Temmuz’da seçilen yeni Cumhurbaşkanı Radev, Cumhurbaşkanlığına ilk ziyaretini yaptı ve 22 Ocak 2017’ye kadar görevi devam edecek olan Cumhurbaşkanı Pleneliev’le GEÇİCİ HÜKÜMET kurma sorunlarını görüştü.

Kanunlarımıza göre, GEÇİCİ HÜKÜMET Plevneliev tarafından atanırsa, 22 Ocak 2017’den sonra yeni Cumhurbaşkanı’nın bu hükumeti dağıtma ve yeni bir GEÇİCİ HÜKÜMET kurma hakkı var. Siyasi gözlemcilere göre, Plevneliev ile Radev GEÇİCİ HÜKÜMETİ aralarında anlaşarak belirlediklerinde ise ERKEN SEÇİMLERE KADAR hükumetin görevde kalması güvence altına alınmış oluyor. Bu görüşülen birinci konu oldu.

İkinci konu ise şudur.

Yine Bulgar anayasası ve kanunları, görev süresi biten ve yerine yeni Cumhurbaşkanı seçilen Plevneliev’in  22 Ocağa kadar kalan süre içinde ERKEN SEÇİM TARİHİ belirleme hakkı olmamasıdır. Yasaların bu maddelerini yorumlamak üzere, eski ve yeni Cumhurbaşkanı durum değerlemesi yaparak BULGARİSTAN YÜKSEK MAHKEMESİNE BAŞVURUP daha önce rastlanmamış bu yeni durumda, Plevneliev’in meclisten erken seçim tarihi belirlemesini isteyebilir ya da isteyemez konusunda açıklık (yorum) getirmesini istediler.

Yeni durumda Bulgaristan’da hükumet bunalımı başladı ve iki Cumhurbaşkanı hükumet bunalımının siyasi bunalıma büyümesini önlemeye çalışıyor.

Siyasi durumun bu kadar karışıp belirsizleşmesi bir rastlantı olabilir mi?

Yoksa Sofya’daki RUMNO, DANS ve Birinci Baş Komutanlık vb belki siz biz bilmediğimiz ve adını bile işitmediğiniz merkezlerde siyaset satranç tahtasına yatırılmış ve oyun mu oynanıyor?

Eğer öyleyse “üst aklın” çözdüğü bilmece ya da yaratmak istediği kurgu nedir?

Akla ilk gelen hep şudur. Sofya’dakilerin ipleri hala Moskova’dan çekilmiyor mu? 27 yıldan beri bu iplerin kesildiğini işiten oldu mu? Yok!

İki: memlekette ciddi bir ordu olmadığından Sofya sokaklarında altın apoletli erkeklere rastlanmaz oldu. Subay baloları da yapılmıyor. Buna rağmen, Başbakan Boyko Borisov’un itfaiyecilikten çekilip İç İşleri Bakanlığı basamaklarında alaylı orgeneral olması, gerçek generalleri rahatsız etmiş olabilir mi?

Bu düşüncenin temelinde, ABD askeri akademilerinde eğitim almış, NATO generali olarak ün yapmış, Batı Doğu dengesinden yana olduğunu gizlemeyen, milli çıkarlara basan General Radev’in seçilmesi Bulgaritstan’da bir sonun başlangıcı mıdır?

Üç: GERB partisinin ömrü gerçekten de 10 yıl mı? Bitti mi? Siyaset akvaryumuna balık salan ve onları istediği zamanda sudan çıkaran, tavada kızartıp kılçıklarını mutfakta miyavlayan kediye atan gizli bir el mi var!?

Dört: Yoksa bütün bunlar, GERB partisinin 3 aydan sonra BEYAZ AT ÜZERİNDE meclise dolmasına ciddi hazırlık mı?

Bu gelişmelerin içinde şöyle bir incelik dikkat çekti:

TV program yöneticisi Slavi Trifonov tarafından halk oyuna (referandum) sunulan ve 3,5 milyon vatandaş tarafından desteklenen siyasi sistem değişikliğine 6 Kasım 2016 Cumhurbaşkanı seçimine kadar GERB partisi destek vermiyordu.

Durum 180 derece değişti. GERB yönetimi seçimlerin en fazla oy alan kazanır (majoriter) sisteme göre yapılmasını, milletvekilleri sayısının 240’tan 120’ye indirilmesini, meclis seçimlerinde partilerin aldığı her oya şimdiye kadar olduğu gibi 11 leva değil sadece 1 leva verilmesini tamamen desteklediğini beyan ederken, görüşmelerin hemen başlaması için meclise başvurdu.

Bilindiği üzere Bulgaristan’da en zengin siyasi parti GERB’tir. Borisov birinci iktidar döneminde olduğu gibi ikinci döneminde de “şahsi çıkarı” olmayan hiçbir iş yapmamıştır.

Parti iktidarda olduğu her gün para kesmiş ve Bulgaristan’ın en zengin siyasi partisi olmuştur. Üstelik artık Bulgaristan’da en fazla siyasi kadrosu olan parti de GERB’tir.

Buna rağmen siz, o kadar zengin ve o kadar para ve et, ayçiçeği yağ, un, mercimek, odun dağıtan, köylere asfalt yol döşeyen, bir partinin bütün Bulgaristan’da, Türkiye hariç, tüm Batı ülkelerinde, hatta aday Tsetska Tsaçeva’nın köyünde seçimi neden kazanamadığı haklı olarak sorabilirsiniz. Yenilgiye doğru adımlar bile bile atılmış olabilir mi?

GERB halka “benimle zor, ama bensiz nasıl” ha görün bakalım mı diyor!  GEÇİCİ HÜKUMET Noel Bayramında, Yılbaşında çok yoksul emeklilere dağıtacak ellişer (50) leva bulamazsa rüzgârın yönü birden değişebilir mi? Yoksa ayda 157 leva alan ve sayıları 1 milyon olan emekliler “bu böyle olmaz” mı dedi.

Şu da var. Aldıkları oylar için devletten hiçbir şey beklemeyen siyasi partiler, majoriter seçime yatırım yapmak ister mi?

Yoksa bundan böyle ardında para babası olan milletvekili seçilecek, parası olmayan elini mi yalayacak!

3–4 parti dışında bütün siyasi oyuncuların, daha doğrusu 398 politik partinin çöp tenekesine doldurulacağını mı öngörüyoruz?

Lütfi Mestan ve Kasim Dal partileri yoğun bakıma mı kaldırılacak?

Yoksa HÖH’de mi hazırlanıyor Parlamentonun dışına mı atılıyorlar? Böylece Parlamentoda Türk kalmıyacak mı?

Bu sorulardan çok daha ciddi ve çok daha büyük endişe uyandıran başka bir soru var:

Bulgaristan’da 2006 yılında GERB partisi hamurunu karıştıran “üst akıl” hala yaşıyor mu?

15 Aralığa kadar halk oylamasında siyasi sitem değişikliği öngören sorunları meclisten geçirmek ve yeni kurallara göre – majoriter – sistem kurallarınca erken genel seçim yapıldığında GERB meclisten muhaliflerini süpürmek ve tek başına 3. hükumetini kurmak mı istiyor?

Dünyada 300 değişik majoriter seçim sistemi var.

Fransa’da iki turlu. İngiltere’de bir turlu. Bizde hangisi kabul edilecek? Fransız örneğini seçelim diyorlar. Bizim mecliste böyle bir fikir fırtınası, hazırlık var mı? Daha doğrusu bu konularda düşünen birileri var mı. Yoksa biz bu defa majorister sistemin doğum ve orantılı sitemin ölüm günü pastasını yine “üstün akıl” pastanesinden mi alacağız?

Artık halkımızı suya koşan koyun sürüsü olarak görmek istemiyorum.

Düşüncemizin temelinde her şeyin bir nedeni, bir gerekçesi olduğunu düşündüğümüzde, dayatılmak istenen model nedir?  Bu sorunun cevabını aramalıyız.

2007–2008 arasında Bulgaristan’da şu olmuştu:

1944 -1989 arası Bulgar toplumunda totaliterleşen ve zalimleşen komünist partisi dışında olan ve 1989’dan sonda sinen ordu, istihbarat, siyasi polis, jandarma, milis, baret gibi, alet edildikleri gaddarlık, acımasızlık, işkencecilik, dövme, kurşuna dizme, zulüm etme, zorlama vb suçlardan ceza almaktan korkan büyük bir kesim yumruklaştı.

Mesela “soya dönüş” zulmü bu kesimin kafasında doğmasa da, onlar bunu uygulayanlardı ve kişisel suçlu oldukları ruh hallerine işlemişti.

2006’dan sonra Bulgaristan’da siyasi moralde değişim oldu.

II. Simyon’la başlayan alabildiğine yalan söyleme, çalma, kapma, rüşvet vb olayları DPS-BSP Sergey Stanişev yönetiminde, komünist dönemde işlenen suçları gölgeledi, yolsuzluklar arttıkça arttı.

Lehçemizde “süt döndü” değimi vardır.

  • Bulgar siyasetinde süt önce 2005’te HÖH lideri Ahmet Doğan’ın bugünkü sol majinal, Rusçu, milliyetçi ırkçı sağ uçtaki faşistlerle sarmaş dolaş olmuş Volen Siderov’a 1 600 000 (bir milyon altı yüz bin) leva verip daha sonra “Türkler Türkiye’ye” – “Çingenelerden sabun yapacağız” deyen “Ataka” partisini kurdurmasıyla döndü.
  • 2004’te NATO’ya, 2007’de Avrupa Birliği’ne alındık. Siderov’un söylevi Bulgar halkının Avrupa-Atlantik uygarlığına yönelimine ilk darbe olmuştu.
  • Bizim süt ikinci defa aynı yılın 23 Haziran 2005 gecesi Ahmet Doğan TV programcısı Slavi Trifonov’un programında “partimin etrafında şirketler çemberi var, onlar beni besliyor” sözlerini söylediği an döndü. Bulgar kamuoyunda siz arkamızdan iş çeviriyorsunuz havası esti ve Bulgaristan’da Türk Müslüman düşmanlığı cini şişeden çıktı.
  • Bizim süt üçüncü kez 4 Kasım 2007’de döndü. O zaman Ahmet Doğan Bulgaristan’da “seçimlerde oy alıp satmanın bir Avrupalı işi” olduğunu söyledi. Bu olay Bulgar basınına şöyle yansımıştı:

Oy alıp satma Avrupalı işidir. Para babaları kendilerini bu durumda rahat hissetmiyorlarsa ve iktidara girmek istiyorlarsa oy satın alabilirler. Oyların hepsi satın alınsa bile demokrasi ayakta kalabilir.”

Bu sözleriyle Doğan “şirketler çemberinin eylem halinde olduğuna” ve yerel idareyi ele geçirmeye çalıştığına işaret ve destek verdi. Kamuoyu bu uygulamaya “mafya işi” dedi.

  • Bizim süt dördüncü kez ise 18 Haziran 2009’da Ahmet Doğan’ın Batı Rodoplar’ın Koçan köylüleri önünde “ülkedeki porsiyonları dağıtan benim” demesi oldu.  Kamuoyu Bulgar sofrasında her kişiye verilecek yemek miktarının Türklerin belirlemesine tepkili oldu. Onların arasında Türkleri sevenler Türk sofrasına oturanın karnı doyana kadar yediğini, lokma sayılmadığını, ayrım gözetilmediğini bildiğinden “bu Çingene eski köye yeni adet getiriyor” deyiverdi.

 

Tencere’deki süttün 4 kez dönmesi, tencere dibinin tuttuğu anlamına gelir. Bu, “tencere dibin kara, seninki benden kara” anlamındadır.

Biz Bulgaristan Türk ve Müslümanlarına ilk kez olmak üzere ve direk olarak yüzümüze, “siz bu memlekete bizim size daha önce yaptığımızdan daha fazla kötülük yapıyorsunuz,” denmesine vesile oldu.

Ve Bulgarlar hep bir ağızdan “Yiğitler savaşa hazırlanıyor!” şarkısını söylemeyi moda haline getirdiler ve meydanlara taşıdılar. Bu şarkıda “Türk” ve “Müslüman” sözü geçmese de, cini şişeden salan Ahmet Doğan olduğundan dolayı, yolsuzluklar, dolandırıcılık ve rüşvet tavasında biz de kızartılmaya başladık. Son referandumda aynı inançta olanların hep beraber 3,5 milyon olduğumuz ortaya çıktı, olayın anatomisi budur.

Bu inancın özünde, Bulgaristan Türklerine bundan büyük kötülük yapılamaz dı. Çünkü bu sözler, o yukarıda anlattığım ordulu-sivil polis-üniformalı polis, ajan, hain sinmiş suçlular sürüsünün gözünü açtı, onları diriltti.

Ya bu Türkler “bizim memleketimizde” bizden büyük dalavereler çeviriyor, “biz onların ipini pazara çıkarıp vaktiyle memleketten kovmasaydık, neler neler yapacaklardı, şimdi ne duruyoruz” zihniyeti kısa sürede şahlandı.

Bu zümre, 1972-1989 zulüm yıllarında BKP MK Politik Büro emrinde, yasa dışı suç işlemişti. Ama suçlu oldukları ruhuyla yaşayanlar, işlenen tüm suçu onlara yüklemek isteyen komünist (BSP) yönetimiyle ters düşmüş ve zıtlaşmıştı. Totaliter komünist dönem suçlarından silkinmek isteyenlerin kayıt tutmadan, liste yapmadan, kendini deşifre etmek istemeden buluşması ve örgütlenmesi böylece GERP partisinde oldu.

B.Borisov kendisi Todor Jivkov’un ve II. Simyon’un yakın korumasıydı ve tüm karanlık işlerin de içindeydi.

Soru: Doğan cini şişeden neden çıkarıldı? Bu soru bugün de bir sırdır.

Başbakan Kostov döneminde (1997 – 2001)  15 bankamızın boşaltılmasıyla başlayan;

  1. Simyon’un (2001 – 2005) ormanlarımıza, bağımıza bahçemize, dağ evlerimizden saraylarımıza kadar memleketin yarına sahip çıkıp üzerinde tapu çıkartmak istemesiyle yayılan;
  2. ve Stanişev (2005 – 2009) ve hainler başı ve Rus ajanı Doğan’ın vatan bağrına kene gibi yapışan “şirketler çemberi” talanıyla zirveye ulaşan gidişe “DUR!” demek için “üst akıl” GERB’i göreve mi çağırmıştı?

 

Sorunun yanıtını o yıllarda çıkan gazetelerde buluyoruz:

Temmuz 2009. Gazeteci  Gılıbov “Bulgaria News” yayınında şöyle yazdı: “….toplumun Borisov’tan ve onun hükumetinden beklentileri …. arızalı bir gemiyi onarmak, eğrilip büküleni doğrultmak, idare makamını çalışır duruma getirmek ve insanların güvenliğinin sağlamaktır. Herkes için kabından taşan bolluk sağlamaktan önce, daha önce normal sayılanı yeniden normal duruma getirmektir.”

Bu yazıda “üst aklın” tencerenin dibinin yanmasına izin vermediği gibi taşmasına da izin vermediği açıktır. Borisov,  bu görevle parti kurup hükümet oldu.

Yani siyasi akvaryuma salınan GERB partisinin ödevi yalnız yiyip temizlemek miydi?

Bir de GERB’in birbirinin kopyası olan parti programlarına bakalım:

Avrupa fonlarından gelecek paralarla iki yönlü ana yol, üst geçit, alt geçit ve kavşak yapılacak, ana okulları, okul ve hastaneler onarılacak, spor sahaları, arıtma tesisleri donatılacak, demir ve hava yolları ve limanlar modernleştirilecekti.”

Bu sözlerle “üst akılın” Borisov’a senden istenen budur mu dediği gizli kalmadı.

Bulgaristan vatandaşlarının hayatı sanki donduruldu. Ekonomi yerinde yaydı. Diş borçlar arttıkça arttı. Kimsenin yüzü gülmedi.

26 Şubat 2013 tarihli “Presa” gazetesi Borisov’un programları üstüne şöyle demişti:

Borisov ne yaparsa yapsın her şeyin ardında onun siyasi çıkarı olduğunu düşünmeliyiz. O, sürekli aksini konuşsa da, yargı değerleri hiyerarşisinde kişisel çıkarlarını en üstte, kamu çıkarlarını ise en dipte tutar.“

Başbakan Borisov 10 yıldan beri verdiği demeçlerin hiç birinde “hukukun üstünlüğü”, “Anaya değişikliği”, “adalet reformu”, “insan hakları”, “azınlıkların hak ve özgürlükleri, dil, din, kültür haklarının eşitliği demedi.

Büyük Alman şair Bertrol Brecht’in benzer durumlar için şöyle demiştir:

“Yönetilenler yönetenlerin güveninde haklı taraf göremiyor.” 6 Kasım halk oylaması ve 13 Kasım 2. tur seçim sonuçları sanki bunu gösteriyor. Fakat “her şey benim” ve “insanın insan üzerindeki hâkimiyetini” hukuk dışı yollardan sağlayan rejim güçlerini örgütleyen” ve “insan yok, sorun yok” anlayışıyla ülke yöneten Borisov,  13 Kasımda ülkenin baştan başa renk değiştirmesine ve bu durumun onu istifaya zorlamasına karşın, “süt dökmüş kedi gibi” hareket etmiyor.

Yeni durum hepimizi düşündürmelidir.

Üst aklın” kurduğu yeni tuzakları görmeliyiz.

Kendi oyunumuzu kendimiz kurmalıyız ve

Onların son hedefinin bizden kurtulmak olduğunu da unutmamalıyız.

Zaman Doğan’ın tek sözüne inanmamak günüdür.

Alman yazar Klaus Schrameier “Deutsche Welle” radyosunda iki gün önce şöyle dedi:

Kendisini olduğundan fazla gören insanlar çok tehlikelidir.

Onlar Bulgaristan’ı otoriter yönetim biçimine götürebilir.”

Uyanık olalım.

Bizi okuyun ve yayınlarımızı paylaşınız.

Zaman ayırıp okumanız beni memnun etti.

Sağolun var olun, Vatan size emanet sizde allaha emanet olun…

Reklamlar