Seyhan ÖZGÜR
“Noba”TV izliyorum. Bulgaristan’ın “Kosovo” (Karatavuk) köyünden bir röportaj veriyor. Görüntüde, yeşil güz çimeni üzerine kirli beyazdan sarıya çalan yonulmuş duvar taşları yıkılmayacak bir şekilde üst üste düzgün yığılmış. Birkaç güçlü kuvvetli iri genç istifleri ölçüyor. İki ayrı yığına yanaşmış iki kamyon yükleniyor. Gazeteci siyahlar giymiş belki de seksene merdiven dayamış elinde bastonlu bir Karatavuklu nineye yaklaşarak “Bu taşlar nereden?” diye soruyor. Yaşlı kadın iki büklüm hem yürüyor hem de cevap vermeye çalışıyor. “Köyümüzün taşları. Evleri yıkıp taşları alıyorlar. Borçlanmışız. Bittik! Bittik!” diyor. Gazeteci, lehçemizde “çap taşı” dediğimiz taşlar büyüklüğünde ama çap taşı gibi kenarları yontulmamış sadece düz kesilmiş istifin önüne durmuş anlatıyor: “Bu köydeki yaşlılara kısa vadeli kredi verilmiş ve geri ödeyemedikleri için evlerini yıkıp taşlarını alıp gidiyorlar vs.vs.” Toprak ağılığı zamanında köy satıldığını okumuştum. Bulgar yazarlardan Elin Peli “ANDREŞKO“ öyküsünde borcu olan bir köylünün icra memurunu bataklıkta nasıl boğduğunu anlatmıştı. Fakat Bulgaristan’da yargının, icranın, polisin ve muhtarlık müessesinin tamamen rafa kaldırıldığını ve eskiden hitabımızda kendilerine “murta” derken, son zamanlarda çok orijinal icatlarla sahneye çıktıklarından dolayı “entel-ızbandut” adını verdiğimiz bu gençlerin yaptığını daha önce işitmedim, okumadım ve belki de dünyanın başka yerinde görülmemiş bir örnektir. “Mutralar” Bulgar sahnesine Filip Dimitrov hükümeti zamanında yani 1990’lı yılların başında çıktı. HÖH’ün önerdiği Lüben Berov hükümeti zamanında, Ahmet Doğan’ın elinden yiye yiye kök saldılar. Hükümetin politik partilere oy başı yardım vermediği dönemde, “mutralar” şirketleriyle hak ve özgürlükçüler liderinin çevresinde kenetlendi. Zamanların değişmesiyle, Ahmet’in de derin ruhsal çöküş yaşadığı şu dönemde, gözlerini başka gelir kaynaklarına çevirmelerinde yadırganacak bir şey olmasa gerek. “Entel-ızbandutlar” gazete okuyan, eline kitap alan, “Mercedes”le gezen, dokunmalı telefon kullanan, hatta kibar konuşan gençlerdir. Son haftalarda onların Sofya merkez basınını dikkatle izlediği göze çarptı. Basın sayfalarında aradıklarının ne olduğu kısa sürede anlaşıldı. Bilmeyen adam başkan olamaz! Onlar, gazete haber ve yorumlarından, dalavereci ini olan HÖH / DPS / Saray partisinden Hr. Biserov’un yerine ön sıraya kimin çıkarıldığını öğrenmeye çalışıyordu. Bildikleri vrdı: HÖH lideri Lütfü Mestan yumuşak huylu biri gibi görünse de, sert karakterli biri olup artık “dediğim dedik” politikası uygulamaya hazırlanıyordu. Hr. Biserov olayında da öyle oldu. L.Mestan ile Hr. Biserov, birisi Kırcali’den öteki de Haskovo’dan, Demokratik Güçler Birliği (CDC) 13. Kurultayı delegesiydi. Büyük sayıda delege ve CDC taban örgütlerinden birçoğu Hr. Biserov hakkında Kurultay Başkanlığına yazılı ihbarlarda bulundu. Kirli işlere karışmış ve karanlık bir geçmişi olduğundan dolayı görevlerinden serbest bırakılmasını istediler. Bu ihbarlar vaktiyle “Monitor” gazetesinde basıldı. L. Mestan HÖH / DPS Genel Başkan Yardımcılığına Hr. Biserov’u önerirken bu g e r ç e k l e r i bütün ayrıntılarıyla biliyordu. “Bilmiyordum” dedi ama inanan KİM? Hayatta bazı izler silinmez, soğan zarı gibi kokar gider… Yani, beyazlanmış saçlarını haftada bir zeki ve akıllı görünmek için kar beyazı boyatan ve kirli ve karışık özgeçmişini hatırlamamak için alaca kravat takmayan Hr. Biserov, büyük miktarda para aklama dolabının açıklanmasından sonra, bir “politikacı” olarak yer aldığı gazetelerin iç sayfalarından hemen renkli fotoğraflarıyla birinci sayfaya hatta başlığa taşındığında, iç sayfalar boş kaldı ve bu boşluğu HÖH’ten kimin dolduracağı “entel-ızbandutları” ilgilendirdi. Onlar bulmacayı çözünce rahatladı ve hayal kurmaya koyuldu. Yordan Tsonev. Tam istedikleri adamdı. İkinci ve üçüncü sayfadan lanse edilmeye başlanmıştı. Yordan Tsonev kimdi ve “entel-ızbandutlar” neden bu kadar sevindi? YORDAN TSONEV KİMDİR? Bulgar merkez basını için harcanan paranın % 90’nı Moskova’dan gelir. Bu bir resmi açıklamadır. Yani bazı kişilerin defterinin dürülmesi ya da yıldızının parlaması tamamen Rusya’nın elindedir. Rusya, artık evlilik bağlarını tamamen kopardığı Bulgaristan’ı Avrupa Birliği(AB) içinde bir fahişe olarak kullanırken, bu davaya hizmet edeni yükseltiyor, “Putin diktatördür” diyeni ise, çöpe itiveriyor. Y. Tsonev, Rusya’nın bizde uygulattığı “HEM ONA HEM BUNA” politikasını onayladı. Türk partisinden milletvekili olmak için, Varna’nın “Aksakovo” semtine bir cami kurduran, gerektiğinde parti değiştiren, daha da zorunlu olursa Ahmet Doğan’ın ayağını yıkayıp suyunu içmeye hazır olduğunu açıkça belli eden Tsonev’in yola gelir biri olduğu anlaşıldı. O, kumarhanelerde yetişip biçimlenmiş bir “şahsiyet” olarak, hedefine ulaşan veya başka bir değişle hatır için, çiği tavuk yiyen, bir tipti. O kazananların yargılanmadığını ve paranın da kokmadığını iyi biliyordu. Hele son dönemde, 280 milyon leva gibi bir kumar gelirlerini Devlet Gelir Ajansı elinden yasayla alması; hele Meclis Bütçe Komisyon Başkanı sıfatıyla maharet gerektiren sihirbazlıkları, herkesin dikkatini çekerken, “entel-ızbandutların” gözünden kaçmadı. “ENTEL-IZBANDUTLARIN” BEKLENTİLERİ: Böyle olaylarda her zaman işin içinde iş olduğu gibi, bu dalaverenin de perde arkası var. Onlar, çöplükten adam toplama ustası olan Ahmet Doğan’ın Başbakan İvan Kostov’un sıfırladığı, suyunu sıkıp çöpe attığı Yordan Tsonev’e ne için el uzattığını düşünmeye koyuldular. Önce bir cevap bulamadılar. Cami kurma falan işleri seçmen gözünü boyamak için yapılmıştı. Tsonev, eğer kullanılmamış bir koz ise, onu kullanma zamanı gelmemiş miydi! Oyunu Ahmet kuracaktı. Çünkü Ahmet onları Saray’dan uzaklaştırmakla, aslında aralarında ödenmemiş bir hesap kaldı. O onları yaratmış ve bu işten hayır görmüştü. Bir Yahudi bile kendinden olana üç kez yardım ediyordu. Ahmet’in onlara bir borcu daha vardı. Şimdi ödeme zamanı gelmişti ve bunu kendine HEM ONA HEM BUNA felsefesinin yüksek mimarı havası veren Y. Tsonev’e yaptırabilirdi. Sonra Yordan Tsonev Bulgar politik sahnesine tek başına çıkmadı. Onlar sahip olmadıkları bir şeyi yani akıl kullanmadan “mutradan” daha yüksek bir düzel olan “entel-ızbandut” seviyesine yükselirken, Tsonev de kumarhane ebeliğinden papazlığa, sonra CDC dalavereciliğine, bir sonra HÖH milletvekilciğine, ardından da Halk Meclisi Bütçe Komisyon Başkanlığına yükseldi ki, bu atılımlı inkişafın FATURASI henüz ödenmedi. Zaten HEM ONA HEM BUNA uygulamasından beklediklerini de henüz alamadılar. Bu noktada “entel-ızbandutların” mola yaptı. DEVLETİ SOYMAK İÇİN YENİ FORMUL BULUNDU: “Kosovo” (Karatavuk) köyündeki evlerden sökülen taşlar onlarındı. Son zamanda kazançlı yeni bir iş tutuk diye sevinirken, baltayı taşa vurduklarını sonradan anladılar. Turistleri döviz bozarak aldattıkları “Madura” döneminden sonra, el altından yüksek faizli borç verip zor zar toplarken birçok kişinin bacağını, kimisinin kolunu, bazılarının da başını kırıp içeri düşünler artınca, bu “kirli işi” kanuna uydurmaya karar verdiler. Gizli paraları çıkarıp 200 biner leva sermayeli yüzlerce para işleri şirketi kurdular. Bangladeşli birinin köylüleri borçlandırarak çok zengin olduğunu kitapta okumuşlardı. Sofya’dan çıkıp nakit ihtiyacının yüksek olduğu köy ve kasabalara dağıldılar. İnsan seçmeden HEM ONA HEM BUNA kredi vermeye (para dağıtmaya) başladılar. Sefalet sınırının altında yaşayan insanlar zorda, kış geldi odun yok, dam akmış çatacak, cam kırılmış takacak, musluk patlamış yenisini alacak, düğün geze yapacak, diş çektirecek para lazım, kör olası para yok da yok. İşgüzarlar, her köşe başına “Kredi Evi” açtılar. İçlerine kuruldular. Uğrayana çay kahve ikram ediliyor. At imzayı al parayı. Kural bu. Sıkışan parmak basıp para cepliyor. Ardından faiz üstüne faiz, katmerli cezalar. Gecikme faizi % 300. Ödeyemeyenler ürperdi. Entel-ızbandutların geliştirdiği % 300 kazançlı bu işte geri dönüş olmayınca, musluk tıkandı. Dağıtılan para şirketlerin sermayesinden yüzlerce defa fazla, beklenti ona keza. Bunalım. Gelir yok. Ödemek isteyen de ödeyemiyor. Akıllarına son gelen borçluların evlerini yıkmak ve taşlarını satmak oldu. Kuzulamamış koyunun kuzusu bağlandı. Yumurtlayan tavuklar sayıldı. Topraklar, avlular, bahçeler tapusuz. Hem tapusuz hem de sigortasız. İş tehditle de yürümeyince, gözdağı vermek için evlerin taşlarını söküp kaldırıyorlar, o da para etmiyor. Köylerde kalan son haneler kaçıyor. Kaçarken yıkılıp telef olanlar var. Resmi istatistikte, “bilinmeyen nedenlerle” her gün 5 kişi ölüyor, 2 kişi de yabancı ülkeye kaşıyor. Başa çıkılacak gibi değil. Sanki arı kovanına çomak sokulmuş. TV Bulgaristan ve Romanya’da 29 milyon insan İngiltere’ye gitmek istiyor haberini veriyor. Herkes o kadar var mıyız, diye düşünüyor! Şu da var. HÖH, BSP ve GERB köylüye verdiği parayı geri istemediğinden, köylü almaya alışmış, aldığı parayı borçtan bilmiyor, geri çevirmekse adetten değil. Borç ödeme kültürü yok. Ödeşme hep seçim sandığında olmuş. Borçlu borcunu oyuyla ödüyor. Seçim günü hesap kapanıyor. Alan memnun veren memnun, işler tıkırında devam ederken, yine partililer gibi, siyah arabalı, giyimli kuşamlı köyleri gezen “entel-ızbandutlar” işi karıştırdı. Köylü, seçim zamanı olmadığından anlatılanı pek anlayamadı, duysa da işine gelmeyince vurdumduymaz oldu, öteden beri bildiğinden başka hiçbir şey yapmayan ihtiyar köylüleri şaşırtmak zor. Planlamaya, istatistiğe ve tasarımlamaya gelmeyen bu işten tamamen usanan “entel-ızbandutlar” okuması olmayan köylülere imzalattıkları evraklarla dava da açamıyor, çünkü okuma yazması olmayanların imzası geçersiz, mahkeme kararı olmadan haciz de konamadığından, işler iyice sarpa sarmış. Onları fazla inciten bir başka özellik de var. Naftalin kokan bu yaşlıların köylü zekâsıyla kendilerini aldatması içlerini durmadan kemiriyor. Onurlarına yediremedikleri içlerine sığmazken Yordan Tsonev’in günün ağırlıklı politikacısı olması, gecelerini gündüz etti. Gazetelerden, radyo ve TV’den Tsonev’i daha da yakın takibe aldılar. Nereye oturduğunu, hangi sözleri kullandığını, kiminle kaç dakika konuştuğunu, eşini, çocuklarını, akrabalarını, yakın dostlarını arasız izlediler. Telefonda en sık görüştüğü kişi A. Doğandı. Bir araya geldiklerinde fıs kös konuşuyorlardı. Aynı kabağa osurdukları belliydi. Tsonev emirleri perde ardından alsa da, “entel-ızbandutlar” başına danışmadan hareket etmiyordu. Hedef belirlendi: Dağıtılan paraları % 300 faizle devletin sosyal fonlarından koparabilirlerdi. Kaynak 2014 bütçesi de olabilirdi. AB programları da yeterliydi. Öneri de hazırladılar. Borçlular hem AB seçimlerinde hem de gelecek parlamento seçimlerinde oylarını DPS’ye vereceklerdi. HEM ONA HEM BUNA mantığı uygulanırken “PARALAR BİZE OYLAR SİZE” yöntemine geçilecekti. Borçluların oyları, kap orası verilmiş oylar olarak kabul edilecekti. Bu işin mantıksız bir yanı yoktu. Alan belli veren belliydi. Bundan daha dört dörtlük bir iş olamazdı! Yeni slogan: “PARAMIZI ARAMAYIZ GARANTİLİ OY ALIRIZ!” Devlet parasıyla seçmeni yemleme işi ne kadar cana yakındı….. Cana yakın olması bir yana % 300 kazanç getirmesi, pilav üstü fırınlanmış yağlı köylü tavuğu lezzetindeydi. Çok isabetli bir seçim yapmışlardı. Devlet parasını bir ona bir buna bir oyun kâğıdı dağıtıcısı gibi dağıtan Tsonev’in kumar ebeliği deneyimleri yeni günlerde ne kadar değerli ve yararlı olacaktı. Bir harman makinesi gibi durmadan çalışan HEM ONA HEM BUNA mekanizmasından “entel-ızbandutlara” verilecek % 300’lük pay sosyal hayırdan da geçebilirdi. Sosyal yardımların dağıtımında ise önemli olan kime verildiği değil, evrak üzerinde dağıtılmış olmasıydı. Hem de şu taş, istif, yükle boşalt işlerinden kurtulacaklardı. Köylüleri her gün beş on defa rahatsız etmemek de başlı başına bir hayırdı. Bunun bir Müslüman partisinden gelmesi Kutsal Kitaba bile uygundu. Ortada cevap bekleyen yalnız 2 sorucuk kaldı: Soru 1: Özgürlükçü milletvekilleri neden dut yemiş bülbül gibi susuyor hiç düşündünüz mü? Soru 2: Sofradan sofraya gidenlerin isyan ettiğini hiç gördünüz mü? Devam edecek.

Reklamlar