Tarih. 04 Mart 2019
Yazan: Oya Canbazoğlu
Konu: Bulgar halkı 141 yıldan beri zihinsel travma yaşıyor. 

Bulgaristan Cumhurbaşkanı R. Radev 3 Mart arifesinde yaptığı konuşmada 1877-1878 Rusya İmparatorluğu – Osmanlı İmparatorluğu Savaşının Bulgaristan’da yürütülen çarpışmalarında 220 000 (iki yüz yirmi bir) “Rus Askerinin Bulgaristan’ın kurtuluşu için can feda ettiğini” söyledi.

Bu rakam, 2018 yılında 3 Mart törenleri için “Şipka Tepesi” kutlamalarında konuşan Rusya Federasyonu Doğu Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu K. Gundaev tarafından da ifade edilmişti.

Bu yılki kutlamalara Rusya’dan devlet ve kilise heyeti gelmedi.

Sofya resmi törenlerine Rusya Büyükelçisi katıldı, fakat 4 Mart 2019 günü Rusya Federasyonu Başbakanı Medvedev Sofya’ya uçakla indi. Yazımı yazarken bu ziyaretin neticeleri henüz masaya yatırılmadığından, Bulgar-Rus ilişkilerinde yeni düğümlere işaret etmezden önce, çok önemli kabul ettiğimiz olayların derinliklerine bakmaya devam ediyoruz.

İrdelemek istediğimiz konuda, Bulgarların kafasında (sıradan insanların zihinlerinde tasarlanan, canlandırılan, gerçekleştirilmesi özlenen şey, düş, simge, hülya, hayal) üzerinde duracağız.

Şöyle ki 141 yıllık tarihlerinde bu gül kokan, mesh eden pembe hülya Bulgar halkını aforoz etmiştir. Bu durumu gören Bulgaristan Türk aydınları kaleme, sağ eli geçmişimizde sol eli geleceğimizde halk ozanlarımız saza sarılınca “düşman” bilindiler, halkı uyandırmalarından korkanlar zulme başladı ve göçlerin ardı arkası kesilmedi. Bu arada araştırmacı yazar İvo İncev ve Anton Todor da “Bulgar özlemini” eserlerinde anlattılar. Toplumun parçalanmışlığı derinleşti ve gerçeği öğrenmek isteyenler çoğaldı. Her şeyin yalan olduğuna vurgu yaptılar. Bilirsiniz, bizim göçler sel gibi oldu ve beraberinde her defasında “özlenen şeyi düşünme hastalığına” yakalanmış ve zihinleri aforoz olmuş kardeşlerimizi de ana-vatana getirdi. Kendileriyle ilgi kesilse de, onlar hep çalımlıydılar. Ben onları dünkü gün yazdığım yazımda “kravatlılar” değimiyle süsleyerek anlatmaya çalıştım. Kendilerini haklı çıkarmak için “ Bulgaristan’da herkes gibi biz de pastırma fıçısı içindeydik, tuzlanmış olmamız doğaldır” sözleri günahlarını asla aklayamaz. Çünkü ilgisizlerin tövbesini Allah kabul etmez!

141 yıl sonra 3 Mart Bulgar tarihinde bir küflü düğümdür.

Belki de “Bulutsuzluk özlemi” desem çok daha isabetli olur. Daha doğrusu “Bulgarları mutlu yaşatan bir hayal” ve insanlar yalana alıştırıldıklarından, maskelerin düşmesinden korkuyorlar. Hayal perezler kaderlerinin yeniden yazılmasını istemiyorlar. Geri dönmek istemiyorlar, özlerine dönerken bile, kendi özlerine değil, başka bir öze, özledikleri ümide geri dönmek istiyorlar. Bu çok acı bir gerçek aslında…

Son 30 yılda “Plevne Savaşı” ve “3 Mart 1878 San Stefano Protokolünün imzalanması” ile ilgili Bulgarca 20 kitap çıktı. Bunlar genelde bu savaşa katılanların Rusça anlatımlarından çevri eserler. Bulgar milli bilincini uyandıran ve örgütlemeyi vatan davası eden Vasil Levski, Hristo Botev, Sava Rakovski, Lüben Karavelov, Zahari Stoyanov ve diğer komitacı ve havailerden hiç biri yaşlılıktan ölmediğinden dolayı, gerçekleri yazma açısından Bulgar zihninde çok uzun bir durgunluk devri yaşandı.

Şimdi başa dönelim ve ilk büyük yalanın maskesini çekip alalım. Rusların 141 yıldan beri “Sizi kurtarmak için Osmanlıya savaş açtık ve 220 bin kurban verdik” yalanından “Kurtarıcınız biziz” yalanı ve ardından da “siz bize ebediyen borçlusunuz!” yalanı geliyor ki, bu da “Bulgaristan Moskova’ya bağımlı köle durumunda bir ülkedir” iddiaları savunuluyor.

93 Harbi” ndeki ölü ve yaralılarla ilgili Rusya İmparatorluğu Tuna Ordusu’nun zayiatıyla ilgili hazırlanan resmi raporda şu rakamlar yer alıyor.

Toplam ölü sayısı 67 000 kişidir. Bunlardan 11 905 kişi cephede ölmüş, 49 000 kişi hastalıktan kırılmış diğerleri de sakat dönmüştür.

Ölüler arasında birkaç bini Leh asker ve subayı, bin kişi de Finlandiyalı askerleridir. Can veren subayların üçte biri Leh asıllıdır. Moldova ve Ukrayna’dan toplanan yerli Bulgar “gönüllülerden” 6 bini cephede kalmıştır. Belirtmek istediğim, Bulgar Cumhurbaşkanı Radev, Rusya Federasyonu Başpiskoposunun 2018’de “Şipka” tepesinde vurguladığı yalanı, 2019’da Sofya’da tekrar etmiş olmasıdır.

3 Mart 2019’da “Yeşil Köy” Geçici Barış Protokolü” nü hazırlayan ve imzalayan Rusya’nın İstanbul Büyükelçisi Graf İgnatiev, Bulgarların kafasına asla gerçekleşmeyecek bir umut telkin etmeyi başarmıştır. Bu, Karadeniz’den Ohri’ye “Büyük Bulgaristan” kurma yalan umududur ve bugünkü Bulgar siyasetini de belirleyendir. Herkesin bildiği bir gerçektir ki, Cumhurbaşkanı Radev, Makedonya’nın bağımsızlık ve egemenlik sınırlarını çizen “Kuzey Makedonya” ismini kabul etmediği gibi, ülkenin egemen bir devlet olarak NATO ve Avrupa Birliği’ne üye olma çabalarına da olumlu bakmamıştır.

Bu ukde, 1945 yılında Sırbistan ve Bulgaristan arasında Balkan Federasyonu kurma planlarına temel olmuş, Stalin “olmaz” deyince de bozulmuştur. Bugünkü “Batı Balkanlar Projesi” de aynı hayalin erişilmez son ufkudur.

Bu ay, Bulgar basını ve sosyal medya Rus askerlerin “kurtarıcı mı?” yoksa “Bulgar halkını soyan ve zulmeden çapulcu sürüsü mü?” olduğu konusunu hararetle tartışmaya devam ediyor.

Bir defa Bulgaristan 3 Mart 1878’de Osmanlı devletinden koparılmamıştır ve Berlin Kongresi (1878) kararlarına göre Bulgar prensliği Osmanlıya bağımlıdır, Sultana vergi ödeyen  bağımlı bölgedir. Bulgaristan bağımsızlığını 22 Eylül 1908’de ilan etmiştir.

Kitaplara geçen ve 10 kutu içinde, bin çarşafa sarılmış gerçekler ortaya çıktıkça ilk önce “Rusofil” sözünün özü açılacaktır. Rus devlet kayıtlarında “Rusofil” (Rusya’yı seven) kişi şöyle tarif edilmiştir: ”Rusya İmparatorluğu Maliyesindeki Giderler Cetvelinde ismi olan kişidir.” Yani bu kişilere Rusya Çarlığı maaş ödemektedir. Rusya İmparatorluğu Tuna Ordusu’nun Bulgaristan’a girmesiyle kiliselerde çan çalan, ayin okuyan papazların hepsinin Rusya istihbaratına maaşla bağlı olduğu açıklanmıştır. Bulgar okullarında milli şairlerden biri olarak okutulan P.R. Slaveykov, 1877’te  Şipka Tepesinde kurulan Rus General Skobelev’in karargâhında maaşlı tercüman ve kâtiptir.

Savaşa katılan Rus Yazar Dobkin, “Bulgaristan’dan Mektuplar”  eserinde Rusların Bulgarlara çok kaba davrandığını, erkekleri öldürüp kadın ve kızlarla izdivaç ettiklerini yazıyor. “Bulgarlar çok aptal bir halk”, onların kafasına ve sırtına her gün 200-300 kam-şık azdır, dedikten sonra, onlar için  en iyi olan kam-şıktır” sözlerine yer vermiştir.

Graf İgnatiev’in Bulgaristan hatıratında, Tuna Ordusu, Zistovi (Sviştov) üzerinden Bulgaristan’a girerken gördükleri evlerden, bağ ve bahçelerden, koyun ve sığır sürülerinden dudak ısırdığını yazdıktan sonra, kasabanın son evlerinde yaşayan bir Bulgar hayvanlarını meraya çıkarırken Rus subayın seçtiği bir düveyi vermeyince, Rus kılıcının tek vuruşta Bulgar’ın kolunu kaydırdığını anlatıyor.

Bu savaşa er olarak katılan Vereyçagin, günlüğünde, Kazak ve Rusların Bulgar köylerinde tavuk, ördek, kaz, küçük ve büyük baş hayvan hırsızlığını anlatıyor.

Bu savaşta askeri sağlık personelinden olan hemşire Duhonina, not defterinde, “gittiğim her yerde Bulgar köylülerin Ruslar’dan kat kat iyi ve zengin yaşadığını gördüm” cümlelerini kaydetmiştir.

Bir askeri doktor olan Balkin, 1877’de Rusçuk (Ruse) yöresinde bulunan Blaya kasabasında bulunmuş ve Bulgar köylülerin kendi evleri, tarlaları, tarım araçları ve ev hayvanları olduğuna vurgu yapmıştır.

Saldırgan Rus İmparatoru Ordusunda muhasebe ve maliye işlerinden sorumlu Mihail Grozin Kimf ise, savaştan sonra da Bulgaristan’da belirli bir süre kalmış ve bazı araştırmalar yapmıştır. O, Bulgar tarımsal üretimiyle ilgilenmiş, Bulgar köylüsünün ektiği her buğday tanesinden 50 tane elde ettiğini, Rusya’da ise bunun 2 tane olduğunu, Osmanlı köylerindeki ineklerin “büyük” olduğunu, Bulgar köylülerin her yıl kurbanda İstanbul pazarına 2 milyon koyun indirdiğini vs yazmıştır.

Tüm bu gerçekler, Rusya diplomatları ve siyasetçilerinin Bulgar halkının gerçek durumunu değerlendirdikten sonra, bu bilgileri ve izlenimleri amansız bir Osmanlı ve Türk düşmanlığı körüklemek için kullanılmışlardır. Asla erişilemeyecek bir hayali ufuk yaratılmıştır. “Osmanlı Köleliği”, “Büyük Bulgaristan”,  “Ebedi Rus himayesi”, “Türklerden kurtulma”, “İslam’ı yasaklama” vb değişik yalanlarla hayali hedefler belirlemiştir. Bu tablo 141 yıldan beri duvardadır.  Bu düşmanlık Müslüman Türklerin zorla asimile edilmesine kadar uzanmıştır.  Osmanlıda uyanan Bulgar milli bilincini baltalayarak yerine pembe hayaller umudu sıkıştırılmış ve bunu bu gün de besliyorlar. Günümüzde Bulgaristan ile Rusya ilişkilerinde maskeler indikçe gerginlik artıyor.

Başbakan Medvedev’in Sofya ziyaretinin bu gibi boş hayalleri beslemeyi hedeflediğine kesin inanıyorum.

Konumuza devam edeceğiz.
Okuyanlar, paylaşsınlar, anlatsınlar, tartışsınlar.
İlginize teşekkür ederim.

Reklamlar