Tarih: 21 Ekim 2018

Yazan: Şakir ARSLANTAŞ

Konu:  Toprağın Suyu Emdiği Gibi, Bulgaristan’ı İçimize Çekiyoruz.

   Bulgaristan’da Rusya sevgisi kokuşmaya başlamış.

Kesilen göbeğim, süt dişlerim Varna’ya bağlı Kozluca (Suvorovo) Belediyesinin Halaç köyünde kalmıştır. Atalarımın mezar taşları da oradadır.

Kozluca 1389’da Türk şehri olmuştur. Varna meydan savaşının 2. Aşaması bizim oralarda olmuş, düşman Kral Ladislas’ın kellesi bizim kovanlardan bal mumuna sarılıp Bursa’ya, ele geçen ganimetler, silahlar 250 kani arabasıyla bizim tozlu yollarca Osmanlı Başkentine götürülmüştür.

Bizans’ın Varna Kalesini korumak ve Boğazlardaki Başkente destek vermek için yola çıkan 80 bin kişilik HAÇLI ORDUSUNDA Sırplar, Macarlar, Lehler, Slovenler, Almanlar vs vardı. Yenilmeleri tarihte yeni bir sayfa açtı. Deliorman ve Dobruca halkı 600 yıldan beri Doğuya baktı, pencerelerini Güneye açtı, Türklüğe güvendi. Yerlilerimizin anlattığına göre bu yolu izleyen 36. Kuşak biziz, çocuklarımız, torunlarımız.

1877’de Rusya Çarı II. Aleksandır Osmanlı devletine 11. savaşı açtı. Ordularının bir kolunu savaş gemileriyle Varna’ya çıkardı. Kozluca’ya konuşlandırdı. Toplarını Osmanlı’nın Şumnu Ordusuna dikti. Hedefinde Şumnu’dan Plevne’de meydan savaşı veren Osman Paşaya askeri takviye, mühimmat gönderme yolunu kesmek vardı…

Benim doğduğum ve yetiştiğim topraklarda 1878’den günümüze kadar Osmanlı ve Türk sevgisi ezilmeye, yok edilip gömülmeye, tamamen unutturulmaya, göçlerle dış ülkelere akıtılmaya çalışıldı. Osmanlı ruhu taşıyan kardeşlerimizin yüreğine 6 kuşak Rus sevgisi aşılanamadı. Köyümden olan ve zavallılığı yüzünden Rus-Sovyet istihbaratı (KGB) ye esir düşen ve kendi dilini yutunca papağan gibi işittiğini tekrarlayan veya kakalayan Ahmet Doğan hariç, Türklüğünü satan, vatan sevgimize ihanet eden kardeşim yoktur.

Bizim Vatan sevgimiz ve bağımız her halükarda soframızın dolu olmasından, bereket diyarında yetişmemizden, insanlarımızın cüretkârlığından kaynaklanmıştır. Gönül aşımız zengin toprakların yiğit ve cesur, güçlü kuvvetli insanlarıdır.

Bu insanların başını Türklükten Rusçuluğa (Rusofil) çevirmek imkânsızdan zordur.

Ne ki, Bulgaristan’da ve Bulgarlarda şöyle bir durum var.

Rus korkusu – Rusofob ve Rus sevgisi Rusofil iki toplumsal ideolojik, politik ve manevi akım olarak birbirine düşmüş ve 150 yıldan beri öldüresiye kavga ediyorlar. Bulgar maneviyatını köreltip bitirecek duruma gelen bu kapışmada Rusovobların ardında Amerika, İngiltere, Avrupa Birliği ve yerli faşizm kalıtı varken, Rusofilleri Moskova destekliyor.

11 Ekim 2018 tarihinde Sofya’daki Rusya Kültür Merkezinde (RKM) RUSYA KORKUSU VE MİLLİ GÜVENLİĞİMİZ konulu bir bilimsel konferans düzenlendi. Bulgar Bilimler Akademisi (BAN) ve “Kliment Ohritski” Sofya Üniversitesi’nden bilim adamlarının katıldığı foruma Bulgaristan Sosyalist Partisi eski Başkanı ve Başbakan Jan Videnov (1995 – 1997) da katıldı.

Aynı zamanda Bulgaristan il ve ilçe merkezlerinde Rusya ve Putin tehlikesine karşı, Bulgaristan ve Balkanların Moskova istilası tehlikesi altında bulunduğu ve bize karşı sürekli kibrit saldırı savaşları yürütüldüğü anlatılan toplantılar düzenleniyor. Bunlara katılıp konuşmalar yapan ise eski Cumhurbaşkanı (2012 – 2016) Rosen Plevneliev’tir. Bu kamuoyu oluşturma çalışmalarına ilk kez olmak üzere, Batı Üniversitelerinde öğrenim alan, Tutucular (konservatifler) Kulübü kuran ve propaganda yapan gençler de katılıyor. Bilindiği üzere, 1944-1990 öncesi Bulgaristan’da konservatif (Rusofob) fikir ve dünya görüşü sahibi olanlara hayat hakkı tanınmıyordu. Son 30 yılda Moskova ve Petersburg Üniversitelerinde okuyup geri dönen Bulgar gençlerine rastlamak da zor oldu. Bulgar Rusofiller, Rusya sevgisini dedelerinden ve babalarından kalan bir miras olarak yaşatıyorlar. Rus Kültür Merkezi’ndeki Konferanssa genç kuşaktan temsilciler katılmadı.

Yapılan anketlerde Bulgaristan’ı sevenlerin Rusofob oldukları iddia edilirken, 1877-78 Rusya Osmanlı Savaşında Çar II. Aleksandır Orduları ve 1944’te Kızıl Ordu tarafından işgal edilen ve soyup soğana çevrilen Bulgaristan’da halkın yeni bir Rusya saldırısından ve işgalinden korkusunun şiddetlendiği ortaya çıktı.

Aynı zamanda, NATO üyeliği (2004),  Avrupa Birliği üyeliği (2007) ve ardından ülkeye 3 US askeri üssü kurulmasını yeni-sömürgeci Atlantik siyaseti olarak değerlendirip Bulgaristan’ın 4. Milli felaket yaşadığını savunanlar da giderek çoğalıyor.

Bu arada Rusya, Bulgaristan’ı 3. Kez işgal etmeyi düşündüğünü gizlemezken, hatta zaman zaman dile getirmekten çekinmezken, Amerika ise kurduğu üslerde hayatın keyfini çıkarırken, toprağın suyu emdiği gibi, Bulgaristan’ı içine çeken Türkiye cazibesi bölgeye egemen oluyor. 2018’de Bulgarlara bir şeyler oldu. “Kapı Kule” ve “Hamza Beyli” sınır kapıları yoğunluğundan bıkmış olacaklar, birçokları Karadeniz üzerinden motor botları, yelkenli yatlar, gemilerle günübirlik İstanbul ziyaretlerine bayılırken, hele “Recep Tayyip Erdoğan” Uluslararası Uçak Alanı’nın açılmasıyla “Dedeağaç” sınır kapısının cazibesi birden bire arttı. Sofya’ya uçak seferleri de 24 oldu. Amerika’ya gidenler Frankfurt, Paris, Londra uçak limanlarını aramaz oldu, gözler Türkiye’ye döndü. Bu gelişmelerle ilgili yapılan son ankette, Bulgarlar, “Türkiye bizi kuru toprağın suyu emdiği gibi çekiyor” dediler. Yeni uluslararası uçak alanına gidip gelenlerin ilgisini Kırklareli şehri çekti. 15 bin Üniversiteli genç barındıran bu Trakya il merkezi ile 30 bin Üniversitelisi olan Bulgaristan mukayese ediliyor ve Sakar Dağın kuzeyinde 150 kilometre mesafede gece polis ve jandarma karakolları dışında lamba ışımadığı örnek veriliyor. Rus sevgisinin ucunda karanlık olduğunu söyleyenler, Batı da “yüzümüzü güldürmedi” diyorlar.

Sofya RKM’de ana sunumu yapan Prof. Angel Dimov, “1989’da Bulgaristan’da 4. Milli felaket yaşanmasına sebep Rus-korkusudur” dedi, “1997’de BSP’li Başbakan Jan Videnov hükümetinin devrilmesinin ise, dış destekli bir darbe olduğunu”  belirtti. Konuşmacılardan hiç biri T. Jivkov totaliter diktatörlüğünün yıkılmasında 1989 Mayısında ayaklanan Müslüman Türklerin ve diğer etnik azınlıkların politik rolüne değinmediler. En fazla işaret edilen unsur, “Rusofob güçlerin bugün Bulgaristan’da soykırımı (jenosit) yaptıkları,” oldu.

Sofya konferansıyla ilgili elektronik basında birçok yorum çıktı. 1990  yıllarda Millet Meclisi Başkanı olan Aleksandır Yordanov (Faktor.bg) yorumunda Todor Jivkov’un 1963 ve 1974 yıllarında iki defa Bulgaristan’ı 16. Cumhuriyet olarak Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne (SSCB) katmak istediğini belirtirken, 1963’te BKP MK oturumunda, Bulgaristan Halk Cumhuriyeti’nin bir egemen devlet olarak yok olması anlamına gelen bu planlar onaylanırken yapılan konuşmaları açıkladı:

“1963 yılında Todor Jivkov Bulgaristan’ın SSCB’nin 16. Cumhuriyeti olmasını önerdi. 4 Ekim 1963 tarihinde bu konu BKP MK Geniş Oturumunda görüşüldü.

  • Akademisyen Todor Pavlov:

“Bu konuda halk oylaması yapmaya gerek yoktur. Parti geniş kapsamlı ve sert bir propaganda kampanyası yürütmelidir ki, halk kitleleri kımıldayamamalıdır. Bulgaristan’ın SSCB’ne katılması kararını halk yediden yetmişe desteklemelidir.”

  • BKP MK Dış Politika Şubesi Şefi Dimo Diçev:

“Bizim komünistlerimiz bir tek SSCB bizim Ana-vatanımızdır, Sovyetler Birliği ile birleşmek bizim kazanımımız olacaktır ruhunda eğitilmiştir.”

  • BKP MK Politik Büro üyesi Bayan Tsola Dragoyçeva:

“Ülkemizin Sovyetler Birliği ailesine katılacağı ve bizim SSCB ailesinden bir cumhuriyet olacağından kaynaklanan destekleyici heyecanımı bir daha paylaşıyorum…”

  • 9 Eylül 1944’ten sonra “Halk Milisi” Genel Müdürü olan Radko Vidinski:

“Sovyet halklarının büyük ailesine bir an önce hemen katılalım, beş elim olsa beşiyle de bu öneriye oy veriyorum…”

  • Daha sonraki yıllarda Ekonomi Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Lıçezar Avramov:

“Atalarımız ve babalarımız gibi, biz de, Bulgar Komünistlerinin her kuşağı ülkemizi büyük Sovyetler Birliğinden bir parça etme özlemini ruhumuzda beslemişizdir.”

  • Son Konuşan Todor Jivkov şöyle demiştir:

Biz SSCB ile günübirlik birleşmeyeceğiz, tüm ülkelere örnek olmak için bu ebedi bir bütünleşme olacaktır.”

Sofya Konferansı, Bulgar halkına danışmadan, etnik azınlıkları haberdar etmeden Rusçu politikayı yeniden alevlendirmek istiyorlar. Bu politika Balkanlarda barış ve huzura, NATO ve AB’ye karşı şiddetlendirilmektedir. Biz Makedonya’nın da NATO üyesi olmasını isterken, Rusya bu işe karşıdır. Biz AB üyeliğimizden yanayız, Rusya ise AB’nin dağılmasına çalışıyor. Biz Avrupalı olarak, medeni bir azınlık olarak, insan ve azınlık hak ve özgürlüklerimizi elde ederek, tarafsız ve bağımsız kalmak, Rusofob ve Rusofil kavgalarında ezilmek istemiyoruz. Bu kavgalar şiddetlenmeye devam ederse kültürel azınlık haklarımızın tanınmasında ısrarlıyız.

Şimdiye kadar “fob” ve “fil” siyasetlerden bize fayda gelmemiştir. Batıdan gelen Haçlı Seferlerinin 3-ü Vatan topraklarında durdurulmuştur. Rusya İmparatorluğu Osmanlıya 11 defa kıyasıya savaş açmış ve son savaşların izleri Şipka, Plevne, Eski Zara vb her köşede her köyde kanlıdır. Yangın izleri, göç yaraları unutulmamıştır, unutulmayacaktır.

Yeni yazımızda “fob” ve “fil” siyasetlerin her zaman korku yaşattığını, savaşlar ateşlediğini, kurbanlar aldığını ve felaketler yaşattığını konu edeceğim.

Lütfen bizi izleyiniz, okuduklarınızı paylaşınız.

İlginize teşekkür ederiz.

Vaktiniz varsa şuncağızı da bir okusanız:

Güney Afrika Üniversitesi’nin Girişine Yazılmıştır:

Bir ulusu yıkmak için uzun menzilli nükleer füzelere ihtiyaç yoktur.

  • Eğitim düzeyini düşürmek ve sınavlarda kopya etmeye izin vermek yeterlidir.
  • Hastalar bu gibi doktorların elinde ölüyor.
  • Binalar bu gibi inşaat mühendislerinin elinde çöküyor.
  • Paralar bu gibi iktisatçı ve mühendislerin parmakları arasında kayboluyor.
  • İnsan sevgisi bu gibi din adamlarının sözleriyle ölüyor.
  • Adalet bu gibi yargıçların elinde can çekişiyor.

Eğitim ve öğretimin çöküşü bir ulusun çöküşüne götürür.

Reklamlar