Tarih: 07 Haziran 2019
Yazan: Şakir Arslantaş
Konu: Çocuklarımıza Türkçe Öğretelim.

Devam edelim. Denetim altına giren yazar ve şairi, aydın geçinenleri anlatıyordum. Onlar kendileriyle bağdaşıp öncü olamazsa, halkın izleyeceği doğru yolu açamazsa, yaratıcı değildir. Hareketlerinde özgür görünseler bile, kendi içinde özgür değildirler. Hafiyelik kuyusu burasıdır. Kendileri ile bağdaşık olmayan insanlar yapar bu işi…

Öyleyse totalitarizmin özel boyalarla boyadığı kara kayaları kim, nasıl eleştirsin? Nasıl parçalasın ve nasıl öğütüp tozunu savursun? Bu konuda bir örnek vereyim. Yakın tanıdığım bir genç, hem de bizimkilerden sayılır, Sofya’da üniversite bitirdikten sonra, İnsan Hakları ve Bulgaristan Müslümanları konulu tez yazdı ve savundu. O, bir tek bireysel haklar konusunu işledi. Kolektif haklara, onların gerekliliğine, ortak haklar olmadan özgürlük olamayacağına uzak yakın değinmedi. Bireysel hakların toplamından yeni bir nitelik doğduğuna, yani ortak haklara yaşam hakkı tanınmadan hiçbir şey elde edilemeyeceğinden söz bile etmedi.

Kendisine “Bireysel haklarla ancak tuvalete gidersin, hiçbir şey elde edemeyiz!” dedim.
Ne mesela dedi: “Ben iş bulayım, maaşımı alayım, ötekiler de kendi işlerine baksın, herkes bir yolunu bulsun, evlenirken, çocuk yaparken bana mı sordu?” diye tersledi.

Sınıfta 13 çocuk toplanmadan senin oğlana da ne İngilizce, ne de Türkçe dersi var, bilgisayar dersine de yazılamaz! Bu örnekte, kolektif hak Türkçe okumak isteyen sınıfa 13 öğrenci kayıt olmadan doğmuyor. Kolektif haktan yararlanma her bireye tanınmış olsa, sınıfta yalnız 5 öğrenci kaydı yapılınca da, Türkçe öğretmeni atanacak, Eğitim Bakanlığı öğretmeni maaşa bağlayacak, sosyal ve sağlık haklarını, tatilini, emekliliğini, çocuk parasını garanti edecek şeklinde cevap verdim.

İşte bu Doktora tezi savunan entelektüelimiz, aslında Bulgaristan Türklerine yararlı bir iş yapmadan, Türkleri kişisel (ferdi) – bireysel – haklar kafesine kapayarak, Türkçe derslerinin zorunlu olması konusunda Bulgar hükümetinin yanında yer alarak, genç kuşağımızı köreltiyor. Böylece bilim doktoruyum diye övünse de, köylerde bön bön gezen ve köpek taşlayanlardan biri durumuna düşmüş oluyor.

Türk Kimliği Dilekçesi adıyla bilinen “Ben bir Türk’üm” kâğıdını bayrama gidenlerimizin hepsi doldurup imzalamışlar. Bu da kolektif haklarımızın yolunu açan bir girişimdir. Bulgar, “siz İslamlaştırılmış Bulgarsınız” yalan teziyle hepimizi öyle sıkıştırdı ki, çocuklarımız adına, geleceğimiz için Türk olduğumuzu, bir etnik Türk azınlığı olduğumuzu değişik biçimde sürekli savunmak ve kanıtlamak zorundayız.
1992 yılında Türk Okulu istiyoruz, Bulgar okullarında zorunlu Türkçe dersi olsun diye hepimiz sokaklara döküldük, meydanlara toplandık, sonra bu işten git gide soğuduk, ödün verdik, geriledik, yeniden ateşlenmeliyiz.

Çocuklarımız Bulgar okullarında, Bulgarca, Bulgar tarihi, Bulgar edebiyatı, coğrafyası, halk bilgileri gibi derinliği olmayan dar bir çerçeveye sıkıştırılıyor. Geleceksiz bırakılanlar gerçek durumlarını fark edemediklerinden “benim bildiklerin bana yeter ve çok bilenin derdi büyük olur” gibi havalara giriyorlar.

Çocuklarımızın Bulgarca bilmesine karşı değilim. Ne ki, , bu dili topu topu 2-3 milyon insan konuşuyor. Komşu ülkelerde bile anlayan yok. Bulgarca üretken bir dil değil. Yeni sözleri hep yabancı dillerden alıyor. Derin kültürel ve entelektüel temelleri ve geniş ufku olmadığından toplumun bunalımlarını yaşıyor. Bir özelliği de ülkede yaşayan azınlıkların dillerini yasaklayarak egemenliğini zorla dayatıyor. Örneğin, Makedonlar Bulgar’dır iddiasında bulunurken ülkemizde yaşayan Makedonların öz dilini yasaklamıştır. Yasaklı diller arasında Türkçemizden başka Ulah dili ve Romence’nin 7 lehçesi de var. Bulgar Katoliklerin konuştuğu lehçe de unutturulmuş gibi…

Bulgarca, memleketimizde resmi dil ama o kadar. Romenler en kalabalık nüfus olsalar da yazı dilleri olmadığından, Çingene ağızlarından birinin ikinci resmi dil olma şansı yok. Başkanı Kasim Dal olan Halkın Şeref ve Hürriyet Partisi – HŞHP 2012’de kurulduğunda Türkçemizin ikinci resmi dil olmasını programına almıştı. Türkçemizi, Bulgaristan Türk azınlığı, 82 milyon Türkiye, Batı Trakya, Makedonya Türk azınlığı, KKTC vatandaşları, Azerbaycanlılar ve tüm Türk Dünyasında konuşuluyor ve kullanılıyor. Türkiye dışında birçok ülkede Türk lise ve Üniversiteleri var. Ülkemizde Türk dilinin yeni bilimsel merkezi olarak Plovdiv (Filibe biçimlendi. Batı Avrupa’da özellikle Almanya, Hollanda, İsviçre, Belçika ve İsveç gibi ülkelerde her 5 kişiden biri Türkçe biliyor. Almanya, Fransa ve İngiltere’deki gurbetçilerimiz Türkçe bildikleri için işe alınmışlardır. Sosyal ve kültürel hayatlarında, alış verişte Türkçe konuşuyorlar.

1960’lı yıllardan sonra Bulgaristan’da Türkçülere hep “Kapı Kule” çıkışı gösterilmesi, öğretmen, okul müdürü, muhtar ve girişken şoförlerimizin 1984’te içeri atılması, “Belene” kampı faciası ve en kör Bulgar köylerinde sürgünlük çekisi insanımızı sindirdi, ürküttü. Kimse kötü olanın bir daha başa gelmesini istemez. Biz acıdan umut doğduğuna inanırız.

1990’larda Türkiye Bulgaristan ilişkilerinde HÖH partisi aracı olma rolünü üstlenmişti. Daha sonraki yıllarda özellikle GERB partisi bu düzeni bozdu. Türkiye ile ilişkilerden Türk partisini uzaklaştırdı. Sofya’daki Doğu Bilimleri Fakültesine de Bulgar gençler öncelikli alınmaya başladı, Türkçe öğretimi “Simyonovo” Polis Akademisi’ne kaydı. Tütüncülüğün köküne kezzap dökülünce Türkçe tarımda üretim dili olma lüksünü de yitirdi.

Tüm bu olumsuzluklara rağmen biz anadilimizi yaşatmak, Türkçemizi geliştirmek zorundayız. Bunu yapmazsak ufkumuz kapanır.
Bu yazımda, Türkiye’de öğretmenlik yapan ya da yapmış soydaşlarımızın yalnız Ramazan ve Kurban Bayramlarında ve seçim günü oy kullanmak için değil, yaz ayları boyunca köylerine ve kasabalarına dönmelerini ısrarla teklif ediyorum. Bulgaristan’da Türklüğü balarısı kovanı gibi vızıldatan hep öncü aydınlarımız, din adamlarımız, ozanlarımız olmuştur. Şimdi de köylerimizin, kahvelerimizin, sohbetlerimizin Türk kokması için, halen yaşları oldukça ilerlemiş olmalarına rağmen, önce 2-3 bin öncü sağlıklı öğretmen, eğitmen, şair, yazar, doktor ve birçokları diğer mesleklerden aydın soydaşımızın ata-vatanımıza geri gönderilmesine gerek olduğuna inanıyorum. Bu büyüklerimiz ve aileleri maddi ve sosyal sorunlarını sıkıntı yaşamadan çözüp aşabilmeleri için, bir Bulgaristanlı Türk Mücahitler Destek Fonu açılarak onların emekli maaşlarına (Bulgaristan’daki asgari ücret kadar) 300 Avroluk destek garantilenerek geri dönmelerinin isabetli olacağı kanısındayım. Bulgaristan Türklüğünü yeniden canlandırma ve güçlendirme yolunun açılması zamanının geldiğini görüyorum. Bulgar okullarına Türk öğretmen ve eğitmenler girmeden, aydın bir alt doku köylerimize dönmeden biz Bulgaristan Türk kimliğini yaşatmakta zorlanırız. Zorlanıyoruz. Atatürk Bulgaristan’da Türkçe öğretmenliği yapan aydınlarımıza Türkiye Cumhuriyetinde emekli maaşı vermişti. Şimdi bunun tersi uygulanabilir. Şu an İngiltere ve Almanya’dan emekli misyonerlerin Bulgaristan’a yerleştiğini görüyoruz. Ülkemizdeki Rusların sayısı da 500 bini buldu.

Bu arada, Bulgar okullarında çocuklarımızın kimliği ile ilgili birçok yasak var. Her eğitmen bilir. Yasak ve yasaklama bir eğitsel yöntem değildir. Çocuğu dersten soğutmak için kullanılır. Türk öğretmenlerimizin birinci vazifesi Türkçe sınıflarına hiç bir şey yasak olmayan mıntıkalar oluşturmak olacaktır. Özgür çocuklar neyi, nasıl ve ne zaman yapacaklarına kendileri karar verecekler, özgürlük nefes edeceklerdir. Bulgar okullarındaki azınlık çocukları bunu bekliyor.

Türkçe derslerinde Türk dili kullanılarak oynanacak oyunlarda çocuklarımıza bir nebze şımarma hakkı tanınmalıdır. Türkçe dersleri samimiyet ve güven açısından doyurucu olmalıdır. Çocuklar, Bulgar okulundaki sıkıcı ortamda, nefes alınan, yaşanası bir ortam olduğunu hissetmelidir. Türkçe saatleri sabırsızlıkla beklenir olmalıdır.

Türkçe öğretmenleri derslerde çocuklarımıza toplumsal borçlarının başında Türk onurunu, ahlakını, atılganlığını ve yenilmezliğini yaşatmak olduğunu sözlü ve yazılı örneklerle aşılamalıdırlar. Türkçe derslerinde çocuklarımıza, onları okutanın Bulgar devleti değil, ana babaları, köy muhtarlığı, belediye olduğu anlatılmalı ve bu hakkın en kutsal ortak haklarımızın başında geldiği aşılanmalıdır. Hak ve Özgürlük Hareketi – DPS, HŞHP ve DOST bu konuda şimdiye kadar başarılı adım atamadı. 26 Mayıs seçim toplantılarında, birkaç yerde olmak üzere, HÖH Başkanı Mustafa Karadayı seçmene hitaben “devlet ve belediye okullarında zorunlu Türkçe öğretimi” sorunlarını çözmek için oy istedi. Bulgaristan Türklerinin yerel toplulukları, muhtarlıklar, derneklerimiz bu adıma destek sunmaya hazırdır. Bu kolektif haklarımızı elde edip faydalanma ve bilinçlenme yollarından biri olacaktır. Okul masraflarının, Sofya devletince değil, ana-babaların verdiği vergilerle karşılandığı her çocuğun bilincinde yer almalıdır. Türkçe okuma fırsatı bulmakla hiçbir makama borçlu kalmıyoruz. Bulgar milliyetçilerinin “okul paralarını geri isteriz” sözleri saçmalıktır. Ana-bbalara ve öğrencilere gerekli bilgilendirme yapılmazsa, bu iş geri teper. Zaten herkes “Ben Bulgar’dan bir şey istemem ve almam” havasında olduğundan arpa boyu yol alamayız, ilerleyemeyiz. Özel Türk okulları açmamıza izin verilmediğine göre, önerdiğimiz yolca yürümek zorundayız. Bu bilincin yerleşmesinde yurda dönecek öğretmenlerimizin rolü olağanüstü büyük olacaktır.

Çocuklarımız Bulgar çocukları örnek alarak değil, kendilerini severek, kendilerine değer vererek, arkadaşlarıyla birlikte olmakta esin ve güç bularak yetişmelidirler. Kimliğimizin genç kuşakta kükremesinde yaşlılara düşen rol de büyüktür. Köylerde kültürel yaşam perdesi artık kalkmalıdır. Bulgaristan Türkü genellikle birbirini sever ve yardımlaşma gelenekleri vardır. Çocuklarımızda “ben bir şeyim” ama “her şey de değilim” duyumu, birbirini arama, dostluk ve arkadaşlık gereği oluşmalıdır. Okudukça okuma, değişerek yenilenme hevesi yayılmalıdır. Türkçe derslerinde sıkıntıları kapı ardına bırakan, özgürleştirici eğitim ve bilimin yol göstericiliği ilke edinilmelidir.

Çocuklarımızın, korkudan korkan ana babaların evlatları olduğunu biliyoruz. Öğretmelerin çalışmalarının özünde tüm korkuları yenen bir ruh yaratma olmalıdır. O zaman çocuklarımız derslere koşa koşa kendileri geleceklerdir.

Bulgar okullarında çocuklarımızın sevdiği işi yapmaya yönelmesine ilgi gösterilmediği biliniyor. Okul bitiren çocukların yön arayışı, devletin bu konuda pasifliği, ilgisiz ve plansız orta ve yüksek eğitim sonucu 2019-2020 ders yılında yalnız Sofya’da 16 Fakültenin kapanması da yeni bir kanıttır.

Türk kimliğinin çok önemli niteliklerinden olan özgün düşünme ve davranış ve yaşam bir kavgadır, mücadeledir, pes etmek yok gibi ilkeler de derslerde başarılı işlenerek aşılanabilir. Bu gerçek Türkçe derslerinde parlak örneklerle beslenmelidir.

Çocuklarını Türkçe sınıflarına yazdırmalarının zorunlu olduğunu anlatmaya çalıştığım ana babalara, arkanızdayız, BULTÜRK olarak, stratejik düşünme ve analiz merkezi olarak hep sizinleyiz temennilerimizi iletiyoruz.

Çocuklarımızda, mutlaka ve kaçınılmaz surette ben doğru bir ortamda, çevrede yetişiyorum duyumu uyanmalıdır. O, bunun ancak özgürleştirici ve sonsuz bir bilgilenme kaynağı sunan Türkçe sayesinde olabildiğine ve olabileceğine inanmalı ve TV programlarından, kitaplara kaymalıdır.

Bulgaristan’a birkaç defa gelip gitmiş ve bir iş yapamamış, ortamı tanımayan, sorunlarımızı yaşamamış bazı Türkiyelilerin ağzında sürekli geveledikleri ve söz aldıkları her kürsüden telkin etmeye çalıştıkları, eğitimle ilgili de, bazı yanılgılar var. Bu konu, Bulgaristan Türklerinin aydın yetiştirmede eksikliği olduğu saplantısıdır. Bu çıkarcıların icat ettiği bir uydurmadır. Eğitim öğrenim olanakları sıfırlanmış bir ortamda ancak çoban yetişir. Bu noktadan çıkarak Bulgaristan’daki Türk sermayesinden 2019-2020 yılında 5 doktor, 5 veteriner, 5 hukuk ve 10 da öğretmen için burs sağlamalarını rica ediyoruz. Bu adım atılırsa Bulgaristan Türkleri sorunlarına olumlu eleştirel yaklaştığınıza inanırız. Kuru eleştiriden bir şey çıkmaz.

Bulgaristan Türk toplumu aydın üretme bakımından da doğurgandır. Ne yazık ki iktidar sahibi veya ortağı olmadığından dolayı talep ve ödevlerimizden hiç birinin ayarını kendisi belirleyemiyor. Biz hep az kalsak da, sürekli çoğalsak da, ancak kendi kendimizi biliriz. Birlik olup sorunlarımızı çözmek zorundayız.

Entelektüellerimiz konusuna devam edeceğiz.

Okuduğunuz için teşekkürler.

Okul çağında çocukları olanlar, öğrenciyi Türkçe dersine mutlaka yazdırsın.

Entelektüellerin bir işi de bu ödevi kontrol etmektir.

Paylaşınız.

Reklamlar