Rafet ULUTÜRK

Bulgaristan gibi küçük ülkelerin politik yaşamı her zaman başka bir ülkeden örneklenir.

1944’ten önce Alman faşizmine sevdalanmıştık. 1945–1990 arası Sovyet modeli sosyalizme hayrandık. 1990’dan sonra da kertenkele misali komünist kuyruğumuzu koparıp biraz da renk değiştirerek komünistten sosyalist olup siyasi olarak Yunan’ın PASOK partisine benzemeye çalıştık. Hatta Bulgar sosyalistlerinin Başkanı olan Sergey Stanişev Avrupa Sosyalistleri – PES- örgütü dönem başkanlığına kadar yükseldi. Halen AB Genel Kurulu’nda sosyalistlerin grup başkanıdır.

 

Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) eski komünistlerin varisi olarak kendine örnek seçtiği Andreas Papandreo’nun PASOK adıyla bilinen, aşırı soldan sosyal demokrasiye kadar uzanan ve her idesel esintiye yelken açan partisi artık çöktü. Bu etkileşime uluslar arası forumlarda Türkiye’den de CHP katılıyordu.

 

Yani Bulgar sosyalistlerinin örnek aldığı model artık öldü.

Tarih bilenler bilir, büyük çarpışmalar büyük kişiler arasında olur. Napaléon Bonaparte (1769–1821) Avrupa’yı çizmesi altına almaya kalktığında karşısında Lydwig von Beethowen (1770 – 1827)  gibi bir beste dehasını buldu. Onun yarattığı 9. senfoni bugün AB milli marşıdır. Adolf Hitler de Avrupa’yı yerle bir etmek için faşizm hançerini kaldırdığında karşısında ressam ve feylesof Pablo Picasso’yu (1881 – 1973) buldu. O dönemler Avrupa’nın çürüyüp çökmüş, kan kokusunun gül kokusundan üstün geldiği yıllardı. Beethowen dünyayı müzikle uyandırmaya çalışırken, Picasso Beyaz Güvercin uçurdu. O güvercin bugün de dünya barışının sembolüdür.

 

Son gelişmelerde şöyle bir gerçek ortaya çıkıyor:

Dünya sosyalistleri solcu olarak bilinir.

Ne yazık ki, Bulgaristan’da her şey çarpık olduğu gibi,  BSP de bir sol politik güç (parti) değildir.

Yunanistan’da da öyleydi. Kendini sol cepheden tanıtan PASOK bir sol parti değildi. Sahtekârlık nereye kadar? Komşudaki son seçimlerde ona karşı dikilen köklü dönüşüm için birlik hareketi – SİRİZA oldu. Parti aşırı sol ya da solcu Yunanları birleştirmekle birlikte, köklü dönüşümden yana olan merkezi ve sağı da saflarına çekti ve oylarını aldı. Atına iktidarına politik takla attıran ve Avrupa Birliği’ni allak bullak eden SİRİZA neyin sembolüdür?

AB nerede yanlış yaptı da bu “baş belasını” hak etti!

AB eski kıtayı zengin Kuzey ve yoksul Güney olarak ikiye bölmüştür.

Güneyin suyunu sıkan Kuzeyliler istedikleri gibi sefa sürer. SİRİZA hareketiyle Güney bir sağmal inektir stratejisine karşı başkaldırısı kısa sürede güç topladı. Ufukta beliren sol, sağ ve merkezci Rumların, ulusal çıkarları ve Yunanistan’ın egemenliğini koruyup yaşatmak için bir güçlü ihtimal yaratabilmesi hafife alınamaz. Hareket Gümülcüne Türklerini de kazandı ve 3 vekil parlamentoya girdi. Tarihte buna benzer olaylar her defasında savaşlara vesile olmuştur.  Atina’da artık hükümet olan yeni güçler Yunanistan’a mezar kazan PASOK uzlaşmacılığını ret edip ulusal çıkarları savunan politikaya yaşam hakkı bahşettiler.

 

Bu başkaldırı 39 Trilyon Euro borcu olan Avrupa Birliği’nin üye ülkelere de bulaştırdığı BORÇ BUNALIMINA karşıydı. Başka söylerle söylediğinde bu, Avrupa’da mali sermayenin sanayi (endüstri) sermayesinin yerini almasına ve küçük ülkeleri boğma çabalarına karşıydı.

SİRİZA iktidar olmasıyla birlikte AB’nin Rusya’ya uyguladığı ambargolardan caydı ve cevap olarak Moskova’dan önümüzdeki 30 yılda NE ÜRETİRSENİZ HEPSİNİ ALACAĞIZ cevabını aldı.

 

Böylece borç bunalımından çıkış sayfası açıldı. Bu gelişmelerden Bulgaristan’a dayatılan model nasıl etkilendi? Kör ve sağır gözlemci mi kaldık? Bizim samanlığa kıvılcım kaydı mı? Bulgaristan da boğucu ekonomik, sosyal, politik ve etnik çelişkilerden kurtulma modeli arıyor mu? Yoksa buldu mu? Yunanistan ve Bulgaristan tablosuna dikkatle göz atıldığında, 21. yüzyılın cilvelerine dayanamayıp sahneden çekilmeyi ve yok olmayı kabul eden PASOK partisinin bir benzeri bizde ölüm fermanını kabul etmek istemeyen sosyalist parti BSP’dir. Komşu ülkelerde sosyal ve politik gelişmeler eş zamanda olgunlaşmadığından süreçler farklılık gösteriyor ve değişik aylara, yıllara rastlıyor. Bulgar sosyalistlerinin BSP partisini içinden dinamitleyip yenilenmeye zorlayan, yeni model arayışına iten ve ardından bölen eski Cumhurbaşkanı ve Bulgaristan’ın Yeniden Doğuşu İçin Alternatif (ABV)  partisi lideri Georgi Parvanov oldu.

Son genel seçimlerden önce parçalanan parti derin çöküş süreci yaşadı. İç çelişkileri keskinleşti. 100 yıllık geçmişi olan “sosyalist” parti iktidardan düştü. Mecliste muhalefet saflarına büzüldü. Olaya bu açıdan baktığımızda, Bulgaristan’ın bir yol ayrımında ya da kavşağında bulunduğunu söyleyebiliriz.

 

Sözün özü Yunanistan’da köklü dönüşüm hareketini doğuran sosyal zıtlaşma ve sağlıklı çıkış yolu artık aranıyor. 540 bin işsiz genç yaşayan ülkemizde gözler SİRİZA arıyor.

AB’den gelen paraların iş olması için değil, çalınsın diye hibe edildiğine artık herkes inandı. Mesela üniversiteli öğrencilerin pratik eğitimi için Brüksel’den gelen milyonlar gençlere beş para verilmeden 15 bin şirketin de sahte evrakları kullanılarak aracıların elinde kalmış ve kimsenin ruhu duymamıştır. Ufak ölçekli tarım üreticilerine gönderilen hibeler de devamlı çar çur edildi.

 

SİRİZA’nın yeşerdiği toprak, nefretle dolu toplumsal tabanın eskisi gibi yaşamak istemediğine tanıklık ederken, politik yönetimin de derin bunalımda çaresiz çırpındığını gösterdi.  Benzeri Bulgaristan’da da izleniyor. Yunanistan’a kıyasla 3 kez daha düşük bir yaşam standardında bocalıyoruz. Kemer sıkıp, ateşten gömlek giymeyi kabul ettik. Kardeşlerimiz ekmek parası için Batı ülkelerini boyladı.

 

Boyko Borisov hükümeti meclisten 2015–2017 dönemi için 8 milyar Euro’luk (16 milyar leva) açık çek aldı. Son 8 yılda Bulgaristan’ın dış borcu üçe katladı. HÖH partisi bu borçlanmaya karşı koyamadı. Çekimser kaldı. Olaylar mali sistemde kan dolaşımının karıştığına ve bu gidişle kalbin duracağına işarettir.

 

Yeni gelişmelere bir de Bulgaristan Türkleri ve Müslümanlar açısından bakalım.

Türklerin ve Müslümanların partisi olan ve Türkiye’deki soydaşlarımızdan da oy alan Hak ve Özgürlükler Hareketi (DPS) tüm köklü değişiklik, dönüşüm, yenilenme ve hamlelere karşıdır. Liberal ekonomiden yana olan DPS yönetimi ekonomik ve mali çöküşü kabullenmiştir. Sefillerden, iki ucunu bağlayamayanlardan, ayın sonunu getiremeyenlerden, yoksullardan, çok çocuklu ailelerden el çekmiş, onlarla ilgilenmez oldu, dünyayı halk tabanı açısından okumak, görmek istemiyor. Şu ana dil meselesini 1000 defa yazdık.

İşte bakın, komşu Makedonya’da Arnavut azınlığın dili ikinci resmi dil oldu. Anadil ve özgün kültür meselesi bütün Yugoslavya’yı param parça etti. Bulgar milliyetçileri sınır ötesinde yaşayan Bulgar azınlığın Sırp okullarında ana dilde eğitim almasını sağladılar. İki gün önce kabul edilen “Misk–2” Bildirisinde, Kiev hükümeti Anayasa değişikliği yapacak ve Lugansk ve Donsek bölgesine yerel özerklik ve ana dil Rusçayı resmi dil olarak kullanmayı kabul etti vs. vs. Türkiye’deki “Barış Süreci” etnik sorunu başarılı çözme yolunda ilerliyor.

 

HÖH partisinin baş derdi oligarşi hırsızlığının izini kapatmak, zenginlerin daha da zengin olmasına yardım etmektir. Şumen gibi yüz binlik bir şehirde içme suyu yok, kimin umurunda?  Kendilerini ajanlık hainlik oyunlarına kaptırmışlar. Bu ayakyolu kuyusunun bundan böyle kokmasını isteyecek kadar cesaretleri kalmamış.

Geçmişten gelen kokuların bugünümüzü zehirlediği gibi geleceğimizi de bitiriyor.

Bunlar ne tip insan mı?!

Kavrayışı yüksek ve öngörüsü olmayan; hafızası zayıf; uyurgezer ve zekâsız tipler; güzel konuşma sanatını da beceremedikleri bir yana, halkımızı devamlı arkası gelmeyen sözlerle oyalayan; yemeye içmeye kadınlara düşkün olan, doğruluğu ve adil olmayı sevmeyen, Türklere yakışır yüce ve acil olanda gönlü olmayan; azimden ve iradeden, ahlaktan yoksun kişiler tarafından yönetilen parti çilekeş halkımızı var olma ve var olmama köşesine sıkıştırdı.  İşte böyle bir durumda, Bulgaristan’da köklü dönüşümlerin, yoksulluğu silkeleme siyasetinin karşısında HÖH-DPS partisini beklememiz yanlış olur. Bizim SİRİZA hareketimiz BSP’li dönekleri olduğu gibi, HÖH-DPS yönetimini silecektir. Çünkü bu partiler etnik halk topluluğumuzu uyanma ve daha iyi yaşama isteklerine ters model sunarak geleceksiz bıraktı, geleceklerini çaldılar. Bulgaristan ekonomisini bitirdiler, şimdi de finans çöküşün dibini arıyorlar. Halkımızı pasif  bekleyişe zorlayan onlardır. “Olmuyorsa olmuyordur” ninnisiyle 25 yıl daha uyumamızı isteyenler de onlardır.

Bu iki totaliterci parti liderlerinin misyonu budur. Tabii etnik Türkler ve Pomaklar ne ezilen ne de ezen, insanca, hakça bir düzen isteseler de,  onların liberalizmi 100 bin kişiden bir zengin ve 99 bin 999 köle üretme formülüdür. Bunun için Bulgaristan’da eğer bir SİRİZA hareketi patlarsa önce DPS – BSP densizlerine mezar kazacaktır.

 

Kendi durumunu muhafaza edebilmek için DPS partisinin insanımıza dayattığı liberal değerler aşağıdaki gibidir:

 

  1. Kitlesel mücadele yerini bireysel mücadeleye bırakmasın! 1989 Mayısında kitle olarak beraberce ayaklanmıştık. Bundan korktular ve korkuyorlar. Bizi birer birer sindirmeye çalışıyorlar. Hapislerde ranzalarda omuz omuza yattık. Açlık grevlerinde yan yanaydık. İşte bu düzeni bozmak istiyorlar. Seçim listelerine varınca gizli hazırlayıp yukarıdan dayatıyorlar. Halka topluca söz hakkı, özgün iradesini kullanma hakkı verilmiyor. Adalet koklatılmıyor. İnsanlarımız birbirine düşman ediliyor.

 

  1. Paraya verilen önem artıyor. Halk parasız bırakılıyor. Para köleliğine zorlanıyor. Halkın geleneksel değerlerine, yaşam tarzına, politik görüşüne verdiği önem azalıyor. Halkla politik çalışma yürütülmüyor. Anadilde propaganda rafa kaldırılmış, insanlar konuşulanı anlayamıyor,  “entelekt düzeyi sıfır” ve “kültür değeri de sıfır”, ahlaksız, vijdansız ve başıboş insan tipleri yaratılmaya çalışılıyor. Sanki her şey para?!

 

  1. İçerik değeri yerini imajın gücüne bırakıyor. Kimse okumuyor. 20 kişi gece gündüz nöbetleşe TV ekranına çıkıp kamuoyu oluşturmaya çalışıyor. Gazete dergi okuyan da azaldı. Geleneksel ahlakımızla yaşayanlarla alay ediliyor. Sinemeya giden yok. Varsa yoksa lüks giyinmek, laptop, bilmem ne marka gözlük, kravat bağlama stili çok önemli oldu. Halk erişemeyeceği şeylerle devamlı küçümseniyor. Vitrinde “Versache” ürünler, Özel dikim gömlekler…

 

Kafalarında cahillik akıyor ama hiç önemli değil, hani nasıl demişler “dışı forma içini sorma”. Ağırlıkta olan bu yaklaşımdır.

 

  1. “Biz” anlayışı yerini “ben” anlayışına bırakıyor. Kendilerine hayran kişiler toplumsal yaşamdan uzak duruyor. Herkes yok ben şuyum, yok ben buyum havalarında. Hele 6 ay Batı ülkelerinde çalışıp birkaç ay da evde, köyde, mahallede, kasabada el kol sallayanların yanından geçilmiyor. İftar günlerinde kafeler dolu, hatta masa üzerinde boş bira şişesi bulundurmak moda oldu. Ben havasına girenler bizden uzaklaşıyor.

 

  1. Ailelerimiz zayıflıyor. Kadınlarımızın gelirinde büyük bir azalma gözleniyor. Çalışan kadınlarımızın oranı % 70 azaldı. Kadınlarımız aile sorunlarının çözümünde çok zorlanıyor. Baba erkli aile modeline döner gibi olduk. Eve parayı getiren çalışan erkek olduğundan dolayı kadınlarımızın ezikliği devamlı artıyor. Yaşlıların emekli maaşları ise tamamen yetersizdir.

 

Yine bu cümleden olmak üzere ve SİRİZA hareketi gibi bir yeşermenin bir başkaldırının Bulgaristan’ı da gün gelip sarsmasının kaçınılmaz olduğuna inandığımızdan dolayı, olaya bir de Türklere ve Müslümanlara DPS dışında kaş göz oynatan iki büyük siyasi parti GERB ve BSP açısından da bakalım.

Ne yazık ki, son çeyrek asırda, HÖH partisi dışında, Türkleri milletvekili aday listelerine alan, Türklerden Bakan ve Bakan yardımcısı atayan tek parti Bulgaristan’ın Avrupalı Geleceği için GERB partisi oldu. Bu partiden Vejdi Raşidov ikinci kez Kültür Bakanı oldu.

 

Sosyalist Parti BSP 1990’da Doç. Dr. İbrahim Yalımov’u Büyük Millet Meclisi’ne alsa da, son 23 yılda hiçbir Türkü aday göstermedi. DPS isteğine uydu ve 25 yıl Türkleri ve Müslümanları insandan saymadı. Kısa süre Dr. Semra İzetova BSP yönetiminde Türk azınlığını temsil etti, fakat buzları kıramadı, 19. asırda kayalaşmış zihniyet ne aldı ne de verdi.

 

Son yıllarda BSP Merkez Yönetim üyeliğine Eğiri Dere (Ardino) Belediyesine bağlı Mleçino köyünden olup, bir süre Kırcaali Vali yardımcılığı görevini de sürdüren Nazmi Mümün’e verildi.

Ne var ki, onun vazifesi de yerli Türk, Pomak ve Roman azınlıyla çalışmak değildir.  Nazmi Mümün’ün sosyalist parti yönetimindeki vazifesi Türkiye CHP partisi ile göçmen soydaşlarımızla ilgilenmek ve onların oylarını neredeyse cenaze namazı okunacak BSP’ye çekmekti. Hatta bu konuda kart bile çıkartmıştı ve Türkiye’de bu karttı dağıttı durdu.

25 yıl Türklere selam vermeyen bu politik zihniyetin istekleri açıldı.

24 Ekim 2014 tarihli “Presa” gazetesi, sosyalist parti içindeki durum ve Türklerin bu partiye ve partinin de insanlarımıza bakışı konusunda ilk kez uzunca  bir söyleşi yayınladı. Nazmi Mümün’e sorulan sorulardan alınan yanıtların özeti şudur: “Son 25 yılda, Türklerle ilgili  düşmanca düşünen kadrolar BSP yönetiminde görev alıyor. Parti içindeki düşünme biçimi XIX. yüzyılda donup kalmıştır. Öteki düşmanlığının devleti ve tümü toplumu zehirliyor. Kırcaali’yi belirli bir zaman Türklerin idare edeceğini kabullenemediler. Anti-DPS kampanyaların DPS lehinde çalışıyor.

 

Bir yandan HÖH-DPS partisi Türkler, Müslüman Pomak ve Çingeneler arasında seçim arifesi dışında hiçbir etkinlik yürütmezken, BSP de etnik azınlıklara tamamen sırt dönmüş, sosyal adalet davasına engel oluyor, Müslüman toplumun doğal ve insan haklarının tanınmasını köstekliyor.

 

Vatan sevgisi bakımından etnik Türklerin, Pomakların ve Romanların Bulgarlar kadar vatanperver olduklarına, doğup büyükleri yerlere ve ailelerine son dererce bağlı olduklarına da değinen N. Mümün, yeni toplumsal olayların kaynağının ekonomik ve mali kriz, geçim sıkıntısı ve ayırımcılık damgası vurulacaktır, diyor.

 

Gerçekten de Bulgaristan’da da bir SİRİZA ufku ağarması beklenebilir. Ülke nüfusunun üçte birinden fazlasını oluşturan azınlıkların hak eşitliği davası canlanmak üzeredir. Bu bakıma dış etki kabarıyor.  Dış ülkelere gidip gelen gençlerin durum değerlendirmesi, ülke ile ilgili hakim olan genel umursuzluk, genel endişe durum belirliyor. 1989’u hayata çağıran kuşak artık sahneden çekiliyor. Mutlaka bir çözüm bulma zorunluluğu güç topluyor.

Emsal öldü! Ne güzel değil mi, yeni umut doğuyor.

Reklamlar