Diplomatik Başarı:

Tarih: 04 Ağustos 2018

Yazan: İbrahim SOYTÜRK

Konu:  Büyük saldırıyı durduran Büyükelçi Yalçın Oral!

Türkiye’nin Karışık Dönemleri” başlıklı bir kitabı çok bekledik. Kimse vakit bulamadı. Yazılsaydı, ders alınırdı.

Biz Bulgaristan Türkleri, Osmanlıya, Türkiye’ye, Türklere, Müslümanlara ve İslam’a karşı konuşulan, hatta lanet savrulan bir asırda,  gergin bir ortamın içinde yaşadık ve yetiştik. Yabancı ve düşman ruhlu saldırgan bir kişiyle savaşırken Türk kimliğimiz oluştu.

Alman şansölye Otto von Bismarck (1815 -1898),  Berlin Kongresinde (1878)  sert baskı uygulayıp Karadeniz incisi Varna’yı Osmanlı imparatorluğundan koparıp Bulgar Prensliğine katmıştı. Bu olayın 140. Yıldönümünü, 4 Ağustos 2018 günü Varna’da düzenlenen bir konferansla anıldı. Bu Konferans’ta konuşan “Ataka” partisi lideri Volen Siderov, Bismarcka, Almanya’ya ve Şimdiki şansölye Angela Merkele çok içten teşekkür ettikten sonra, güncel siyasete ve Bulgaristan Rusya ilişkilerine geçti.  Moskova’nın Bulgaristan işlerine bakan, eski Sofya istasyon şefi, Devlet Güvenlik Komitesi (KGB) Generali ve Sınır Dışı Siyasi Araştırmalar Merkezi Başkanı Leonid Reşetnikiv’la çok yakın olan bağlarını anlattı. Partisini Rus “diplomatın” önerisi ve yardımlarıyla kurduğunu hatırladı. Başlıca Bulgaristan Türklerine saldırmak ve ülkenin Batı yönelimini engellemek amacıyla kurdurulan “Ataka” partisinin halkı boğazlaması için gerekli olan parayı “1 600 000 – bir milyon altı yüz bin levayı) 2005’te Hak ve Özgürlükler Partisi (DPS) Başkanı Ahmet Doğan’ın verdiği hiç unutulmamalıdır. Çünkü “Ataka” partisinin etniklere, adalet ve demokrasiye karşı bir kuduz gibi havlamaya, amansız saldıralıtla ve kişisel tartaklamaya giden yüzsüzlük ve hırçınlığıyla Bulgaristan’da siyaset havası değişti. Aşırı sağcılık ve faşizm fışkırdı.  Aşırı Bulgar milliyetçiliği çok dallı boy attı ve iktidar koltuklarından zehir kusmaya başladı.

Siderov, Varna konuşmasında, ipleri çeken Rus istasyon şefinin şöyle dediğini aktardı: “Bir gün gelir Türkiye Balkanları istila ederse, Bulgaristan’ı kurtaracak bir tek ülke var – Rusya Federasyonu!”

Bu sözler beni çok düşündürdü: Rus sevdalısı, iktidar sürüsünden siyaset adamı V.Siderov’a göre, Birleşik Amerika 2018 yılında Bulgaristan’ına 3-5 askeri hava ve askeri füze üssü kurdu. Depolarına “Abrams” saldı tankları yığdı. Asker sayısını devamlı arttırıyor, saldırı tankları, ağır silahlar istifliyor, fakat bu durum istila olarak kabul edilmiyor. Sanki milli güvenlik için tehlike oluşturmuyor. Hey Reşetnikov neredesiniz?!

İstila dendiğinde yalnız Türkler, Türkiye anlaşılıyor.

Bu zihniyetin yerleşmesine, halkımızı, toplumun devamlı zehirlemesine hizmet eden bu partinin kuruluş parasını ödeyenler, (kimin emriyle olursa olsun) asla af edilemezler. Bu insanlarımızın doğruyu görebilmesine bir saldırıdır. Çünkü bu stratejik bir hedefle yapılmıştır. Bu hedefin zehirli ucunda Bulgaristan Türklerinin hepsinin vatanlarından kovulması vardır.

***

Bulgaristan Türklerine karşı güç toplayan bu büyük ve acı gerçekle 1989’da Sofya’da Cumhurbaşkanlığı Sarayında güven mektuplarını sunarken Büyükelçimiz Oral Yalçın da yüzleşmişti.

DIŞ POLİTİKAMIZIN PERDE ARDI başlıklı, 2005’te Ankara’da Turhan Fırat editörlüğünde çıkan bir eserde yer alan Oral Yalçın imzalı anı yazısından seçtiğimiz kısaltılmış bir bölümle konuya ışık tutuyoruz.

“Güven mektubu sunulması sırasında, istisnai durumlar dışında, iki ülke arasında olası sorunların tartışılmasına girişilmemesine, böylece yeni büyükelçi ile görevlendirildiği ülkenin en üst düzey temsilcisi arasındaki ilk karşılaşmanın olumlu bir havada geçmesine özen gösterilir.

Bulgaristan nezdinde Büyükelçi olarak atanmam Haziran 1989’da gerçekleşti ve 7 Temmuz günü Sofya’ya gittim. Bulgaristan’ın ülkesindeki Türk azınlığının asimilasyonu amacıyla son aşama olarak yürürlüğe koyduğu “kimlik değiştirme” kampanyasının etkisiyle çok ciddi bir bunalım gerçekleştirmekteydi. Haziran 1989’da Bulgaristan hükümeti 400. 000 dolayında soydaşın Türkiye’ye tehcirini gerçekleştirmiş, tarihin kaydettiği bu en büyük ve yoğun toplu göç, Haziran sonunda ortak sınırın Türkiye tarafından kapatılmasına ve iyice gerilen ikili ilişkilerin, adeta “savaşa bir adım” konumuna gelmesine yol açmıştı.

“Sofya Büyükelçisi olarak çok yakın ilgisini ve yardımını gördüğüm, Bulgaristan’ın ‘en yaramaz komşudan’ en ‘güvenilir komşu’ konumuna gelmesinde çok özel katkılarına takdir olduğum rahmetli Özal’ın bana talimatı ‘git kardeşim bu işi düzelten’ ibaret oldu. Müteakiben gördüğüm Sayın Cumhurbaşkanı da hissiyatını “O adama (Todor Jivkov) ‘benden selam söyleme’ şeklinde bir tepkiye dönüştürmüştü…

“17 Temmuz günü, Protokol Şefi beni ve eşimi almak üzere geldi. Merasime katılacak görevlilerimiz, Büyükelçilik arabalarıyla korteji oluşturdular….

“Ben önde, eşim ve maiyetim arkada sıralandık. Devlet Başkanı Todor Jivkov, salonun ortalarında, sağda en yakın yardımcısı Balev, Diş İşleri Bakanı Mladenov ile birlikte vaziyet almıştı. Jivkov’a 3 adım kadar yaklaştım ve güven mektubumu, ilk satırını okuduktan sonra verdim. “Teşekkür eden Jivkov beni ve eşimi yan odada kahve içmeye davet etti. Buraya kadar olanlar, o gün güven mektubunu sunan büyükelçilere yapılan muameleden farksızdı…

“Jivkov’un daveti üzerine eşim, Balev, Mlandenov ve tercüman birlikte yan odaya geçtik. Daha önce (1971-1973) Sofya’da Başkâtip ve Müsteşar olarak görev yapmıştım…

“Sofya’ya gelişimi hemen takiben ziyaret ettiğim ve bu karşılaşmanın geç saatte ve dış işleri binasının roof’unda başbaşa gerçekleşmesini isteyen Mladenov’la görüşme, ikili ilişkilerin durumundan duyulan üzüntü, bu durumun bir an önce düzeltilmesi gereği, Bulgar tarafından şahin bazı zevatın olumsuz etkileri ekseninde bir dertleşme şeklinde geçmiş ve bende belirli düzeyde bir iyimserlik ve ümit yaratmıştı.

“Jivkov ve Balev’e, daha önce de Sofya’da görev yapmış olmam dahil, hakkımda hayli bilgi verildiği anlaşılıyordu. Bu bilgilerden de yararlanmak suretiyle bana ve eşime iltifat ederek söze giren Jivkov, “Bulgaristan’da Türk kelimesini ihtiva eden her şeyi yasakladım; ancak, bu Saray’da Türk kahvesi içilir” şeklinde bir de ekspri yaptıktan sonra, kelimenin tam anlamıyla patladı. Özetle, Türkiye’nin soydaşlar konusunda tutarsızlıklar içinde olduğunu, bu konuda verdiği sözleri tutmadığını (Bulgar yetkililer o dönemde, Cumhurbaşkanı Evren’in 1982’de  Bulgaristan’ı ziyareti vesilesiyle yayımlanan ortak bildirinin soydaşlara ilişkin bölümünü, soydaşların geleceğinin takdirinin tarafımızdan Bulgaristan’a bırakıldığı yönünde anlamsız bir yoruma tabi tutarlar ve bunu kimlik değiştirme kampanyasının da temeline oturtmaya çalışırlardı), Türkiye’nin Bulgaristan’ı destabilize etmeye çalıştığını haykırıyor, giderek saldırganlaşarak Türkiye’de devlet adamı bulunmadığına işaretle soydaşların tamamını Türkiye’ye göndermek hususunda kararlı olduklarını vurguluyor, olayları tırmandırdıktan sonra hududu neden kapattığımızı ısrarla sorguluyordu.

“Jivkov’un özenle hazırladığı bir senaryoyu uygulamaya hazırladığı açıktı. İlk anda bir duraksama geçirdim. Bu beklemediğim karşılaşmaya nasıl bir tepki vermeliydim? Görüşmeyi kesip Saray’dan ayrılmak olabilirdi. Ya sonrası? Herhalde Sofya’yı ve Bulgaristan’ı kesin terk etmek olmalıydı. Oysa bir şeyleri düzeltmek üzere gelmiştim. Keza, Jivkov’un hezeyanını soğukkanlı bir şekilde dinlemeyi sürdürür, uygun tepkiyi görüşmenin sonunda göstermek yoluna gidebilirdim. Ancak, bu kurt politikacı bu imkânı bana vermeyebilir, görüşmeyi, şimdiye kadar yaptığı gibi “tek adam şou” olarak sürdürüp dilediği noktada bitirebilirdi. Kafamda benzeri birçok düşüncelerin oluştuğu bu bir iki dakikalık tereddüt halinin sonunda ve Jivkov’un giderek daha saldırgan ve kaba tavır almasının da etkisiyle mukabil saldırıya geçmekte karar kıldım ve onun nefes almak için durakladığı ilk anda sözü alıp benzer tonda cevaplar vermeye ve ağır eleştiriler yöneltmeye başladım. Jivkov’un her halde alışık olduğu bu tür bir diyalogdan pek rahatsızlık duymadığı görülüyordu. Bu ortamda yaklaşık bir saat süren görüşme zıvanadan çıkmış ve ‘sandalcı kavgasına’ dönüşmüştü. Her halde diplomasi tarihine pek değerli bir örnek de sunmuş olduk. Ortam, karşılıklı yorgunluktan olacak önce yumuşadı, ‘dost acı ve açık söyler’ türünden değişlerle giderek tavsadı ve karşılıklı iyi dileklerle son buldu.

Törenin uğurlama faslını takiben Büyükelçiliğe döndük. Olayın tamamına tanık olan eşim ve mükemmel bir memur olan müsteşarım (Büyükelçi) Alev Kılıç ile durumu değerlendirdik…”

***

Bulgar yönetim ve halkını Türklere karşı baskı, terör, zulüm, soykırım ve katliamlar düzenleyerek yüreklendirmeye çalışan Todor Jivkov ve erkânı bu Saray Düellosundan sonra her gün birkaç adım geriledi ve nihayet Türklerin 1989 Ayaklanmasının önü alınmaz etkisiyle 10 Kasım 1989’da devrildi. Ardından atılan yeni büyük ve cesur adımla Bulgaristan Türkleri siyasi sahneye çıktılar. Ne yazık ki bu atılımda tuzağa düşürüldüler, ama her gün biraz daha uyanıyor ve bilinçlenerek gerçekleri görmeye başlıyorlar.

***

Partinin başına ekilen Ahmet Doğan ve Lütfi Mestan gibi liderler “Aldatma Yok!” kuralını bozdular ve halkımızı çok üzdüler.

Bugün 04 08 2018 tarihinde DOST Paşmaklı (Smolyan) kanalından paylaşılan bir açık mektup var ve şöyle diyor:

“ DOST partisi başkanı şu aşağıdaki üç kurum elinde çok kötü niyetli bir araç ve silah mıdır?:

  • GERB lideri ve Başbakan Boyko Borisov’un ve DANS’ın silahı!
  • Ahmet Doğan ile gizli Bulgar servisi ile Rus gizli servisi DS-KGB zehirli silahı ya da
  • Amerikan Merkezi Haber Alma servisi CİA’ya hizmet ediyor.

DOST partisinin yeni bir kongre çağırması ve Başkanı değiştirme zamanı gelmedi mi?”

Okuduğunuz için teşekkür ederim.

Devam edecek.

Lütfen paylaşınız.

Reklamlar