Tarih: 10 Şubat 2018

Yazan: Elif Güneş

Konu:   Adım Adım Bulgaristan. Sönmeyen vatan sevgisi…

Trakya Ovasında anayoldan Sofya’ya uzuyoruz. Filibe-Plovdiv sanayi şehirden taşmış. Büyük lojistik merkezler, bacasız sanayi düzlüğe serilmiş. Köy evleri ile yeni tesisler arasında büyük fark var. Köyler Orient kokusundan kurtulamamış…

Avluları meyve ağaçlı kerpiç-tuğla yapılar aynı tip, köylere girip çıkan yollar delik deşik. Tarım tesislerinin çatıları çökmüş. Kışa yatmış tarlalarında çöplenen kargalar kar habercisi.

Benzinciler ve lokantacılar yol boyunu arasında paylaşılmış. Önümüzde tek tünel var. Bulgar trafik polisini ilk kez Tünel çıkışında gördüm. Yolculuğum esnasında Filibe ve Sofya ovalarının iki ayrı platoda olduğunu hissettim. Deniz seviyesinden yüksekliği 768 metre olan Sofya havzası Trakya’dan 300 metre yüksek.

Osmanlı Rumeli’ye yayılırken, tünelden sonra genç şoför Berk’in takip ettiği yolu izlememiş, sola kırıp Meriç boyunca Rila Dağına tırmanmıştır. Onlar, yaylalarına 1 metre kar yüklenince İstanbul kayakçılarının sıkça uğradığı Borovets kış turizmi tesislerinin bağlı olduğu Samokov şehrine pos atmışlar. Sevip yerleştikleri bu yere tarihi “Bayraklı Cami” kurmuşlar.  Bugün müze olan cami Küpeli Çeşmesi ile ünlüdür. Filibe, Sofya ve Vardar ovaları yıllarca bu merkezden yönetilmiş.

Lala Şahin Paşa öncülüğünde akıncıların Filibe-Plovdiv kapılarını 1330’larda çaldığı hatırlandığında, 15 Haziran 1389’da başlayan ve Sultan birinci Murad’ın Büyük zaferiyle sonuçlanan, Balkanlar’da Osmanlı çağını açan Kosova Savaşına kadar yarım yüzyıl olduğu dikkati çeker. Bu yarım asırda Samakov Yaylarında yeni çağın hazırlıkları tamamlanmıştır.

O muazzam savaşta, tarihte ilk kez olmak üzere,  Anadolu Müslüman uygarlığı ile Balkan Hıristiyan topluluğu yüz yüze gelmiştir. İslam savaş ruhu üstün gelmiş ve 500 yıl bu topraklarda hüküm sürmüştür. Osmanlı dönemi dışında Balkanlar 300 yıl savaşsız dönem yaşamamıştır.

Bulgaristan’ın batısında bulunan Sofya’ya şehrini görmezden önce, yerli Türklerin Orta Balkan dediği (Sredna Gora) Güney-Doğumuzda kalırken, Koca Balkan sıra dağları kuzeyimizi çevreledi. Şehre yaklaştıkça Vitoşa Dağı sanki önümüze dikildi. Rila ve Vitoşa Dağlarından inen, kışın dolan, yazınsa çavdar sapı gibi akan Sofya ırmak suları, sanki şehrin kılcal damarlarıdır.

Önce 5-10 katlı panel binalarıyla dikkati çeken Sofya’nın tarihi çok eskiye uzanır.

Toplu hayatı bir Trak kabile köyünde başlayan ve bugün 2 milyon nüfusu olan şehrin ilk adı “Serdi.” Çok beğendikleri bu şehre Romalılar “Serdika”  demişler. Bu havzada yürütülen Roma ve Bizans (Doğu Roma) savaşlarında “Serdika” el değiştirmiş. 6. yy’da Bizans Kralı Yüstinyanus devrinde ticaret ve idari merkez olmuş. Ardından Balkan Yarımadasına akın eden Slavların eline geçen şehir, 9. yy’da adı “Sredets’e” değişmiş, Orta Çağ Bulgar devletinin idari ve kültürel merkezi olmuştur. 1018 – 1185 yılları arasında yine Bizans egemenliğinde kalmıştır.

Sofya, Osmanlı’nın eline 1382’de yani Kosova meydan savaşından 7 yıl önce geçti.

14. yy sonlarında Sofya adını aldı. Rumeli Beylerbeyliğine başkent oldu. 19. yy’ın sonuncu çeyreğine (1878) kadar Osmanlı egemenliğinde kaldı.

4 Ocak 1878’de Rus Orduları Sofya’yı Osmanlı egemenliğinden kopardı.

3 Nisan 1879 tarihinde Bulgar Prensliği Başkenti ilan edildi ve Sofya ismini artık 140 yıl koruyor. Osmanlı devrinden,  72 cami ve mescitle, büyük bir idari merkez, düzenli bir ticaret ve kültür şehri olarak ayrıldı. Bu kıyım savaşında Türkler şehri terk ettiler.

İkinci Dünya Savaşında Naziler tarafından işgal edilen anakent, 1943’ten sonra İngiliz ve Amerikan uçakları tarafından ağır bombalanmış ve bazı izleri bugün de canlı büyük hasar görmüştür. 15. yy’da kurulan, günümüzde Arkeoloji Müzesi olarak kullanılan, şehir merkezindeki Cumhurbaşkanlığı Sarayının tam önüne yerleşmiş olan “Büyük Cami” minaresi de bu bombardımanlara hedef olmuş ve yıkılmıştır.

Önceden yer ayırttığımız “Sveta Sofya” oteli “Pirodska” sokağında bulunuyor. Adını, günümüz Sırbistan’ının Pirot şehrinden almıştır. Tarihçesi şöyle: 6 Eylül 1885’te Bulgar Prensliği ile Güney Rumeli’nin birleştiğini işiten Sırplar, Bulgarların büyük bir Balkan devleti olmasından korkarak, 7 yaşındaki prensliğe askeri saldırıda bulunur. Saldırganı püskürten Bulgar askerler Sırbistan topraklarındaki Pirot şehrine kadar ilerler ve otelimizin bulunduğu sokak bu zaferin anısını yaşatır.

BULTÜRK Sofya temsilcimiz Sayın Hikmet Efendiev bizi otel lobisinde karşıladı. Hoş beşten sonra programımızı açıkladı. İlk ziyaret edeceğimiz kurum Bulgaristan Müslümanları Diyaneti Baş Müftülüğü idi.

Osmanlı sonrası Bulgaristan Türk topluluğunun dini yönetimini üstlenen ve örgütleyen Baş Müftülük makamı, 1913 Osmanlı devleti ve Bulgar Çarlığı İstanbul Sözleşmesi Ek Protokolüne göre kurulmuştur.

Bulgaristan Müslümanları Diyaneti Genel Sekreteri Sayın Celal Faik 10 kişilik heyetimizi Baş Müftülük makamının Yeşil Salonunda kabul etti. Bize, Bulgar Müslüman Diyanetinin Baş Müftülük ve bölge müftülükleri olarak örgütlendiğini, Bulgaristan Müslümanları Manevi Şurasının da aynı binada bulunduğunu bildirdikten sonra, ülkede  halen 1 100 açık cami olduğunu, dini hizmetler için 3 İmam Hatip Okulu ve başkentte bir Yüksek İslam Enstitüsü eğitime devam ettiğini anlatırken, “Sevdiğim Din” adlı birinci ve  ikinci dereceli Kuran Kurslarına ilginin büyük olduğunu, öğrencilerle değişik konularda seminer, gezi ve yarışmalar düzenlediklerini, Müslümanların din eğitimini destekleme kampanyalarına aktif katıldığını paylaştı.

Bilgilendirme sohbetinde, eğitim etkinliklerinde İstanbul BESADER, Bursa Kültür Derneği, İnegöl ve İstanbul “Aziz Mahmud Hüdai” ve Edirne İl Müftülüğü ve Diyanetle yakın işbirliği gerçekleştirdiklerine vurgu yaptı. “İslam Eğitimi” Fonuna yardım paralarıyla geçen yıl Madan şehrindeki Hafız kursları; Rudozem şehrindeki Eğitim Merkezi; Velingrat şehrindeki din eğitimi alan öğrencilerin yerleşmesi, Şumen şehrinde ve Ustina köyündeki İmam Kurslarının parasal yardım gördüğüne işaret etti ve birçok merkezde hafız kursu olduğuna da dikkat çekti.

Genel sekreter, konukların sorularını yanıtlarken de, 2016 /2017 ders yılında 22 yerleşim yerinde 2 671 öğrenciye “İslam Dini” eğitimi aldı, dedi.

Hac ve Umre konuları açılınca, geçen yıl Bulgaristan Müslümanlarından 275 kişinin hac ibadeti yaptığını öğrendik. Aynı yıl 30 Müslüman da Umre’ye gitmiş.

İlk kez bu denli inandırıcı bir açıklama işitiyorum ve ben Bulgaristan Türklerinin gerçekten  has Türk olduklarına, “İslamlaştırılmış Bulgar” tezinin baştan sona yalan olduğuna inandım. Birden bire aklıma yerli asla doldurulamaz, ünlü sanatçımızın Zeki Müren geldi. Ah bu topraklarda ne Türklerimiz var diye düşündüm.

Genel Sekreter Faik Beyden Bulgaristan Müslüman Diyaneti’nin “Yayıncılık” etkinlikleri ile ilgili bilgi sunmaya başlayınca dikkatimi toparladım. Bu çalışmaların Türkçe ve Bulgarca olmak üzere, iki dilde devam ettiğini, Baş Müftülüğün aylık “Müslümanlar” dergisi ve çocuklar ve din eğitimine başlayan afacanlar için“Hilal” eki çıkardığını, ülke çapında 3 500 adet dağıtıldığını öğrenirken şu bilgileri de aldım:

Baş Müftülüğün “Yayımcılık” Şubesi var. 2017’de yayınlanan eserler arasında, Türkiyeli yazar  Prof. Dr. Abdurahman Çetin’in kaleminden çıkan ve Peygamberin (s.a.s.) hayatına ve etkinliklerinden değişik alanlara ışık tutan  “Son Haberci” kitabı Bulgaristan Müslümanları arasında büyük ilgi uyandırmış, birinci cildin 2. baskısı yapılmış.

Genel Sekreter ikinci olarak,  yazar Said Nuri’nin hazırladığı bir el kitabına değindi. Müslüman’ın Allah’ın tekliğine ve gönderdiği Peygambere inanmalarına ve namaz kılarken hepsinin kıbleye dönmelerine rağmen, Müslüman topluluğun birleşememesinin nedenlerini inceleyen bu eserde, kişisel çıkarlara bağlılık ve samimiyette eksiklik İslam topluluğundaki görüş ayrılıkları ile parçalanmanın temel nedenlerinden olduğuna yapıldığına vurgu yaptı ve Bulgaristan Türklerinin de benzer sorunlar yaşadığına değindi.

Bulgaristan Müslümanları Diyaneti Baş Müftüsü Dr. Mustafa Hacı Başmüftü görevine ilk kez 1997’de seçilmiştir. Din eğitimini Ürdün’de görmüş, Doktora tezini de İstanbul Marmara Üniversitesinde savunmuştur. Başmüftü görevine din adamları kongrelerinde tüm delegelerin oyuyla seçilmiştir. O, gerçekten de ilmiyle, ihlasıyla ve takvasıyla Bulgaristan Müslümanları için Yüce Allah’ın bir lütfüdür, sözleri çok etkileyici karşılanırken, aynı zamanda bir gizli polis subayı,, komünist ve dinsiz olduğu bilinen, totaliter rejim “Başmüftüsü” Dr. Nedim Gençev’in ağır kayıplar vererek totalitarizmden sıyrılan yerli Müslümanlara yeni tuzaklar kurmaya devam etmesi, Bulgaristan Müslümanlarını desteklemek için “Hanefi Baş Müftülüğü” tescil ettirmesi, birçok Vakıf mülküne el atması ve Müslüman vakıflarına karşı mahkemelerde davaları sürdürmesi gibi ayrıntılar üzüntü uyandırdı. .

Yayınlanan başka bir kitap ise, yazar Necati Ömer’in hacim olarak küçük, fakat önemi büyük olan, stresin (gerginlik) oluşum nedenlerini, üstesinden gelme yöntemlerini ve onunla mücadelede din ve dinsen inançların rolünü gözler önüne seren eserine gösterilen yakın ilgi ve düzenlenen tanıtım ve tartışma seminerleri üzerinde durdu.

Uzmanlık alanım din psikolojisi olduğundan SayınFaik’in konuşmasına yakın ilgi gösterdim ve şu alıntıyı sizler için seçtim: “Çağımızın en aktüel hastalıklarından biri kuşkusuz strestir.  Gelişen teknolojiler ile uygarlığın yükselişi insanlara konfor ve pek çok kolaylıklar sunsa da, aynı zamanda belirli problemler de doğuruyor. Eski ile karşılaştırıldığında, daha rahat ve konforlu bir hayat sürdüren çağdaş insan, daha mutlu olduğunu söyleyemez. Bu dehşetli hastalıkla başa çıkabilmek için insanlar bazen milyonlar verseler de, en iyi uzmanlar onun karşısında güçsüz olduklarını itiraf ediyorlar. İnsanın stres ve korkuyu aşamamasının nedenlerinden biri onun din ve dinsel inançlardan uzaklaşması kalmaya devam ediyor.”

Sorularımızın hepsini seve seve yanıtlayan Genel Sekreter Faik’e “Kadın konusunda ne gibi yeni yayınlarınız var?” sorusunu yönelttimKonuya şöyle girdi: Yabancı din ve ideoloji temsilcilerinin en aldatıcı konularından biri kadın ve onun İslam dini ve teolojisindeki yeridir. Kadının hiçbir hakkı olmadığı, erkeğinin adeta bir eki olduğu, paranca ile örtülü bir eşya olup İslam toplumunda herhangi yer almadığı iddiaları kem gözlerindir. Ne yazık ki, bu asılsız iddialar, İslam ortamında yetişmiş, fakat İslam din ve kültüründen uzak kalmış kişilerce de algılanıyor.”

Ve konuyla ilgili Mustafa Muhammed et-Taxxan, bu iddiaları yalanlayan, Kuran ve sünnet kaynaklarıyla İslam toplumunda kadının aldığı yeri ve İslam dininin gelişi ve gelişimi sürecinde gösterdiği çabaları herkesin gözü önüne koyan bir eserini Bulgarcaya tercüme edip yayınladıklarını paylaştı.

Sıralanan bu yayınlar dışında, yine Bulgar dilinde olmak üzere, cep boyutlu Kutsal Kuran hazırlanmış bastırılıp dağıtılmıştır.  İslam’ı tartışmalara da giren, “Yayımcılık” Şubesi ünlü İslam teologlarından İmam Celalüddin es-Suüti’in (rah.al) “Miftah-ul-cenne” kitabını özetleyerek tercüme etmiş ve sünneti reddedenlerin öne sürdüğü deliller suya düşürmek amacıyla yayınlamış ve konuya açıklık getirmiştir.

Bu gibi konulara ilginin arttığına vurgu yapan Genel Sekreter, din eğitimi alan çocuklar arasındaki çalışmalara da değindi ve şöyle dedi:  “2017 yılında, Yüksek Müslüman Şurası  “Yayıncılık” Komisyonu,  çocuklar ve gençler için kitap yayınlamaya büyük önem vermeye kararlaştırdı. Din değerlerimizin çocukların da anlayabildiği bir dille, çocuk kitapları ve broşürlerde anlatılması yönünde, hazırlıklar görüldü. Komisyon kararlarını dikkate alan “Yayıncılık” şubesi, Hz. Peygamberin (s.a.s.)  kısa, ama önemi büyük özlü sözlerinden 40’ını seçerek, Türk ressam Hasan Aycın’ın tasvirleriyle, “40 Hadis, 40 Resim” adlı kitabı basına hazırladı.”

O, bu çalışmaların dışında Başmüftülüğün, “Bulgar Müslümanlarının Sosyal ve Dinsel Düşünüsünde Yeni Eğilimler” kitabına ve  “Bulgaristan’da Cami ve Mescitler”  derlemesinin Bulgar Bilimler Akademisi (BAN) “Prof. Marin Drinov” Yayım Evi tarafından yayınlandığına da önemli yer ayırdı. Başmüftülük dışında, ilgili kurumlarla işbirliği yapılarak bu yöndeki çalışmaların da devam ettiğine işaret etti.

Sonunda Genel Başkanımız Rafet ULUTÜRK getirmiş olduğumuz
hediyelerin yanında kendi kitabını da taktim etti.

Heyetten arkadaşlarım Sofya Müslümanlarının çözüm bekleyen en acil sorunlarıyla ilgilendiler. Genel Sekreter Faik, şu dönem çözüm bekleyen başat sorunun bir Müslüman Mezarlığı çalışmalarının sürdüğünü, Vakıf mülkü takasıyla Sofya’nın “Suhodol” mevkiinde 52 dönüm yer aldıklarını ve hukuki işlemlerin devam ettiğini bildirdi. Milliyetçi güçlerin engellemelerini aşabileceklerine inandığını söyledi. Halen Sofya’da 25 bin Müslüman olduğunu demokrasiye geçiş döneminde bu insanların hayatının yeniden şekillendiğini, İslami konularda cahillikte kurtulma yolunda önemli adımlar atıldığına gururla değindi. Onun şu sözleri dikkatimi çekti:

“Bulgaristan Müslümanlarının arasında bir uyanış var. Gençlerde İslam’a dönüş yaşanıyor. Cehaleti daha kaliteli hocalarla aşmak zorundayız. Sıkıntılarımız var. Birçok yerde imamlarımız Namaz kıldırabilir ve cenaze kaldırabilir, fakat daha ileri adım atabilecek durumda değildir. Yurt dışından gelen kadrolarımızla halkın İslam kültürünü yükseltmeye çalışıyoruz. Bu ülkede dinden başka ahlak oluşturacak ve yüksek moral eğitimi verecek bir kurum yoktur. Bir yandan Bulgarca din kitapları basarken, aynı zamanda Kuran Kurslarında Türkçe öğretiyoruz. Çingene mahallerine Kuranla birlikte maddi destek, gıda da dağıtıyoruz. Dış ülkelerden Müslümanların da gösterdikleri yardımlarla sorunlarımızı giderek aşıyoruz.”

Sohbete dönüşen görüşmede, Yüksek İslam Enstitüsü ile de ilgilendik.

Sayın Celal Faik, Sofya’da tam donanımlı bir İslam Enstitüsüne ihtiyaç olduğunu, bu amaçla bir arsa alındığını, fakat komünist, Müftü kalıntısı N. Gencev ve milliyetçi, Türk ve İslam düşmanı zihniyetin engellemeleri yüzünden henüz inşaat çalışmalarına başlayamadıklarına da değindi. Bulgaristan Müslümanları Diyaneti Vakıf mülklerini geri alabilmek için halen 73 dava yürütüyor.  Osmanlı devrinden kalan toplam 2 353 Yüksek Mimar ve Sanat eserlerinden Karlovo “Kurşun Cami”, Köstendil “Fatih” cami ve Nevrekop Camii gibi şaheserlerin acil onarıma ihtiyacı var. Türk diplomasisinin bu kapıyı açması zorunlu olmuştur.

2 saat süren görüşmemizden, Bulgaristan Müslüman Diyanetinin etkinlikleri üstüne bilgilenmiş olarak ayrılırken, kendilerine teşekkür edip başarı dileklerimizi ve hediyelerimizi sunduk. Bulgaristan Müslümanları Baş Müftülüğünün genç idari lideri ve ekibinden umutla ayrıldık.

Devam edecek.

Üç: Büyükelçilikte görüşme.

Lütfen paylaşınız.

Reklamlar