Tarih: 24  Mart 2018

Yazan: Şakir Aslantaş

Konu:  Yeni sayfa açmak zorundayız.

Yirmi birinci asırda cehalet

Asıl besin maddesidir adamın

Demokrasi dediği bir hayalet

Eseridir bunca çile ve gamın!

Şair Naim BAKOĞLU

  1. 03. 2018 / Silistre

 

Herkes aynı şeyi söylemeye başladı.

Dr. Jelü Jelev Cumhurşkanı iken, danışmanlarından biri olan Prof. Mihail İvanov, Mastanlı (Momçilgrat) anaokulundaki  “Tür Dansı Oynadılar” olayı ve Başbakan Yardımcısı ve Savunma Bakanı Kr. Karakaçanov’un  bütün şehri, ana babaları ve Türk ahalisini ayağa kaldıran şiddetli saldırısıyla ilgili şunları yazdı: “Mestanlı’da demokrasi çoktan bir hayal oldu, bir işe alınmak için DPS partisinin elini değil ayağını öpmen gerek!”

Koşukavak’ta DOST-çulara tütün ekmek için toprak kiralanmıyor. Nerede devlet, nerede adalet?

Politika bilimcisi Nikolay Vasilev şöyle yazdı:

Türk danslarına ve oriental ritimlerine” delice saldırı, Bulgaristan Türkleri ve Müslümanlarını, bu memleket bizim değil, fikrine itebilir ki, son derece tehlikelidir.

Savunma Bakanı Karakaçanov, ne yazık ki Bulgaristan’a dikilmiş asker anıtlarının birçoğunda Türk isimleri olduğunu bilmiyor.

Bakan, 1944 yılından önce, Bulgar ordusunda imamların görev aldığını ve Müslüman askerler için ayrı kazanlarda (domuz eti ve domuz yağı kullanılmadan)  yemek hazırlandığını da bilmiyor.

Bu Bakan, Osmanlı devrinde Bulgarların toprak kölesi değil, hak eşitliği olan normal vatandaş olduğunu da bilmiyor. Ne yazık.

Düşmanlık körükleyen Pazarcık Savcısı Nedyalka Popova’nın bir demecinden:

“Bu gidişle Cumhurbaşkanımız başka bir dinden olacak, Başbakanımız, bakanlarımız, muhtarlarımız başka bir dinden olacaktır. Eski Hıristiyan Avrupa’da başka dinden olan muhtarların sayısını biliyor musunuz? Bizim kabul ettiğimiz Hıristiyan din değerlerini bu gidişle savunabileceğimizi düşünebiliyor musunuz!” Bulgarların kafası böyle yıkanıyor. İçlerine düşmanlık uyandıran aşı yapılıyor. Boş bir hayale yenik düşen Bulgarlara, etnik tolerans, hak eşitliği, sivil toplum vb gibi konularda, zehir şerbeti içiriyorlar. Her Bulgara Türk ve Müslüman düşmanlığı aşısı yapılıyor.

Bu savcı Bayan, Pazarcıkta imamlara karşı yıllarca devam eden davada devleti temsil etti, anayasal adaletini sözde savundu. Bu kadar kör kafalı savcılar duruşmaya giriyorsa, bu davalar nasıl kazanılır ve adalet nasıl kurulur??

Kötülük kapıdan girdiğinde adalet ve mutluluk pencereden çıkar.

Ahmet Doğan ve taşıdığı zihniyet budur. Bulgaristan’ı ne kurtarabildiler, ne de koruyabildiler. Güvendikleri dağlara hep kar yağdı. Arkalarında duran Rusya idi. Rusya’nın emperyalist sömürücü çıkarlarıyla, zavallı etnik azınlıklarımızın (Bulgaristan Müslümanlarının) menfaatleri ve beklentileri asla örtüşmedi. Ezilen biz olduk. Moskova bizde yalnız birkaç kişiyi zengin yaptı. Ötekilerin hepsini birden ezmeyi hedefledi ve başardı. Fakirlikte Avrupa birincisiyiz. Ölüm liste başı, doğumda ise liste sonuyuz. Tüm uçların başındayız. Cahillikte ve debillikte de öyledir.

Ceplerine para akıtılan A. Doğan ile D. Peevskidir. 16 milyar KDV kaçakçılığında, Ticaret Bankası (KTB) soygununda, her işten rüşvet almada rol aldılar ve başarılı oldular. Hırsızlık, dolandırıcılık ve rüşvette bizim taş öyle büyük ki, onu kaldıracak vinç Avrupa’da bile yok.  Vurguncular hep parmak yaladı. Zenginleştikçe halktan uzaklaştı. Siyasetten çekildiler. Meclise uğramıyorlar. Bakan olmak bile istemiyorlar.  Devlet korumasında yaşıyorlar. Servetleri dış bankalarda, Milletimiz yediden yetmişe santime kurşun sıkıyor, onların  umurunda değil.

Bir memlekette iç barış, güven yoksa ülkede yaşayan insanların bireysel ve tolu (ortak) hak ve özgürlükleri tanınmamışsa, eski yaraların hepsi açıksa, huzur olmaz. Adalet ve demokrasiyi ise tamamen unutunuz. Bu ortamda, kötülükler unutulmaz, sızılar dinmez.

Bizdeki yeni durumsa şöyledir.

Bulgar devleti  1980’li yıllarda “Belene” toplama kampına, Bulgar köylerine sürgüne, hapishanelere topladığı Türklere de “ülkedeki ortalama emekli maaşının üçte biri kadar, emeklilik üstü prim ödemeyi kabul etti.” Bu işten Türkiye’deki “gazi” soydaşlarımız da yararlanıyor. Bu para “Belene” kampına kayıt dışı, ajanlık yapmak için gidenlere verilmiyor. Bizim güya “savaşçılar”, yani gaziler, yani eski tüfekler bu parayı 10 yıl önce almaya başladılar ve abalarını üstüne çekip uykuya daldı. Sanki “Belene” ölüm kampına emeklilik primi alamaya gitmişler ve istedikleri olmuş gibi bir hava oluştu.  Bulgar parası bankaya, T.C.’den de yardım cebe damlayınca “gel keyfim gel”  hepsi sustu. Kahvelerde konuşmaz oldular. Dernek toplantılarına bile gelmiyorlar. Çanakkale Şehitler Anıtı gezilerine katılmadılar. Okullara gidip Bulgaristan Türkü öğrencilere isim ve kimlik değiştirme, anadilimizi yasaklayan zulmü her hafta anlatacaklarına, gel keyfim gel, susarak da yaşamak varmış deyip uzanacak gölge arıyorlar. Ballı emzik ağızlarında. Uykuda bebeler gibi mışıl mışıl mışıldıyorlar. Türkiye Cumhuriyetindeki soydaşlarımız arasında toplam sayıları 2 bine yakın olan böyle kaskatı ve her işe engel ve köstek olan bir tabaka var. Biz bu sayfayı sizinle birlikte açmak okumak istiyoruz. İtirazlarınızı yazabilirsiniz. Yanlışları düzeltmek de davamızın bir yönüdür.

Bu birbirine kilitlenmiş tabaka tamamen pasif de değil tabii.

Aman işimiz bozulmasın da ne olursa olsun, bana ne diyen” bu sahte kahramanlardan birçoğu  3 Mart Konsolosluk ziyafet sofrasında yer aldı. Atalarımızın Ruslar tarafından nasıl öldürüldüğünü, Bulgaristan’ın Bulgarların olduğunu, Bulgaristan’da Bulgarcadan başka dil konuşulmayacağını, İslam’ın çok zararlı ve radikal bir din olduğunu, Rus imparatorluk ordusunun kurtarıcımız olduğunu ve başka masalları dikkatle dinlediler ve aldıkları paraları hak ettiler.

Vedalaşırken, “sene gene buyurun” davetine “siz masaları hazırlayın” biz geliriz, cevabını tebessümle verdiler. Yapılan Türk kimliği davamıza, özümüze ve benliğimize ihanetti bu. Kimliklerini 150 levaya satan bu “kahramanlar” sürüsüne katılanlar ne hakçı, ne özgürlükçü, ne demokrat, ne dernekçi, ne gazi ne de onurlu kişilerdi. Ufak hesaplı çıkarcılardı. İsim değiştirmeyi, dil ve dini bahane ederek, sürgüne göndeilmelerini “pasif, durgun, frenleyen ve her konuda yol kesen” olma şartıyla maaşa bağlanmış bu kişiler derin yabancı bir stratejiye hizmet eden ve “Büyük Göçten” 30 sene sonra aktifleştirilmiş kimliksizlerdir. Bundan böyle biz onları bizden sayamayız.

Davamızın bu kadar ucuza satılacağını bilmiyordum.

Bu işlerin DPS kanalıyla gerçekleştiği gün gibi ortada. Encek yılanlar “saraydan” çıktı. İlk baş gösterişleri “Türkan Çeşme Anma Törenlerinde” yaşandı.

Onlar T.C.den gelip bira içme yarışlarına ve köfte yutma müsabakalarına katıldılar.

Böylece gerçek kahramanlarımız ve onların aziz hatıralarıyla alay ettiler.

DPS yönetiminden boş boş konuşan ve hatta söyledikleri sözlerin anlamını bilmeyen ve ne desen geçer kafasıyla atıp tutanları alkışlayanlar o biracı-köfteci takımıydı. “Belene” toplama kampına neden götürüldüklerinin bilincinde olmayan ve vazifesini oraya vardıktan sonra alan bu “kahramanlar” Türken Çeşme anma törenlerine de ancak işleri karıştırmak, bira üstüne bira çekerek olayı sulandırmak için gönderiliyorlardı. Onlar, kurban etini biraya meze yapmadan çekinmediler.

Onlar, hak arama davamıza, Türklüğümüze ve Müslümanlığımıza fırsat buldukça hep ihanet ettiler. Gençlere kötü örnek oldular. Hatta Hak ve Özgürlük uğruna mücadelemizle, bu kutsal davamızın şanlı şehitleriyle de bilinçli bilinçsiz alay ettiler. Onlar “beslenenlerdi”, onlar ceplerinde para olanlardı, onlar anlamsız konuşmaların hepsini alkışlayanlardı. Dikkatinizi çekmiştir, onların hepsi aynı şirketten giyinmiş kişilerdi. Takım elbiseler ve ayakkabılar aynı markaydı. Etraftaki kitle ise işlerin bu kadar derine gittiğine inanmak istemeyenlerdi.

BGhaber ve BGSAM bu konuda yaptığı araştırmalarda elde ettiği sonuçları yazılarında işlemeye başlayınca durum değişti ve sertleşti. Derneğimiz ve araştırma merkezimize tehdit telefonları yağıyor, hainler sürüsünün çakalları inden çıktı, baş çıkardı ve birlikte havlamaya başladı. Bu konuyu işlemeye devam edeceğiz. Kesin olan “Doğan lambasının artık sönmüş olduğudur. Fitili bitmiş, gazı tükenmiştir.” Yeni durum budur. Hainlik perdesi tamamen kaldırılacaktır. Anlaşılan hain olan Doğan yalnız değil, hainler ordusu Bulgaristan’ı olduğu gibi T.C. deki soydaş katmanlarına da yayılmış ve hepimizin Türk kimliğimizi, onur ve şerefimizi zehirlemeye çalışıyor.

Biz bu gerçeği hemen göremedik.

Aramızda geçen konuşmalarda hep, bizim parayla işimiz olmaz, bu işte bir yanlış var dedik. Ne ki, yanılmışız.  TV ekranlarına çıkıp Rusya’dan medet umanlar belirdi. Beyin yıkama işinde bu kadar başarılı olabileceklerini de düşünemedik. 1878’den beri yaşadığımız topraklarda 140 yıl huzur yoksa işler kötüden kötüye gitmişse, bunun baş sorumlusu Rusya ve Rusçu Bulgarların kendileridir. Türk etnik topluluğu dini ve siyasi liderlerinin bu dümen suyunda yürümesi, 3 Mart zaferi şerefine resmikabullerde kadeh kaldırması, bardağın tamamen taştığına işarettir. 1944 – 1989 döneminde köle gibi çalışanlar kıtlık, yoksulluk ve sefalet içinde emekli oldular ve bugün kıvranıyorlar. Halkımızın gerçeği budur. Bulgar toplumunda dinamikleri çöktü. Toplum kendi yükünü taşıyamıyor, kendini yenileyemiyor. Sefalete demir atmış, yerinden kımıldayamıyor. Aile enerji kaynağımız odundan, kömüre, kömürden doğal gaza ve elektriğe geçemedi. Ocak ve sobalarımızda okun yakılıyor. Enerji devrimi yapamayan bir ülkede sosyal ve kültürel ilerleme sağlanamaz. Avrupa’nın kuyruğunda sürünmemiz durumu günden güne ağırlaştırıyor. Devlet ve siyasetçiler kendi derdinde, halkımızı soyma yarışı devam ediyor.

1990’dan beri Rusya’ya bağlı olarak planlanmış ve projeleri çizilmiş olan hiçbir işimiz bir arpa boyu yol alamadı. Burgas – Aleksandropolis petrol boru hattı döşeyecekti, olmadı. “Güney Akım” doğal gaz boru hattı ve doğal gaz dağıtım merkezi kuracaktık, o da olmadı. Rusya “Gazprom” artık kendi topraklarında bu tesis için döşediği boruları söküp çıkarmaya başladı. “Belene – 2”  Atom Elektrik Santrali kuruculuğu da yüz üstü kaldı.

Rusya ile başlattığımız işlerin hepsinde bir hile var ki, bize iyi gelmiyor. İşlerin körlüğü o kadar derinleşti ki, İngiliz “Teyms” gazetesi de, “Bulgaristan Rus diplomatları kovacak” diye yazdı. Kendi başımıza hiçbir konuda karar alamıyoruz. Yeni “dostlarımız” ne derse onu mutlaka yapmak zorundayız.

Size Ahmet Doğan sayfasının kapandığını, Doğancılık yapanların birkaç paraya karşı tuzağa düşürüldüğünü, bu kişilerin Bulgaristan Türk toplumunu bir tümör gibi sardığını, T.C. deki soydaşlarımızın ruhunu da zehirlemeye çalıştığını anlatmaya çalıştım. Bu ölümcül uğurun büyümesi ve bizi bitirmesi için gün ve gece çalışanlar var. Onlar kendilerine T.C.’de de paragöz ortaklar buluyor ve kuyumuzu kazmaya devam ediyorlar. Her yerde belirdikleri ortadadır. 28 yıldan beri hiçbir hayırlı iş yapmadıklarını ve beliren bu hainler çetesinin yolunun mutlaka kesilmesi gerektiğini, onları siyasetten bir Osmanlı tokadı ile atmamızın zamanı gelmiştir, demek için yazdım, siz de zaman ayırıp okudunuz.  Bu bizim ortak davamızdır. El ele vermek, eylem birliğinde buluşmak zorundayız.

Davamızın ruhsal, idesel temizliği ve onurumuzun yüceliği devamlı konumuzdur.

Bizi okuyunuz ve okutunuz.

Teşekkür ederim.

Reklamlar