Ertaş ÇAKIR
Konu: Her şeyin elden gittiği anın adı nedir?

Josephe Fouche, tarih yazan Napolyon Bonoparte’nin polis bakanıdır. Belki de “Devletin İflası” sözü dilinin altında defalarca belirmiş ama hiçbir zaman kullanmamıştır.Bir devletin iflası konusu Le Bone tarafından “Devrim Psikolojisi” irdeleme eserinde ayrıntılı işlenirken, ne 1791’de Fransız kralı 16. Louis’in derildiği an, ne de  1815 Waterloo Savaşı’ndan sonra Fransa’nın bayrağını indirip 34 yıl siyah bir peçete sallandırdığı dönem için kullanılmıştır. Daha da önemli olan, “Devletin İflası” en az bir yeni devletin kurulması kadar ve olağanüstü önemli bir olaydır.

Yeni Bulgar devletinin kurulmasında en önemli adımlardan biri olan Bulgar Prensliği ile Güney Rumeli’nin bundan 131 yıl önce 6 Eylül 1885’te birleşmesinin kutlandığı tatil günlerinden yalnız 2 gün sonra (08 Eylül 2016)  Bulgaristan eski İç İşleri Bakanlığı Genel Sekreteri Radulov’un   “bTV” sabah programındaki açıklaması dikkat çekti. O,  “Bulgar devletinin iflas ettiğini” ve yerine memleketimizde bir “mafya devleti kurulduğunu” söyledi.

Aklıma ilk gelen “her şey elden gitti mi?”  Gelişmeler o kadar da mı kötü, diye düşündüm. Olayların kötüye gittiğini sezenlerden hiç biri 6 Kasım 2016’da yapılacak genel seçimlerde Cumhurbaşkanı olmayı belki de bu nedenle asla kabul etmek istemiyor, geçti aklımdan.

Memleket dilimizde, “dünyayı bana dar etseler” vatanımı terk etmem değimi çok yaygındı. 1989’da kalbimize ateş düştüğünde, kararımızı ne kadar zor değiştirdiğimizi defalarca yazdım. Hep bağlar bahçeler, inekler çayırlar, çifte kurbanlar anlatıldı, hatta bizim bildiğimiz gibi yaşayışımıza bir şeyler demesinler de, “ne yaparlarsa yapsınlar” diyenlere cevap verilmezdi.

Radulov, bizdeki “devlet iflasını” her 3 dakikada bir suç işlenmesiyle, 57 bin polisin durumla başa çıkamamasında, memleketi ve tüm maddi ve manevi değerlerini talan eden mafyanın başkaldırısıyla baş edilememesinde görüyor. Bunlardan daha belirleyici olan ekonomik ve sosyal çelişkilere değinmese de onlar her dakika kendini hissettiriyor. Bir arkadaşım paylaşıyor. Plovdiv (Filibe) merkez tren istasyonunda gazete satan büfenin kenarına durmuş ve “Galerya” gazetesinin 6 Eylül sayısını alan bir genç vatandaşın birinci sayfasında Ahmet Doğan’ın boy resmiyle üç katlı  “AGATHA” yatını görenlerin bir dakikada 100 defa küfür ettiğini anlatıyor. Halk neredeyse kaynıyor. “Düdüklü tencere” patlayacak. Yani ortada bir hukuk devleti içinde hukuk düzenini hiçe sayan, yasa normlarına uymayan, kanun ve toplum ahlakı tanımayan, keyfi hareket ederek kendine yaşam sahası açabilmiş bir silahlı, yumruklu, eli sopalı, beli silahlı ve hatta devlet korumalı korkunç güç var.  Ve aynı zamanda bizim toplumumuzun içinde bir tümör olabilmeyi başarmış olan bu gücün kendisine yaşam alanı sağlayan, gözle görülmeyen, TV ekranında belirmeyen bir sanki hayalet olan üst iradeye her gün 1 milyon Euro hava parası  ödediğini paylaştı. Ve o bu olguyu “devlet iflas etti” şeklinde niteledi. Bu bir devlet yenilgisidir. Platon’un “Devlet” kitabı yazdığını bile bilmeyenlerin kurduğu bir devletin 21. y.y.’da çöküşünün bu şekilde olacağını düşünmek bile çok zor, itiraf ediyorum. Fakat bir gerçektir. Ahmet Doğan gibi suni yetiştirilmiş, soyu sopu belli olmayan insanların yönetiminde bulunduğu devletin bir balon gibi patladığını görünce lütfen kimse şaşmasın.

Balkanlarda 19. y.y. ‘ın sonunda kocaman Yugoslavya iflas edip parçalandı ve dağıldı. Çok sancılı olsa da 7 devlet sınır çitlerini çekti, kendi milli bayraklarını dalgalandırdı, hükümet kurdu ve uluslar arası camiaya katıldı. Bu çöküşte ağırlıklı olan insan haklarının tanınmaması ve etnik özgürlük için mücadele eden güçler ön planda olmasıydı. Fakat bizde devleti çökerten mafya olunca, ne olacak, devleti mafyacılar ve mafya düşmanları arasında paylaşacak mıyız?

Bulgaristan’da totaliter düzen kalıtlarının metastaz geçirerek mafyalaşması daha 1990’ların başında başladı. Tarım sektörü ile sanayi tesislerinin özelleştirilmesi bahanesiyle yok edildiği yıllarda palazlanan ve memleketimizdeki gözle görülmeyen Rus sermayesinin de desteklemeleriyle holdingleşmesi ve giderek oligarşi-mafya sermayesinde kaynaşması, besbelli ki artık siyasi iktidarı kontrol altına almış ve “devleti iflasa” zorluyor. Bu sürecin içinde, bir ayağı Moskova’ya bağlı olan “Multigrup” örneğinde yasal yapılaşan, ardında Ahmet Doğan etrafındaki holding ve şirketler çemberinde kenetleşen, FETÖ-ye bağlanan güç zincirinin de rolü çok büyük oldu. Türkiye’de FETÖ yok edilebilir, fakat Bulgar siyasi mafyasının FETÇ- hainlerini ayıklayacağına inanmıyorum. Çünkü mafya ile FETÖ- misyoncularının aynı hedefi var Bulgar devletini çökertirken, Bulgaristan’da yaşayan Müslüman Türklere de Milli Bilinç oluşturmalarına imkân tanımamak, onları ezip ezip süründürmek ve sömürmek, seçeneksiz bırakmak.

20 yıl önce “Multigrup” sanayi işletmelerinin giriş ve çıkış kapılarına yerleşmişti. Ucuz hammadde işletip mamulleri Batı devletlerine yüksek fiyatla satmayı başarıyordu. Sermayenin palazlanmasında bu oyun perdesi iki binlere girerken kapandıktan sonra, Avrupa Birliği’nden gelen fonların musluğu ele geçirildi. Sonunda bugünkü duruma gelindi. “İktidar iflas ederken” bu erkin ana direği olan emekçi ve emekli kesim de yoksulluk ve gurbetin verdiği acılarla, sürekli hüzün, keder, sıkıntı ve belalar içersinde süründükçe sürünüyor. Öyle ki, sürünen bu kitlenin kalbi demir de olsa, mafya baskısı altında her an kırılacak ve erimeyi kabul edecektir. Bir örnek: 6 Kasım’da seçimler olacak. Bu seçimlerle ilgili sopanın ucu yaşlı seçmene daha şimdiden gösterilmeye başlandı. Her ayın yedisi Bulgaristan’da emekli maaşlarının ödendiği gündür. 7 Eylülde tüm bankomat sistemi “arıza yaptı.” Yaşlılar ve günlük harcamalarını banka kartı ile yapanlar, apıştı kaldı. Bu “istersek bir anda soluğunuzu keseriz” sinyaliydi: Bu bakıma tüm komando mevkilerine hakim olan mafyanın “devleti iflasa zorladığı” görüşüne katılıyorum.

Tabii bizim bu görüşte ya da şu görüşte olmamızın pek fazla önemi olmayabilir. Fakat Bulgaristan sanat çevrelerinde adı ve ünü olan sevilen aktör Yosiv Sırçeciev’in 6 Eylül Bulgaristan’ın Birleşmesi Yıldönümü münasebetiyle yazdığı bir yazı, “Episentır. Bg” yayınlandı ve şu noktalar nefes kesti:

131 yıl geçmiş olmasına rağmen, değişen pek bir şey yok. Her şey eskiden olduğu gibi – ruhların kavgası devam ediyor. Bulgar milleti param parça oldu.

Görüşlerini “On Air TV” programında geliştiren Sırçaciev, şöyle konuştu:

Devletler zehirlenebiliyor ve bizim nüfusumuz zehirlenmiştir. İçimizdeki şeytan çok iyi çalıştı. İktidar, insanın ve onun kendi kişiliğinin bir hastalığıdır. Bundan dolayı, etraftaki zehirden bir yudum alıp zehirlenmeden sağlıklı kalıp siyaset basamaklarından çıkabilen çok az kişi var.”

Olayları bir sahne adamı olarak değerlendiren Sırçaciev, “İnsanlar taşıdıkları maskelere alışıyor. Maskeleri düşünce feryat ediyorlar” dedi. Kendisini en fazla rahatsız eden olayı ise, “vatandaşların her yerde ve hayatın her dalında eşekçe, hayvanca çok kaba hareket etmesi, cahilliğin alıp yürüdüğü, insan ruhundaki şeytanları alabildiğine hareketlendiği ve her yerde cirit attığı” şeklinde paylaştı.

Görüldüğü üzere,  toplumun entelektüel tabakası da gidişattan rahatsız olduğunu gizlemiyor.

Toplum içinde ortak değer sistemleri oluşturulamaması, dayatılan yeni esasız değişikler, bazıları çalışmadan milyarder olurken, milyonların batan güneş gibi sararıp solması ve istenmeyen feci sonu çaresizlik içinde beklemesi, herkesin ruhunu büzüyor. Belki de “devlet iflası”nın öteki ismi de bu zamansız sararıp solmadır. “Devlet iflası” son yenilgidir…

 

Reklamlar